14 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/27

Özgürlük ve eşitlik sosyalizmde!
Tek çıkar yol mücadeledir!
Hukuk: İktidarın elindeki silah
Kimin adaleti?
Dinci gericilik sınıfsal bir saldırıdır
Sermaye savaş ilanını tazeledi
Metal patronlarında ve Türk Metal’de 2017 telaşı
“Kadın işçilere cesaret vermek istiyorum!”
Çorlu SIO Auotomotive’de direniş var!
“Fiili-meşru mücadeleye devam edeceğiz!
15 Temmuz darbe girişimi ve sonrası
Zirve karşıtı hareketin dersleri ve kazanımları
Suriye’yi parçalama çabaları
AP’nin müzakereleri durdurma çağrısı ve “reis”in çırpınışları
Onların vicdanları cüzdanları
Artan gericilik ve Alevi kadınlar
“Yaptığım her şeyin meşruluğunun bilincinde ve arkasındayım”
2. yılında Suruç Katliamı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriye’yi parçalama çabaları

 

Altıncı yılında bulunan Suriye’deki yıkıcı savaşın bitirilmesi ABD ile işbirlikçileri tarafından engelleniyor. Esad yönetimini yıkıp Suriye devletini ortadan kaldırmaya muvaffak olamayan bu yayılmacı güçler, ülkeyi parçalamaya odaklandılar. Bir tarafta Türk devleti ile cihatçı tetikçileri, öte tarafta ABD ile Suudi Arabistan-İsrail-Ürdün gibi işbirlikçileri Suriye’den parçalar koparmaya çalışıyorlar. Bu güçlerin izlediği yayılmacı politika, cihatçı çeteleri temizleyip ülkenin bütünlüğünü sağlamaya çalışan Suriye yönetimi ile müttefiklerini pek çok zorlukla karşı karşıya bırakıyor.

Astana’da oyunbozanlığa devam

Rusya ile ABD’nin dalgalı/istikrarsız işbirliği devam ederken, Astana toplantılarının beşincisi de gerçekleştirildi. ABD’nin provokatif/küstah saldırganlığını kontrol altında tutmak için çaba sarf eden Rusya, İdlib’e yığılan cihatçı çetelerin tasfiyesi konusunda işbirliği yapması için Türkiye’yi sıkıştırıyor. Rusya, İran, Türkiye üçlüsünün katılımıyla gerçekleştirilen Astana toplantılarına Suriye hükümeti ile AKP iktidarı güdümündeki cihatçı çetelerin temsilcileri de katılıyor.

Rusya ile ilişkilerin devamı için bu toplantılara katılan Türk devleti, görüşmelerde kayda değer bir ilerleme sağlanmasını engellemek için çaba sarf etmeyi de ihmal etmiyor. Nitekim AKP iktidarının temsilcileri, geçen hafta gerçekleştirilen Astana toplantılarının beşincisinde de aynı uğursuz rolü oynadılar. Toplantının ardından basına demeç veren Suriye hükümetinin baş görüşmecisi Beşar el Caferi, “gerilimi azaltma bölgeleri planının uygulanmasına izin verecek yeni bir anlaşma” imzalanmasına Türkiye heyetinin engel olduğunu söyledi.

Beşinci toplantıda da kayda değer bir ilerlemenin sağlanamamasına rağmen, ‘Ortak Çalışma Grubu’ oluşturma, bu oluşumun gelecek ayın başında İran’da bir araya gelmesi ve altıncı Astana toplantısının Ağustos ayının son haftasında gerçekleştirilmesi için anlaşma sağlandığı belirtildi.

Gerilimi tırmandıran T. Erdoğan AKP’si, hem yayılmacı heveslerine ulaşmak istiyor hem Kürt halkının Rojava’daki kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışıyor. Cihatçı çeteleri beslemesi de, Astana görüşmelerini sabote etme çabaları da, Efrîn’e saldırmak için Rusya-ABD ikilisinden icazet alma girişimleri de bunun içindir.

Kürt halkının kazanımlarını kendisi için tehdit sayan bu zihniyet, içerideki Kürtlerin eşitlik ve özgürlük taleplerini ise azgın devlet terörü ile bastırmaya çalışıyor. Bu yayılmacı zihniyet, Kürt sorununu çözmek bir yana daha da ağırlaştırıyor. Sorun ağırlaştıkça dinci sermaye iktidarının açmazları da derinleşiyor. Bu ise, AKP iktidarını Rusya ile ilişkileri sürdürmek, Astana toplantılarına katılmak ve bazı tavizler vermek zorunda bırakıyor.

Bahane IŞİD; amaç Suriye’yi parçalamak

ABD emperyalizminin Suriye’ye saldırısının başlıca hedefleri ülkeyi parçalamak, Esad yönetimini yıkmak, İran’ı sıkıştırmak ve ırkçı-siyonist İsrail’i rahatlatmaktır. Bir dediği öbürünü tutmayan D. Trump yönetiminin tüm icraatları bu hedeflere endeksli. Bazı alanlarda Rusya ile işbirliği yapsa ve “öncelik Esad yönetimi değil IŞİD’i yenilgiye uğratmaktır” türünden söylemleri olsa da Trump yönetiminin uğursuz hedefleri değişmiyor.

IŞİD’e saldıran Suriye ordusunun ABD tarafından vurulması, Esad yönetiminin kimyasal silah kullanmaya dönük hazırlıklar yaptığına dair yalanların piyasaya sürülmesi, PYD’nin kontrol ettiği bölgelerde kurulan Amerikan askeri üsleri, “Suriye’nin geleceğinde Esad’ın yer almasına göz yumamayız” gibi küstahça açıklamalar vb., “IŞİD’e karşı savaş” söylemini öne çıkartan faşist Trump yönetiminin yayılmacı/emperyalist hedeflerini gözler önüne seriyor.

