İçindekiler:

9 Temmuz 2022
Sayı: KB 2022/25

Sağğlık sorunu toplumsal bir sorundur...
Sağlık sistemi çöküyor!
Sağlık emekçileri şiddet sarmalında!
Sağlıklı-nitelikli konut hakkı!
Rejimin aparatlarına milyarlar akıtılıyor
Ege'nin iki yakasında silahlanma tırmandırılıyor!
Asgari ücret açlık sınırının altında!
Herkes safını gösterdi!
"Sinan ve Dersim / Bir dönemin tanıklığı" kitabı çıktı
Teslim Demir'in anısına...
Almanya'da sınıf mücadelesi ve sorunlar
Kolombiya'da "Hakikat Komisyonu" Raporu
İsviçre-Lugano'da Ukrayna Konferansı
Norveç hükümeti enerji işçilerinin grevini yasakladı
Johnson'un hezimeti...
Paran kadar sağlık!
TPI'da işten atma saldırısı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Ege’nin iki yakasında silahlanma ve şovenizm tırmandırılıyor

 

Ukrayna’daki savaşın ardından emperyalist silahlanma ve militarizm yarışı tüm dünyada tırmandı. ABD ve NATO, Yunanistan’da Miçotakis hükümetiyle anlaşarak silah yığınağı yapmaya devam ediyor. ABD’nin Çin’i ve Rusya’yı çevreleme politikasının bir ürünü olarak Ege ve Karadeniz’i “NATO Gölü”ne çevirme hamleleri bölgeyi silah yığınağı haline getiriyor.

AKP-MHP rejiminin Yunanistan’ı tehdit eden ve kimi zaman kışkırtan saldırgan politikalarının yarattığı basıncın da ektisiyle Ege’nin iki yakası arasındaki gerilim arttı. Bu durumu fırsata çeviren Yunanistan’daki işbirlikçi hükümet, daha önce görülmemiş ölçüde silahlanmaya başladı.

Yunanistan basını, Türkiye’nin kullandığı Bayraktar SİHA-İHA’larına karşı Yunanistan hükümetinin İsrail’den satın aldığı anti-drone sistemleri Ege’deki adalara ve kritik diğer noktalara yerleştirdiğini yazdı. Yunanistan hükümeti İsrail’den insansız hava aracı da kiraladı. Yunanistan hükümeti, 20 adet F35 savaş uçağı satın almak için de ABD’ye başvurdu. Bunun yanı sıra ABD’de Yunanistan’da yeni askeri üsler kurdu. Yunanistan silahlanırken, saray rejimi de ABD’den F16 savaş uçakları almak için yoğun bir çaba harcıyor.

ABD merkezli, Global Firepower’ın 2020 raporuna göre, askeri güç sıralaması endeksinde TSK 13. sırada yer alırken listenin başında ABD, ikinci sırada Rusya, Çin üçüncü, Hindistan dördüncü ve Japonya beşinci sırada bulunuyor. Yunanistan’ın 35. sırada yer aldığı endekste 12. sırada Almanya yer alıyor. Tüm bu silahlanma hengamesi içinde toplamda Almanya Yunanistan’a 2 milyar 475 milyon avroluk silah satmış durumda. Bir yıl içinde ABD’nin “hibe” ettiği silahlar ise işin bir başka boyutuna işaret etmektedir.

Topraklarını ABD-NATO üslerine açan iki işbirlikçi gerici iktidarlar, Ege’de gerilimi tırmandırarak şovenizmi körüklüyor. Bir yandan da emperyalist hegemonya mücadelesinde bir pay kapmaya çalışıyor. ABD, NATO’nun üyesi iki ülke arasında gerilimi arttıran politikaları ile kendi ipini sağlama almaya çalışıyor. Körüklenen silahlanma ve militarizm yarışı ile şoven-gerici politikalar, savaş ve saldırganlıktan beslenen ABD emperyalizminin hegemonyasını güçlendiriyor.

Yunanistan ve Türkiye’nin işbirlikçisi iktidarları bu gerilimden hem iç hem de dış politika alanında faydalanmaya çalışıyor.

