20 Mayıs 2016
Sayı: KB 2016/19

Yeni fırtınalara hazırlanalım!
Kirli savaş yeni boyutlar kazanıyor
Kapitalizmin “fıtratı”: Çocuk istismarı
Yeni başbakan eski rota!
Dokunulmazlık tartışmaları üzerine…
Metal fabrikalarında işçi kıyımı sürüyor!
MİB MYK Mayıs Ayı Toplantısı
Asıl suçlu kim?
Kastaş işçileri direnişi anlattı
İşçi öğüten çark çekiç darbelerimizle un ufak olacak
TKİP V. Kongresi sunumlarından... Devrimci örgüt sorunu
Venezuela’da sağcı Amerikancılar saldırıya geçti!
Göçler, mülteciler, sorunlar ve sorumlular - 3
Syriza: “Umudun ve çözümün’’ partisinden ihanet partisine
Fransa’da mücadele sertleşiyor
Tarihsel gerçekler ve sosyalizmin üstünlüğü
İnsani Yardım Zirvesi: Burjuvazinin ikiyüzlülüğü
Tacize, mobbinge ve sömürüye karşı ses ver!
Hastalıklı çamurda sağlıklı çayır yetişmez!
Hapishaneler ve devrimci tutumumuz
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dokunulmazlık tartışmaları üzerine…

 

Milletvekillerinin dokunulmazlıkları konusu burjuva siyaset alanında dönem dönem gündeme getirilen bir tartışma. Yolsuzluğun, soygunculuğun bininin bir para olduğu bu düzende başka türlüsü de beklenemezdi. Yakın geçmişe bakıldığında özellikle CHP ve HDP’nin %10’luk seçim barajını ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını hem seçim programlarında hem de alanlarda ve TV ekranlarında dile getirdiklerini görüyoruz. Bu iki gündemi yakın zamana kadar AKP üzerinde baskı ve teşhir unsuru olarak kullanıyorlardı.

Sözde “çözüm süreci” döneminde seçim barajının tamamen ya da kısmen kaldırılması AKP dahil tüm partilerin gündemindeydi. 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrası milletvekillerinin dokunulmazlığı konusu toplumun tüm unsurları nezdinde tartışılmaya başlandı.

Ancak bugün dokunulmazlıklar tartışması yakın geçmiştekinden çok daha farklı bir noktada sürüyor. Türk sermaye devleti “çözüm süreci” boyunca Kürt halkına karşı “buzdolabına sakladığı savaşı” 7 Haziran sonrası tekrar yürürlüğe koydu. Şehirler bombalanıyor, sokak ortasında insanlar katlediliyor; gericilik, baskı ve savaş politikaları palazlanıyor. Bu toplam savaş politikasının bir parçası olarak Kürt halkının meclisteki siyasal temsilcisi olan HDP de meclisten atılarak milyonlarca insanın siyasal iradesi yok sayılmak isteniyor. Bu konuda AKP, CHP ve MHP mutabakata varmış bulunmakta. Bu üç sermaye partisi burjuvazinin ahırı olan mecliste her ne kadar birbirlerine karşıymış gibi bir tiyatro oynasalar da şovenizm çizgisinde Kürt halkına karşı birleşmiş durumdalar. Hepsi de hem sokakta Kürt halkına karşı yürütülen imha ve inkar savaşında, hem de siyasal arenada yürütülen ırkçı gerici politikalarda birlik içindeler.

Görünen o ki HDP’li vekilleri hedef alan dokunulmazlık yasa tasarısı kısa bir süre içerisinde meclisten geçirilecek. Sürecin bu noktaya getirilmesi düzen gericiliğinden her zaman beklenebilecek bir hamleydi. Fakat bunun yanı sıra gerici düzen gerçekliğine gözünü kapayan, bu düzen içinde demokratik siyaset-demokratik Türkiye nidalarıyla ütopyadan ütopyaya sürüklenen, Haziran Direnişi'yle arasına mesafe koyan, 17-25 Aralık’ı devlet tahammülleri çizgisinde bir eleştiriyle geçiştiren Kürt hareketinin siyasal çizgisi de pay sahibidir. “Türkiyelileşiyoruz” denilerek İslami ortak değerlerden bahsedenler, Çanakkale kardeşliği diyerek bildiriler okuyanlar, mitinglerinde Türk sermaye devletinin bayrağını asanlar, bugün işgal altındaki Cizre’ye, Sur’a, Nusaybin’e ve diğer Kürt illerindeki enkazların üstüne hangi bayrağın dikildiğine dikkatle bakmalılar.

