20 Şubat 2015
Sayı: KB 2015/07

Dinci-gericiliğin faşist saldırılarına karşı fiili-meşru mücadele!
Devrimci bir bahar mücadelesi!
Özgecan’ın hesabını sormak için örgütlü mücadeleye!
İdam tartışmaları üzerine - B. Olgun
İşçi ve emekçiler vahşete karşı sokaktaydı!
Özgecan’ın kentinde büyüyen öfke!
Metal grevi ve reformist sol
“Yarın ne yapmamız gerektiğini öğreniyoruz!”
Grev yasağı ve sonrası
Ezber bozan sınıf ve AKP’nin oyunları
Yapı yükseliyor
Yeni mücadele sahaları ve Bilecik
Yeni Yunan hükümeti ve parolası: "Ne itaat, ne çatışma"
Ukrayna: Hegemonya savaşının yeni sahnesi
Gerici Körfez rejimlerinin Yemen telaşı
Almanya'da metal işkolundaki uyarı grevleri ve işçileri bekleyen tehlike
"Etkinlikte işçiler güçlerini gördüler"
8 Mart'ta mücadele alanlarına!
Kapitalizmin kâr yasaları kadının köleliğinin sürmesidir
Ankara EKK'nın 8 Mart programı
Liselerde Özgecan fotoğraflarına engelleme!
"Burjuva gericiliği katiller yaratmaya devam ediyor..."
Eğitimde gericiliğe karşı okul boykotu!
Başkaldıran dizelerin işçisi - K.Ehram
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İdam tartışmaları üzerine

B. Olgun

 

Özgecan Aslan’ın vahşice katledilmesinin ardından tecavüzcüsünün ve işbirlikçilerinin nasıl cezalandırılması gerektiğine dair tartışmalar gündeme geldi. Esasen bu tartışmalar böylesine gündeme oturan katliamlarda sık sık ön plana çıkıyor. 2011 yılında Kayseri’de üç çocuğun kaçırılıp tecavüz edildikten sonra öldürülmezi olayında olduğu gibi... Bu tartışmaların toplumda yer edinmesi ise şüphesiz ki emekçilerin burjuva adalet sistemine duyduğu güvensizlik ve devletin her defasında katilleri, tecavüzcüleri korumasından kaynaklanmakta.

Özgecan’ın okulu Çağ Üniversitesi’nden Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yücel Ertekin, tecavüzcünün “hunharca hisle öldürme” suçundan yargılanarak TCK’da tanımlanan en yüksek ceza olan ağırlaştırılmış müebbet alacağını söylüyor. Bu ceza ne açığa çıkan öfkeyi ne de acıları dindirecektir.

Burjuva adalet sisteminden ümidini kesen kadınlar eylemlerde silahlanıp kendilerini koruyacaklarını, katilleri cezalandıracaklarını, devlete karşı geleceklerini söylüyorlar. Daha önceki yıllarda Şefkat-Der atış poligonlarında silah eğitimlerine başlamıştı. Fakat gelişen bu tepkiler bataklıktan ziyade o bataklıkta pislenmiş sineğe yöneliyor.

İdam tartışmaları

Ağırlıklı olarak tartışılan ceza biçimi tecavüzcülerin idam edilmesi yönünde. Bunu kadını aşağılayarak katliamlara, tecavüzlere zemin hazırlayan kadın düşmanı AKP’liler de ikiyüzlülükle söylemekteler. Onlar bunu kendilerine yönelen tepkileri yumuşatmak-yok etmek için söyleseler de bu katliamın bugünkü sorumlularının kendileri olduğu gün gibi ortadadır.

Emekçiler ise idam cezasının geri gelmesini isteyerek tecavüzün, şiddetin, tacizin, katliamların son bulması için alternatif aramaktadırlar. Oysa Türkiye’de idam cezası var olduğu yıllarda kadının bugün yaşadıkları yine yaşanıyordu. Üstelik idam cezası devlete başkaldıran Kürtlere, Alevilere, devrimci ve ilericilere karşı uygulandı. Cumhuriyet tarihinde resmi rakamlara göre 712 kişi idam edildi. Bu rakamlara sayıları binlerle ifade edilen İstiklal Mahkemeleri’nde idam edilenler ise dahil değil. Dersim İsyanı’nın, Şeyh Said İsyanı’nın ardından onlarca idam gerçekleştiyse de öncesinde ve sonrasında sermaye devleti soykırımlarıyla hep ezilenler üzerinde katliamlarına devam etti. Darbe dönemlerinde de toplumsal muhalefeti hedef alan sermaye devleti idam cezalarının yanı sıra işkencelerde, sokak ortasında emekçileri ve öncülerini katletti.

