4 Ağustos 2017
Sayı: KB 2017/30

Savaş, sömürü ve faşist zorbalık dizginlerinden boşalıyor
HDP'nin ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti’
Karanlığı yaratanlar, aydınlık günlerin ateşinde yanacaklardır
Yaşam alanlarımızın düşmanları İstanbul’u sele teslim etti!
Almanya ile son krizden yansıyanlar
ITUC raporladı: Türkiye bir sömürü cehennemidir!
Tekstilde ucuz işçilik seferberliği
KHK’lar ve kamu emekçilerinin direnişi
“Tarihsel olarak doğru yerde olduğumuzu düşünüyorum”
Ekim Devrimi 100. yılında Sosyalist devrim mücadelesinde işçi sınıfına yol gösteriyor
Yazaki’de tacize, baskıya, sömürüye son!
İstismara yasal kılıf
Koç’un “geleceğe” yatırımı
“Ya barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!”
CIA iş başında: Venezuela’da darbe hazırlığı
Asya-Pasifik: Şiddetlenen kriz coğrafyası
Tek tip kıyafetle amaçlanan işçi ve emekçilere deli gömleği giydirmektir!
İşçi sınıfının generali Engels
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Ya barbarlık içinde çöküş ya sosyalizm!”

 

6 ve 9 Ağustos 1945 tarihleri, emperyalistlerin kirli çıkarları için göze alabileceklerinin sınır(sızlık)larını gösterir. Gelişen teknolojinin, ilerleyen bilimin bu haydutların elinde nasıl bir silaha dönüştüğünü anlatır.

Japonya, 1941’de Hawaii’deki Pearl Harbour’da bulunan ABD’nin deniz üssüne yaptığı baskınla II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na fiilen dahil olmuş oldu. 26 Temmuz 1945 günü, ABD, Japonya’nın koşulsuz teslim olmasını isteyen Potsdam Deklarasyonu’nu yayınladı. Japonya verilen ultimatomu redddince dönemin ABD Başkanı Truman, ülkeye nükleer saldırı emrini verdi. Gerekçesi savaşı bitirmekti(!) 360 bin insanı katlederek bir savaşı bitirmek tam da bu eli kanlı emperyalistlere yakışırdı.

6 Ağustos 1945 sabahı Hiroşima göklerinde bir ABD uçağı dolaşıyordu. Sabah saat 08:13’te bu uçaktan atılan bomba, 08:15’te yeryüzüne yakın bir noktada patladı. Tabir uygunsa, dünyanın dönmeyi bıraktığı saliselerdi, insanlığın unutulduğu, tarihin utanç sayfalarına yazılacak anlar... Olayın tanıkları yaşadıkları felâketi şöyle anlatıyorlar: “Pencereden beyaz bir ışık gördüm. Ani bir ışık, magnezyum gibi beyaz bir ışık.” Işığın ardından gelen ateş topu 300 metre genişliğindeydi. “Sırtınızı dönseniz bile şok içinize, beyninize işliyordu. Ve o an cildimdeki her noktanın ısınmaya başladığını hissetmiştim. Sıcak. Kavurucu bir sıcaktı.” Ateş topunun merkezindeki sıcaklık 4 bin santigrat dereceydi. Isı, ışık ve ardından gelen patlama sırasında insanlar bir anda havaya uçup aynı hızla yere çarptılar. Alevler her şeyi değil insanların tüm bedenini eritti. On binlerce insan o saniye ya buhar oldu ya da kömüre döndü. “Yangın söndüğünde, size dünyanın sona erdiğini düşündürten, tamamen değişmiş, geniş, renksiz bir dünya vardı. Küllerin ortasında felâketin kalıntıları ve kökleri topraktan sökülmüş ağaçlar duruyordu. Bütün şehir yok olmuştu.”

Hiroşima’da bomba düştüğü anda 70 bin insan buharlaştı, şehre bir hafta boyunca asit yağmurları yağdı. İki ay içinde radyasyon nedeniyle 70 bin insan daha yaşamını yitirdi. İlk 5 yıl içinde atom bombasının etkisinden dolayı 60 bin insan daha hayatını kaybetti. Binlerce insan sakat kaldı.

