21 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/46

Suriye savaşında yeni dönem
Kanla yazılan tarih özürle silinemez!
Kobanê’de IŞİD hezimeti
TKİP militanı Alaattin Karadağ katledilişinin 5. yılında anıldı
Tüm ülkeyi gaza boğacaklar
TOMA terörüne soruşturma yok!
“Mükemmel” iş güvenliği paketi açıklandı!
Reklam heveslisi Ülker’in “sosyal sorumluluğu”
Metal işçisinin ihtiyacı devrimci ve kararlı bir önderliktir!
Gebze’de DEV TEKSTİL tanıtım toplantısı
Son sözü Yatağan işçisi söyleyecek
Maden işçisine patron-sendika-AKP kumpası
Genel kurul kürsüsünde mücadele çağrısı
Kadın sorunu ve kapitalizm
Sömürü ve şiddete karşı diren, özgürleş!
Gün; sokakları eylem alanına çevirme günüdür!
Özgürlüğün ölümsüz kelebekleri - K. Ehram
“Başarmak için önce başlamak gerekir!”
G20 Zirvesi ve yükselen savaş naraları
ABD yerel seçimleri üzerine
Filistin yeni bir intifadanın eşiğinde - M. Ak
FHKC: Savaşımız Yahudiler ile değil!
Dünyadan eylemler...
DGB’den yaygın genel kurul çağrısı
DLB’liler Oğuzhan Çalışkan’ı unutturmuyor!
Taksim Gezi Parkı AKP’nin hedefinde!
Mirabeller’den Arinler'e...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Filistin yeni bir intifadanın eşiğinde

M. Ak

 

Filistin halkı, ırkçı-Siyonist İsrail devletinin yeni bir saldırı dalgası ile karşılaştı. Gazze’ye yapılan son operasyonda 2 bini aşkın kişi katledildi. Gazze’ye yönelik operasyonlar neredeyse her iki senede bir periyodik olarak gerçekleştiriliyor. Tüm dünyanın gözleri önünde çocuk, kadın, hasta ya da yaşlı demeden mazlum halklar kıyımdan geçiriliyor. Filistin halkı ise kısıtlı imkanlara rağmen kararlı bir direniş sergileyerek her defasında işgale teslim olmayacağını gösteriyor.

Gazze’deki vahşet, bölgede Hamas iktidara geldiğinden beri katmerlenmiş bulunuyor. İsrail ve emperyalizmin işbirlikçisi Mısır devleti, Gazze’yi dünyanın en büyük hapishanesine çevirdi. Öte yandan Batı Şeria’da ise yaklaşık 10 yıldır Mahmud Abbas yönetimi Siyonist devlet ile birlikte yeni bir intifadanın yaşanmaması için halkı sürekli oyalama ve baskı altında tutuyor. Ancak iktidarda olan el Fetih’in tabanı da dahil olmak üzere Batı Şeria halkı bu alçakça işbirliğine içten içe nefret duyuyor. Kuşkusuz Filistin halkı için en uğursuz isim Netanyahu’dan da öte Mahmud Abbas. Son intifadadan beri Abbas yönetimi Batı Şeria’da İsrail devletinin polisliğini üstlenmiş durumda. Abbas’ın en önemli rolü Filistin davasını düşmanın tüm pervasız hamlelerine rağmen müzakere masasında tutmak ve polis gücüyle yeni bir intifadanın yaşanmasını engellemek. Çünkü yeni bir intifadanın muhtemelen ilk hedeflerinden birisi de kendisi olacak.

