26 Ağustos 2016
Sayı: KB 2016/32

Özgürlük devrimde, barış sosyalizmde!
AKP’ye uyumlu ve ayarlı bombalar
Haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye
Basın özgürlüğü yalnız düzenin kalemşorları için…
OHAL’de fırsatçılığa devam!
Tarihten bugüne NATO ve Türkiye gerçeğine dair…
ABD ve Türk sermaye devletinin Cerablus seferi üzerine
Emperyalizme hizmet halklara düşmanlık bakidir
Biden ve Yıldırım’dan “ilişkileri onarma” vurgusu
TKİP V. Kongresi sunumlarından... Gençlik çalışmamızın sorunları
Direnmeyi seçmeyenler teslimiyete yürürler
Sermaye-hükümet-Türk Metal ittifakı iş başında!
Japon sömürü teknikleri
“Kaybedecek neyimiz kaldı!”
“Mezarda emeklilik”ten “bireysel emeklilik” yalanına
1900-Novecento
Kapitalizm ve çocuk
Sosyal-demokrat hükümetler ve günümüzdeki rolleri
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Basın özgürlüğü yalnız düzenin kalemşorları için…

 

’90’lı yıllardan bu yana onlarca çalışanı katledilmiş, tutuklanmış, yasaklanıp dağıtımı engellenmiş özgür basın geleneğinden Özgür Gündem gazetesi, 16 Ağustos günü alınan kapatma kararıyla polis tarafından basıldı. İçerideki Özgür Gündem çalışanları ve olayı haberleştirmek için orada bulunan basın emekçilerinden toplam 25 kişi polis tarafından darp edilerek gözaltına alındı. İçlerinden kimileri onlarca saat gözaltı aracında ters kelepçeli olarak bekletilirken, taciz ve darp gözaltı boyunca sürdü. Çıkarıldıkları mahkemede 22 basın emekçisi serbest bırakılırken, Özgür Gündem yazarı Aslı Erdoğan, Genel Yayın Yönetmeni Zana Kaya ve Yazı İşleri Müdürü İnan Kızılkaya sonraki günlerde tutuklandılar. Bu arada kapatma kararı verilip gazetenin onlarca polis tarafından basıldığı gün, karar gazeteye bildirilmedi. Baskından sonra da gazeteye herhangi bir mühür ya da mahkeme kararı bırakılmadı.

Ertesi günden itibaren Atılım gazetesinin Özgür Gündem konulu çıkardığı özel sayıların ve “bundan sonra çıkacak özel sayıların da toplatılması” kararı verildi.

Şimdi yürürlükte olan ve “millete değil devlete karşı” ilan edildiği söylenen OHAL ile birlikte yasa ve kural tanımamada elini “yasal” olarak da güçlendiren sermaye devleti, Kürt halkının sesi olmaya çalışan Özgür Gündem gazetesini kapatarak “millet”in sınırını da bir kez daha göstermiş oldu. Kendine muhalif olanı bastırmada anahtar rolü gören “terör” demagojisi bir kez daha Özgür Gündem’in “PKK propagandası” yaptığı iddiası üzerinden işletilirken, bizzat sermaye devletinin sözcüleri, IŞİD’in kardeş örgütü el Nusra, ÖSO vs. gibi diğer “terör örgütleri”ne “niye kötü diyorsunuz, bunlar ılımlı muhalif” diyerek, “terör”ün sınırını da bir kez daha göstermişti.

Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda, zihinsel üretimin araçlarını da emrinde bulundurur”

Bugün OHAL’in güvenceye aldığı iddia edilen demokrasinin bir parçası olan basın özgürlüğü, görülüyor ki yalnızca düzenin eli kalemli tetikçilerine vardır. Yıllardır demokratik hak ve özgürlükleri için meydanlara inenleri terörist ilan eden, Kürt halkının bodrumlarda yakılmasına alkış tutan, diyelim ki ölümlü trafik kazalarından bile magazin çıkarmaya çalışan, işçi-emekçilerin o kadar sorununa yer vermeyip hangi ünlü “sanatçının” kimle evlendiğini duyurmayı, gerisini görmemeyi kendine amaç edinmiş basının kullanabileceği "demokrasi" elbette sınırsız. İçinde yaşadığımız kapitalist düzende tersini zaten bekleyemeyiz. Çünkü gazeteden internete aklımıza gelebilecek tüm iletişim araçları bugün sermaye tarafından, kendi çıkarlarını tüm toplumun çıkarlarıymış gibi göstermek için kullanılıyor, bunlar mali olarak destekleniyor. Basın-yayın organlarının yayın çizgisi ise tabi ki sınıfsal konumlara denk düşüyor. Sermayeden değil, işçi sınıfından yana yayın yapan ya da yalnızca muhalif olan basın ise kapatma, soruşturma-cezalar, tehdit, toplatma gibi saldırılarla karşı karşıya bırakılıyor.

OHAL’den de, 14 yıldır demokratik hak ve özgürlükleri kısmak için elinden geleni yapan AKP’den de, tüm bunları yaratan kapitalist düzenden de işçi ve emekçiler için demokrasi çıkmaz. Bu düzende bir demokrasiden bahsedilecekse bu, ancak sermaye sınıfı için vardır. İşçi ve emekçiler için gerçek bir demokrasi ancak sermaye düzeninin yıkılmasıyla mümkün olabilir.

