2 Mart 2018
Sayı: KB 2018/09

Sermayenin tetikçileri emekçilere karşı birleşiyor!
İşçi sınıfı kapitalistlerin yağma savaşını reddetmelidir!
“Şehitlik, cihat” vb. kavramlarla işçilerin bilinci bulandırılıyor
İhbarcılık sermayenin en iğrenç ama etkili bir silahıdır
Çocuklarımızı sizden koruyacağız!
Çocuğa yönelik şiddete son!
Şekerde özelleştirme işçilere ne getirir?
“Taşerona kadro” yalan, “işsizlik ve hak gaspı” gerçek!
Tek yol mücadele!
Öğretmenlere “performans” saldırısı
8 Mart ve burjuva toplumunda kadın hakları - H. Fırat
Ekim Devrimi’nin 100. yılında Kollontay’ı okurken... / 6
Soylu bir yolda ilerleyen bir kadın: Praskovya İvanovskaya
Eşitlik ve özgürlük için mücadeleye!
8 Mart’ın çağrısına yanıt ver
MEB ve tarikat işbirliği
Suriye’de “ateşkes” kararı ve emperyalist ikiyüzlülük
Ortadoğu halklarıyla dayanışmaya!
Emperyalist hegemonya kavgası ve Avrupa Birliği
Avrupa’da üniversiteli emekçiler ve öğrenciler ayakta
Ölümünün 65. yılında Stalin...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

MEB ve tarikat işbirliği

 

Dinsel gericiliğin toplumsal yaşamın her alanında etkisini gösterdiği bir dönemden geçiyoruz. AKP iktidarı 15 yılı aşkın süredir sermaye devletinin dümenini elinde tutuyor. AKP, hükümet olduğu ilk günlerden itibaren başta Fethullahçılar olmak üzere dinci gerici tarikatlar, vakıflar vb. ile hareket etti. İktidar haline gelmeyi bu tarikat ve cemaatlerle ortaklık sayesinde başardı. Fethullahçı çete ile ipleri koparmış olsa da hâlâ tarikat ve cemaatlerle yol yürümektedir.

Yine de dinci-gerici akım eğitimden yargıya, polise ve orduya kadar devletin tüm kademelerini baştan aşağı kuşatsa da toplumsal yaşamda hâlâ istediği iktidara sahip değil. Bundan 1 sene önce AKP şefi Erdoğan’ın sarf ettiği, “siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise bir başka şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var” sözü, bu durumu özetliyor. Ve sermaye devletinin, başta eğitim olmak üzere tüm önemli alanlarda izleyeceği politikaların özünü oluşturuyor.

Her sistemin geleceğini ve güvencesini şüphesiz gençlik oluşturuyor. Bu her yanından çürüyen Türk sermaye devleti için de böyle. Sermaye devleti 15 Temmuz’un ardından Fethullah örgütlenmesini günah keçisi ilan ederken, esasında politik ortaklarından vazgeçmiş değil. Toplumu bir yandan terör örgütü ilan ettiği kendi dinci-gerici kan kardeşine karşı kutuplaştırırken, bir yandan da başka dinci-gerici cemaat ve tarikatları başta eğitim olmak üzere toplumsal yaşamın her alanına sokuyor. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na varıncaya dek her kurumda, her alanda bu tarikat ve cemaatlerle uyumlu çalışıyor.

Özellikle de kendi kültürel iktidarının geleceğini gördüğü beşikteki bebekten üniversitede okuyanına kadar tüm genç nesillere dönük özel politikalar üretiyor. Bu dinci-gerici tarikatlarla başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere yüzlerce protokol ve anlaşma imzalıyor. Kreşlerden ilk ve ortaokullara her aşamada “değerler eğitimi” adı altında bu tarikatlardan gelen eğitimcilerin ders vermesini sağlıyor. Yoksul işçi ve emekçi çocuklarının beyinlerini devlet teşvikli tarikat yurtlarında yıkıyorlar. Bu tarikat yurtları çoğu zaman küçük çocuklara istismar haberleriyle gündeme geliyor. Sermaye devleti bu tarikat ve cemaatleri öylesine destekliyor ki 40 küçük çocuğun istismar edildiği Ensar Vakfı’nın kamuoyunda itibar kaybetmesine engel olmak için “bir kereden bir şey olmazdan” başlayarak övücü sözlerle imzaladığı protokolleri yaygınlaştırıyor. İşçi ve emekçi çocuklarının müfredatını bu tarikatların akıl almaz ifadeleri ile dolduruyor, bu tarikatlarla müfredat oluşturuyor.

Bu ortaklıklardan birisi de sermaye devletinin Nurcu cemaatler ile imzaladığı son protokollerden yansıdı. Milli Eğitim Bakanlığı, okulları Nurcu yapılanmalara açmayı sürdürüyor. Hayrat Vakfı, Çay House, Çınaraltı, Sözler Köşkü, HASEV gibi gruplarla protokol imzalayan bakanlık, Antep ve Kilis’i de Nurcular’a bıraktı. “Ümid Eğitim Kültür Sağlık ve Yardımlaşma Derneği” adı altında bakanlığa başvuran gruplara verilen iznin perde arkasından Nur Cemaati’nin bölgedeki temsilcilerinden Anadolu Tevhid Vakfı ve Nazım Gökçek Külliyesi çıktı. “Geleneksel ödüllü kitap okuma yarışmaları” denilerek verilen izinle dinci vakıf, 10-13 yaş aralığında ortaokula giden çocuklara Said Nursi’nin Risalei Nur kitaplarını okutarak tarikat propagandası yapma imkanı buldu. Üstelik bu projelerin bütçesi de İçişleri Bakanlığı’nca karşılanıyor. Bütün bunların yanında “külliye” adı verilen yatılı yasadışı yurtlarda da eğitim verilmesi konusunda söz konusu Nurcu tarikatlar Mili Eğitim Bakanlığı’yla anlaştılar. Külliyelerde çocuklara dine dayalı bir eğitim verilmesi planlanıyor.

