14 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/27

Özgürlük ve eşitlik sosyalizmde!
Tek çıkar yol mücadeledir!
Hukuk: İktidarın elindeki silah
Kimin adaleti?
Dinci gericilik sınıfsal bir saldırıdır
Sermaye savaş ilanını tazeledi
Metal patronlarında ve Türk Metal’de 2017 telaşı
“Kadın işçilere cesaret vermek istiyorum!”
Çorlu SIO Auotomotive’de direniş var!
“Fiili-meşru mücadeleye devam edeceğiz!
15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası
Zirve karşıtı hareketin dersleri ve kazanımları
Suriye’yi parçalama çabaları
AP’nin müzakereleri durdurma çağrısı ve “reis”in çırpınışları
Onların vicdanları cüzdanları
Artan gericilik ve Alevi kadınlar
“Yaptığım her şeyin meşruluğunun bilincinde ve arkasındayım”
2. yılında Suruç Katliamı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

2. yılında Suruç Katliamı

 

Bundan tam 2 yıl önce, Kobanê’nin yeniden inşa çalışmalarına katılmak üzere Kobanê sınırında yer alan Urfa’nın Suruç ilçesine giden Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi gençlerin konakladığı ilçede bulunan Amara Kültür Merkezi bahçesinde yapılan basın açıklaması sırasında, IŞİD çetesinin Türk sermaye devletinin desteği ile yaptığı bombalı saldırıyla bir katliam yaşandı. 33 kişi saldırıda yaşamını yitirirken çok sayıda kişi de yaralandı, sakat kaldı. Suruç Katliamı’nın hemen ardından ise sermaye devleti “terör demagojisi” eşliğinde, cihatçı çetelere hiç dokunmadan, devrimci-ilerici ve muhalif onlarca kuruma operasyonlar düzenledi. Bir haftada 3 bine yakın kişiyi gözaltına aldı. Bu saldırının arkasında ise katliam(lar)da kendi rolünü gizleme isteği yatıyordu. MİT TIR’ları ile, Ortadoğu’yu kana bulayan çetelere tonlarca silah ve mühimmat yardımı yapan, bu çetelerle işbirliği içinde olan Türk sermaye devleti, operasyon, gözaltı ve tutuklama terörü ile katliamların karşısında durulmasını ve katliamda kendi payının anlatılmasını engellemeye çalışıyordu. Ancak bütün çabalarına rağmen Suruç’tan 10 Ekim Ankara Katliamı’na değin bu çetelerle ortaklaşa hareket ettiği her defasında kanıtlandı. Gerek saldırıyı gerçekleştirenlerin istihbarat teşkilatıyla olan ilişkilerinde, gerek çıkan belgelerde bu işbirliği her defasında gözler önüne serildi. Suruç’tan birkaç ay sonra ise Ankara’da yaşanan katliamda 109 kişi katledildi.

Sermaye devletinin katliamcı kimliği ve geleneği ise Suruç’tan ve Ankara’dan çok daha öncesine dayanıyor. Daha Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında Mustafa Suphi ve yoldaşlarını katlederek başlayan katliamcı geleneği ‘38’de Dersim’de, 1960’larda gelişen işçi ve emekçi direnişlerinde, sonraki yıllarda yüzlerce devrimciyi katlederek, Maraş, Çorum, Sivas’ta, Ulucanlar’da, 19 Aralık’ta sürdürdü. Bugün Kürt illerinde yaşanan katliamlar da bu geleneğin hiç değişmediğini gösteriyor, değişen yalnızca araçları. Belli dönemlerde emrindeki dinci-faşist çetelerle, belli dönemlerde de doğrudan kendi eliyle sürdürüyor katliamcılık geleneğini.

Katliamlardan yıllar sonra hazırlanan iddianameler ve yargılamalar ise son derece göstermelik yürüyor. İddianamelerde devletin katliamdaki rolüne hiç değinmeksizin sorumluluğu çetelerin tetikçilerine indirgeyen, hatta kimi zaman bu çetecileri dahi “suçsuz” çıkaracak ifadeler yer alıyor. Bir yandan da katledilenlerin aileleri ve yaralananlara, katliamın hesabını soranlara davalar açılıyor, gözaltı ve tutuklama terörü estiriliyor, “sokaklara çıkmayın, katliamlar hakkında yazıp çizmeyin” deniyor. Yani katliamların takipçisi olmak baskı ve devlet terörü ile karşılanıyor.

