9 Aralık 2016
Sayı: KB 2016/46

Kriz kapitalizmin ürünüdür, faturayı kapitalistler ödemelidir!
2017: İşçi ve emekçiler için mücadele çağrısı!
Saldırılara karşı direnen kamu emekçileri ile dayanışmayı büyütelim!
“Sonuna kadar gideceğiz!”
“Örgütü sokak anlamında büyütürsek kazanan KESK olacaktır!”
“Örgütlü bir güç ve mücadele için birliğimizi kurmalıyız”
Türkiye’de kimya sektörünün genel özellikleri
Kölelik düzeninin hüküm sürdüğü bir iş kolu: Tekstil
Ege İşçi Birliği Genel İşçi Meclisi toplandı
Birleşik Metal-İş’e Gebze’de OHAL yasağı
Metal işçisi kadınlar, sorunları ve talepleri
İşçi-emekçi kadın çalışmasına yüklenelim!
Kadınlar ve kapitalizmin vahşi yüzü
Yıldırım’dan kadın haklarına saldırı!
Geleceksizliğe mahkum olmayacağız!
Gençlik biat etmeyecek!
Rejim krizinin can simidi “yeni” anayasa
Kirli ve rantlı bir savaş!
İtalya referandumunda anti-faşist başarı
Koyu karanlık bir Avrupa’ya doğru…
Devrim ve sosyalizm kavgamızda yaşıyor
Krizin faturasını kapitalistler ödesin!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İtalya referandumunda anti-faşist başarı

K. Ali

 

İtalya'da yapılan anayasa referandumu ve Avusturya cumhurbaşkanlığı seçimlerine emperyalist burjuvazinin gösterdiği ilgi olağanüstü nitelikte oldu. 6,4 milyon kayıtlı seçmenin bulunduğu Avusturya’daki cumhurbaşkanlığı seçiminde Yeşiller Partisi Başkanı Aleksander van der Bellen’in oyların %53,3’ünü alarak seçilmesi, AB’nin finans kapital çevrelerini bir nebze de olsa rahatlatırken, AB’nin üçüncü büyük ekonomisine sahip İtalya’da yapılan anayasa referandumundan çıkan sonuçlar, söz konusu çevrelerin içerisine girdiği iyimser havayı berhava etti.

Kayıtlı 46.7 milyon seçmenin %68,48’inin katıldığı referandumda, %60 gibi yüksek bir oyla, anayasanın yürütmenin lehine değiştirilmesi reddedildi. Mussolini faşizmini yıkan anti-faşist mücadelenin kazanımlarını da içeren anayasa, 2008’de içerisine girdiği krizi bir türlü aşamayan kapitalist tekellerin isteklerini daha hızlı bir şekilde yerine getirebilmek için revize edilmek isteniyordu. Devlet erkinin güçlendirilmesini amaçlayan değişiklikler, “bürokrasinin azaltılması”, temsilciler sayısı ve aylıklarının azaltılmasıyla 500 milyon avro tasarruf yapılacağı propagandası eşliğinde sürdürüldü. Ekonomik kriz içerisinde debelenen, genç işsizliğin yüzde 40’larda olduğu bir ülkede bunlar seçmenleri avlamak için oldukça “cazip” vaatlerdi. Yapılmak istenen değişikliklerin asıl amacının ne olduğunu gören genç işsizler bu zokayı yutmadılar. Haftalar boyu süren değişik eylemlerle protesto edilen gerici saldırı referandumda da reddedildi. Renzi istediği sonucu alamadı, istifa etmek zorunda kaldı.

Kriz döneminin çürümüş tipleri

Haklı şekilde ikinci Berlusconi olarak da nitelenen Renzi, politikada ilkesizliği ilke edinmiş, kriz dönemlerinin ortaya çıkardığı, amaca giden her yolu mubah sayan makyavelist burjuva politikacılarının tipik bir örneğidir. Aynı soydan gelen Berlusconi veya Erdoğanların tersyüz edilmiş bir ikizidir. “Sol gösterip sağ vuran” tekellerin has adamıdır. Senatörlerin dörtte birinin atanmasını, Senato’nun asli görevini bölgesel yönetimlerle merkezi hükümet arasında bağ kurmakla sınırlamayı önerecek kadar burjuva demokrattır! Erdoğan’ın başkanlık ve anayasa değişikliği önerileriyle öz itibarıyla benzerlikler taşımaktadır.

