8 Aralık 2017
Sayı: KB 2017/47

Hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvetin kaynağı kapitalizmdir!
Büyük resmin gösterdiği mesele “milli” değil, sınıfsaldır!
Reza Zarrab’dan rüşvet itirafları
“Avukatların dayanışma ve direniş hattı bu saldırıyı boşa çıkaracaktır!”
Kasım ayı enflasyonuyla yeni rekor
“OHAL’le hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran bir sürece girildi”
Çürümüş anlayışların tükettiği KESK
Metalde süreç hareketleniyor
HT Solar Enerji’de işten atma saldırısı ve işgal
“Yeni Ekimler için ileri!”
İstanbul’da ‘Gelecek mutlak sosyalizm’ etkinliği
Petrol-İş Aliağa Şubesi Genel Kurulu’nun ardından
“İş güvenliği önlemleri alınmalı, taşeron işçilerinin koşullarına özen gösterilmelidir!”
İş cinayetlerinin sorumlusu sermayedarlardır!
Cehennem koşullarında çalışmak kaderimiz değildir!
Mesleki Eğitim Kurultayı toplanıyor!
Birinci Filistin İntifadası’nın 30. yılı
“Oslo Barışı”ndan günümüze, Filistin davası
Suriye’de çözüm mü, çözümsüzlük mü?
Erdal Eren mücadelemizde yaşıyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriye’de çözüm mü, çözümsüzlük mü?

 

ABD, Rusya, AB ile Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmak isteyen bölge devletleri (Türk sermaye devleti, İran ve Suriye), bir süredir “Suriye’de siyasi geçiş süreci” konusunda mutabık olduklarını açıklamış bulunuyorlar. Bu çerçevede, başta ABD ve Rusya olmak üzere, cihatçı çeteler ve Kürtler de dahil tüm taraflar yoğun biçimde bu geçiş sürecinin nasıl olması gerektiği, süreçte kimlerin söz sahibi olacağı, cihatçı çetelerin durumu, ama en çok da Kürtlerin Suriye’de siyasi geçiş sürecinde yer alıp almayacağı tartışılıyor.

Bu çerçevede yoğun bir diplomatik trafik yaşanıyor. Bir tarafta Rusya, İran ve Türk sermaye devleti, diğer tarafta ise İsrail destekli ABD, Suudiler kendi aralarında görüşmeler yapıyorlar. Rusya, İran ve Türkiye, Astana’dan sonra Soçi’de bir araya geldiler. Karşı cephede ise, ABD’nin teşviki ve yönlendirmesi muhtemel olan, Suudilerin ev sahipliğinde, kendilerine Suriye muhalefeti adı veren cihatçı çetelerin katıldığı 2. Riyad Zirvesi gerçekleştirildi. Bütün bunları ikili temaslar tamamladı.

Cenevre, Riyad, Astana, Soçi ve yeniden Cenevre

Suriye krizine çare bulmak için bugüne dek Cenevre’de yedi zirve yapıldı. Ancak çözüme dair hiçbir şey üretilmedi. Cihatçı çetelerin marifeti ile daha ilk oturumlarında tıkandı ve dağıldı. Bunların tümü ABD inisiyatifinde gerçekleşti. Ardından, Suriye’deki savaşın galibi olarak Rusya inisiyatif aldı. Suriye’yi de ikna ederek, Türk sermaye devleti ve İran’la birlikte, cihatçı çetelerin genellikle boykot ettiği, ancak dolaylı bir temsiliyetle yetindikleri Astana Zirvesi gerçekleştirildi. Son olarak Rusya, yine sermaye devleti ve İran’la birlikte Soçi Zirvesi’ni topladı.

Rusya, Vietnam’daki Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) Zirvesi’nde Suriye’de siyasi geçiş süreci konusunda anlaştıklarını açıklamışlardı. Soçi Zirvesi’ne bu rahatlıkla gidildi. Tüm tarafların süreç konusunda anlaştıklarını açıklayan bir sonuç bildirgesi yayınlandı. Ancak Rusya siyasi geçiş sürecinde Kürtlere de rol biçiyordu. Putin düzenlemeyi düşündüğü “Suriye Halkları Kongresi”ne Kürtleri de çağıracağını, Erdoğan’a doğrudan söylemişti. Dolayısıyla yapılan açıklamalar gerçeği ifade etmiyordu. Nitekim Erdoğan bu konudaki anlaşmazlığı, “Kimse bizim terör örgütleri ile bir araya gelmemizi beklemesin” açıklaması ile dışa vurdu. Anlaşma gereği Soçi’de Aralık başında yeniden toplanılacaktı. Durum üzerine yeni zirve Şubat ayına ertelendi. Şimdi de Cenevre 8 zirvesi gündemde.