Miçotakis hükümetininin Yunanistan’daki tüm düzen siyasetini NATO ekseninde birleştirmesi, SYRIZA hükümeti döneminde imzalanan anlaşmalar sayesinde olanaklı oldu. Bu anlaşmaların bir yönü de tırpanlanan hak ve özgürlüklerle faturanın işçi ve emekçilere ödetilmesidir. Son bir yıl içerisinde Yunanistan’da işçi ve emekçiler her alanda mevcut haklarının gasp edilmesine karşı grev, boykot ve gösteriler gerçekleştirdiler.

Miçotakis’i “tanımadığını” ilan eden Erdoğan son olarak, “Bizim Yunanistan ile savaşmak gibi bir derdimiz yok. Yunanistan verdiği sözlerde durmuyor. Çok kısa bir süre içerisinde 147 kere hava ihlali yaptılar” dedi. Emperyalizme göbekten bağlı işbirlikçi saray rejiminin şefi NATO dönüşünde bilindik U dönüşlerinden birini daha yaptı. İç politika malzemesi olarak işine geldiğinde kardeş, işine geldiğinde ise düşman söylemler kullanan Erdoğan, kısa vadede ABD’den alacağı F-16’ların hesabını yapmaktadır.

Ege’nin iki yakasında işçi ve emekçilerin emperyalist savaşa ve saldırganlığa karşı faturayı ödememek için işçilerin birliği ve halkların kardeşliğini yükseltmeleri gerekmektedir. Emekçi halkların sırtına yıkılan silahlanma/militarizme faturasına karşı iki ülkenin emekçilerinin enternasyonal mücadelesi emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin tüm kirli hesaplarını boşa düşürecek tek yoldur.

 

 

 

Milyonerler arttıkça açlık ve yoksulluk derinleşiyor!

 

“Bir bankaya, faiz karşılığında ve belli bir süre sonunda ya da istenildiğinde geri alınmak koşuluyla yatırılan paraya” mevduat-mevduat hesabı deniyor. “Risksiz yatırım” olarak adlandırılan bu uygulamada bankalara yatırılan para belirli bir vadede faiz getirisi sağlar, banka ise yatırılan parayı kullanarak kâr elde eder.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) Mayıs 2021 aylık bülteninde yer alan verilere göre, hesabında 1 milyon TL’den çok parası olanların mevduatı bir yılda yüzde 97 arttı. Bu veriler, Erdoğan’ın son dönemde emekçilerin dini duygularını istismar etmek için Kur’an’dan sureleri referans göstererek “faiz haramdır” söylemlerinin ne denli riyakâr söylemler olduğunu gözler önüne sermektedir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun verilerine göre: 2022 yılı mayıs sonu itibarıyla hesabından “1 milyon liranın üzerinde” mevduatı bulunan yerli milyoner sayısı Mayıs 2021’e kıyasla 269 bin 664, Aralık 2021’e kıyasla 118 bin 507 kişi artarak 589 bin 479’a yükseldi. Yerli milyonerlerin toplam mevduat büyüklüğü de son bir yılda yüzde 97, Aralık 2021 sonuna göre yüzde 28 artarak 4 trilyon 24 milyar liraya ulaştı. Kısacası yerli milyonerlerin toplam mevduattan aldığı pay da son bir yılda yüzde 57,4’ten yüzde 65,2’ye yükseldi. Yerli milyonerler zenginleştikçe makas arasının gittikçe açıldığı bir tablo da kaçınılmaz oluyor. Nitekim son 1 yılda hesabında 10 bin liraya kadar mevduatı olanların toplamdaki payı yüzde 2,3’ten yüzde 1,5’e, 10-50 bin lira arası mevduatı olanların payı yüzde 6’dan yüzde 4,1’e, 50-250 bin lira arası mevduatı olanların payı ise yüzde 16,4’ten yüzde 12,4’e düştü.

Bu veriler bir kez daha sermaye devletinin sınıfsal konumunu, kime hizmet ettiğini, açıklamaların ise birer demagojiden öte bir anlam taşımadığını göstermektedir. Gün geçtikçe milyonerlerin sayısı artıyor. Ancak milyonlarca işçi ve emekçi açlığa, yoksulluğa ve sefalet koşullarına mahkûm ediliyor. “Orta sınıf” olarak adlandırılan kesimin de alım gücü gün geçtikçe eriyor. Asgari ücret açlık sınırının altında tutulurken, rejimin milyonerlerinin hem sayısı hem kârları patlıyor. Kapitalizmin yarattığı bu tezatlık, dinci-faşist rejimin politik tercihleriyle daha da derinleşiyor.