12 Aralık 2014
Sayı: KB 2014/49

Faşist baskıya ve gerici zorbalığa karşı birleşik-militan mücadeleye!
Dink’in faili devlettir!
'İç güvenlik' yasası: Devlet terörü!
Baskı ve terörde pilot bölge Yüksekova
İnsanca yaşam için mücadeleye!
Aslolan işçi sınıfının mücadele yasalarıdır
DİSK-AR: 75 kuruşa bir öğün!
Yatağan’ın gösterdiği - K. Toprak
“Maceracılık” söylemiyle saklanan ihanet! - T. Kor
Yatağan direnişinin özeti
TEKEL’den Yatağan’a 4C köleliği
“Ölen de yargılanan da işçi oluyor”
Çelik yine işçiyi suçladı
Ramsey’de sendikalı işçi kıyımı
Devrimci Gençlik Birliği 1. Genel Kurulu tebliğlerinden...
“Sokakta parçalayalım!”
Eğitimde gericilik tahkim ediliyor
Eğitimde tam gaz gericileşme
“Şura kararlarını engellemek için fiili-meşru mücadele”
Kapitalizmi zor günler bekliyor!
Dünyada işçi, emekçi, gençlik eylemleri
Kapitalizm 230 milyon çocuğu savaş ve salgına sürükledi
"Ortak irade ve davranış birliğini geliştireceğiz!"
“Türkiye’de aile içi şiddet teşvik ediliyor”
İnsan hakları kavramına sınıfsal bir bakış - K. Ehram
Komünist tutsak Kara’ya müebbet hapis cezası!
Erdel Eren kavgamızda yaşıyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

'İç güvenlik' yasası:
Devlet terörü!

 

İç Güvenlik Yasa Tasarısı mecliste yapılan görüşmelerin ardından kabul edildi. Devlet terörünü yoğunlaştırma yasası henüz meclis gündemindeyken bile polis devleti uygulamalarının göstergesi olan cinayet haberi Yüksekova’dan geldi. Polis eyleme katılan bir genci katletti.

İç güvenlik yasası devlet terörünü tahkim etme anlayışıyla hazırlandı. Bu yasayla polisin gözaltı teröründe sınır tanımamasına olanak sağlandı. Gözaltı terörü için bir vali yardımcısının emrinin yeterli olacağı süreç başlatıldı. Polise, vali yardımcısından onay almak koşuluyla 24 saat boyunca emekçileri gözaltında tutabilme yetkisi verildi. Bir gün boyunca gözaltı işlemini savcılığa bildirmeyen kolluğun işkence yapması daha da kolaylaştırıldı. İnsanlık dışı uygulamaların ayyuka çıkmasının önü açıldı. Kolluğun keyfi uygulamalarına yasal zırh giydirildi.

Yeni iç güvenlik, terör yasasında, molotof ve havai fişeği silah olarak, maske suç aleti olarak tanımlandı. Polisin ateş etme yetkisi genişletildi. Yani emeğin toplumsal kesimlerinin eylemlerinde kanlı tablonun ortaya çıkması için kolluğa yetki verildi. Kısacası cinayetlerin, katliamların önünün açılması onaylandı.

Maraş’ta, 19 Aralık’ta ve Roboski’de
katliamcı devlet

Emekçilerin mücadelelerini bastırma araçlarından biri olan katliamlar bu topraklarda defalarca gerçekleştirildi. Maraş Katliamı da bu katliamlardan biridir. Devrimci hareketin yükseldiği, işçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin devrimci mücadeleye sempatiyle baktığı ve eylemlere kitlesel olarak katıldığı bir dönemde Maraş’ta yaşanan katliam kendinden önceki katliamlardan farklı değildi. Sonraki katliamlardan da farklı olmadığına tarih tanıklık etti.

İşçi ve emekçilerin yaşadığı sorunlara karşı duydukları öfkenin düzene yönelmesi Amerikancı sermaye düzenini ve hükümetlerini rahatsız ettiği için Maraş Katliamı gerçekleştirildi. Maraş Katliamı'nda CIA ve MİT eş güdüm içinde çalışırken, faşist, ülkücü katiller sürüsü ise katliamın icracısı olarak görev üstlendiler.

Bu katliama dair tüm belgeler ortalığa saçılmasına rağmen katliamın rejisörü devlet, katliamcılar etrafında güvenlik duvarı ördü. Maraş’ta Amerikancı sermaye devleti maşalarını korumaya alarak düzmece mahkemelerde akladı.

Roboski katliamında da katiller korundu. Tek yaşam kaynakları kaçakçılık olan köylülerin üzerine bombalar yağdırıldı. Katliamcı sermaye devleti katillerin ellerini soğutmamak için tüm hünerini sergiledi. Devlet katliamın faillerinin bulunması için göstermelik adımlara bile atmadı.

Katliamın hemen ardından devlet yetkilileri katledilen Kürt halkının evlatlarını suçladılar. Katliamın sorumluluğunu Kürt hareketine yıkmaya çalıştılar. Tayyip Erdoğan, Genelkurmay'ı katliamda “gösterdiği hassasiyet” nedeniyle kutladı. Kan parası vermeyi teklif ederek ne kadar düşkünleşebileceğini de gösterdi. Bununla da yetinmeyip oluşan tepkiler nedeniyle katliamı örtbas etmeyi başaramayınca “her kürtaj bir Uludere’dir” diyerek demagoji silahına sarıldı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Roboski katliamının emrini veren Hava Kuvvetleri Komutanı’nı “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” ile ödüllendirdi. Bu ödül, katliamın arkasında devletin olduğunun açık kanıtı olarak kayıtlara geçti.

