2 Şubat 2018
Sayı: KB 2018/05

Halkların kardeşliği ve onurlu bir yaşam için mücadele!
“Zeytin Dalı Harekatı” mı, işgal harekatı mı?
Efrîn’e dönük saldırılarda siviller katlediliyor
Düzen siyasetine “savaş” ayarı
Tek Tipe Karşı Mücadele Platformu kuruldu
Sermayenin cankurtaranı AKP
İhanet ve satış düzeni sürüyor, mücadeleye ve direnişe devam!
Direnişçi emekçilerden KESK ve bağlı sendikalara çağrı
Tekstil sektöründe örgütlenme arayışı ve sendikalar
Fabrikalarda emeğin korunması mücadelesi ve mesleki eğitim
Ekim Devrimi ve ulusal sorun
8 Mart’ta özgürlük ve eşitlik mücadelesini yükseltelim!
Devrime giden yolda yürüyen kadınlar: Vera Figner
Kibritçi kızlardan radyum kızlarına süren mücadele
Meslek liseleri ve temel eğitim sorunu
Almanya özgülünde Avrupa’da mesleki eğitim
Endüstri 4.0 ve yaşama etkilerine örnekler
Suriye’de anayasa hazırlığı için Soçi’de “anlaşma”
Trakya’da metal işçisi MESS’le yapılan TİS’e ne diyor?
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ne saldırı ne işgal ne cihatçı çeteler!…

Halkların kardeşliği ve onurlu bir yaşam için mücadele!

 

Haziran 2015 seçim hezimetinden sonra içeride kirli savaşı başlatan AKP iktidarı, buna dayanarak kaybettiği oyları Kasım seçimlerinde geri aldı. Toplumsal desteğin yeniden erimeye başladığını gören AKP şefleri, Efrîn’i hedef alan saldırganlığı da gelecek seçimlere hazırlığın bir aracına dönüştürdüler. Artık Tayyip Erdoğan AKP’si, ancak çatışma ve savaş kışkırtıcılığı yaparak iktidarı elde tutabiliyor. Bu noktaya varmış bir iktidarın, işçi sınıfına, emekçilere ve tüm ezilenlere yeni felaketlerden başka bir şey sunması mümkün değil.

Meşruiyet krizinin yansımaları

Dünyanın dört bir yanından toplanan cihatçı katillerin Suriye’ye taşınmasında özel bir rol oynayan AKP iktidarı, bu komşu ülkenin yakılıp yıkılmasında uğursuz bir rol oynadı. Suriye’de yönetimi yıkmak için çırpınan gerici iktidar, tetikçileri etkin bir şekilde kullandı ancak hedefine ulaşamadı. Bundan dolayı ordusunu da savaş alanına sürmek durumunda kaldı.

Vurgulamak gerekiyor ki, başka bir ülkenin topraklarını işgale kalkışmanın ne siyasi ne hukuki ne de ahlaki bir meşruluğu olabilir. Yedi yıldan beri Türk devletinin izlediği politika Suriye için ciddi bir ulusal güvenlik sorunu yarattı. Ancak Efrîn’den Türkiye’nin ulusal güvenliğine dönük bir tehdit olduğuna dair tek bir veri bulunmuyor. Bu durumda cihatçı katilleri kullanarak Suriye topraklarına girenlerin meşruiyet krizi yaşamaları kaçınılmazdır.

Ülkeyi dolaşıp her gün seçimlere hazırlık nutukları atan AKP şefi, savaş karşıtlarını “vatan haini” ilan edip linç kampanyası başlattı. Öyle ki Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) savaşa ve yıkıma karşı tutum alması tam bir histeriyle karşılandı. Seçim hesapları, Kürt düşmanlığı ve yayılmacı heveslerin ürünü olan bu savaşa destek vermeyenler “vatan haini” ilan ediliyor.

İktidarın savaş karşıtlarına gösterdiği tahammülsüzlük, her aykırı sese azgınca saldırması, işgalci savaşın gayrı meşruluğunun göstergesidir. Zira meşru ve haklı bir savaşın tarafı olanlar, hezeyanla etrafa saldırmaya ihtiyaç duymazlar.

Sahte zaferlere muhtaçlar

Emekçilerin işgalci bir savaşı desteklemeleri için hiçbir neden yok. El Kaide artıklarıyla “teröre karşı savaş” verildiği iddiası gülünç bir yalandır. İktidar, sahte zafer efsaneleri ve şoven ırkçı histeri ile bu açığını kapatmaya çalışıyor. Oysa ortada “zafer” olduğuna dair hiçbir veri bulunmuyor. Farklı kaynaklar, saldırının onuncu gününde işgalci güçlerin hâlâ PYD’nin savunma hatlarına ulaşamadığına dikkat çekiyor.

