18 Ocak 2019
Sayı: KB 2019/03

Tek çıkış yolu mücadele!
Seçim sandıkları değil fiili-meşru mücadele!
Adaletsiz bir düzende adil seçim olabilir mi?
Sermayenin 2019 yılı için “yüksek beklentisi” ve kaygıları
Hasta tutsaklar katledilmeye çalışılıyor!
AKP iktidarı ‘büyük yalanlar’a muhtaç!
Tekstil işkolunda TİS sürecine giderken…
Hak-İş: Sermayenin işçi sınıfı içindeki ajanı
İşsizlikte tırmanış devam ediyor
“Krizde gelir uçurumu büyüdü, maaşlarımız eridi”
Proletarya devriminin manifestosu - Rosa Luxemburg
Emperyalist dünya jandarmasının açmazları derinleşiyor
Kriz ve kitlesel işçi kıyımı
İsviçre’de ikinci büyük kadın grevine doğru
Görmezden gel, önlem alma, işten at!
“Tecavüzcülere af” yasası yeniden gündemde!
Hrant Dink’in ardından…
Paralı eğitim uygulamaları 1,1 milyon öğrenciyi okuldan kopardı!
Sinema sansür tanımaz
Her fabrikaya bir kreş!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Her fabrikaya bir kreş!

 

Parktaki çardağın altında oturmuş çevresindeki kadınların konuşmalarını dinliyordu. Kimisi dün akşamki diziyi anlatıyordu arkadaşına, kimisi ise gelinini çekiştiriyordu. Daha çok 40’lı-50’li yaşlardaki teyzelerdi bunlar. Aralarında kendisi ile yaşıt yalnızca birkaç kadın vardı. Onlar da kendi hallerinde, öylece etrafa bakıyorlardı. Saçlarının dibinin geldiği belli olanı sigara içiyordu. Sanki etrafında olan bitenle bir alakası yokmuş gibi bir hali vardı. Bıraksalar saatlerce orada oturacak gibiydi. Diğerinin ise canının sıkıldığı belliydi. Gözleri bir şey arıyormuşcasına geleni geçeni dikkatlice inceliyordu.

Banu yanındaki kadının kendisini dürtüklemesiyle irkildi.

Kızım, sen yenisin galiba, seni görmedim ben hiç. Kimin tanıdığısın sen?”

Ben bugün geldim abla. Duydum da geldim işte... Bakalım geldik işte...” diye bir şeyler geveledi ağzında. Teyzenin, yakasını bırakmayacağı belliydi.

Ne diye geldin buralara? İş bulamadın mı kendine şöyle sigortalı falan?”

Yok teyze ya, bulamadık” deyip kestirip attı.

Gerisini duymuyordu artık. Teyze hayat hikayesini anlatmaya başlamıştı bile. Onun yaşlarında çalışmaya başlamıştı ama sigortasını yapmamışlardı. Ah bir sigortası yapılsaymış o zamanlarda şimdiye emekli bile olmuşmuş falan... Şimdi mecbur kalmışmış. Bu yaşta kimse işe almıyormuş. Eşinin emekli maaşı da kime yetsinmiş...

Banu, ne anlatsın ki? Çocuğa bakanın olmadığını mı? Şunun şurasında bir yıl olmuştu boşanalı. Ailesini, akrabalarını karşısına almıştı. Kendim çalışır bakarım çocuğuma demişti. Evelallah ele güne muhtaç olmamıştı şimdiye kadar. Bunları mı anlatsaydı. Kendisi de isterdi düzenli, sigortalı bir işte çalışmayı ama gel gör ki çocuğa bakanı yoktu işte! Kapıyı üstüne kilitlemeyi bile düşünmüştü çaresizlikten! Böyle yapsa bile çocuk hastalansa izin alamazdı. Acil bir şey çıksa nasıl yetişirdi... Ondandı bu parkın yolunu tutması...

Bir arkadaşından duymuştu. “Git” demişti “muhtarlığın yanındaki parka Osman’ı sor” demişti, “hemen gösterirler.” O da öyle yapmıştı. Gerçekten de hemen göstermişlerdi. Etrafında bir grup adamla konuşurken bulmuştu Osman’ı. İş aradığını söylemişti. Bir de arkadaşının selamını.

Ne iş yaparsın?” diye sormuştu Osman, soğukça.

Abi çalıştım daha önce. Paket yaparım, katlama yaparım, poşet yaparım. Elimden asorti de gelir... anlarım yani…”

Tamam tamam... nerelisin sen?”

Van.”

Tamam yarın sabah sekizde burada ol. Kalabalık olur burası sabah. Doğruca şuradaki çardağın altına gel ha!” demişti Osman ona.

O da tam saatinde gelmişti parka. Gerçekten de kalabalıktı. Servisler parkın yanına dizilmişlerdi. Kaldırımda kendisine yol açmaya çalışırken birkaç adam önüne çıkmış “İş için mi geldin abla?” diye sormuşlardı. Önünden beşli altılı gruplar geçmişti. Konuşmalar uğultuya dönmüştü kulağında.

Evet, Ay Tekstil kalmasın...”

İki paketçi lazım...”

Ütücüler nerde kaldı, çağırın şunları...”