Bu arada kendilerine Suriye muhalifleri adını veren cihatçı çeteler Riyad’da bir araya geldiler ve Cenevre’de izleyecekleri yolu belirlediler. Neyi dayatacakları daha ilk açıklamalarında anlaşıldı. Cenevre’ye 50 kişilik bir heyetle gidilecek ve Suriye devlet başkanı B. Esad’ın görevini bırakması istenecekti.

ABD ve Rusya’nın anlaşmış olması ve diğer bazı gelişmeler Cenevre’ye bu kez daha iyimser bakmayı sağlıyordu. Ancak bu iyimserlik fazla sürmedi. 8. Cenevre zirvesi cihatçı çetelerin Esad konusundaki dayatmaları nedeniyle daha ilk oturumunda tıkandı. Suriye rejim temsilcileri de cihatçı çetelerden oluşan muhalefetle doğrudan görüşmeleri reddetti. Görüşmeler ayrı ayrı odalarda yapılabildi. Suriye muhalefeti sürekli hükümet yetkililerine baskı yapılmasını talep ediyor. Zirvenin 15 Aralık’a kadar uzatılabileceği belirtiliyor. Fakat bu zirveden de çözüme dair umutların tükenmeye doğru seyrettiği söylenebilir.

Anlaşma mı, anlaşmazlık ya da uzlaşmazlık mı?

Başta ABD ve Rusya olmak üzere tüm taraflar zirvelerde söz sahibi olmaya, bu sayede de Suriye’de kalıcı olmaya çalışıyorlar. Suriye’de siyasi geçiş süreci konusunda mutabakat içinde olduklarını açıklıyorlar. Sonuç bildirgelerinde anlaştıklarını belirtiyorlar. Zirvelerden geçilmiyor. Oysa gerçek bu değil. Ne ABD ile Rusya, ne de bunların yanında saf tutan bölge devletleri arasında kalıcı bir mutabakattan söz ediliyor. Geçici ve kırılgan anlaşmalar, ateşkesler sürece damgasını vurmaya devam ediyor.

Suriye’de savaşın sonuna gelindiği, IŞİD’le savaş döneminin geri plana düştüğü anlamında doğrudur. Gelinen yerde Suriye savaşının galipleri ve mağlupları açığa çıkmıştır. Yeni süreç, “Suriye’de siyasi geçiş süreci” olarak tanımlanabilir artık. Buraya kadar bir sorun bulunmamaktadır. Bundan sonrası ise çok yönlü kirli çıkarlar, gitgide derinleşen ve keskinleşen çelişkiler ve zaman zaman tehlikeli biçimler alan karşı karşıya gelmelerle kendisini dışa vuran tablodur.

ABD, Suriye’de kaybedenlerin en başındaki güçtür. Belli bir dönemden itibaren inisiyatifi Rusya’ya kaptırmıştır. Bölgedeki, İsrail bir yana, Türk sermaye devleti gibi işbirlikçilerinin Suriye ve Kürt sorunu merkezli dış politikasının her defasında iflas etmesinin de bunda rolü olmuştur. ABD şimdi Suriye politikası da dahil, bölge politikasını, yönelimlerini ve müttefiklerini yeniden gözden geçiriyor. Nüfuz mücadelesinde kendisine darbe vuran politik ve moral kayıplarını telafi etmek ve inisiyatifi yeniden eline almak için yeni hesaplar peşinde.

Özetle, Suriye’de ve bölgede savaş kesin olarak bitmemiştir. Yeni biçimler alarak, yeni alanlara yayılarak, yeni kamplaşmalar yaratılarak ve yeni hedeflere yöneltilerek devam edecektir. ABD’nin Riyad üzerinden oluşturmakta olduğu İran’a yönelik İsrail destekli ittifak bunun ifadesidir. İsrail’in Lübnan ve İran’a dönük savaş çığlıkları ve son olarak Suriye mevzilerine yönelik saldırısı bu amaçlıdır. Yemen’deki kanlı savaşı derinleştirmek bir başka gelişmedir. Asya’da Kuzey Kore’ye dönük savaş tehditleri bunları tamamlıyor.

