7 Nisan 2017
Sayı: KB 2017/14

AKP iktidarının faşist dikta dayatmasını püskürtelim!
Sandıkta ‘Hayır’ı, sokakta mücadeleyi örgütleyelim!
Sermayenin gözü 17 Nisan’da!
Kamu kaynakları ‘Evet’in hizmetinde!
İhraç Kurultayı’ndan yansıyanlar
Bağımsız-Sen, DİSK Tekstil’e katılma/birleşme kararı aldı
Tarihe düşülen not
Bürokratik kasta karşı taban örgütlülükleri ve fiili-meşru mücadele
Patronlar kazanıyor, işçiler kaybediyor
Sermayenin karanlığına karşı tek seçenek yeni Ekimler’dir!
Kadınların eşitlik mücadelesi ve kadın işgücünün özgürleşmesi
Çürümüş, tükenmiş, kokuşmuş bu düzene HAYIR!
Fırtınalı dönemlere gençliğin enerjisi ile hazırlanalım
300 OSB’de 300 teknik kolej
Ya işçi sınıfıyla birlikte kazanacağız ya da yok olacağız!
Fırat Kalkanı harekatı sona erdirildi
Suriye’de değişen güçler dengesi ve güncel gelişmeler
Hapishanelerde gerçek yasa sınıf mücadelesidir
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Fırat Kalkanı harekatı sona erdirildi

Yayılmacı hevesleri bir kez daha kursaklarında kaldı

 

Türk sermaye devletinin Suriye politikası 2011’den beri hem düşmanlık, hem yayılmacılık temellerine dayanıyor. “Emevi camisinde namaz kılma” söyleminde dışa vuran yayılmacılık, Osmanlı’yı hortlatma hevesiyle birleşiyordu. Bölgenin gerçekliğinden kopuk yayılmacı hırslarına dayanarak, Suriye’yi “kolay lokma” zannedip bu komşu ülkeye karşı düşmanlıkta sınır tanımayan icraatlara yöneldiler. Bunun en bariz, en fütursuz örneği dünyanın dört bir yanından devşirilen cihatçı katil sürülerine verilen sınırsız destektir.

Körfez şeyhlerinin petro-dolarlarıyla finanse edilen çeteler Türk devleti eliyle silahlandırılıp eğitildi. Bu ölüm makineleri AKP iktidarının yayılmacı emelleri adına savaşa sürüldü. Bu çeteler sayısız vahşi katliam gerçekleştirdiler, fakat beklenen “ganimeti” Ankara’daki yayılmacılara sunmaya muvaffak olamadılar. Tetikçiler umulanı gerçekleştiremeyince “modern” Türk ordusu cihatçı çetelerle aynı safta savaş alanına inmek zorunda kalmış, “Fırat Kalkanı” adıyla saldırı başlatmıştı. Milli Güvenlik Kurulu (MGK), 24 Ağustos 2016’da başlatılan saldırının 29 Mart 2017’de sona erdirildiğini açıkladı.

Yayılmacılığın adı “Fırat Kalkanı”

“Fırat Kalkanı” adıyla başlatılan saldırı ile Türk ordusu Suriye topraklarına işgalci bir güç olarak girdi. Güya amaç IŞİD’e karşı savaşmaktı. Oysa ilk günlerde IŞİD’le anlaşan AKP iktidarı Cerablus’u çatışmadan ele geçirdi. Hemen akabinde ise PYD güçlerine saldırmaya başladı. PYD güçleriyle bazı çatışmalar olsa da, Rojava’da kurulan özerk bölgelere doğrudan saldırma imkanı bulamadan dümeni El Bab yönüne kırmak zorunda kaldı. Türk ordusu ve cihatçı tetikçileri aylar boyunca bu küçük kasabayı IŞİD’den alamadılar. Sonunda yine IŞİD’le anlaşarak El Bab’ın belli yerlerini işgal ettiler.

Suriye topraklarını işgal etmenin “savunma” amaçlı olduğu iddia ediliyordu. Oysa T. Erdoğan başta olmak üzere AKP şefleri sürekli sırada Menbiç’in olduğunu, ardından Rakka’yı ele geçireceklerini vaaz ettiler. Bu iddialar uçuk olsa da, yayılmacı heveslerini tüm rezilliği ile gözler önüne serdi. Suriye’den bir parça koparıp yutma histerisine kapılan Türk devleti sınırları aşınca haddini bilmesi için hem ABD, hem Rusya tarafından uyarıldı. Bu koşullarda, yayılmacılık hevesleri baki kalsa da harekatı sona erdirmekten başka çareleri kalmadı.

