2001 bütçesi meclise sunuldu. Diğer bütçeler gibi bu yılki bütçe de bir soygun, özelleştirme ve sermayeye kaynak aktarma bütçesidir.
2001 bütçesinin hazırlıklarının yapıldığı ve meclise sunulduğu dönemde İMF heyetinin Türkiyeye gelmesi ve programını uzatarak haftalarca kalması, bu bütçenin İMF tarafından hazırlandığının resmidir. Hazineden maliyeye kadar tüm devlet kurumları İMF memurlarının komutasında çalışıyor ve emekçilere saldırı kararlarının altına imza atıyorlar.
İMFyle imzalanan 3 yıllık stand-by anlaşması uyarınca sürdürülen ekonomik istikrar programı, özelleştirmeleri, sosyal harcamalarda kısıtlamaları, ücretlerde büyük bir düşüşü, tarımda yıkımı vs. öngörüyor. Bütçe de bu programın yeni dönemdeki gerekleri tarafından belirleniyor.
İMF emperyalist merkezlere kaynak aktarımını güvenceye almak istiyor. Bütçenin önemli bir bölümü faiz ödemelerine ayrılıyor. Hükümet, bütçenin en büyük dilimini oluşturan dış borç faiz ödemelerini yüzde 70lerden yüzde 50lere indirmekle övünüyor. Peki bu nasıl mümkün olmuştur? Elbette emekçilerin yıkımı ve katmerli vergi soygunu ile. Maliye Bakanı, bütçenin bir faiz ve personel giderleri bütçesi olmaktan çıkarılmasını hedeflediklerini söylüyor. Bu amaca, ücret ve maaşların daha da düşürülmesi ve kitlesel işten atmalarla varılacaktır. Bütçe görüşmelerinden önce memurlara kıyım kararnamesinin görüşülmesi bunu anlatıyor.
2001 bütçesi de kamu emekçileri ve işçilerin karşısına yine hedeflenen enflasyon dayatmasıyla çıkacak. 2000de hedeflenen enflasyon yüzde 20 idi. İşçi ve emekçilere bu oranda zam verildi. Böylece geçmiş kayıpların üstüne sünger çekildiği gibi, hedeflenen enflasyonun tutmamasıyla ücretler büyük oranlarda düşürüldü. Hükümet bütçe görüşmelerinin açılışında bunu itiraf etti. Enflasyon oranı yüzde 34 olarak açıklandı, ama ücret kayıpları telaffuz edilmedi. Çünkü, sermaye hükümeti 2001 bütçesinde hedeflenen enflasyon balonunu yeniden şişiriyor. Bu kez hedeflenen rakam yüzde 10. Demek ki, 2001 yılında sefalet daha da derinleştirilecek.
2001 bütçesine ilişkin açıklamalarda, 2000 bütçesinde vergilerden elde edilen kaynağın yüzde 80-90 oranında artmasından büyük bir mutlulukla bahsediliyor. 2001 bütçesinde de bu artışın süreceği söyleniyor. Bu artış tam bir soygunun sonucuydu, hem de yalan ve aldatmaca ile yapılan bir soygun. Depremzedeyle dayanışma adına getirilen ek vergiler işçi ve emekçilerin sırtını daha bir bükerken, 2001 yılında bu soygun daha da katmerlenerek sürecek. Çünkü ek vergiler kalıcılaştırılıyor ve artırılıyor.
Bütçe gelirlerinin önemli bir bölümünün özelleştirmelerle karşılanması öngörülüyor. Dolayısıyla 2001 yılında da özelleştirmelerle binlerce işçi işinden olacak, işletmeler sermayeye ve emperyalist tekellere peşkeş çekilecek
Kamu emekçilerinin ücretleri düşürülürken, bütçenin yüzde 15i ordu ve emniyet bürokrasisine ve silahlanmaya harcanacak. Bunun 7.3ü silah alımı için ayrılıyor. Bu, 3.5 katrilyona denk geliyor. Ayrıca 4 milyar dolarlık helikopter ve 7 milyar dolarlık tank projeleri de sırada bekliyor. Alınacak 7 Awacs uçağının maliyeti ise 1.5 milyar dolar. Bunların faturasını yine işçi ve emekçilere yükleyecekler.
2001 bütçesi silaha olduğu kadar hücrelere yönelik bir kaynak bütçesidir. Emekçilerin ücret ve sosyal hakları gaspedilirken, karşılığında devlet militarist aygıtlarını yetkinleştirmekte, saldırılar karşısında yoğunlaşan toplumsal muhalefeti dağıtmak ve önünü almak için hücre tipi saldırıya başvurmakta, bütçenin önemli bir dilimi bu çerçevede kullanılmaktadır.
