23 Kasım 2018
Sayı: KB 2018/44

Dinci-faşist koalisyonun “tek kıblesi” ABD’dir!
Erdoğan’ın “kriz yönetimi”!
Erdoğan’ın kâbusu: Yine Gezi, hep Gezi!
Kimler Diyanet’i siyasete alet ediyor?
Sanayi ve inşaatta kriz: “‘En kötüsü’ henüz yaşanmadı”
Kriz, zamlar, enflasyon rakamları, imzalanan sözleşmeler...
MİB Kocaeli kriz raporu: İşten atmalar, ücretsiz izinler, artan baskılar...
Aygaz’da işten atmaya karşı direniş
Sermayeye hizmet eden, işçiye düşman iktidar
Proletaryanın büyük öğretmeni Engels 198 yaşında…
Direnişin gücü ve siyonistlerin geri adımı
Çiplerle emeğin köleliği derinleştiriliyor!
Şiddetsiz bir dünya için mücadele!
Dominik Cumhuriyeti’nin kelebekleri
Emekçi kadın mücadelesi ve Çorlu deneyimi
Türkiye’de yüksek eğitim gerçeği
Örgütsüz işçi öfkesini gücü yettiğine yöneltiyor
İki dava insanı olarak yürüdük yolumuzu...
Bir röportaj…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kimler Diyanet’i siyasete alet ediyor?

 

9 Kasım günü Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın dinci-gerici Kadir Mısıroğlu’nu ziyaret etmesi üzerine burjuva basın ve sosyal medyada ardı arkasına tepkiler yağdı. Sağından, “sol”una düzen partileri de bu tepkilere ortak oldular. Kimileri istifa çağrısı yaptı, kimileri hükümetten açıklama talep etti. Bunun karşısında da çıktı kaçak saraydaki zat: “Diyanet İşleri Başkanlığı’mızı siyasi tartışmaların malzemesi yapmayın” diyerek cepheden savunmaya geçti.

“Edersem ben ederim”

“Millet Bahçeleri”nin açılışından cami açılışlarına, salon etkinliklerinden mitinglere kadar, yan yana değiller mi bunlar? Erdoğan kendi konuşmalarından sonra Erbaş’ın fetvalarını dinletmiyor mu kitlesine?

“Millet Bahçesi” açılışında cumhurbaşkanından yardımcısına, TBMM Başkanı’ndan diğer tüm bakanlara, doğrudan kendi kadrolarının yanında Diyanet İşleri Başkanı da bulunuyor ve dua ediyor: “İdarecilerimize, yöneticilerimize, devlet adamlarımıza yardım eyle Allah’ım.” Bu da, alet edilecekse ben ederim dedirtecek türden bir durum!

Ya Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı Kredi ve Yurtlar Kurumu ile Diyanet’in imzaladığı protokole ne demeli? 525 bin üniversite öğrencisine bu yurtlarda din dersi veriliyor. Ücretleri en az 3 bin TL olan 209 bin Diyanet görevlisi “manevi rehber” adı altında yurtlara atanıyor. Peki, atanmayan, atanmadığı için intihar eden öğretmenler ne olacak? Kamuda tasarruf adı altında eğitimden sağlığa kesintiler yapılırken, Diyanet için arttırılan bütçe nasıl açıklanacak?

İşçi, emekçi, kadın, Kürt düşmanı Diyanet!

Diyanet’in cuma hutbelerinde dillendirdiklerine ne demeli?

15 Temmuz ve Efrîn üzerinden savaş güzellemeleri,

Babanın kızına şehvet duyabileceği,

9 yaşındaki kız çocuklarının evlendirilebileceği,

Grevin, iş yavaşlatmanın günah-haram olduğu,

Patronun kârını azaltmanın en büyük günahlardan sayıldığı,

Allah’a güvenin sarsılmaması için iş güvenliği önlemlerinin arttırılmaması,

1 Mayıs’ta isyan yerine ibadet edilmesi vb.

İşte bunları vaaz ettiren bir kurumdur Diyanet. İşçilere, emekçilere, kadınlara, Kürt halkına vb. düşman!

AKP döneminde Diyanet, MEB’den KYK’ya, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan belediyelere kadar hükümet ile ortak iş yapar durumda. Adeta hükümet sözcüsü gibi hareket ediyor. Dinsel gericilik yaşamın tüm alanlarına yayılarak, itaatkâr bir neslin yetiştirilmesi planlanıyor.