Bu düzende demokrasinin niteliğini “Gerekirse demokrasilerin üstüne şal örtmeli” diyen eski başbakan Nihat Erim özetlemiştir. Onların adaleti kendilerinedir. Adaletin temelini mülkün oluşturduğu kapitalist düzende ne kadınlara ne de emeğini satarak yaşamına devam edenlere adalet vardır. İdam cezası çıkartılmış olsa dahi bu yine emekçilere yönelik bir saldırı olarak geri dönecektir. Çünkü devlet işçi ve emekçiler üzerinde bir baskı aygıtıdır. Sermayenin elinde devlet; yargısıyla, kolluk gücüyle, bakanlıklarıyla, medyasıyla işçi ve emekçilere yönelik topyekûn bir saldırı aygıtı olarak işlemektedir. Bu nedenle açığa çıkan öfke, yaşadığımız toplumda bütün kötülüklerin sorumlusu olan kapitalizme örgütlü ve bilinçli bir şekilde yönelmedikçe, burjuva demokrasisi aldatmaca olarak kalacaktır.

Suçu yok etmeliyiz

Marx “İnsanların maddi yaşam koşullarını belirleyen onların bilinçleri değildir, bu maddi koşullar bilinçlerini belirler” der. Buna göre günümüz toplumunda insan bilincini şekillendiren toplumsal koşulların bireyin bilincini belirlediğini söyleyebiliriz. Yani toplumun maddi yaşam koşullarını belirleyen kapitalizm, bireyin bilincini de belirlemektedir.

Emperyalist-kapitalist sistemde yaşamaktayız ve insanlığın büyük bir yokoluşa doğru sürüklendiğini söylemekteyiz. Bu yokoluş bedenen olmanın yanı sıra bilincin ve insani değerlerin de yokoluşudur. Bu gidişe son verecek sürecin önünü açacak olan şey ise; işçi sınıfı önderliğinde gerçekleşecek bir toplumsal devrimdir. Böylesi bir devrim gerçekleşmediği sürece kadın cinayetleri, tecavüzleri de dahil emperyalist-kapitalist sistemin ürettiği tüm kötülükler varlığını sürdürecektir. Yani her ne kadar idam cezası da gelse bu sadece suçluyu yok eder. Ancak biraz önce bahsettiğimiz gibi, sosyalizmi temel alan bir toplumsal devrim gerçekleştirebilirsek, suçun kendisini de yok edebiliriz.

Düzenden adalet beklenemez

Özgecan’ın katledilmesinin ardından toplumda büyük bir öfke patlaması yaşandı. Kadını ve erkeğiyle sokaklara dökülen on binlerce kişi, katillerin cezalandırılmasını istedi. Elbette Özgecan’ı vahşice katleden caniler ve onlar gibi çürümenin dipsiz kuyusuna batmış suçlular hak ettikleri cezayı almalıdırlar.

Ancak bunu sermaye devletinin “adalet” kurumlarından beklemek, ölüden gözyaşı beklemekle eşdeğerdir. Zira tecavüzcünün, kadın katilinin daniskası sermaye devletidir. Hapishanelerde, işkencehanelerde, kirli savaşlarda hatta sokakta kadınlara tecavüz eden, kadınları hunharca katleden de sermaye devletinin ta kendisidir.

Yüzyıllardır yaşamı cehenneme çevrilen ve çifte sömürüye uğrayan kadınlar, gerçek adaleti mücadele edip özgürleştikçe sağlayacaklar. Buna ise, işçi sınıfının öncülüğündeki devrimle, sosyalizmin toplumsal yapıyı alt üst ettiği gibi bilinçleri de altüst edeceğini görerek şahit olacağız.

 

 

 

 

Ankara Özgecan için ‘isyan’ dedi

 

16 Şubat’ta Sakarya Caddesi’nde bir araya gelen binlerce kişi yürüyüş gerçekleştirdi.

Basın açıklamasında, yaşanan katliam anlatıldı ve kadın cinayetlerini durdurmak için bir araya gelme çağrısı yapıldı. Daha sonra Özgecan için İnsan Hakları Anıtı önüne karanfil bırakma çağrısı yapıldı.

Selanik Caddesi’nden coşkulu sloganlarla çıkan kitle Meşrutiyet Caddesi’ni trafiğe kapatarak yürüyüşüne devam etti. Buradan İnsan Hakları anıtına yürüyen kitle karanfilleri bıraktıktan sonra eylemi sona erdirdi.

Özellikle gençlik eyleme kitlesel katılımı ile dikkat çekti. Eyleme BDSP, DGB, DP, KP, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu katılım sağladı.

Kadınların çağrısıyla Güvenpark’ta toplanan yaklaşık 600-700 kişi ise Kızılay Meydanı’nı bir süre trafiğe kapatıp ardından AKP İl binasına doğru yürüyüşe geçti. Ziya Gökalp Caddesi’nde neredeyse tamamını kadınların oluşturduğu kitle sloganlarla AKP il binası önüne geldi. Burada ajitasyon konuşmaları yapıldıktan sonra Mithatpaşa Caddesi trafiğe kapatılarak Yüksel Caddesi’ne yüründü. Burada yine bir açıklama yapılarak eyleme katılan kadınlara söz verildi.

 
§