ABD, Suriye’de kirli hesaplar içindedir. Bir taraftan siyasi çözümden söz ediyor, öte yandan Rojava’da askeri amaçlı üsler kuruyor. Ayağını basacağı bir yer olarak burayı görüyor ve burada kalıcı olmak istiyor. Rojava yönetiminin, siyasi ve askeri temsilcileri olarak PYD ve YPG’nin “ABD bölgede kalmalıdır” çağrıları bunu ayrıca kolaylaştırıyor. Öte yandan ABD, İran ve Hizbullah’ı Suriye’den çıkartmak peşinde. CIA Başkanı Mike Pompeo’nun “İran Irak’taki çıkarlarımıza saldırırsa müdahale ederiz” tehditleri, son günlerde Türk sermaye devleti ile ilişkileri düzeltmek istiyor görüntüsü, büyüyen sorunlar yumağının daha bir karmaşıklaşması anlamına geliyor.

Şüphesiz Rusya’nın da kendi çıkarlarının yön verdiği kirli hesapları bulunmaktadır. O da bölge haritasının kendi çıkarları temelinde şekillenmesi için her türlü çelişkiden yararlanmaktadır. Türk sermaye devleti ile ABD arasında yaşanan çelişkilerden yararlanmak bunun ifadesidir. Kürtleri kendi çözümlerine ikna etmek ve ABD’den uzaklaştırmak bir diğer çabasıdır. ABD’nin müttefiki Suudilerle çok yönlü ilişkiler kurma rahatlığı da göstermektedir.

Aynı şekilde, Türk sermaye devleti, İran ve Suriye’nin de kendi aralarında ve emperyalist efendileri ile çıkar farklılıkları vardır. Bunlar da “çözüm” konusundaki uzlaşmazlıkların kaynağıdır. Ateşkes ve kimi anlaşmaların çok kırılgan olması bundandır. Sonuçta bu güçlerin ne yapacağı da önemlidir. Ancak, Suriye’deki siyasi geçiş sürecinin seyri ve sonuçları da dahil, bölgenin geleceğinin nasıl ve kimin çıkarları temelinde şekilleneceğini, hegemonya kavgasının başını çeken emperyalist güçler tayin edeceklerdir.

Emperyalistler çözüm gücü olamazlar

Çağımızda ulusal haklardan yoksunluğun ve kölece bağımlılığın temelinde emperyalizm vardır. Emperyalizmin kurduğu masalardan, topladığı zirvelerden, ezilen mazlum halkların çıkarlarına hiçbir çözüm üretilmez. Tümü de emperyalist köleliğin nasıl sürdürüleceğinin, çıkarlarının nasıl güvence altına alınacağının kararlaştırıldığı zirvelerdir. Bu zirvelerden gerçek ve kalıcı bir çözümün çıkması eşyanın tabiatına aykırıdır.

“Suriye’de siyasi çözüm süreci” adına düzenlenen tüm zirvelerin işlevi budur. Kürt, Arap, Fars ve diğer kardeş halklar için en büyük yanılgı ve en büyük tehlike, bu zirvelerden ve bu zirveleri düzenleyen emperyalist güçlerden çözüm ummaktır. Çözümü emperyalizme, sömürgeci devletlere ve siyonizme karşı bölge halklarının devrimci kader birliğini esas alan bir mücadelede aramak yerine, onlara bel bağlamakta bulmanın sonu her zaman büyük acılar ve yıkımlar olmuştur. Çözümü burada aramak ulusal dar görüşlülüktür, kaçınılmaz olarak işbirliğine götürür. Bu nedenledir ki, ezilen mazlum halklar haklı ve meşru davalarını kirleten ve halklar arasında düşmanlığa yol açan bu tür ilişki, politika ve pratiklerden mutlak biçimde kaçınmalıdırlar. Kazandırıcı ve kazanımları kalıcılaştırıcı yegane yol budur.

Bu uyarı, bugüne dek kendisini “kullanışlı güç” olarak tanımlayan, gelinen yerde ise “kalıcı bir polis gücü” olarak niteleyen ABD ile ilişkileri nedeniyle, öncelikle Kürt halkı için geçerlidir. Kürt halkı önemli bir yol ayrımındadır. Ya diğer kardeş halklarla kader birliği yapıp bu süreçten kazanımla çıkmayı başaracak, ya da ABD’nin bölgeyi kendi çıkarlarına göre yeniden şekillendirme çabalarından yarar ummada ısrar ederek emperyalizmin planlarının aleti olacaktır. Bunun sonucunun ne olacağını görmek için, Güneydeki Kürt hareketinin tarihine ve son olarak bağımsızlık referandumunun ardından düştüğü utanç verici duruma bakmak yeterlidir.

