5 Şubat 2016
Sayı: KB 2016/05

Bahar dönemi, gelişmeler ve görevler
Eski düzende yeni anayasa hayalleri!
Yeniden imha, yeniden inşa!
Sermaye devleti yeni karakollar kuracak
Sermaye tam kölelik dayatıyor
Ek ücret zammı için ortak mücadele!
MİB’den iki günlük çalıştay!
EKU’da işçiler kararlılıklarını koruyor
Köle pazarları kurulmak isteniyor
“Ve (aynı) katil cinayet mahalline döner”
Mücadele tarihinde kadının yeri: İşçi kadınlar en ön safta!
Osmanlı’nın son yıllarından Cumhuriyet’in ilk yıllarına...
Greif deneyiminden öğrenelim!
Yasalar kadını koruyabilir mi?
Torba yasa işçi ve emekçilere esnek çalışmayı dayatıyor!
“Yeni mücadele döneminde liseleri fethedelim!”
3. Cenevre görüşmeleri; “Üçlü şer ekseni”nin kundakçılığı
Kapitalizm insana dair hiçbir sorunu çözemez!
Hayaller ve sınıfsal gerçekler!
Essen’de ‘Kürt sorunu’ konulu panel
Zincirlerimizden başka kaybedecek neyimiz var?
Hasta tutsak Türkan Özen’e ‘siyasi cezalandırma’
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yasalar kadını koruyabilir mi?

 

Yasalar kadını koruyabilir mi? Devlet nezdinde kadınlara yönelik mevkiler “çok” verilse de, kadın sorunu çözülür mü? Biz bu sömürücü sistemde yaşadığımız müddetçe kadın haklarından faydalanabilir miyiz? Sorular çoğaltılabilir. Kanunları kadın lehine yapan ülkeler dünya üzerinde mevcut olabilir. Ama bu yeterli mi? Şimdi, kadınlar üzerinde ve kadınların konumu ile ilgili yapılan araştırmalarda, Güney Afrika’da hükümetin % 45’ini kadınların oluşturduğu bilgisi veriliyor. Afrika Ulusal Kongresi’nin, hükümette olduğu 1994 yılından bu yana meclisteki kadın oranının %30’un altına hiç düşmediği söylenir. Aynı şekilde dünyanın en demokratik anayasasına sahip Güney Afrika’da cinsiyetçilik ile mücadele için dünyada eşi benzeri görülmeyen bir hukuksal çerçeve mevcut olduğu da kayıtlara geçmiştir. Güney Afrika, hem yasaları hem de kurumları ile cinsiyetçiliğe karşı adımlar atmıştır. % 30’dan % 50’ye yükseltilen kadın kotası, 8 Mart’ın yanında, 9 Ağustos 1956 yılında 20 bin kadının hükümetin ırkçı uygulamalarına karşı yaptığı yürüyüşün yıl dönümünde kutlanan “Ulusal Kadınlar Günü”nde çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Dünyada eşine pek rastlanılmayan örnekler teşkil ediyor. Bu verilere bakıldığında Güney Afrika’da kadın sorununun çözüme kavuştuğu söylenebilir. Ama yine yapılan araştırmalar göstermiştir ki, bu durum tamamen yanıltıcıdır. Yine verilere göre, Güney Afrika, dünyada en yüksek tecavüz oranına sahip ülke konumundadır. Güney Afrika’da her gün 147 kadın tecavüze uğramaktadır. Bütün tecavüz vakalarının sadece % 2,8’i kayıtlara geçiyor. Erkekler eşlerini dövüyor, dayaktan öldürebiliyorlar. Erken yaşta evlilikler, kız çocuklarının satılması ve kadın sünneti de yaygın kara Afrika’da. BM istatistiklerine göre dünyadaki 130 milyon sünnetli kadın ve kız çocuğuna her yıl 2 milyon yeni vaka ekleniyor. Kadına yönelik şiddet, bütün yasal önlemlere rağmen durdurulamıyor. Yasalar geniş haklar tanıdığı halde kadın sorunu çözülemiyor. Yani yasal olarak kadını ön plana almış gözüken bir devlet peki neden tecavüzü, şiddeti ve kadına yönelik diğer saldırıları önleyemiyor? Bunun nedeni dünyanın neresinde olursak olalım aynı egemen sistem olan kapitalizmde yaşıyor oluşumuzdur. Çünkü sistem değişmediği sürece yasalar hiçbir anlam taşımamaktadır. Tecavüz ve şiddetin kökeni olan kapitalizmin kökünü kurutmadığımız müddetçe sorunlar devam eder. Kapitalizmi yok edip sosyalizmi kurmadığımız sürece ne kadar iyi yasalar çıksa da, devlet yönetiminde kadına çok yer verilse de, kadın sorunu çözülmez, çözülemez. Kadının kurtuluşu, kapitalizmde kadını sözde koruyan yasalarla değil ancak sosyalist devrimle olur.