Bütün bu saldırılara rağmen katliamlara karşı ses yükselmeye devam ediyor. Suruç’tan sonra, Ankara’dan sonra hemen hemen her yerde yapılan protesto eylemleri bunu gösteriyor.

Nitekim yeni katliamların önüne geçmek ve katliamların hesabını sormak için bu sesi ‘anlık’ olmaktan çıkarmak, katliamlar karşısında oluşan duyarlılığı örgütlemek önemli bir yerde duruyor.

 

 

 

 

Parasız eğitim için mücadeleye!

 

Geçtiğimiz günlerde Konya’da, liseden yeni mezun olan ve üniversite masraflarını karşılamak için inşaatta çalışmaya başlayan ve çalıştığı inşaatta daha 1 haftasını doldurmadan 5. kattan düşerek yaşamını yitiren 18 yaşındaki Emre Kocagöz’ün haberini okuduk gazetelerde. Bu haber bir yandan paralı eğitim sorununu tekrar gündeme getirirken diğer yandan da işçi ve emekçilerin pamuk ipliğine bağlı yaşamlarını gözler önüne serdi. Alınmayan önlemler yüzünden bir inşaatta, bir madende, bir fabrikada her an ölümle yüzyüze yaşayan milyonlarca işçi ve emekçi...

Eğitim alanı sermaye için bir rant kapısıdır ve bu kapı işçi ve emekçi çocuklarına çoğu zaman kapalıdır. Eğitim sistemi yeni toplumu şekillendirmede iktidarın ideolojik silahıdır aynı zamanda. Tüm bu yönleriyle birlikte işçi ve emekçi çocuklarına bu sistemde düşen rol itaatkar bireyler olmaktır. Burjuvazinin el koyacağı zenginlikleri üretecek makineleri kullanmayı bilmemiz yeterlidir onlar için. Fazlasını istemek bir emekçi çocuğu için bir inşaatta, bir atölyede ucuz işçi olarak çalışmaktır... Biz bunu üniversite öğrenimine devam edebilmek için çalışmak zorunda olduğu inşaatta iş cinayetine kurban giden 18 yaşındaki Emre Kocagöz’den, 22 yaşındaki Remzi Ersu’dan, 21 yaşındaki Hıdır Ali Genç’ten biliyoruz.

Stajlarda, eğitim masraflarımızı karşılamak için çalışmak zorunda olduğumuz inşaatlarda katledilmemek için örgütlülüğümüzü güçlendirmek ve eşit-parasız-bilimsel, anadilde eğitim talebini yükseltmek zorundayız.

Y. Leyla

 

 

 

 

Ege Üniversitesi’nde bağış yap, ders geç

 

Ege Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nün resmi internet sitesinde yayınlanan Prof. Dr. Gökalp Kahraman imzalı bir duyuruda “Topluma Hizmet Uygulamaları” dersinden kalan öğrencilerin bağış yaparak dersi geçebilecekleri ifade edildi.

Ege Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü öğrencilerine hitaben yapılan ve Prof. Dr. Gökalp Kahraman’ın imzasını taşıyan açıklamada “Topluma Hizmet Uygulamaları” dersinden kalan öğrencilerin 100 TL tutarında bağış yaptıkları takdirde dersten geçecekleri belirtildi. Bağış yapılması istenen vakıflar ise Mehmetçik Vakfı, 15 Temmuz Şehitleri ve Gazileri Vakfı ile Kızılay olarak sıralandı.

Açıklamada söz konusu vakıflara 100 TL bağış yapıp bu bağışı belgelendiren öğrencilere 100 puan verileceği duyuruldu.

Ege Üniversitesi Rektörlüğü “Böyle bir uygulamamız yoktur. Bu bilgi ile ilgili tüm incelemeler başlatılmıştır” derken, Prof. Dr. Gökalp Kahraman ise açıklamada, kendisine öğrencilerin “Hocam bu dersten geçmek için ne yapmalıyız, dersi geçmek istiyoruz” demesi üzerine “topluma hizmette bulunabilmeleri için böyle bir bağış yapabileceklerini ifade ettiğini” iddia etti. Kahraman, “bu uygulamada amacın öğrencilerin sorumluluklarını yerine getirmeleri ve toplum için fedakârlık yapmalarını sağlamak olduğunu” da öne sürdü.

 
§