 

 

 

 

Sosyalizm, barbarlığa karşı daha yakıcı bir ihtiyaç oldu

 

Rosa Luksemburg “Ya barbarlık ya sosyalizm!” derken, barbarlığı, insanın değerinin kalmadığı yoz bir toplum olarak anlatmaya çalışıyor. Çeviride mi hata var yoksa barbarlık sözcüğünün pek çok anlamı mı var, bilmiyoruz, ama “medeniyetin” uğramadığı kabilelere de barbar deniliyor. Bu kabilelerde insan değerlidir. Emperyalistler, kapitalistler içinse değerli olan tek şey paradır; insanın hiçbir değeri yoktur. Rosa Luksemburg’un kullandığı anlamıyla, emperyalist-kapitalistlerden daha barbarı dünyada yaşamadı.

Yozluk anlamında barbarlık üzerine insanın kanını donduran son örnek Antep’te yaşandı. 9 aylık bebeğe tecavüz edildi. Bu iğrenç olay tekil olabilir. Ama bu barbarlık tekil değil, geneldir. 12, hatta daha küçük yaşta çocukla evlenilebileceğini söyleyen din adamına bir şey yapılmasını geçtik, tek bir söz dahi edilmezken, bu zatı Trabzon’da protesto eden gençler saldırıya uğrayıp, gözaltına alındı.

Diyanet muhtemelen 9 aylık bebeğin tecavüze uğramasını kınamıştır veya kınar. Ama yukarıda örneklediğimiz sapkın din adamınınkine benzer sözleri, hatta ölen eşle bile 6 saate kadar cinsel ilişkiye girilebileceğini söyleyen veya söylendiğinde tek söz etmeyen aynı diyanet değil mi?

Türkiye’de çoğunluk Müslüman olduğu için ve nasıl oluyorsa resmi dini İslam olduğu için hacı-hoca üzerinden yozluk örnekleri veriyoruz. Ama her dinde, dinle para kazanan herkes için, benzeri sayısız örnek var. Dine elbette ilerici demeyeceğiz ama yaşanan örnekler dinin gericiliğinden çok, kapitalizmden kaynaklıdır.

Türkiye hapishanelerinde adli davalardan tutuklananların yüzde '90’ı, hiç emekçilik yapmamış olsa bile, emekçi sınıf kökenlidir. Yalnız Türkiye’de değil, dünyada böyledir. Amerika’da siyahilerin yaşadığı Harlem’e devlet güçleri hiç giremezken, buraya uyuşturucuyla girmeyi başarmıştır. Türkiye’de bugün emekçi semtlerinde gençler sigaradan daha kolay esrar ve hap buluyor. Tek başına uyuşturucu girmiyor emekçi semtlerine, uyuşturucuyla birlikte yozluk da giriyor. Esrar almak için hırsızlık yapan, anne-babasını bile gasp eden bir emekçi, kendi hakkını savunmak için, kendi karşısına çıkan emekçiden yeğdir kapitalist için. Bunun için yozlaşmayı emekçi semtlerine aşırı dozda yüklüyorlar.

Din de uyuşturucunun bir çeşidi olarak kullanılıyor. Bu dünyada hakları için mücadele yerine öbür tarafta cennet için ibadet etmeleri yükleniyor emekçi beyinlere. Namaz kılmak mücadeleyi engellemiyor. Namaz kılan pek çok işçi, emekçi ve direnişçi oldu. Ama mücadele ettiğinde, “ekmek yediği yere ihanet ettiği için” cennetin kapılarının kapanacağına inandırılıyor. Daha doğru bir ifadeyle uyuşturuluyor. Beyin uyuşmuş ama hem mide hem birçok açıdan aç. Mide vaazlarla doyurulmasa bile açlık unutturulmaya çalışılırken, cinsel “açlık” arttırılırken, bu “açlığı” bastırmak için yoz “öneriler” oluyor. Bu önerileri hoca cübbeli birileri yaptığı gibi, diyanet bile yapıyor.

Diyanetin bile yoz önerilerde bulunması, oradaki maaşlı elemanların sapkınlığından çok, kapitalizmin işçi ve emekçilerin yaşamını iyice kötüleştirdiğinin bir göstergesi olarak alınmalı. Çocukla bile evlenebileceğini söylemeleri, bir sapkınlık, ama asıl olarak uyuşturdukları “beyinleri” böylesi sapkınlıklara yöneltmek için, bunları söylüyorlar. Tecavüzcünün, 9 aylık bebek ile 10-11 yaşına geldiğinde evlenebileceğini söylerlerse hiç şaşırmamak gerek. 9 aylık bebek değil de 10-11 yaşında çocuğa tecavüz etseydi, evlenip kurtulabilirdi tecavüzcü.

9 aylık bebeğe tecavüz edilmesi, Türkiye’de sermaye devletinin şekillendirdiği barbarlığın ne denli iğrenç boyuta geldiğini gösteriyor. Barbarlık zehrinin tek bir panzehiri var; sosyalizm! Emekçiler birleşip, kendi hakları için örgütlenmeli. Örgütlenmeli ve insanca yaşayabileceği bir dünya için mücadele etmeli. Mücadele etmeyip alanları doldurmazsa, uyuşturulan emekçiler hapishaneleri doldurmaya devam edecek. Yani bugün Rosa Luksemburg’un sözleri daha yakıcı bir gerçeklik ve daha yakıcı bir ihtiyaç: Ya barbarlık, ya sosyalizm!

M. Kurşun


 
§