Z. Can

 

 

 

 

Tecavüze uğraması kadının suçu mu?

 

Bilişim sektöründe çalışıyorum. Kadınlar ve erkekler olarak aynı alan içerisinde çalışıyoruz. Sadece teknik servisin tamamı erkek işçilerden oluşuyor. İşyerine geldiğimde, geçtiğimiz günlerde Bağdat Caddesi’nde tecavüze uğrayan kadın hakkında söylenen iğrenç yorumları duydum. “Kadının geç saatte dışarıda ne işi var”, ya da “nereden geliyor, demek ki tecavüzü hak etmiş” gibi söylemler ve ardından, “adam altı dakikada tecavüz etmiş ne kadar hızlıymış” şeklinde kahkahayla devam eden muhabbete şahit oldum. Sohbete katıldım ve tartışma ortamı oluşturdum. Sizinle gece yolda karşılaşsak bana tecavüz mü edeceksiniz dedim. Tecavüzün doğru olmadığını, adaletin yerini bulacağını söylemeye başladılar. Tecavüzü yapan erkeğe hakaretler ve kadın bedeni üzerinden edilen küfürleşmeler başladı. Sistemin dilinden konuştuklarını fark etmediler bile. Kadına yönelik saldırıyı anlatırken bile kadına yönelik başka bir saldırıya başvurdular.

Şirket içindeki kadınların düşüncelerini almak için onlarla konuştum. Ve neredeyse tamamı kadında suç bulacak sorular yöneltmeye çalıştı. “Ben o kadının yerinde olsaydım kendimi öldürürdüm yine de tecavüze izin vermezdim” diyenler oldu. Bunun saçma olduğunu anlattım. Kadının erkeklerle eşit haklara sahip olduğunu anlattım. Hiçbiri bu eşitliğe inanmadı. Dinimizde yeri yok diyerek eşitliği reddettiler.

AKP hükümetinin kadına yönelik ezme ve sömürme politikalarından etkilenen, “Gece yarısı kadının dışarıda ne işi var?” şeklinde sorularla kadının tecavüzü hak etmiş olacağını savunan gerici zihniyetler, çalışma alanlarımızda kadını ve erkeği taraflaştırıyor.

Bu aslında hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bir saldırı şekli olmasına rağmen, erkeği kadından üstün gören ataerkil sistem, meseleyi sadece tecavüze uğrayan kadın ve tecavüzcüsü arasında geçen bir dava olarak gösteriyor. Kadın sorununu toplumsal sorunlardan ayrı tutuyor.

Burjuva kadın hareketleri ise, kadınlara yönelik saldırılar üzerine çeşitli eylemler yapsa da meseleyi çözebilecek ideolojik temelleri olmadığından farkındalık yaratmanın ötesine geçemiyorlar. Bu sebeple kadının kurtuluşuna giden yolu emekçi kadınlar ve emekçi erkekler birlikte mücadele ederek gösterecektir.

Burada bizlere düşen görev, kadını bu tutsaklıktan kurtarmaktır. Kadına bu sömürü koşullarını fark ettirerek bileklerine vurulmuş zincirleri kırmak gerekiyor. Birçok kadın kendine biçilmiş geleneksel rollerin sebebini bilmeden ve şüphesiz bu zulmü sorgulamadan yaşamına devam ediyor. Devletin içi boş aldatıcı politikalarından etkilenip, ataerkil sistemin değer yargılarıyla donatılmış çocuklar yetiştiriyor.

Bu gidişe bir dur demenin en iyi yolu, kadının üretken gücünü fark etmesini sağlayıp emeğinin toplumsallaşması yönünde ona destek olmaktır. Kadın bu gücü kendinde bulduğunda geleneksel rollerini ve üzerindeki baskıyı reddedecek ve çalışma alanlarındaki mücadeleyi en ön saflarda sürdürecektir.

Bulunduğum her ortamda kadın erkek eşitliğini sonuna kadar savunup, işçi arkadaşlarıma kurtuluşa giden yolun sosyalizmde olduğunu anlatmaya devam edeceğim. Bu mücadeleye olan inancım sonsuzdur.

Küçükçekmece’den bir EKK’lı

 
§