İstanbulda iki ayrı alanda kutlanan parçalı 1 Mayıs tablosu üzerine tartışmalar sürüyor. Bu tartışmaların kabaca iki temel konusu var: Birincisi; bölünmeye neyin ve kimin yol açtığıdır. İkincisi; iki 1 Mayıs kutlamalarından hangisinin amacına ve içeriğine daha uygun olduğudur. 1 Mayısın içeriği, sınıfın birliği gibi konular ise dolaylı olarak tartışmaya açılıyor. Burada amacımız mevcut tabloyu dikkate alarak toplam bir değerlendirme yapmak değil, fakat yalnızca bu sorular etrafında dile getirilen bir takım iddialara açıklık kazandırmaktır.
Pratikte iki ayrı 1 Mayıs var ve birileri bunu Çağlayancılar ve Saraçhaneciler (daha doğrusu Taksimciler) biçiminde tasnif etmiş bulunuyor. Ortadaki iki ayrı 1 Mayıs pratiğine rağmen elbette böyle bir kaba tasnif, mevcut gerçekliği tam ve sağlıklı olarak ifade etmiyor. Dahası, bir takım gerçeklerin üstünü örtmek için bilinçli olarak kullanılıyor. İki ayrı alanın katılımcılarını iki ayrı siyasal-ideolojik ortak payda altına yazarak aynılaştırmak ne kadar tutarsızsa, mevcut bölünmeyi yalnızca alana ve amaçsız bir alan seçimine indirgemek de, bunu sıradan ve olağan bir karar olarak göstermek de o ölçüde yanlıştır. Ama birilerinin amacı, 1 Mayısın içeriğini en pespaye biçimde doldurmak ve sureti haktan görünmek olunca, bir takım keyfi ölçütlere ve kerameti kendinde menkul doğrulara bel bağlaması da o ölçüde doğal oluyor.
Kuşkusuz ki ortada iki ayrı 1 Mayıs kutlaması var ve bu, belli bir ayrışmaya tekabül ediyor. Bu tablodan hareketle salt alanı değil, ama alanla birlikte ve onun belirlenmesinde itici güç olarak rol oynayan eğilimleri temel alarak bir tasnif yapmak, buradan bir değerlendirmeye gitmek yanlış olmaz. Reformizmin iki alan dediği aslında, en kaba ve en genel hatlarıyla iki eğilimdir. Kuşkusuz ki, iki alan gibi bu iki eğilim de kendi içinde bütünlüklü, tutarlı ve homojen değil. Böyle olmakla birlikte, iki 1 Mayıs pratiğinden biri kesin olarak bir icazet örneği iken, diğeri alanların nasıl özgürleştiğine tanıklık etmiştir. Yaşanan sorunları ve ortaya çıkan farkı yalnızca alan seçimi olarak koymaya çalışanların, sözüm ona birliği çok önemseyenlerin üzerinden atladıkları da temelde budur, bu önemli ayrım noktaıdır.
Evet, ortada alan tartışmasından önce ortaya konulan iki eğilim var. Sözkonusu bölünmeye bu eğilim farklılığı yol açmış, iki ayrı 1 Mayısa bu eğilimler damgasını vurmuştur. Bu eğilimlerden ilki; neresi olursa olsun, devletin izin verdiği ve sendika bürokrasisinin denetiminde kutlanan bir 1 Mayısa tabi olmak biçimindedir ve bugünkü karşılığı Çağlayandır. Burada devletin izin vermesini esas almak, alan seçimi ve 1 Mayıs kutlamalarının içeriği konusunda sınıfın devrimci değerlerini değil, devletin iradesini temel almak demektir. Nitekim anlaşmazlığı fiili bölünmeye götüren de bu eğilimin kendisi olmuştur. Alan seçiminden önce eğilimler, politik tutumlar ayrışmıştır. Daha henüz yer tespitinde anlaşma sağlanılmamışken, ortaklaşa alınan Taksim başvurusundan geri adım atıp Çağayana yönelmek de bunun sonucudur. İcazetçilik ve yasalcılık temel eğilim olunca, niçin izin verilmeyeceği baştan belli olan Taksime başvuru yapılsın ve başvuru sonucu beklensin ki! Niçin başka seçenekler üzerinden ortak bir yer tespiti için tartışmalar sürdürülsün ki! Demek ki, Saraçhanedekileri bölücülükle suçlayan ve böylece Çağlayancıları resmi sözcülüğüne soyunan Evrensel gazetesi ile EMEP tayfasının, meselenin bu yönünü bilinçli olarak gözardı etmesi boşuna değil.
