7 Nisan 2017
Sayı: KB 2017/14

AKP iktidarının faşist dikta dayatmasını püskürtelim!
Sandıkta ‘Hayır’ı, sokakta mücadeleyi örgütleyelim!
Sermayenin gözü 17 Nisan’da!
Kamu kaynakları ‘Evet’in hizmetinde!
İhraç Kurultayı’ndan yansıyanlar
Bağımsız-Sen, DİSK Tekstil’e katılma/birleşme kararı aldı
Tarihe düşülen not
Bürokratik kasta karşı taban örgütlülükleri ve fiili-meşru mücadele
Patronlar kazanıyor, işçiler kaybediyor
Sermayenin karanlığına karşı tek seçenek yeni Ekimler’dir!
Kadınların eşitlik mücadelesi ve kadın işgücünün özgürleşmesi
Çürümüş, tükenmiş, kokuşmuş bu düzene HAYIR!
Fırtınalı dönemlere gençliğin enerjisi ile hazırlanalım
300 OSB’de 300 teknik kolej
Ya işçi sınıfıyla birlikte kazanacağız ya da yok olacağız!
Fırat Kalkanı harekatı sona erdirildi
Suriye’de değişen güçler dengesi ve güncel gelişmeler
Hapishanelerde gerçek yasa sınıf mücadelesidir
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriye’de değişen güçler dengesi ve güncel gelişmeler

 

Suriye savaşı, ABD ve İsrail’in ortak yapımı emperyalist ve gerici bir savaştı. Bu savaşın ilk elden hedefi Beşar Esad’ı devirmek, yerine Amerikancı çağdışı dinci-gerici bir rejim inşa etmekti. Bununla bağlantılı olarak ikinci hedefleri, Ortadoğu’daki tek etkinlik alanı Suriye olan Rusya’yı bölgeden kalıcı biçimde söküp atmaktı. Bu emperyalist ve gerici savaşın esas hedefi ise, en başta Filistin kurtuluş mücadelesi olmak üzere, ABD ve İsrail karşıtı tüm ilerici ve devrimci dinamikleri ezmek ve tasfiye etmekti.

ABD, İsrail ve işbirlikçilerinin bu kirli planları başarıya ulaşsaydı eğer, o andan itibaren bölgenin Amerikancı dinci-gerici rejimler tarafından yönetilir hale gelmesi daha da kolaylaşacaktı. Filistin halkının direnişi başta olmak üzere, tüm direniş hareketleri ezilip, tasfiye edilecekti. Sadece Suriye’de değil, tüm bir Ortadoğu’da ABD ve İsrail’in borusu ötecekti. Ama başaramadılar.

Esad ve Suriye rejimi şaşırtıcı derecede dayanıklı çıktı. Çok zorda kaldığı en kritik bir şamada, bu kez Rusya devreye girdi. Suriye’ye, güçler dengesinde önemli değişikliklere yol açan, hızlı ve her bakımdan hazırlıklı bir giriş yaptı. Aşırılar-ılımlılar ayrımı yapmadan, havadan ve yer yer de rejim güçleri ile karadan cihatçı çetelere dönük gerçekten etkili ve sonuç alıcı operasyonlar gerçekleştirdi. Bu, sadece rejim güçlerinin toparlanmasını sağlamadı, yanı sıra bu durumdan güç ve cesaret alarak saldırıya geçmesine vesile oldu. Cihatçı çeteler geriledi, panikledi, yer yer dağılıp parçalandılar.

ABD’nin bölgenin yegane hegemon gücü olma dönemi sona erdi. Üstüne üstlük inisiyatifi Rusya’ya kaptırdı. Ve dahası, bu kez Rusya kendi planlarını rakiplerine dayattı. Sonuç biliniyor. B. Esad’ın devrilmesi öncelikli hedef olmaktan çıkartıldı, IŞİD’e karşı savaş öncelikli hedef olarak ilan edildi. Bu, ABD, İsrail, emperyalist koalisyon ve Türk sermaye devleti başta gelmek üzere, bölgedeki işbirlikçi devletlerin Suriye politikalarının iflasının itirafı idi.

Bunu Halep düğümünün Rusya ve Suriye rejimi lehine çözülmesi izledi. Bu, askeri, politik ve moral bakımdan ABD, İsrail ve diğer işbirlikçi devletlere, en çok da cihatçı çetelere vurulan çok daha ağır bir darbe oldu. Rusya burada kazanılan zaferle sahada kalıcı olduğunu ilan ettiği gibi, inisiyatif üstünlüğünü de kabul ettirdi. Bu arada, Rusya’nın yardımı ile Suriye rejimi sahasının sahibi bir güç olarak ileri çıkmaya başladı.

Rusya-Suriye-İran cephesi sakin, ABD cephesi kaygılı

Barack Obama döneminin sona erdiği biliniyor. Şimdi onun yerinde yeni başkan Donald Trump oturuyor. Yani Suriye’de yeni bir döneme girilmiştir. Ne var ki, ABD’nin Suriye politikası Trump’lı bu yeni dönemde de değişmemiştir. Hatta, gelinen yerde ABD emperyalizmi ve onun Suriye politikalarına umut bağlamış işbirlikçileri, Esad rejimini yıkmak gibi bir hedeflerinin olmadığını, Esad’ın ve rejiminin kabul edilmesi gereken bir realite olduğunu ve dahası bundan sonra Esad’ın geleceği konusunda kararlaştırıcı olanın bizatihi Suriye halkı olacağını, daha açık bir biçimde ve daha yüksek sesle dile getiriyorlar.

ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Halley, yakın tarihlerde, “Esad’ın görevden ayrılmasının artık Washington’un önceliği olmadığını” belirtmişti. Sadece N. Halley değil, Amerika’nın kimi Ortadoğu uzmanları da benzer değerlendirmeler yapıyorlar. Bu aynı düşünceler Trump’ın kabinesinden üst düzey yöneticilerce de paylaşılmaktadır.

Gerçek şudur ki, ABD ve başını çektiği emperyalist koalisyon, bugüne dek eğitip-donattığı ÖSO ve benzeri çetelerden umudunu büyük ölçüde kesmiştir. Esad’ın kritik eşikleri geride bıraktığını, tam da bu nedenle, uzun süre Suriye “muhalifler”i olarak niteleyip kolladıkları bu çetelerin sahada yapabilecekleri pek bir şey kalmadığına inanıyorlar. Ya isim değiştirerek yaşamaya devam ettiklerini ya da çözülüp dağıldıklarını, haliyle çok etkisiz hale geldiklerini belirtiyorlar. Bir kısmının ise, en başta Türk sermaye devleti olmak üzere, bölge devletleri tarafından bu devletlerin çıkarları için kullanıldığını ileri sürüyorlar.

Cihatçı çetelerin birçok cephede hezimete uğramaları, buna karşın Rusya’nın bölgedeki dayanaklarının altı yıl öncesine göre çok daha güçlü bir konumda seyretmesi, ABD, İsrail, Türk sermaye devleti, Suudiler blokunda iyiden iyiye derin kaygılara neden oluyor. ABD’nin bölgede pek çok bakımdan fazlasıyla yıpranmış, “öngörülemez” ve haliyle güvenilmez bir güç olan Türk sermaye devleti yerine, diri ve yükselen bir bölge gücü olan YPG’ye ve onun ana gövdesini oluşturduğu QSD’ye yaslanması, QSD’yi zırhlı araç ve ağır silahlarla donatması, Rakka operasyonunu YPG ile gerçekleştirmeyi kararlaştırması ve en önemlisi de bölgeye belli bir askeri yığınak da yaparak, bu kez savaşa doğrudan katılması, bu kaygılarının gerçeğe dönüşmesini engellemek amaçlıdır.

Bu arada İsrail de boş durmuyor. Bir yandan doğrudan kendisi, bir yandan da cihatçı çeteler aracılığıyla Suriye’ye saldırıyor. Öte yandan Astana görüşmelerini sabote edip işlevsiz hale getiren Türk sermaye devleti ve Suudiler, ABD ve Rusya’dan gerekli desteği görememeyi bahane ederek, ama esasında acz ve çaresizliklerinden kaynaklı olarak, yeniden kirli silahları olan insanlık düşmanı cihatçı çetelere sarılmaya başlamışlardır.

Suriye savaşında yeni ve kritik bir eşiğe gelinmiştir

ABD ve İsrail ile Türkiye, Suudiler ve Katar üçlüsü bölge halkları için hala en büyük tehdit unsurları olmaya devam ediyorlar. El Kaide, IŞİD, El Nusra ve benzeri katliam çetelerini Suriye ve tüm bölge halklarının başına onlar bela ettiler. Suriye’yi bitap düşüren iç savaş da onların eseridir. Bugün de bu çeteler aracılığıyla bu savaşı devam ettirmek, hatta ve hatta daha da derinleştirmek imkanına sahiptirler. Ancak, ağır bedelleri göze almadan geçmişteki düzeyde saldırılar düzenlemelerinin koşulları yoktur. Daha açık bir ifade ile, ABD ve İsrail cephesinin her istediğini halklara dayatma dönemi geçmişte kalmıştır.

Suriye savaşı gerçekten de çok kritik bir eşiktedir. ABD ve İsrail cephesinde sadece kaygı değil, kararsızlık da var. Kendi aralarındaki ilişkilerdeki istikrarsızlık devam ediyor. Suriye’ye düşman olmak konusunda hemfikirler. Ancak, farklı çıkarlardan kaynaklı farklı hedeflerinin olduğu da bir gerçektir. Bu da onları bir arada tutmada başlı başına bir güçlük alanıdır. Nitekim, ilişkileri sürekli bir dalgalanma içindedir. Oysa Rusya, İran ve Suriye cephesi pekişmiş bulunuyor.

Yine de güçler dengesi henüz biri diğerini yok sayacak ve savaşın yönünü tek başına ve kesin biçimde belirleyecek düzeyde değil. Şimdilik karşılıklı tavizlerle, geçici uzlaşmalar ve işbirlikleri temelinde durumu idare etmeye çalışıyorlar. Elbette ki iki blok arasındaki nüfuz mücadelesi ve bundan kaynaklı gerilim devam ediyor. Söz konusu olan bir med-cezir olayıdır. Uzlaşma ile çatışma ve çekişme arasında gidilip-geliniyor. Haliyle süreç son derece ağır ve sancılı ilerliyor.

ABD ve işbirlikçileri halihazırda Rusya ve müttefiklerinin lehine olan durumu kendi lehlerine çevirme gücünde değildirler. Bu nedenle de durumdan oldukça rahatsızdırlar. Peki ama ABD ve işbirlikçileri durumu kendi lehlerine çevirmek üzere bir bölge savaşına başvurabilirler mi? Görünen o ki hiç değilse şimdilik bir bölge savaşına pek hevesli ve hazır değiller. Dolayısıyla bölgesel bir savaş çıkmadığı sürece olayların seyrinde dramatik bir değişimin yaşanması pek olası görünmüyor.

 
§