ABD’nin hedefleri, ırkçı-siyonist İsrail rejiminin beklentilerine de denk düşüyor. 1967’den beri Golan tepelerini işgal altında bulunduran İsrail hem bu bölgede yeni bir direniş cephesinin açılmasını engellemeyi hem Suriye ile Hizbullah ilişkilerini zayıflatmayı hem Golan tepelerine yakın bölgelerin El Kaide çetelerinin denetiminde kalmasını istiyor. Küstahlıkta sınır tanımayan siyonistler, her fırsatta Washington’daki hamilerinden İran’a karşı daha saldırgan bir politika izlemelerini de talep ediyor.

Suriye’yi parçalamak için Kuzey’de Demokratik Suriye Güçleri’ni (QSD) dayanak haline getiren ABD, Güney’de ise Ürdün’de eğitip donattığı Yeni Suriye Ordusu (YSO) ismiyle anılan tetikçileri kullanıyor. Rojava kentlerinin yanı sıra Dera ile Deyr el Zor’u da Suriye’den koparmaya çalışan ABD, buna dayanarak Ortadoğu’da zayıflayan hegemonyasını tahkim etmek istiyor. Nitekim Trump yönetimi, Rusya ile yaptığı pazarlıklarda, IŞİD’den kurtarılan bölgelere Suriye ordusunun girişinin engellenmesini temel şartlardan biri olarak dayatıyor.

Rusya merkezli ittifak güçleri

Emperyalist/siyonist güçler, somutta ABD/İsrail ikilisi ile işbirlikçileri, ülkeleri parçalayıp halkları köleleştirmek isteseler de, bu hedefe ulaşmaları kolay değil. Zira karşılarında güçlü ve deneyimli güçler var. Bu cephede İran, Suriye, Lübnan Hizbullahı, bazı Iraklı güçler ve birçok Arap ülkesinde mevcut olan ulusalcı Arap parti veya hareketler yer alıyor. Ortadoğu’dan sökülüp atılmak istenen Rusya da, dönemsel çıkarları gereği bu hattı destekliyor. Zira bu hat olmasaydı, Rusya’nın bölgede tutunması mümkün olmazdı.

Söz konusu güçlerle Rusya’nın her konuda anlaştıkları söylenemez elbet. Buna rağmen Rusya’nın merkezinde durduğu ittifak ABD/İsrail planının hayata geçirilmesi önünde ciddi bir set oluşturuyor. ABD ile işbirlikçilerinin bölgesel bir savaşı göze almadan bu seti yıkmaları olası değil. Bölgesel bir savaş ise, galip çıkılıp çıkılmayacağı belli olmadığı gibi, her koşulda ağır bir bedeli göze almayı gerektiriyor. Böyle bir savaşı göze alamadığı için ABD küstahça tehditlerini sürdürse ve arada bir Suriye ordusunu hedef alsa da Rusya ile işbirliği yapmaya devam ediyor. Hem Esad yönetimini destekleyen hem ABD ile anlaşmaya çalışan hem Astana toplantılarıyla Türkiye’yi çözüme razı etmeye çalışan Rusya, yer yer sıkışsa da, halen güçlü bir inisiyatifle hareket edebiliyor.

Bölgede Rusya ile ittifak halinde hareket eden güçler ise, Rusya’nın desteğinin taşıdığı önemin farkındalar. Bu işbirliğine de büyük bir önem veriyorlar. Bununla birlikte her konuda Rusya’ya angaje olmuş değiller. Hegemonya savaşının arenası olan Ortadoğu’da kendi programlarını uygulamak için farklı alanlarda hazırlıklar yapıyor, güçlerini tahkim etmeye çalışıyor, savaşın daha da yayılması durumunda alacakları pozisyonu belirlemeye çalışıyorlar.

İran, Lübnan Hizbullahı ve Suriye, bölgenin temel güçlerinden biri olduklarını savaş içinde kanıtlamıştır. Ekseni daha da genişletme, yeni güçleri sürece dahil etme çabaları da devam ediyor. Halihazırda emperyalist/siyonist planın Ortadoğu’da uygulanmasının önündeki tek ciddi engeli de bu güçler oluşturuyor. Sadece Suriye’yi değil, Filistin’i de işgalden kurtaracaklarını iddia eden bu güçler, hiçbir koşulda ABD/İsrail planlarını kabul etmeyeceklerini, tersine engellemek için sonuna kadar direneceklerini pek çok vesileyle dile getiriyorlar. Suriye’de, Lübnan’da, Filistin’de sergiledikleri pratik, bu söylemin temelden yoksun olmadığını da kanıtlamıştır.

Kapitalist emperyalizmin merkezinden gelen saldırıların hedefinde olsa da, Rusya merkezli ittifak güçleri ne anti-kapitalist ne anti-emperyalisttirler. Bu güçler işgale, ABD’nin saldırganlığına, ırkçı-siyonistlerin küstahlığına karşı olmakla birlikte; kapitalist-emperyalist sistemle esaslı bir sorunları yoktur. Haliyle, bu güçlerin bölge halklarının özlemlerine gerçek ve kalıcı bir çözüm üretmeleri mümkün değildir.

Bu nedenle, verili koşullarda zayıf olsa da, Ortadoğu halklarının gerçek kurtuluşuna giden yolu ancak emperyalizme, siyonizme ve işbirlikçilerine karşı halkların birleşik devrimci direnişi açabilir.

 
§