“Parlamenter demokrasiye” elveda mı?

Fransa’da OHAL, Türkiye’de OHAL ve rejim değişikliği, İtalya’da “Renzi-Boschi reformu”, Avusturya’da başa baş yarışan faşist partinin adayı olgusu ve elbette Trump’un seçim galibiyeti kapitalist sistemde işlerin iyi gitmediğinin, karanlık bir yola köklü olarak sapışın çok daha belirgin işaretleridir.

İtalya’da 2015 yılında yapılan yeni seçim yasası, zaten büyük partiler lehine oldukça köklü değişiklikleri içeriyordu. Yeni “demokratik” seçim yasası, meclis için yapılan seçimlerde yüzde 40’ın üzerinde oy alan partiye 630 sandalyeden 340’ının (yaklaşık yüzde 54) verilmesini öngörüyor. İşi şansa bırakmayan burjuvazi, ilk turda hiçbir parti yüzde 40’dan fazla oy alamazsa ikinci turda yalnızca ilk iki partinin katılacağı yeni bir seçim yapılmasını ve birinci gelen partiye 340 milletvekili verilmesini ön görüyor. Kısacası ne pahasına olursa olsun bir partiye çoğunluk ve hükümet etme olanağı “yasal” olarak sunulmuş oldu. Anayasanın faşistleşmeye doğru değiştirilmesi için ileri sürülen “istikrarlı hükümet” gerekçesinin elle tutulur bir yanının olmadığı görülüyor. Kapitalist tekellerin bu değişiklikteki asıl amaçları faşistleşmenin yolunu açarak ona yasal zemin hazırlamaktır. Renzi bu tiyatronun sosyal demokrat bir figüranıdır sadece.

Anayasa referandumundan evet oyu çıkması için başta ABD ve Almanya olmak üzere kapitalist devletlerin ve AB’nin açıkça taraf olmaları, yapılmak istenen değişikliğin bir ülkeyle sınırlı kalmayacağını da gösteriyor. İtalya Sanayiciler Derneği’nin (Confindustria) de referandumdan “evet” çıkması için yoğun bir çaba içerisinde olduğunu ekleyelim. Yapılmak istenen değişikler, söylendiği gibi koalisyonlardan kurtulmak, “istikralı hükümetler” elde etmek için yapılmıyor. Yeni seçim yasası bu olanağı bir partiye fazlasıyla veriyor.

Gerici AB yıkıntılarından faşizm hortluyor

Kuzey Birliği (Lega Nord) ve Silvio Berlusconi’nin Forza Italia’sı gibi faşist partiler de demagojik bir şekilde ret cephesinde yer aldılar. Onlar, toplumda oluşan tepkilerin kapitalist sisteme yönelmesini önleyerek, bu tepkileri faşistleşmenin bir manivelası yapmak için bu manevraya başvurdular. MHP-AKP ikilisinin zaman zaman en “sert” sözlerle (hırsızlık, rüşvetçilik, yalancılık, şerefsizlik vb. gibi) birbirlerini aşağılayarak yaptıkları it dalaşının benzerini, İtalya faşist partileri sergilediler.

Tekellerin gerici birliği olan AB, işçi, işsiz ve gençlik kitlesiyle kentin ve kırın yoksullarına vadettiği ekonomik refah, “özgürlük” ve “dayanışma” yerine tam bir yıkım dayattı. Tüketimin tek “değer” olduğu tüketici-yıkıcı ideolojiyle egoizmi ve yalnızlaşmayı genelleştirdiler. Sermayenin yoğunlaşmasını işsizlik, bir işe sahip olanların da aldıkları ücretlerle yaşamlarını idame edememeleri tamamladı. Çalışma saatlerinin uzatılmasını emeklilik yaşının yükseltilmesi takip etti. Sosyal, sağlık ve eğitim hizmetlerine yapılan harcamalar tırpanlandı. Uzun yılar çalıştıktan sonra emeklilik aylıklarıyla geçinemez olan emekliler, mutlak bir yalnızlaşmaya terk edildiler. Kısacası kapitalist tekeller büyürken, bir bütün olarak çalışanların sefaleti de katlanarak arttı.