Roboski katliamı nedeniyle ailelerin bekledikleri resmi özür talepleri karşısında ise dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin şunları söyledi: “Emri görüntüyü izleyen komutanlar verdi, kaçakçılık BDP’nin emriyle yapılıyor. Bölge KCK’nin elinde, ölenler sağ yakalansaydı yargılanacaklardı, ölenler figürandır, gençler de orada olmasaydı, özür dilenecek bir şey yok” diyebildi. TBMM Uludere Alt Komisyonu Başkanı AKP’li Ayhan Sefer Üstün ise, katliamı basit askeri bir “hata” olarak niteleyerek komisyonun katliamın üzerini örtme “niyetini” tüm çıplaklığı ile ortaya koydu.

19 Aralık katliamı cezaevlerine yönelik bugüne kadar yapılan en kapsamlı operasyondu. Yirmi cezaevinde birden aynı saatte gerçekleşen operasyonda binlerce asker, polis, gardiyan, özel tim kullanıldı. Ateşli silah, gaz bombaları, yakıcı kimyasallar, demir çubuk vb. ile devrimci tutsaklara saldırıldı. Operasyon sonucunda 28 devrimci tutsak ateşli silahlarla ve yakılarak vahşice katledildi. Yaralı ve sağ kalan binlerce tutsak ise F tipi cezaevlerine sevk edildi. İşkenceler buralarda da sürdü.

Tüm cinayetlerin faili olan faşistlerden, onları koruyup kollayan faşist sermaye devletinin yürütme gücü olan AKP iktidarı iç güvenlik, terör yasasıyla işçilerin ve emekçilerin birleşik mücadelesinin önünü kesmeyi hedeflemektedir. Bu yasa baskı ve katliamların, hukuksuzluğun kaynağı olan kölelik düzenini, kapitalist sömürüyü sürdürmek için yasalaştırılmıştır. Ölüm kusan, faşistlere kalkan olan özelde AKP iktidarından genelde sermayenin faşist devletinden hesap sormak için tutulması gereken yol, birleşik, kitlesel devrimci sınıf mücadelesinin yükseltilmesidir.

Katliam bir devlet politikasıdır. Bu düzene karşı olan devrimciler, ilerici ve muhalif her ses baskı ve zorbalıkla, işkencelerle, katliamlarla sindirilmek, susturulmak istenmektedir. Bugün de böyledir. Bu topraklarda devrimcilere, Kürt halkına yönelik katliamlarda rol alan faşistlerin sırtı hep sıvazlanmıştır. Burjuva yargı sistemi ayakta durdukça, bu yargı sisteminin arkasındaki burjuva sınıf devleti var oldukça faşist katilleri koruyan mekanizmalar işlemeye devam eder. Yeni iç güvenlik, terör yasası, bu durumun yeni bir örneğidir.

Dünya üzerindeki mücadele tarihi göstermiştir ki, bu sömürü ve zulüm düzeninin ve onun devlet eliyle elinde tuttuğu zorba güç emekçi halkların mücadelesini engellemeye yetmemiştir. Devrimci sınıf mücadelesinin büyümesi iç güvenlik, yeni terör yasasının mimarı AKP’nin de, katillerin ve sermaye düzeninin de, korkulu rüyasıdır. Faşist katliamlara maruz kalan devrimcileri, ilericileri unutturmamanın, faşist katillerden hesap sormanın da tek yolu ise devrimci sınıf mücadelesinin yükseltilmesidir.

 

 

 

 

Barolardan tepki

 

15 baro, aramalarda ‘makul şüphe’yi yeterli bulan düzenlemenin insan haklarına aykırı olduğunu belirterek düzenlemeye tepki gösterdi. Aralarında Amed, Bitlis, Bingöl, Hakkari, Muş, Şırnak, Van, Ağrı ve Urfa’nın da bulunduğu 15 baronun başkanları Urfa Adliyesi önünde yaptıkları basın açıklamasıyla düzenlemeden vazgeçilmesi gerektiğini dile getirdi.

Hukukçular adına açıklama yapan Urfa Barosu Başkanı Hikmet Delebe, adli aramalarda ‘makul şüpheliyi’ yeterli bulan yasal düzenlemenin meclisten geçerek hukuk düzenine girdiğini anımsattı ve bu düzenleme ile avukatların dosyaya erişiminin ciddi anlamda engellendiğini söyledi. ‘Makul şüpheli’ düzenlemesinin de anayasaya aykırı olduğunu dile getiren Delebe, sözlerine şöyle devam etti:

Aslında soyut ve göreceli bir kavram olan ‘makul şüphe’ ile alınan arama kararı üzerine polis veya jandarma artık çok rahat ve kolay bir biçimde arama yapabilecektir. Yani adli aramalar artık sıradan ve keyfi bir hal alabilecektir. Nereden bakılırsa bakılsın, arama için ‘makul şüphe’ kriterini yeterli bulan bu yasal düzenleme, başta Anayasa olmak üzere, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne ve diğer evrensel hukuk metinlerine ve normlarına aykırıdır.”

 
§