Mahmut Abbas’ı (Ebu Mazen) İsrail polisliği yapmaya getiren nokta ise sadece son 10 yılın yarattığı bir durum değil. Filistin davasına önemli bir itilim kazandıran ve burjuva sınırları içerisinde devrimci bir programa sahip olan el Fetih, bu programdan vazgeçmesi ile birlikte Ortadoğu’yu sarsan bir direniş çizgisinden İsrail polisliği yapma noktasına geldi. Dini dogmalarından arındırılmış, Siyonizm’in tarihin çöplüğüne atıldığı ortak bir Arap-Yahudi devleti yerine ‘iki devlet’ yalanının kabul edilmesi sonucunda işgal altında bir Filistin devleti kuruldu. El Fetih ve FKÖ lideri Yaser Arafat, güçlenen İslamcı harekete onunla birlikte devrimci yapıları baskı altına almaya başladı. Arafat, daha önce Mısır’ın Amerikancı Başkanı Enver Sedat’ın İsrail’e yaptığı ziyareti kınarken, İsrail devleti tarafından tanınmış bir lider olarak işgal devletini ziyaret etti. Elindeki silahını bırakmasından yıllar sonra işgal güçleri onun zeytin dalını ezerek evini abluka altına aldı. 2005 yılından sonra da Arafat’ın yerini Mahmud Abbas aldı.

Arap milliyetçiliğinin çöküşü diğer Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi Filistin’de de etkisini göstermeye başladı. Filistin’de İslami hareketin kendisini göstermesi, el Fetih’in siyasi çizgisinin müzakereciliğe kayması ile birlikte oldu. Hatta İsrail Hamas’ın ortaya çıkmasını memnuniyetle karşıladı. Tabii bu memnuniyet belli bir yere kadar sürebildi, el Fetih zayıfladı ancak güçlenen Hamas ayrı bir direniş odağı olarak parladı. Ancak o da İsrail’in eline başka kozlar verdi. Bağnaz bir din ve ırk ideolojisine dayanan İsrail, aşırı İslamcı örgütün yükselişini -hala da olduğu gibi- saldırganlık bahanesi olarak kullanmaya başladı.

Filistin’in son çeyrek asırlık tarihinde kendini gösteren Hamas’ın da Filistin halkının özgürlüğünü sağlama gibi bir ufku yok. İsrail’i yok etme gibi bir iddiası olan Hamas, bunu ne Filistin halkını özgürleştirmek adına ne de halkların acılarını dindirmek adına yapacak. Dinci örgütün amacı Filistin halkının dinamizmini ve öfkesini kullanarak gasp edilen toprakları ‘fethetmek’ ve onu İslam’ın fetih hanesine yazdırmak. Bu da Filistin halkına özgürleşmeyi getirmeyeceği gibi sorunun Yahudi halkı aleyhine kendisini tekrar etmesine, halihazırda var olan kısırdöngünün başka bir boyuta taşınması anlamına gelecek.

Dinci örgütler İsrail devletinin yıkılması gerektiği konusunda haklılar. Ancak onlar yıkarak yapmak istedikleri yeni bir baskı rejiminin hayata geçirilmesi, şimdiki durumun tam tersini yaratarak Yahudi halkının ezilmesini beraberinde getirebilir. Şu an Filistin halkına yapılmakta olan soykırımın Yahudi halkına yapılmasına yol açar. Filistin sorununun İslamcı yorumu kendisini şu koşullarda direniş gibi gösterebilir ancak gerçek yüzü anti-semitizmdir.

Evet İsrail devleti yıkılmalıdır. Ancak Müslüman olmamasından kaynaklı değil, dünyanın var olan en ırkçı, katliamcı rejimi olmasından, milyonlarca kişiyi topraklarından sürdüğü için yıkılmalıdır. Geçtiğimiz günlerde kendi cumhurbaşkanlarının da söylediği gibi 'hasta ruhlu bir toplum' olduğu için yıkılmalıdır.

Kısaca sorunun tarihsel kökenlerini hatırlamak gerekirse, 19. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve uzun bir süre Yahudi halkı için marjinal bir fikir olan Siyonizm kendisini ancak emperyalistlerin yardımı ile var edebildi. Yahudi burjuvazisinin ideolojisi başından beri Filistinli işçi ve emekçilerin düşmanı oldu. Aynı Yahudi işçi ve emekçileri için olduğu gibi. Bu ırkçı ideolojinin kendisi Filistin toprakları üzerinde yaşayan halkın aynı ABD’de yerlilere ya da Osmanlı’da Ermenilere yapıldığı gibi yadsınması yani yok edilmesi anlamına geliyordu. Emperyalist paylaşım savaşı sırasında Türk hakim sınıflarının gerçekleştirdiği soykırım siyonistler için önemli bir örnek teşkil etti. İngiltere’nin bölgeyi ele geçirerek zamanla siyonistler tarafından yönetilen bir sömürge yaratmaya girişmesi, Filistin’deki soykırımın da başlangıcı oldu. Zaman içerisinde İngiliz emperyalizminin polisliğini yapan siyonist örgütler, katliamlara, Filistin halkı ise hala bitmeyen göçüne başladı.