Sermayenin sonsuz yoğunlaşmasıyla birlikte kapitalist tekeller, ekonomik yaşamın en ücra alanlarına kadar hakimiyetlerini yaydılar. Geleneksel zanaat ve meslekleri kapitalist tekelleşmenin ağına alarak yeniden biçimlendirdiler. Avukatlık, mühendislik, hekimlik gibi meslek sahipleri mesleki ayrıcalıklarını, nispi olarak sahip oldukları ekonomik refahlarını da yitirerek kapitalist tekellerin işçileri konumuna geldiler. Eski kent yaşamının tamamlayıcısı olan küçük dükkanlar tekellerin baskısı altında kepenklerini kapattılar. Kuaför, fırın, kasap, marangoz, bilumum tamircilik gibi meslekler de aynı akıbeti paylaşma sürecine girdiler. Kapitalizmin tekelleşmesi ekonomide tam bir hükümranlık kurarak, mesleklerinin sağladığı olanaklarla nispeten ayrıcalıklı bir yaşam sürdüren meslek erbaplarını ve küçük dükkan sahiplerini iflaslara sürükleyerek işçileştirdi. Klasik kapitalist toplumun küçük burjuva kitlesini oluşturan bu yığınların toplumsal koşullarını ve yaşamlarını kökten değiştirdi.

Kapitalist tekelleşmenin yol açtığı ekonomik yıkımın sonuçlarıyla yüzleşen bu muazzam büyüklükteki kitle, başına gelen bütün bu felaketlerin sorumlusu olarak, emperyalist niteliğinden bağımsız olarak AB’yi sorumlu tuttu. Kapitalist tekellerin çıplak gerçekliğine çarpan hayallerin yerini, geçmişe-küçük mülkiyetine özlem, içe kapanma ve milliyetçilik aldı. Ekonomik ve sosyal yıkımın sorumlusu olan tekeller medya aracılığıyla bu gerici özlemleri kışkırtıp besleyerek yeni faşist oluşumlar için gerekli ideolojik ve kültürel zemini hazırladılar. Berlusconi, Le Pen, Almanya’da AfD ya da Avusturya’da cumhurbaşkanlığı seçiminde başa baş bir yarış ortaya koyan faşist parti (FPÖ) adayı bu zehirli zeminden beslenerek boy attılar. Onlar, AB’ye milliyetçi bayrak altında karşı çıkarak, kapitalist tekellere karşı büyüyen öfkenin anti-kapitalist kanallara akmasını önlemenin kirli araçları oldular. İtalya’da Kuzey Birliği (Lega Nord), Silvio Berlusconi’nin Forza Italia’sı vb. gibi faşist partilerin, anayasanın geriye doğru değiştirilmesine karşı çıkışlarının arkasında da bu saikler vardır.

Mali sermaye çaresiz, banka iflasları kapıda

AB’yi ve onun üçüncü büyük ekonomisini zor günler bekliyor. Ekonomisi ve özellikle bankacılık sektörü iflasın eşiğinde olan İtalya’da olası bir iflaslar dalgası kapitalist sistemi derinden sarsacaktır. AMB’nin (Avrupa Merkez Bankası) yıllardır sürdürdüğü, bankaların kasalarındaki batık senetleri geri satın alarak mali sermayeyi rahatlatma programı da istenilen sonuçları yaratmakta başarısız kaldı. Yılbaşından bu yana yüzde 50’nin üzerinde değer kaybeden İtalya bankaları, dünyanın en çok değer kaybeden sorunlu bankaları olma özelliğini korudu. Referandum sonrasında güne %4’ün üzerinde kayıpla başlayan İtalya bankaları sorun olmaya devam edecektir. Nitekim Deutsche Welle’in, referandum sonuçlarını, “Finans sektörü ve yatırımcı ekonomik durgunluk içindeki İtalya’yı cezalandıracak, iflasın eşiğindeki bankaları kaderine terk edecek” diye yorumladığını da kaydedelim.

Eksik olan: Anti-kapitalist program ve örgüt

Kapitalist tekellerin referandumda uğradıkları yenilginin temelinde kitle hareketlerinin sürekliliğinin başarısı vardır. Protesto eylemlerinin başını çeken Beş Yıldız Hareketi'nin (M5S)* anti-kapitalist bir programa sahip olmaması, kitle hareketlerinin geleceği bakımından temel bir zaaf olma özelliğini koruyor. DW, İtalya’daki harekete dair, “Diğer AB ülkelerinin aksine İtalyan popülistleri yabancı düşmanlığı, mülteci krizi ve milliyetçilikten nemalanmaya çalışmıyorlar” tespitini yapıyor. Bu üstünlüklerini anti-kapitalist bir programla birleştirmeyi başaran güçler, faşistleşmeyi boşa çıkartarak kapitalizme karşı mücadelenin de bayraktarlığını yapacaklardır...