 

 

 

 

ABD Kudüs’ü “İsrail’in başkenti” ilan etti

 

Trump, son günlerde dünya kamuoyunda tepkiyle karşılanan Kudüs kararını resmen açıkladı.

Siyonist İsrail Filistin’i işgal politikası başta olmak üzere, Filistin halkına dönük yıllardır uyguladığı baskı ve zorbalığı Amerikan emperyalizminin tam desteği ile sürdürmeye devam ediyor. Amerikan emperyalizminin bu yönlü son hamlesi ise 6 Aralık’ta Trump eliyle hayata geçirildi.

Trump, başkanlık kampanyası programında da yer alan ve son günlerde çokça tartışılan, “ABD’nin Kudüs’ü, ‘İsrail’in resmi başkenti’ olarak tanıması” kararını resmen açıkladı.

Kudüs’ün ABD tarafından “İsrail’in başkenti” olarak tanındığını duyuran Trump, ABD büyükelçiliğini de Tel Aviv’den Kudüs’e taşımak için talimat verdiğini açıkladı.

ABD büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması” yönünde Clinton tarafından 1995 yılında imzalanan yasa, “ulusal güvenlik” gerekçesiyle bugüne kadar hayata geçirilmemişti. İsrail’in 1980 yılında Kudüs’ü işgali de Birleşmiş Milletler tarafından hükümsüz kabul edilmişti.

6 Aralık’taki kararıyla Trump, bu ertelemeye son vermiş oldu. Bununla birlikte Trump, ABD’nin “iki devletli çözüm” politikasında herhangi bir değişikliğe gitmediğini de iddia etti.

İsrail’den Trump’a teşekkür

Trump’ın kararı sonrası ilk olumlu tepki ise doğal olarak İsrail’den geldi. Siyonist İsrail adına konuyla ilgili ilk açıklama Netanyahu’dan geldi. İsrail başbakanı açıklamasında “Trump’a teşekkür ediyoruz. İsrail halkı sonsuza kadar minnettar olacak. Yahudiler için çok parlak bir gün. Tarihi bir an. Diğer ülkelerin büyükelçiliklerini de Kudüs’e çağırmalarını davet ediyorum” ifadelerini kullandı.

Filistin yönetimi: ABD barış sürecinden çekilmiştir

Kararın ardından Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da açıklama yaparak “Kudüs Filistin Devleti’nin başkentidir” vurgusu yaptı. Trump’ın bu kararıyla İsrail’i ödüllendirdiğini söyleyen Abbas, “ABD barış sürecinden ve arabuluculuktan resmi olarak çekildi” yorumu yaptı.

Öte yandan kararın ardından Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres de açıklama yaparak “iki devletli çözüme alternatif yok” vurgusu yaptı.

Trump’ın kararını resmen duyurmadan önce konuyla ilgili açıklamalarda bulunan İran, Rusya ve AB temsilcileri böyle bir karara dair “endişelerini” dile getirmişti.

Türkiye’de mecliste tüm partilerden ortak açıklama

Konuyla ilgili diplomasi trafiğini yoğunlaştıran AKP şeflerinin yanı sıra, meclisteki tüm partiler kararın ardından ortak deklarasyon yayınladı. Meclis genel kurulunda alınan ortak kararla yayınlanan deklarasyonda, Trump’ın kararının BM kararlarını ihlal ettiğine değinilerek meclisin “bu maceracı girişimleri kesin ve tartışmasız bir şekilde reddetme iradesi” ortaya koyduğu ifade edildi.

 

 

 

 

İsrail uçakları yine Suriye’yi bombaladı

 

Suriye’deki kirli savaşı sürdürme politikalarını açıkça ilan eden İsrail, 2 Aralık’ta sabaha karşı Suriye’ye saldırdı.

Şam’ın batısında bulunan İran askeri üssünün hedef alındığı öne sürülen saldırıya Suriye ordusu da karşılık verdi. Siyonist rejimin bazı füzelerinin hedefe ulaşmadan havada vurulduğu duyuruldu.

Al Masdar’da yer alan haberlere göre, Suriye silah deposu, İsrail uçakları tarafından hedef alındı. El Kisva’daki İran askeri üssü yakınlarında bulunduğu belirtilen silah deposuna yönelik hava saldırısına Suriye ordusu da karşılık verdi. Ordudan bir yetkili, bazı füzelerin havada imha edildiğini, bazılarının ise ulaştığı hedeflerde patlamalara yol açtığını açıkladı.

İsrail’in Haaretz gazetesi ise hava saldırısını, İran askeri üssünü vurduğu iddiasıyla duyurdu.


 
§