Evet, ortada iki alan ve iki 1 Mayıs pratiği özgülünde böyle bir taraflaşma var ve bu, yalnızca o günlerce tartışma konusu edilen ve bir türlü üzerinde anlaşma sağlanamayan alan tartışmasının kapsamı dışında kalan siyasal bakış ve konumun, başka bir dizi kaygı ve eğilimin olağan bir yansımasıdır. Alan tartışması, bu siyasal konum ve eğilimlerin ayrışmasında yalnızca bir vesile olmuştur. Hangi alanda kutlanacağı o kadar da önemli değil, önemli olan birlikte kutlamaktır, sınıfın birliğidir diyen ve şimdi bu beylik lafları sıkça dillendiren Evrensel yazarlarına ve EMEP tayfasına bu sayfalarda daha önce sorduğumuz soruyu yeniden soralım. Madem alan o kadar önemli değildi, madem önemli olan sınıfın birliği ve tek 1 Mayıstı, niçin daha tartışmalar sonuçlanmamışken (yani henüz alan üzerinden fiili bir bölüne yokken) Türk-İşle birlikte Çağlayanda kutlayacağınızı ilan ettiniz? Niçin, olgunluk gösterip, solcuların bu oyununu bozmak için beklemediniz?
Bu tercih edilmedi, edilemezdi. Çünkü, peşine takıldığınız sendika bürokratlarının ve sizin ortak bir 1 Mayıs gibi bir derdiniz yok. Asıl ve öncelikli derdiniz, yasal ve sorunsuz bir 1 Mayıs gösterisiyle günü kurtarmaktır. Çünkü, son anda Saraçhanede toplanan, içinde devrimci parti ve örgütlerin de bulunduğu kesimlerin temsil ettiği ikinci eğilim, başından itibaren devlet icazetinden bağımsız bir tutum belirlemek üzerinden şekillenmekteydi. Yani devletin icazetine sığınarak onun belirleyeceği alana boyun eğmek yerine kendi özgücüne dayalı bir tutumu benimsedi. (Taksim hedefi ve Taksim başvurusunun anlamı da budur.) Eksiğiyle fazlasıyla bunu hayata geçirmeye çalıştı. Sizi ve peşine takıldığınız sendikaları ürküten de bu oldu.
Sonuçta bunun ne kadar başarılı uygulandığından bağımsız olarak, ortaya katılımcıların iradesiyle, böylesi bir karar ve kararlılıkla çıkıldı. Ve her şeye rağmen o gün, Saraçhane fiilen miting alanına dönüştürüldü. Hazımsızlığınızı artıran, alandan ve bölünmeden çok, bu tarzın kendisidir.
Böyle sonuçlanmayabilir, bir saldırı sonrası Saraçhanedeki miting dağılabilirdi de. Böyle olsaydı bile, bu, hiçbir biçimde bu eğilim ve tutumun yanlış, sizin ise doğru olduğunuzu göstermezdi. Eğer bu çizgide bir başarısızlık yaşansaydı, belki sıkı sıkıya savunduğunuz pespaye platformu güçlendirecek bir argüman daha ileri sürme fırsatı yakalardınız. Hepsi o kadar.
Şimdi bundan da yoksun olmanın verdiği perişanlıkla, gülünç bir takım verileri kullanıyor, bir takım mesnetsiz iddialarda bulunuyor, herkesin gözü önündeki sayılarla pişkince oynuyorsunuz. Utanç verici tutumunuza bakmaksızın KESKin, DİSKin ve ÖDPnin tutarsızlıklarından kendinize bir savunma siperi yaratmaya çalışıyorsunuz. Böyle yapmakla sendikaları, 1 Mayısı ve işçi hareketini dolaysız biçimde düzenin denetimi ve hizmetine sokan Türk-İş ve Hak-İşe destek sunmakta bir beis görmüyorsunuz. Sahi, neden bu konuda KESKi ve DİSKi eleştirdiğiniz kadar Türk-İşi eleştirmiyorsunuz? Neden bu sendikaların sustuğu yerde, onlar adına ve onların diliyle sizler devrimci değerlere saldırmak yoluna gidiyorsunuz?
Saraçhanenin fiilen miting alanına dönüştürülmesine, devletin dayatmalarının yırtılıp atılmasına rağmen, iki ayrı 1 Mayıs tablosunda somutlaşan mevcut bölünmenin yaratacağı olumsuz etkiler elbette olacaktır. Bu, 1 Mayısla da sınırlı olmayan mevcut tablonun bir yanıdır. Ama tablonun bir de öteki yanı var. Amaç ve içeriğinden uzak, devletin ve sendika bürokrasisinin denetiminde geçen 1 Mayıs kutlamalarının yarattığı tahribatlar, bölünmelerin yarattığı tahribatlardan çok daha fazla ve ağırdır.
Ne reformizmin ne pahasına olursa olsun yeter ki yasal, geniş ve birlikte olsun anlayışı; ne de bazı darkafalı küçük-burjuva grupların dar olsun ama yeter ki militan olsun anlayışı! İşçi sınıfı hareketi birliğini devrimci temeller üzerinde geliştirerek bu sahte ikilemden kurtulacak ve geleceğin 1 Mayıslarını kazanacaktır.