İşte AKP’nin cemaatle sözde mücadelede karnesi budur. Başta eğitim alanı olmak üzere bir ortağından vazgeçmiş, yerine bin ortak getirmiştir.

 

 

 

 

Sağlık meslek liselilere dayatılan karanlık

 

Merhaba, ben 2012’de sağlık meslek lisesinden mezun olmuş ve mevcut iktidarın dinci-faşist politikasından dolayı mağduriyet yaşamış öğrencilerden yalnızca biriyim. Evet maalesef ki benim durumumda olan binlerce öğrenci var ve bu sayı gün geçtikçe artmakta. Hayatımızın her alanında sadece işsizliğin değil, eğitim yıllarımızda aldığımız eğitimin kalitesizliğinin de sancılarını çekiyoruz. Bu şekilde devam ederse, iktidarın yarattığı bataklıkta boğulmaya mahkum olacağız. Elimizdeki tek seçenek ise birleşmek ve bu faşist sermaye iktidarına karşı aynı safta mücadele etmektir.

Bilindiği üzere, Sağlık Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren sağlık meslek liseleri (SML) 2017’nin başlarında, “5450 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Bağlı Okulların Milli Eğitim Bakanlığına Devredilmesi ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmişti.

Bu devredilişin sermayeye ucuz iş gücü, faşist-gerici-dinci sağlıkçılar yetiştirmekten başka bir anlamı yoktu. O gün yapılan bu kanun ile birlikte belli statüde olan sağlık meslek liseleri iktidarın bataklığı haline getirildi. Aslında SML’lerin Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanması sermaye devletinin son atağıdır. Önce ilaç firmalarının özelleşmesi, sonra hastaneler derken, bu kanun ile birlikte özel sağlık meslek liselerinin, yani sermayenin önü açılmıştır.

Bu liseler Sağlık Bakanlığı’na bağlıyken verilen eğitim kısmi olarak da olsa iyi sağlıkçı yetiştirmeyi hedefliyordu. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ile birlikte mevcut dinci-faşist iktidarın propagandasının yapıldığı, o gün karşısında AKP’nin el pençe divan durduğu Fethullahçı çeteye öğrenci pazarlamaktan başka bir amacı olmayan liselere dönmüştü. Bu tür okullar Anadolu’nun her noktasında sinsi bir kanser gibi çoğalmış ve ülkenin her yanını kaplamış, hastalıklı faşist nesil yetiştirmektedirler.

Bu kanun ile birlikte değişen sistemin en önemli konusu ise okul idaresi, mevcut öğretmen kadrosu, alan dersleri ve staj ücretleridir. Bu sorunlara yakından baktığımızda şunları görmekteyiz:

1-Önceden yönetimde yer almak için sağlık eğitimi almış, sağlık meslek lisesi mezunu olmak zorunluyken, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandıktan sonra okul idarelerine torpilli, atanmamış (seçilmiş) cemaat üyesi öğretmenler getirilmiştir.

2-Öğretmen kadrosuna yine aynı şekilde sağlık eğitimi almış atanmış öğretmenler yerine, sağlıkla alakası olmayan, iktidara ve cemaate yakın, seçilmiş öğretmenler getirilmiştir.

3-Alan dersleri azaltılıp yerine seçmeli ders adı altında din dersi vs. gibi dersler konulmuştur. Bu, en önemli sorunlardan biridir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kaldırdığı dersler ve yerine getirdikleri trajikomediye dönmüştür. Yalnızca ilk yardım eğitimi almış, sağlık konusunda hiçbir fikri olmayan eğitimcileri, elde kalan birkaç sağlık dersinin öğretmeni olmadığı için bu dersleri vermekle görevlendirmişlerdir.

4-Staj ücretleri kaldırılmış, patronun döner sermayesinden vermesi gereken staj ücretini patronun, yani sermayenin inisiyatifine bırakmışlardır.

Faşist iktidarın uyguladığı bu sistem aslında bataklığın görünen kısmıdır. 2011-2012 yıllarında açtıkları özel sağlık meslek liseleri sağlık sektörünü her alanda tıkamış, diplomalı işsiz sayısını arttırmıştır.

Öte yandan sokaklar diplomalı delilerle dolarken, sermaye her geçen gün sağlık sektörünü ayaklar altına almaya devam ediyor ve devam edecektir. Bu çıkan yönetmeliklerin patronların cebini doldurmaktan, işsiz sayısını arttırmaktan başka bir amacı yoktur.

Bu faşist gerici iktidara söyleyecek tek sözümüz var: BU PİSLİĞİ SOSYALİZM TEMİZLER!

Mücadele ile kalın…

Ümraniye’den eski bir Sağlık Meslek Liseli


 
§