* Hareketin ismi “beş yıldız”da beş temel konuya referans vardır: Kamusal su, sürdürülebilir ulaşım, kalkınma, internet erişimi ve çevrecilik.

 

 

 

 

Güney Kore’de işçiler yolsuzluğa karşı eylemde

 

Güney Kore’de devlet başkanının yolsuzluğa karışmasına karşı işçiler de eylemlerini sürdürüyor. Güney Kore’deki işçi sendikalarının çağrılarıyla 30 Kasım’da genel grev yapan işçiler, devlet başkanının istifası ve büyük tekellerin patronlarının da cezalandırılması taleplerini yükseltmişti. Güney Kore’deki iki büyük konfederasyondan KCTU’nun (Kore İşçi Sendikaları Konfederasyonu) eylemleri 6 Aralık’ta da devam etti. Samsung, Hyundai Motor, SK, LG, Lotte, Hanwha, Hanjin, CJ and GS tekellerinin yöneticilerinin yolsuzluğa ilişkin ifadeleri 6 Aralık’ta alınırken şirketlerin içerisinde bulunduğu sermaye örgütü KFI’yı (Kore Sanayicileri Federasyonu) protesto eylemleri yapıldı. Şirketlerin yolsuzluk nedeniyle cezalandırılması ve KFI’nın dağıtılması taleplerinin dile getirildiği eylemler KFI binasının yanı sıra, sermayedarların ifadelerinin alındığı meclis önüne de taşındı.

Güney Kore Devlet Başkanı Park Geun Hye 29 Kasım günü yaptığı açıklamayla istifa edebileceğini söyleyerek akıbetine meclisin karar vermesini istemişti. Park’ın istifa etmesi talebiyle kitlesel Cumartesi eylemleri de devam etmiş, 3 Aralık günü milyonlarca kişi sokaklara çıkarken, Seul’deki eyleme 2.3 milyon kişi katılmıştı.

 

 

 

 

Almanya’da polis rejimi uygulamaları

 

Avrupa Birliği ülkeleri “mülteci krizi” bahanesiyle polis rejimi uygulamalarını ve baskıları arttırmaya devam ediyor. Son olarak da Almanya’nın Bavyera eyaletinde Avusturya sınırında baskıların artacağı belirtildi. Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Joachim Herrmann, Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere ile birlikte açıklama yayınlayarak Avusturya sınırında baskıları arttıracaklarını duyurdu. Sınır kapılarının sürekli olarak gözaltında tutulmasını amaçladıklarını belirten Herrman bu doğrultuda eyalet polisinin görevlendirileceğini açıkladı. Yüz eyalet polisinin sınır denetimlerine katılacağı, gelecek yıl bu sayının artabileceği bildirildi. Açıklamaya göre Passau yakınlarından geçen A3 numaralı otoyol ile Avusturya’nın Salzburg kentine uzanan A8 ve Kufstein’a giden A93 numaralı otoyollardaki sınır kapılarında 24 saat boyunca kontroller yapılacak.

 

 

 

 

Fidel Castro’nun cenaze töreni düzenlendi

 

25 Kasım’da yaşamını yitiren Küba Devrimi’nin lideri Fidel Castro için 4 Aralık’ta cenaze töreni yapıldı. Fidel Castro’nun külleri, vasiyeti üzerine dört gün süren bin kilometrelik yolculuğun ardından cenaze töreninin yapılacağı Santiago de Cuba kentine ulaştı. Santa Ifigenia Mezarlığı’nda düzenlenen ve on binlerce Kübalının katıldığı törenin ardından Castro’nun külleri defnedildi.

Törende konuşan Küba Devlet Başkanı Raul Castro, “Gençler, Fidel’in ideallerini devam ettirecekler” dedi. Sosyalizmi savunmaya devam edeceklerini belirten Castro, “Avrupa’daki sosyalist kampın dağılması ve Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra oluşan tek kutuplu ve uluslararası tekellerin tek güç sahibi olduğu dünyada, sosyalizmin kazanımlarından ve ilkelerinden vazgeçmeden direnebilir ve gelişebiliriz” dedi.


 
§