23 Ekim 2020
Sayı: KB 2020/Özel-19

Kriz ve çöküş girdabında düzen siyaseti…
“Askıdaki yaşam”lar kirli ellerinde!..
AKP’nin “ilksel sermaye birikim süreci”
AYM ve hukuk sisteminde çürüme
Karabağ sorunu ve Ermeni-Azeri çatışması
Haramilerin saltanatını yıkmak için mücadeleye!
Kuzey Kıbrıs seçimleri
‘Sağlık emekçileri tükeniyor’
Tarım işçisi çocuklar kapitalizmin kurbanları
Baskılarınız bizleri yıldıramaz!
Türkiye’de işçi hareketi - Şefik Hüsnü
Komünist hareket ve emekçilerin durumu - Şefik Hüsnü
ABD’den Sudan’a İsrail’i tanıma şantajı
Meriç kıyısında yükselen duvarların sınırları
Körfez’in soğuk rüzgarları ekonomiyi vuruyor!
Sınıf ve Korona anketinden görülenler
Covid-19, halk sağlığı ve “sürü bağışıklığı”
Eğitimin yükü de kadınlara
Pandeminin faturası kadınlara
Üniversitelerde ‘eğitim kaosu’ devam ediyor
Eğitim ve sağlık hakkımız tehlikede!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Haramilerin saltanatını yıkmak için mücadeleye!

 

Kapitalist emperyalist sistemin krizleri derinleştikçe, bir taraftan savaş politikaları devreye sokuluyor, bir taraftan da işçi ve emekçilerin haklarına dönük saldırılar yoğunlaşıyor. Kapitalist sistemin efendileri, temsil ettikleri sınıfın bekası için baskı ve savaş politikaları ile emekçi halklara azgınca saldırmaya devam ediyor. Bunu yaparken de vatan, millet edebiyatı ile işçi ve emekçileri taraflaştırmaya çalışıyor. Suriye’den sonra şimdi de Azerbaycan ve Ermenistan halkları birbirine kırdırılmak isteniyor.

Kapitalist sistem krizlerini böyle atlatmaya çalışıyor. Dünyada yaşanan ekonomik krizlere bir de pandemi eklenmiş durumda. Pandemi-kriz ikilisinin ortaya çıkardığı ağır fatura ise emekçilerin omuzlarına yüklenmiş bulunuyor. Dünya ölçeğinde bunlar yaşanırken, Türkiye’de de sermayenin demir yumruğu AKP iktidarı, ekonomik kriz ve pandeminin faturasını işçi ve emekçilere ödetmek için bütün baskı araçlarını devreye sokmuş durumda. Dışarıda savaş politikaları ile emperyalistlerin taşeronluğuna soyunarak ayakta kalmaya çalışan iktidar, içerde ise işçi ve emekçileri baskı altına alarak sindirmeye ve teslim almaya çalışıyor.

AKP, iktidara geldiği günden bugüne kadar işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarını tek tek gasp etti ve etmeye devam ediyor. Kamu kurum ve kuruluşları hızlıca özelleştirildi. Kadına yönelik şiddet daha da arttı. Kadınların kazanılmış hakları gasp edildi, çocuk yaşta gelin olmanın önü açıldı, taciz ve tecavüz saldırıları arttı vb…

AKP iktidarı gemiyi azıya alarak, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra her türlü olanağı fırsata çevirdi. 12 Eylül askeri faşist darbesinin uygulamalarını aratmayacak politikalara imza attı ve atmaya devam ediyor. Burjuva hukukunu bile ayaklar altına alarak yasa tanımaz, hukuk tanımaz, yargı tanımaz politikalarını hayata geçiriyor.

Bugüne kadar kendinden olmayan, kendine muhalif olan binden fazla dernek kapatıldı. Grevler ve eylemler yasaklandı, OHAL ve KHK zulmü ile binlerce işçi ve kamu emekçisi işten çıkarıldı. Belediyelere kayyım atandı, belediye başkanları ve milletvekilleri tutuklandı. Tüm bunlar, kapitalist sistem kriz içinde cebelleşirken, rejimin artık bu süreci yönetemediğinin göstergesidir. Tek adam rejiminin şefi Tayyip Erdoğan baskı ve zor aygıtları ile ayakta durmaya çalışırken, her şeye rağmen emperyalist efendilerine ve sermaye çevrelerine hizmette kusur etmemektedir. İşçi ve emekçiler ekonomik kriz ve pandemi ile boğuşurken, sermayenin çarkları dönsün diye hiç bir önlem alınmadan işçiler fabrikalara sürülüyor. Pandemi binlerce işçinin ölümüne neden olurken, topu halka ve sağlık çalışanlarına atarak sorumluluktan kurtulmaya çalışıyorlar.

Sermayenin demir yumruğu görevini üstlenen Tayyip Erdoğan pandemiyi de fırsata çevirerek hak gasplarını ve baskı politikalarını giderek yoğunlaştırıyor. Pandeminin başladığı Mart ayından bu yana AKP iktidarı sözde önlemler adı altında şu uygulamaların altına imza attı:

-1 Mayıs yasaklandı.

-Toplu sözleşmeler ertelendi.

-Grevler, eylemler yasaklandı.

-Sosyal medya operasyonları ile binlerce insan gözaltına alındı ve tutuklandı.

-Gazeteci, aydın ve sanatçılar gözaltına alındı ve tutuklandı.

-Meslek odaları (TTB, TBB, TMMOB vb.) “ya bendensiniz ya da sizi kapatırım” sopası ile tehdit edildi.

-Çoklu baro sistemi ile kendine muhalif olan avukatlar susturulmaya çalışıldı.

-Baroların yapacağı genel kurullar keyfi bir şekilde yasaklandı.

-HDP’li Belediye başkanları ve milletvekilleri tutuklandı.

-Ücretsiz izinlerin önü açıldı.

-Kısa çalışma ödeneği ile sermaye rahatlatıldı.

-Yeni ekonomik programı (YEP) ile belirli süreli sözleşme getirildi.

-Kıdem tazminatı hakkını gasp etmenin önü fiilen açıldı.

-Tüm bunlar yaşanırken emekçiler işsizlik, açlık ve çaresizlik nedeniyle intihara sürüklendi.

Bu tablo üzerinden önümüzde iki seçenek durduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Ya bizleri yapay ayrımlarla bölmelerine izin verip yarın çocuklarımıza bugünkünden çok daha kötü bir dünya bırakacağız. Ya da işçi sınıfı olarak din, dil, ırk ayrımlarına bakmaksızın yan yana gelip haklarımız ve geleceğimiz için bu sömürü düzenine karşı örgütlenip, mücadele ederek haramilerin saltanatını yıkacağız.

İzmir’den bir sınıf devrimcisi