Evet, ortada hava saldırıları, karadan cihatçı çeteler, arkalarında TSK askerleri var. Ancak ne PYD’nin kaçacağına ne Efrîn halkının işgalcileri hoş karşılayacağına dair bir emare mevcut. Bu koşullarda işgal saldırısının hedefine ulaşması çok daha kanlı çatışmaları kaçınılmaz kılacaktır. Buna rağmen ucuz zafer efsanelerinin tetikçi medya tarafından piyasaya sürülmesi, iktidarın sahte zaferlere muhtaç olduğunu gösteriyor. Kaldı ki, Efrîn işgal edilse bile, bu işgalciler için bir bataklık yaratmak anlamına gelebilir. Zira tüm deneyimler, işgallerin birer bataklığa dönüştüğüne işaret ediyor.

“Yerli ve milli” cihatçı çeteler

Erdoğan, “Bu operasyonu Allah’ın izniyle ÖSO ile birlikte kazanacağız” vaazları verse de, ÖSO diye anılan bu cihatçı çetelerin kafa kesen, karın deşen katiller sürüsü oldukları kimse için bir sır değil. Gayrı meşru olan işgal saldırısının cihatçı çetelere dayandırılması, meşruiyet krizini daha da derinleştiriyor. Her tür insani değerden yoksun, şeriatçı, mezhepçi, kadın düşmanı, hırsız ve katillerden oluşan cihatçıları savunmak AKP şeflerine düşüyor.

Milli ve yerli” dolarlarını “milli ve yerli” Man adasına kaçıranlar, cihatçıları da “milli ve yerli” ilan ettiler. İşgal saldırısını “Suriye topraklarını işgalden kurtarmak” için yapıyoruz diyenlerin, cihatçı katilleri “milli ve yerli” ilan etmeleri şaşırtıcı değil. İşgalciye de böyle müttefikler yakışır.

İşgalci hesapları örtme telaşı

Din bezirganı iktidarın efendileri, Osmanlı yayılmacılığına duydukları özlemi sık sık dillendiriyorlar. Kendi işçisini ve emekçisini azgınca sömürenler, başka ülkelerin zenginliklerini de yağmalamak istiyorlar. İçeride tek adam diktasına dayalı saltanat ile bölgede yayılmacı hevesler birbirlerini tamamlıyor.

Son günlerde “başkalarının topraklarında gözümüz” yok vaazlarını duyuyoruz. Oysa kendi açıklamaları kendilerini yalanlıyor. Başında bulunduğu partiyi terk edip AKP’ye transfer olan Süleyman Soylu şu açıklamayı yaptı: “Ben İçişleri Bakanı olarak söylüyorum, Azez’de, Cerablus’ta, Mare’de bugün kaymakamımız var, emniyet müdürümüz var, jandarma komutanımız var.” Yani Suriye topraklarında düpedüz kukla yönetimler kurulmuştur. Efrîn saldırısı ile bu alanlara yenileri eklenmek isteniyor.

Bir taşla çok kuş vurmayı hedefleyen gericiler, yeni toprakların işgali üzerinden seçimleri kazanıp tek adam diktasını güvenceye almayı hedefliyorlar.

Emekçiler bu kanlı oyunu bozmalılar!

İşgalci bir savaş ancak işçi sınıfı ve emekçilerin ağır sömürü, baskı ve zorbalıkla yönetilmeleri sayesinde sürdürülebilir. Nitekim Efrîn’e saldıranlar metal işçilerinin grevlerini yasaklıyor, hak arama mücadelesini terörize ediyor, savaşa karşı tutum alanları zindanlara kapatıyor. Bu ve benzer icraatlar işgalci zihniyetin fıtratında mevcuttur. Savaş devam eder, çatışmalar şiddetlenirse baskı, sömürü ve zorbalık daha da katmerli hale gelecektir.

İşgalcilik, komşu ülkelere saldırmak, halklara düşmanlık, cihatçılarla işbirliği yapmak vb. tüm kirli icraatların emekçilere ağır felaketler getirdiği sayısız kez kanıtlanmıştır. Sömürü ve baskı altında olan emekçilere gerekli olan, işçilerin birliği halkların kardeşliğidir. Ancak bu birliğe dayanarak baskı, sömürü ve sefalete karşı mücadele edebiliriz. İşgalci savaşları reddedebilir, komşu halklarla düşmanlık kışkırtmalarını boşa düşürebilir, eşitlik ve kardeşlik dünyasının kapılarını açacak mücadeleyi büyütebiliriz!

 
§