Tüm burjuva gericiliğine karşı mücadeleye!

Erbaş’ın 10 Kasım öncesi Mısıroğlu ziyaretine tepki yalnızca Atatürk savunuculuğu üzerinden şekilleniyor. Oysa Diyanet’in ve hükümetin icraatları göz önüne alındığında, onların bütün bir ilerici birikime karşı oldukları ortaya çıkıyor. İşçi ve emekçilerin algısını yalnızca Mısıroğlu ziyaretine sıkıştırmak düzen içi muhalefetin işidir. İlerici, devrimci güçlerin görevi ise Diyanet şahsında dinci gericilik karşıtlığını bir bütün olarak burjuva gericiliğine karşı mücadeleye yöneltmektir.

 

 

 

 

Ortaçağ artığı ideolojiyi topluma dayatmada yeni hamle

 

Din istismarına dayanan sermayenin saray rejimi, ilkel ideolojisini topluma dayatmak için neredeyse her gün yeni bir hamle yapıyor. Bir yandan ekonomik krizin tüm yükünü işçilerin, emekçilerin sırtına yıkıyor. Öte yandan emekçileri “siyasallaşmış din afyonu” ile zehirleme seferberliğini sürdürüyor.

Çocuklara zorla namaz kıldırılması, imamların siyaset yapması derken, sıra cemaat ve tarikatlara “yasal zırh” örmeye geldi. Bunun için “Dini Vakıf ve Derneklerin Şeffaflaşması” adıyla yeni bir düzenleme hazırlandı.

Başkanlık tarafından TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na sunulan düzenleme ile halen yasak olan tarikat ve cemaatlerin üstünde bir ‘şemsiye örgütü’ kurulması planlanıyor. Cemaatleri, tarikatları, şeyhleri himaye eden AKP iktidarı, bu Ortaçağ artığı kurumlara yasal güvence sağlamaya da çalışıyor.

Bazı bakanlıkların yüksek mevkilerini tarikat şeyhleri arasında pay eden AKP, Fetullahçı çeteden boşalan yerlere de bunları yerleştirdi. Bu yeni hamle ile şeyh kılıklı meczuplar, sistemin başı tacı edilecek.

Görünen o ki, yağma ve talana dayalı saray rejiminin emekçilere karşı zorbalığı arttıkça, dine duyduğu ihtiyaç da artıyor. Zira bu iktidarın yönetmek için elinde dini ideoloji ve kaba şiddet dışında bir şey yok. Şiddetin kimi zaman ters tepebileceği deneyimlerle sabittir. Bu koşullarda siyasallaşmış dine daha çok sarılmaları kaçınılmazdır.

Bu düzenleme için gösterilen gerekçelerden biri, özellikle dikkat çekici. AKP iktidarı, bu düzenlemenin “kamu güvenliği konseptinin bir zorunluluğu” olduğunu belirtiyor. Demek ki şeyhleriyle, tarikatlarıyla, cemaatleriyle bütün din kurumları sermayenin ve AKP’nin güvenliği için elzemdir.

Olayın “kamu güvenliği” ile ilgili olduğunun altının çizilmesi, toplumsal hareketin gelişiminin önünü kesebilmek için, dinin hoyratça kullanılmaya devam edeceğinin işaretlerini veriyor. Artık emekçilerin de saray rejiminin din bezirganlığına prim vermemeleri, suni ayrımlara karşı uyanık olmaları ve sınıf çıkarlarını eksen alan bir örgütlenme ve mücadele hattı geliştirmeleri zorunlu hale gelmiştir.

 

 

 

 

Dinci gerici eğitimin sabah namazı dayatması

 

Dinsel gericiliği çeşitli yöntemlerle topluma nüfuz ettirmeye çalışan AKP iktidarının, çocuklara ve gençlere yönelik uygulamalarının arkası kesilmiyor. Eğitim sisteminde hayata geçirilen bu dinci-gerici zorbalığın bir örneği de Tekirdağ’da ortaya çıktı.

Çorlu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü öğrencilerin “sabah namazı buluşmalarına” katılmasını dayatan bir yazıyı okullara gönderdi. Müdürlüğün yazısında geçen yıl da bu uygulamanın olduğu belirtiliyor.

Söz konusu yazıda, bu dayatma “milli ve manevi değerlere sahip bireylerin yetişmesi” şeklinde gerekçelendirilirdi.