Üç hedef, üç fiyasko

İşgal hareketinin IŞİD’e karşı başlatıldığı ilan edilse de, sermaye devletinin gerçek hedefi başka yönde idi. Zaten AKP gibi siyasal İslamcı zihniyetin IŞİD’le gerçek bir savaşa girişmesi söz konusu olmaz. Aynı ideolojik kaynaktan beslendiği IŞİD’e yıllarca silah taşıyan bir iktidarın kendi beslemeleri olan bu çetelerle ciddi bir savaşa girişmesi mümkün mü? Nitekim AKP hem Cerablus, hem bazı çatışmaların ardından El Bab’da IŞİD’le anlaşmakta güçlük çekmedi.

Fırat Kalkanı işgal hareketinin başlatılmasında belirgin olan üç hedef vardı; ilki Suriyeli Kürtlerin PYD önderliğinde oluşturdukları özerk bölgelere saldırmak, ikincisi yayılmacı heveslere bağlı olarak “Suriye yağması”ndan pay almak, üçüncüsü saldırıyı içeride ırkçı-şoven histeriyi körüklemenin imkanına dönüştürmek ve bundan tek adam diktası için siyasi rant devşirmekti.

İlki konusunda tam bir fiyasko yaşandı. Zira PYD bu süreçte hem ABD, hem Rusya ile daha yakın işbirliğine girerek, Türk devletinin saldırı heveslerini adeta kursağında bıraktı. AKP şefleri Obama’nın yerine geçen Trump’a umut bağlamışlardı. Ancak PYD ile ilişkiler konusunda bir politika değişikliği gerçekleşmedi.

İşgal edilen bölgeleri genişletip orada kalıcı olma planları da tutmayınca, ikinci hedef de boşa düştü. Menbiç’le Rakka’yı işgal hevesleri kursaklarında kaldığı gibi, “El Bab’da işiniz bitti, askerlerinizi çekin” telkinlerine maruz kaldılar. Rusya ile belli konularda anlaşma sağlanmış olsa da bu, Suriye topraklarını işgal etmek için verilmiş bir açık vize değildi. Bu arada Türkiye anlaşmanın gereklerini yerine getirmemek için ayak sürürken, bunun farkında olan Rusya ise, uygun bir üslupla uyarılarını yapmaktan geri durmadı.

Üçüncü hedefin başarısı doğal olarak ilk ikisine endeksliydi. Dolayısıyla her iki hedef konusunda yaşanan fiyasko, üçüncüsünden beklenen sonuca ulaşılmasına imkan tanımadı. Referandum sürecinde AKP’nin faşist partinin reisiyle baş başa kalması, Suriye topraklarını işgal girişimini iç politikada siyasi rant vesilesi yapma hesaplarının da tutmadığını gösteriyor. Bu süreçte savaşta hayatını kaybeden ya da sakatlanan yüzlerce asker ise, şoven yayılmacı histerinin kurbanları oldular...

Cihatçı çetelerden başka dayanakları yok

Suriye’de “oyun kurucu” olduklarını iddia eden AKP şefleri, son yıllarda döne döne pratik tarafından yalanlandılar. Dinci sermaye iktidarının Suriye’ye karşı izlediği mezhepçi, yayılmacı, düşmanca politika utanç verici bir çöküşe uğramakla kalmadı, bu politikanın ürünü olan cihatçı çeteler Türkiye’nin de başına bela olmaya başladılar. Buna rağmen son ana kadar iflas eden politikada ısrar eden iktidar, bütün bölge ülkeleriyle gerilimler yaratmaya başladı. Gelinen yerde dinci iktidarı artık Körfez şeyhleri ve siyonist İsrail dışında muhatap alan kimse kalmadı.

Böyle bir iktidarın “oyun kurucu” olmak bir yana, efendileri hizmetinde bir figüran olması bile başarı sayılır. Nitekim ABD’deki efendilerine “ya PYD’yi ya bizi seçin” çağrısı yapan AKP şefi, bu konuda da tam bir hüsrana uğradı. Tüm çırpınmalarına rağmen, Washington’daki efendilerini PYD’ye destek vermekten vazgeçiremedi. Tersine, Rakka operasyonu için Türk ordusunu sahaya sürmeye hazır olduğunu ilan etmesine rağmen, “gel YPG’ye yardımcı ol ya da kenarda bekle” yanıtını aldılar.

“Oyun kurucu” olma iddiası havada kaldığı gibi, Suriye’ye dair söz söylemenin tek zemini, AKP iktidarının cihatçı çeteler üzerindeki etkisidir. Bu çetelere dayanarak söz söylemek ise, onlarla suç ortaklığı yapıldığının da itirafı oluyor. AKP iktidarı ile IŞİD, El Nusra gibi cihatçı çeteler dünyanın farklı bölgelerinde, haklı olarak aynı kare içinde değerlendiriliyor. Fırat Kalkanı fiyaskosu yayılmacı heveslerin terk edileceği anlamına gelmiyor elbet. Ancak son fiyasko bu hırs ve heveslerle bir yere varılamayacağını açıkça gözler önüne sermiştir.

 
§