20 Şubat 2015
Sayı: KB 2015/07

Dinci-gericiliğin faşist saldırılarına karşı fiili-meşru mücadele!
Devrimci bir bahar mücadelesi!
Özgecan’ın hesabını sormak için örgütlü mücadeleye!
İdam tartışmaları üzerine - B. Olgun
İşçi ve emekçiler vahşete karşı sokaktaydı!
Özgecan’ın kentinde büyüyen öfke!
Metal grevi ve reformist sol
“Yarın ne yapmamız gerektiğini öğreniyoruz!”
Grev yasağı ve sonrası
Ezber bozan sınıf ve AKP’nin oyunları
Yapı yükseliyor
Yeni mücadele sahaları ve Bilecik
Yeni Yunan hükümeti ve parolası: "Ne itaat, ne çatışma"
Ukrayna: Hegemonya savaşının yeni sahnesi
Gerici Körfez rejimlerinin Yemen telaşı
Almanya'da metal işkolundaki uyarı grevleri ve işçileri bekleyen tehlike
"Etkinlikte işçiler güçlerini gördüler"
8 Mart'ta mücadele alanlarına!
Kapitalizmin kâr yasaları kadının köleliğinin sürmesidir
Ankara EKK'nın 8 Mart programı
Liselerde Özgecan fotoğraflarına engelleme!
"Burjuva gericiliği katiller yaratmaya devam ediyor..."
Eğitimde gericiliğe karşı okul boykotu!
Başkaldıran dizelerin işçisi - K.Ehram
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizmin kâr yasaları kadının köleliğinin sürmesidir

 

Bireyin gerçek zihinsel zenginliği, bireyin gerçek ilişkilerinin zenginliğidir. Kadın ise geçmişten bugüne çok yönlü bağımlılık ilişkileri içerisinde bulunmaktadır. Kocasına iyi bir eş olmalı, onun bütün ihtiyaçlarını karşılamalıdır. O, çocuklarının anası, onları besleyip büyüten, iyi bir evlat yetiştiren, onlar için cefa çeken bir ana olmalıdır. Kadın fedakardır; birçok sorumluluk yüklenir. Evlenip gelmiş olduğu evde sadece kocanın memnuniyeti, çocukların bakımı, ev işleri değil aynı zamanda yaşlı ve hasta anne-babaların tüm ihtiyaçları dışarıdan sağlık hizmetiyle değil tabii ki “iyi bir ev hanımı” olan kadının üzerinden karşılanmalıdır.

Kadınlar çoğu durumda köleliğini, ikinci cins yerine konulmasını, ev işlerinin, çocuk bakımının bir nesnesi haline getirilmesini, erkeğin memnuniyetini sağlayan bir araç olarak görülmesini kabullenir, benimser ve savunur. Bütün gün evde olup temizlik yapmayı, yemek pişirmeyi, bütün zamanını “erkeğine”, eşine, çocuklarına adamayı zorunluluğun ötesinde mutluluk verici de görmektedir, bunlardan zevk almaktadır.

Peki kadın üzerinden karşılaştığımız köleliğin, sosyal ezilmişliğin benimsenmesi, savunulmasını nasıl açıklarız? Neye sevindiğimizi, üzüldüğümüzü, mutlu olduğumuzu; kısacası duygularımızın beslendiği maddi zemin nedir? Çıkara, kara, bencilliğe, aslolarak kişinin emek gücünden serbestçe yararlanma hakkı olan özel mülkiyete dayanan kapitalist sistemde tüm ilişkiler para ilişkisidir. Yaşamımız da, düşüncelerimiz ve duygularımız da buna göre şekillenmektedir.

Ekonomik temel kar yasalarına göre işletildiği sürece tüm insanlığın ihtiyaçları, tüm insanlık için ortak yapılması gereken işler toplumsal hizmet kapsamında değil bireysel çözümlere bırakılmaktadır. Kapitalizm kadının özgürleşmesinin de ilk adımlarından birini oluşturan çocuk bakımının çözümü için maddi ön koşulları barındırmasına rağmen bunu gerçekleştirmez. Onun kara dayalı yapısı bu iş için gerekli kreşler, çocuk sarayları vb. projelerin yapılmasını gereksiz görür ya da kamu fonlarından bu iş için ödenek ayırmaktansa hiç para harcamadan kadının ücretsiz emeğiyle bu işi halleder. Bunun için çocuk bakımını kişisel bir iş saymaktadır, tek tek ailelere bırakmaktadır. Çoğu durumda aile içinde kadın, çocuk bakımının ağır ve yıpratıcı yükünü çekmektedir. Bu kadının ekonomik, sosyal yaşama katılmasının önünde bir engel teşkil etmektedir. Bu işin kadına ait bir iş olduğu yönündeki ideoloji ve kültürün sürekli olarak canlı tutulması kadının bağımlılık ilişkisini canlı tutmaktadır. Bu kültür ve bakışın temelinde ise kapitalizmin kar hırsı yatmaktadır.