Siyonizm Nazi rejimi ile dahi işbirliğine çekinmedi. Naziler iktidara gelir gelmez Yahudi halkı üzerindeki baskı ve katliamlar başlarken önde gelen siyonistler Nazilere işbirliği önerileri yaptı. “Ankara belgeleri” olarak tarihe geçen belgelerde iki koyu ırkçı anlayışın işbirliğine gidebileceği önerildi. Siyonistlerin bu amaçları hayata geçemese de onlar Holokost sonucu ölen milyonlarca Yahudi’nin kefenine sarınarak Nazileri Filistin halkının yok edilmesine dayanak olarak kullandı.

İsrail devletinin kuruluşu, yani ‘Nakba’, soykırım ve sürgünün kendisini en yakıcı olarak hissettirdiği an oldu. Kısa bir süre içerisinde yüzlerce köy haritadan silindi.

Bu dosyaya çevredeki Arap ülkelerinin topraklarının gasp edilmesi ve bu ülkelerde iç savaş kışkırtıcılığı yapılması da dahil. Baştan sona ABD tarafından silahlandırılan rejim Ortadoğu’daki ABD hakimiyetini korumakla yükümlü ve bu şekilde kendi geleceğini de. Arap ülkeleri de zaman içerisinde gerek para gerek silah zoruyla İsrail’e boyun eğdiler ve onu tanıdılar. Mısır, İsrail’i tanıması ile birlikte en çok ABD yardımı alan ülkelerden biri oldu. Uzun yıllardır siyonistler ile birlikte Gazze’yi abluka altında tutuyor ve şu sıralar Gazze sınırına hendek kazmakla meşgul.

Kudüs’ün Filistinli halkı sadece İsrail’i değil, işbirlikçi Abbas ve çevresindeki gerici rejimleri dahi yakabilecek bir ateşin kıvılcımını çaktı. Aylardır Kudüs sokakları tepeden tırnağa silahlı katillere karşı sadece taşları ile direniyor. Siyonist yerleşimciler ve askerlerin saldırıları, simgesel olarak Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırıların yanı sıra İsrail’in düzenli olarak Gazze’de uyguladığı katliamları Kudüs’e taşıma halkı zaman içerisinde eritme amacını taşıyor. Buna karşılık Filistin gençliği çoğu zaman kendiliğinden harekete geçiyor ve yaşamak için savaşıyor.

Her gün yeni yerleşim birimleri inşa edilip, yoksulluğa mahkum edilmek, dini ve ulusal değerlerin sürekli ayaklar altına alınması Filistin halkını yeni bir intifadanın eşiğine getirdi. Filistin halkı daha önce olduğu gibi düşmana sokakları dar edecek, bunun karşılığında bedeller ödeyecek. İntifadanın yaratacağı sarsıntı, hem ırkçı rejimi, hem de işbirlikçi Abbas rejimini sallayacak, hatta Ortadoğu’nun tümü diğer ülkelerin Arap işçi ve emekçileri de onun ateşini hissedecekler.

Ancak son aşamada Filistin halkının gerçek bir çözüme ihtiyacı bulunuyor. Yahudi düşmanlığı değil, halkların kardeşliğinin büyütülmesi, iki halkı da ezen siyonist barbarlara karşı ortak bir mücadele, Arap-Yahudi emekçilerinin birliği meselenin en gerçekçi ve kalıcı çözümüdür. Bunun için İsrail devleti yıkılmalıdır!

 
§