Bakmalılar ki gerçek barışın, eşitliğin, kardeşliğin Türk sermaye devletiyle uzlaşarak değil, işçi-emekçilerle yürütülecek birleşik devrim ve sosyalizm mücadelesiyle geleceğini görmeliler.

Çukurova’dan bir Kızıl Bayrak okuru

 

 

 

 

Kan dökme geleneği

 

Bugünlerde gündemi işgal eden konulardan biri olan “kan dökme” tartışması, biz işçi-emekçi ve devrimcilerin de gündemidir. Bu tartışmalar bizlerin üzerinden dönüyor, yani kanı dökülenlerin üzerinden. Nasıl ki mülteciler için alçaltıcı bir pazarlık tartışması yaşandıysa, şimdi de katledilenlerin üzerinden alçakça bir tartışma dönüyor. Olay, hangi taraf daha az katil yarışına döndü.

CHP çıkıyor ve diyor ki, “Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz.” Sonra da ekliyor: “Kan dökmek bizim geleneğimizde yok, sizin geleneğinizde var.” Peki o zaman sormazlar mı; Dersim katliamı, Maraş, Çorum, Sivas katliamları yapılınca iktidarda kim vardı? Deniz Gezmişler’in idam kararına CHP de evet oyu kullanmadı mı? Daha yakın bir tarihten örnek verecek olursak, Suriye savaşı için savaş tezkeresini onaylayan CHP, Kürdistan’da sürmekte olan savaşa sessiz kalmıyor mu? Kılıçdaroğlu hangi gelenekten bahsediyor? Tarih sayfaları gerçeğin ne olduğunu yazıyor. Bugüne kadar katledilen insanların hesabını bile vermemiş bir parti, bir de kalkmış “temiz” geleneğinden bahsediyor. Bunca yaşanmışlıklar üzerine bu kadar rahat konuşmak kapitalist düzenin ikiyüzlülüğüdür. İşçi cinayetleri, kadın cinayetleri, devrimcilerin, yurtseverlerin katledilmesi, bu düzenin katliamcı geleneğini gözler önüne sermeye yeter.

AKP şefi Erdoğan da cevapta gecikmiyor: “Kandan beslenen birileri varsa 1960’ta Menderes’in ve iki arkadaşının idamına zemin hazırlayan CHP zihniyetidir. Siz kimi aldatıyorsunuz?”

Asıl siz kimi aldatıyorsunuz? Şu an sürmekte olan kirli savaş, Kürdistan’da yüzlerce can aldı ve almaya devam ediyor. Sadece Cizre’de onlarca yanmış ceset çıktı bodrumlardan. Reyhanlı, Roboski, Suruç, Ankara tren garı katliamlarına imza atmış olanlar da yine CHP gibi ikiyüzlülükle konuşuyorlar. Soma’da 300’den fazla işçi katledildi. İşçi cinayetleri hiç durmuyor. Haberleri üçüncü sayfada çıkan yüzlerce kadın katledildi, her gün bir yenisi ekleniyor. Kilis’ten her gün ölü haberleri geliyor. Göçmenler ölüme sürükleniyor. Suriye savaşında milyonlarca insanın katledilmesinde rol oynayanlar çıkmış, “kimi aldatıyorsunuz“ diye soruyor.

Gerçekte aldatılmak istenen işçi ve emekçilerdir. Katliam, cinayet, kan dökücülük Türk sermaye devletinin tarihsel karakteridir. Sorun ne tek başına CHP ne tek başına AKP’dir. Cani olan bir bütün olarak kapitalist düzenin kendisidir, dolayısıyla iktidardaki sınıfın toplamıdır. Bu partiler de bu düzenin devamlılığını sağlamaya yarayan kan dökücülerdir. Hiçbiri temiz değildir. Hepsinin elinden bizlerin kanı akıyor.

Gelinen yerde polis rejimine dönmüş bir ülkede yaşıyoruz. Her gün ölüm haberleri ile uyanıyoruz, sokaklarda korkarak yürüyoruz. Sahte tartışmaların pusu içinde işçi sınıfını hedefleyen saldırı paketleri geçiriyorlar meclisten. Gençlik gelecek kaygısıyla yaşıyor. Böyle bir düzende iktidardakiler nasıl ki rahatlıkla kan dökme üzerinden konuşabiliyorlarsa, bizler de aynı rahatlık ile onları döktükleri kanda boğacağımızı söylüyoruz. Bu düzeni yıkacak ve sosyalizmi kuracağız!

Mersin’den bir Kızıl Bayrak okuru

 
§