Çocuk bakımının yanında mutfak işleri, bakım, onarım, dikim vb. ev işleri de kadın üzerinden ücretsiz olarak yerine getirilmektedir ve kadınlar bu işler üzerinden eve bağlanmaktadır. Ortak mutfaklar, yemekhaneler, onarım atölyeleri, dikimevlerinin kurulması, kadının ev içi köleliğinin ortadan kaldırılmasının ön adımlarından birini oluşturmaktadır. Fakat bu işler de ailelerin özel işi sayılmakta, aile içinde yine kadına kalmaktadır. Ev işlerinin tek tek ailelere bırakılması ve her ailenin ayrı ayrı ev aletleri alması kapitalizm için karlı bir pazar yaratmaktadır. Kapitalizmin doğasıyla bağdaşmayan ise kadının ev köleliğine neden olan bu işlerin toplumsal kurumsallaşmalar yoluyla gerçekleştirilmesidir. Ev işlerinin çözümü için gerekli teknoloji ve maddi imkanlar bulunmaktadır. Kapitalizm, yüzlerce işçinin çalıştığı fabrikalarda ortak mutfaklarla yemek sorununu çözebilmektedir. Fakat kadının zihinsel ve kültürel gelişimi için gerekli zamanının yaratılmasını sağlayacak olan ortak aşevleri, mutfak vb. yerlerin kamu fonlarından karşılanması ise kapitalizmin işleyiş mantığına uygun değildir.

Kapitalist toplumda kadınlar üretim hayatında yer alsa da yine çocuk bakımı ve diğer ev işlerinin sorumluluğunu üslenmektedir. Üretime katılan kadın bu işlerle birlikte çifte sömürüye maruz kalmaktadır. Kapitalist sömürünün ucuz bir nesnesi haline getirilen kadın işçiler, kapitalizmin yapısal krizleri depreştiğinde ise kapının önüne ilk konulanlar olmaktadır. Kadınlar işsizlik belasıyla üretici etkinlikten de sistemli bir şekilde dışlanmaktadır.

Kapitalizm, kendinden önceki sınıflı toplumlardan devraldığı kadının cins ezilmişliği ve köleliğini çeşitli biçimlerle sürdürmekte ve bu sorunu tekrar tekrar üretmektedir. Tam da bu nedenle kadın sorununun kapitalizm koşullarında çözümü mümkün değildir.

Çözüm kadınla erkek arasında gerçekleşecek bir rol değişimiyle de mümkün olmayacaktır. Çözüm kadın ve erkeğin daha ileri ilişkiler içerisinde özgürleşmesiyle gerçekleşebilir. Bunun koşulları ise tüm insanlığın ortak ihtiyaçları ve ortak işleri için kolektif çözümlerin, toplumsal kurumsallaşmaların oluşturulmasıdır. Bu kurumsallaşmalar ise kadını ve erkeği de belirleyen kölelik ilişkilerinin hüküm sürmediği bir sistemde olanaklı hale gelebilir.

Emekçi Kadın Komisyonları

 

 

 

 

Direnişçi kadınlar 8 Mart'a çağırıyor

 

Maltepe direnişçisi Aysel Tepe:

50 küsür yaşıma geldim ama hava karardığında, akşam tek başıma sokağa çıkmaya hala korkuyorum. Biz sokağa dahi çıkamayacak mıyız? Kızlarımız sokağa çıkamayacak mı? Hükümet bunlardan sorumludur, hükümet biz kadınları evlere tıkıyor, çıkmayalım istiyor. Bunlara karşı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ndeyim.

Maltepe direnişçisi Lale Eroğlu:

Kadın cinayetlerine dur denilmesi gerekiyor. Kadına yönelik şiddet olaylarında cezaların ağırlaştırılması gerekiyor. Eğitimin de önemli olduğunu düşünüyorum.

Kadınların köle gibi kullanılmasına karşı artık susmayalım. “Cennet anaların ayakları altında” diyorlar ama bize saygı duyulduğunu hiç göremiyoruz. Eşitlik ve özgürlük için 8 Mart’ta alanlardayız.

Kiğılı direnişçisi Didem Sorhun:

Tüm dünyada kadın işçi ve emekçilerin yaktığı özgürlük ateşiyle, Kobanê’ de destan yazan direnişçi kadınların devrimci ruhuyla, ırkçılığa ve her türden sömürüye karşı emeğimize ve onurumuza sahip çıkmak için ben de 8 Mart'ta alanlarda olacağım.

Greif direnişçisi Emel Özyön:

8 Mart’tayım çünkü; New York’ta yakılarak katledilen dokuma işçisi kadınlardan bugünlere mücadele bayrağını devralan Greif’in işgalci işçilerindenim. 8 Mart’tayım çünkü; 60 gün boyunca her türlü baskı ve tehdide rağmen direniş alanını terk etmeyen, en önde mücadele eden Greif’in kadın işçilerindenim. New York’tan Greif’e ,işçi sınıfının biriken hesabını sermaye devletinden ve onların uşaklığını yapan sendika ağalarından sormak için 8 Mart’ta ben de alanlarda olacağım.

 
§