Bu bütçe emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere hazırlanmıştır. Bu bütçe, işçi-emekçilerin yaşadığı yoksulluğu ve sefaleti katmerleştirme bütçesidir. Bu bütçe özelleştirme, soygun ve çalıp-çırma bütçesidir.
İşçi ve emekçiler bu bütçeye teslim olmamalıdırlar. Sermayenin saldırı bütçesini ve tüm saldırıları bir genel grev-genel direnişle parçalamalıdırlar.
İMFnin yeni saldırı reçetesi gündemde...
Yeni direktifleri arasında, ücret ve maaşların dondurulması, yeni vergiler konulması ve özelleştirmelerin hızlandırılması istemleri var...
Kapitalizm yapısal krizlerinin işçi-emekçilere fatura edilmesinde bir araç işlevi gören İMFnin yapısal uyum paketleri 100den fazla az gelişmiş ülkede olduğu gibi Türkiyede de uygulanmaktadır. 1947den bu yana uygulanan İMF politikaları sonucu, Türkiye yeniden kredilenme adı altında iyice batağa çekiliyor. Bu sayede emperyalistler ve yerli iş birlikçileri, işçilerden ve emekçilerden hortumlanan değerlerle sömürülerini katmerleştiriyorlar.
Türkiyede uygulanan İMF politikaları sonucu özelleştirmeler hız kazanmakta, buralarda yapılan tensikatlar sonucu işçiler ve emekçiler işsizliğe mahkum edilmektedirler. Buna rağmen çalışmayı başarabilenler ise, sosyal güvencelerini parça parça kaybederek, yoksulluk sınırının altında bir ücretle ve iş güvencesi olmadan yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Günümüzde yeniden yükselmeye başlayan İMF karşıtı hareketlilikle birlikte, henüz cılız da olsa bir anti-emperyalist mücadele kendisini yeniden göstermeye başladı. Daha çok İMF şahsında yaşanan tepkiler, İMFye karşı düzenlenen mitinglerle, kitlesel basın açıklamalarıyla kendini gösterdi. Buna İMF heyeti başkanı Cottarellinin rahat ve küstah tavırları da eklenince, gösterilen tepkiler de iyice arttı. Özellikle bir önceki gelişinde yaptığı konuşmada ekonomiye ince ayar gerektiğini söylemesi, bardağı taşıran son damla oldu.
Sermaye uşağı hükümet de kitlelerin artan hassasiyetini yatıştırmak ve saptırmak için sahte çıkışlar yapmayı ihmal etmedi. Faşist koalisyon hükümeti, Başbakanın ağzından sahte bir öfkeyle denetimin kendi elinde olduğunu, İMFnin ise sadece önerilerde bulunabileceğini belirtti. Bu arada kendine verilen direktifleri uygulamada emperyalistlere zorluk çıkarılamayacağı da bizzat aynı çıkışın içinde bir biçimde dile getirildi. Nitekim Ecevitin sahte çıkışını izleyen tüm süreç, uşaklık çizgisinde en ufak bir değişiklik olmadığını bütün açıklığı ile gösterdi. Hükümet İMF ne istediyse harfiyen yerine getirdi, getiriyor.
Geçtiğimiz hafta İMF heyeti yeniden Türkiyeye geldi. Ancak işçilerin ve emekçilerin tepkisinden alınan dersle, bu kez sessiz sedasız gelmeyi ve işe koyulmayı tercih etti. Emperyalist finans merkezlerinin sermaye iktidarına direktiflerini kapalı kapılar ardında bildirdi. Bu arada geride kalan dönemde yapılanlar teftiş edildi.
İMF tarafından hazırlanan 2001 yılı bütçesinde, doğal olarak aslan payı yine iç ve dış borç ödemelerine ayrıldı. Ardından ikinci büyük pay silahlanmaya ayrıldı. 48 trilyonluk bütçeden eğitim, sağlık ve yeni yatırımlar için ayrılan pay ise neredeyse yok gibi. Bu da uygulanan sosyal yıkım programının şiddetlenerek devam ettirileceğinin bir göstergesidir. Nitekim İMF heyeti, ücret ve maaşlara yeni yılda sıfır zam uygulanmasını ve bunu tamamlayacak biçimde yeni vergiler konmasını talep etmektedir.
Bu, saldırının önümüzdeki dönemde yeni boyutlar kazanacağını gösteriyor. Giderek canlanan işçi ve emekçi hareketinin bu pervasızlığa karşı yeni çıkışlara gebe olduğundan kuşku duyulmamalıdır.