İşçi simsarları ile pazarlık eden kadınların yanından geçmişti en son.

Ücret hepimizde aynı ablam. Bu kadar. Daha fazlası olmaz. İşinize gelirse! Bak millet bekliyor, işim var benim.”

Banu, kendisini çardağın altına zor atmıştı. Kendisi gibi bekleyen kadınların arasına geçip bir köşeye ilişivermişti. Öylece etrafı izlerken Osman geldi. Osman’ın görünmesi ile kadınların hepsi bir ağızdan konuşmaya başlamışlardı.

Osman evladım, dünkü yer çok kötüydü. O ne öyle bodrum gibi! Ben oraya gitmem, bilesin!”

Ben hiç gitmem!”

Şu Halkalı’daki yerde iş yok mu Osman?”

Benim şekerim tutuyor bak, beni ona göre bir yere gönder evladım…”

Osman kadınları duymuyor gibiydi. Kadınları süzdü sonra eliyle birkaçını işaret etti:

Sen, sen sen.... Gelin benle... Mey Tekstil’e gidiyorsunuz.”

Osman’la yanına aldığı kadınlar gidince kalanlar tekrar sohbetlerine gömüldüler. Banu’nun içini bir sıkıntı kaplamıştı. Yanındaki iki kadın iş olmadığı için dün geri eve gittiklerini anlatıyorlardı bir diğerine. “Ya iş yoksa?” diye düşündü. Bu hafta üç gün çalışmayı düşünüyordu. Komşusu ancak üç gün çocuğa göz kulak olmaya ikna olmuştu. Bugün git yarın gel derlerse hesapları boşa çıkmış olacaktı.

Osman birkaç defa daha geldi çardağa. Banu her defasında gözlerini Osman’ın dudaklarına dikip “sen” demesini bekledi. Ama Osman diğer kadınları üçer beşer alıp götürüyor, Banu’dan tarafa hiç bakmıyordu bile.

Banu tam eve dönmeye kendisini hazırlamıştı ki, Osman gelip:

Sen abla, sen sen!” demişti ona.

Banu etrafına bakınmış, sonra kendisine seslendiğinden emin olunca ayağa kalkmıştı.

Temizleme yapıyor muydun sen abla?”

Banu temizleme hiç yapmamıştı ama işsiz kalma korkusuyla bir çırpıda “evet” demişti. Osman Banu’yla saçının dibi gelen kadını kenarda duran servislerden birinin yanına götürdü.

Sizi indirecekler.”

Banu minibüs gibi ağzına kadar insan dolu servise binmeye çalıştı. Zar zor tutunacak bir yer buldu kendisine. Kapı kapanmadan Osman şoföre seslendi.

Ablaları Şen Tesktil’e bırakıver.”

Kapı kapanmış, araba yola çıkmıştı. Banu iki büklüm bir haldeydi ama iş bulduğu için de sevinçliydi. Camın buğusunu silip dışarıyı izlemeye başladı. Akşam alacağı yevmiyesi ile eve neler alacağını düşünmeye başladı. Yanındaki arkadaşı da düşüncelere dalmıştı.

Araba sarsılarak durdu. Şoför:

Şen tekstil. İki abla vardı inecek!”

Kapı açılınca iki kadın kendilerini dışarı attılar. Araba ise diğer işçileri dağıtmak üzere yola koyuldu tekrar. Dışarıda bir gürültü vardı. Banu ne olduğunu anlamaya çalıştı. Birkaç kişi üstlerinde kırmızı önlüklerle ellerinde kâğıtlarla bağırıyorlardı. İçlerinden biri:

Güvencesiz çalışma istemiyoruz. İnsanca yaşamaya yetecek bir ücret istiyoruz!” diyordu.

Kapıya doğru yöneldiklerinde ise kırmızı önlüklü bir kadın elindeki kâğıdı Banu’ya uzattı.

Nitelikli, ücretsiz kreş istiyoruz. Her fabrikaya bir kreş!” dedi…

Banu kağıdı alıp okumaya başladı ki yanındaki kadın arkadaşı onu dürtükleyerek kapıya doğru yöneltti:

Delirdin mi sen? Sok onu cebine, okuyacaksan git evinde oku... Osman abi çok kızar! Sonra demedi deme!”

Banu kağıdı cebine sokuşturuverdi hemen. Kapıdan içeri girdiğinde makinelerin sesi kulaklarını kapladı. Tüm gün cebindeki kâğıtta neler yazdığını merak ederek ve her fabrikada bir kreşin olduğunu hayal ederek çalıştı. Çocuğu yanı başında olacaktı. Sigortası olacaktı. Düzenli bir işi, düzenli bir geliri olacaktı. Borçlarını ödeyecek, sonra da çocuğuna bol bol harcama yapacaktı. Cicili bicili bir sürü şey alacaktı ona. Eğitime de harcayacaktı tabi. Belki komşuların çocuklarının gittiği kursa da yollardı çocuğunu. Bir ara kredi çekip ev almayı bile hayal etti ama sonra güldü kendi haline...

Her fabrikaya bir kreş, tüm hayallerine çıkan yoldu. Ne güzel olurdu kim bilir...

Küçükçekmece’den bir sınıf devrimcisi