Hiroşima’da yaşanan katliamdan 3 gün sonra aynı uçak Nagazaki’de görüldü. Hiroşima’ya atılandan daha etkili olan bu bomba patladığı anda onbinlerce insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. “Metsuyama ilçesinin hemen üstünde, havada devasa bir ateş topu belirdi. Işıkla birlikte, toprak üzerindeki her şeyi anında yok eden ısı dalgası ve patlama geldi. Bölgede bulunanlar bilincini kaybederek bir anda ölüme sürüklendi. Hepsi havaya uçup hızla yere çarptılar. Kükreyen alevler, binaların altında feryat edip yardım çağrısında bulunanları yaktı. Bütün şehir yok olmuştu. Patlamanın merkezindeki Matsuyama’da yaşayanların hepsi hemen o anda orada öldü...”*

Yaşanan katliamların ardından Japonya teslim olduğunu açıkladı. ABD, nükleer saldırı gerekçesini, Pearl Harbour’un intikamını almak ve savaşı bitirmek olarak açıklıyordu. Ancak görünenin gerisindeki gerçeğe bakacak olursak 1945 yılı, emperyalist savaşın sona ermek üzere olduğu dönemlerdi. Almanya ve müttefikleri bu savaştan yenilgiyle ayrılmıştı. Almanya’nın müttefiklerinden olan Japonya da resmen teslim olmasa da yenilenler hanesine yazılmıştı. Hatta katliam öncesi Moskova ve Stockholm’de ateşkes için diplomatik girişimlerde bulunuyordu. Japon Dışişleri Bakanlığı Haziran ayında, Eylül’de savaşı bitirmek üzerine SSCB ile yapılacak görüşmelere yetkili kılınmıştı. Bu gelişmelerin üzerine ABD, Ağustos ayında insanlığın utanç ve öfkeyle anımsayacağı iki katliama imza atmıştı. Bunun gerisinde, dünya üzerinde hegemonyasını kurmak ve özelinde SSCB’ye ve tüm dünyaya karşı gövde gösterisinde bulunmak vardı. Kullandığı nükleer silahlar ve imza attığı katliamla dünya üzerindeki kanlı egemenliğini ilan ediyordu. Nitekim Japon Dışişleri Bakanı Fumio Kyuma, 2007 yılında yaptığı bir açıklamada “Nükleer bombalar savaşa son verdi. Bu, kaçınılmazdı. ABD Hiroşima ve Nagazaki’ye Japonya’nın er ya da geç savaşı kaybedeceğini bile bile bomba attı. Ama Amerikalılar, atom bombası atmanın Japonya’nın teslim olmasını hızlandıracağını ve Sovyetler Birliği’nin Japonya’ya savaş ilan etmesini önleyeceğini düşünüyordu. ABD’ye kızgın değilim” diyerek sermaye devletlerinin ikiyüzlülüğünü gözler önüne serdi.

Bugün Hiroşima ve Nagazaki’de yaşananların üzerinden 72 yıl geçti. O günden bugüne birçok şey değişti, bu katliamların tanığı olan hemen hiç kimse artık yaşamıyor örneğin, savaş dönemindeki devlet başkanları da kalmadı. Değişmeyen tek şey var; kâr hırsı yüzünden yüz binlerce insanı en vahşi yöntemlerle katletmekten geri durmayan emperyalist kapitalizm ve onun bu uğurdaki silahlanma yarışı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyeliğinde, tarihsel sırayla “Nükleer Silahlı Devlet” haline gelmiş devletler yer alıyor: ABD (1945), Rusya (1949), İngiltere (1952), Fransa (1960), Çin (1964). Bu 5 ülke nükleer silah pazarını tekellerinde tutmak ve imtiyazlarını korumak amacıyla 1968 yılında “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması” hazırlayarak imzaya açtılar. Antlaşma 1970’te yürürlüğe girdi ve 1995’te antlaşmanın geçerlilik tarihi süresiz olarak uzatıldı. Antlaşmayı 189 ülke imzalamış durumdadır. İmzalamayan Hindistan’ın 1974’te, Pakistan’ın 1998’de, İsrail’in 1979’da nükleer silah üretmiş oldukları biliniyor. Almanya, Türkiye, İtalya, Belçika ve Hollanda’da NATO’nun nükleer silahları bulunuyor. İran örneğinde olduğu gibi bazı ülkeler ise nükleer silah çalışmaları yapıyor.

Doymak bilmeyen tekellerin kâr hırsı ve dünya egemenliği kavgası bugün dünyamızı yine bir yıkımın eşiğine sürüklüyor. Ortadoğu’da kronikleşen savaş, Kafkasya ve Balkanlar’da yaşanan gerilimler, ABD-Rusya krizi, kendini ABD’den bağımsız bir emperyalist odak olarak öne çıkarmaya çalışan AB -özelinde Almanya-Fransa ikilisi- Avrupa Ordusu tartışmaları... Tüm bunlar emperyalist devletlerin çıkarları uğruna yeni bir dünya savaşını göze alabileceğini gösteriyor. Barbarlık içinde çöküşten tek kurtuluş yolu ise, sermayenin “ne olursa olsun daha fazla kâr yasası”nı bir kenara atacak ve insan merkezli yeni bir toplum, yeni bir dünya yaratacak olan devrim ve sosyalizmdir.

* Katliamı yaşayanların verdiği röportajlardan.

 
§