21 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/46

Suriye savaşında yeni dönem
Kanla yazılan tarih özürle silinemez!
Kobanê’de IŞİD hezimeti
TKİP militanı Alaattin Karadağ katledilişinin 5. yılında anıldı
Tüm ülkeyi gaza boğacaklar
TOMA terörüne soruşturma yok!
“Mükemmel” iş güvenliği paketi açıklandı!
Reklam heveslisi Ülker’in “sosyal sorumluluğu”
Metal işçisinin ihtiyacı devrimci ve kararlı bir önderliktir!
Gebze’de DEV TEKSTİL tanıtım toplantısı
Son sözü Yatağan işçisi söyleyecek
Maden işçisine patron-sendika-AKP kumpası
Genel kurul kürsüsünde mücadele çağrısı
Kadın sorunu ve kapitalizm
Sömürü ve şiddete karşı diren, özgürleş!
Gün; sokakları eylem alanına çevirme günüdür!
Özgürlüğün ölümsüz kelebekleri - K. Ehram
“Başarmak için önce başlamak gerekir!”
G20 Zirvesi ve yükselen savaş naraları
ABD yerel seçimleri üzerine
Filistin yeni bir intifadanın eşiğinde - M. Ak
FHKC: Savaşımız Yahudiler ile değil!
Dünyadan eylemler...
DGB’den yaygın genel kurul çağrısı
DLB’liler Oğuzhan Çalışkan’ı unutturmuyor!
Taksim Gezi Parkı AKP’nin hedefinde!
Mirabeller’den Arinler'e...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Gün; sokakları eylem alanına
çevirme günüdür!


Bu ülkede her gün kadınlar öldürülüyor. Kapitalizm şiddettin temel kaynağıdır. Bu sistemde çürüme ve yozlaşma arttıkça kadın cinayetleri artmaktadır. Bu toplumda kadına biçilen görev bellidir. Fabrikalarda saatlerini tüketse de evde ev işleri ve çocuk bakımı ona aittir. Ve bütün bu işlerin aksaması onun katledilmesinin nedenidir aynı zamanda. Çünkü erkek egemen bir sistemde genel ahlak anlayışı ve kavramı bundan ibarettir. Kadın evde, okulda, fabrikada yani yaşamın her alanında ezilmekte, baskı ve şiddet görmektedir. Kapitalizmde kadın taciz ve tecavüze de uğruyorsa, kaderinde katledilmek vardır. Kadın hem sınıfsal, hem de cinsel olarak ezilmektedir.

Kürt kadınının sömürü zinciri daha kalındır. Hem cinsel, hem sınıfsal, hem de ulusal olarak ezilmektedir. Kirli ve gerici savaşlarda kadınlar serbest piyasa ekonomisinin iğrenç pazarlarında satışa sunulmaktadır. Suriyeli kadınların Türkiye’de yaşadıkları hemen herkesin bilgisi dahilindedir. Mülteci kamplarında taciz ve tecavüzlere maruz kalmakta, bedenleri satışa sunulmaktadır. IŞİD çetesi tarafından her türden aşağılayıcı uygulamaya maruz kalan Ezidi kadınların yaşadıkları da halen hafızalardadır. İşte bu nedenledir ki Kobanêli kadınlar, erkek yoldaşlarıyla omuz omuza destansı bir direnişe imza atıyorlar.

Kadın cinsine dönük aşağılayıcı tavırlar sistemin doğasından kaynaklanmaktadır. Daha en baştan kadın işçiler Sanayi Devrimi ile birlikte düşük iş gücü olarak fabrikalarda çalıştırılmaya başlandı. Bugüne gelindi, kadının yaşam ve çalışma koşullarında herhangi bir değişiklik olmadı. Ülkemizde de durum İran’daki uygulamalara rahmet okutacak türdendir.

AKP hükümetiyle birlikte de baskılar, çürümüşlük, gericilikle birlikte kadınlar üzerinde daha derin bir tahakküm kurmaya çalıştılar. Kadınların her anlamda yaşamlarına müdahale etmeye başladılar. Bu saldırılar sonucunda kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet, tecavüz vb. saldırılar arttı. Kadınlara dönük bu saldırılar elbette devletin izlediği politikadan bağımsız tutulamaz. Bütün saldırıların arkasında sermaye hükümeti bizzat yer almaktadır.

Bizler hayatın her alanında bu saldırılarla karşı karşıya kalıyoruz. Daha çok kadına yönelik şiddet olarak haberlere yansımaktadır. Şiddetin diğer boyutları ise biz kadın işçilerin emeğinin yok sayılmasıdır. Sermaye emeğimizi hiçbir şekilde görmüyor. Ağır çalışma koşullarında çalıştırılıyoruz, bunun yanında sürekli olarak ustabaşıların hakaretlerine, tacizlerine maruz kalıyoruz. Hükümet yeni torba yasasında kadınların istihdamından bahsederken “müjdeler olsun” diye bahsediyorlar. Evet, müjdeler olsun yeni yedek iş gücü olarak bizi görüyorlar ve ucuz iş gücü olarak. Bu yıllardan beri böyledir. En ufak bir ekonomik krizde ilk olarak kapı önüne atılan biz kadın işçiler oluyoruz. Bizler yaşamın her alanında kadın kimliğimizden kaynaklı eziliyoruz.

Kapitalizmin ucuz iş gücü olarak iliklerimize kadar sömürülürüz. Kürt kadın olmamızdan kaynaklı iki defa bu sömürüye maruz bırakılıyoruz. Bu ülkede kadın olmak zor ama bir gerçeklik var ki, biz tarihten bu yana hiç saldırı karşısında boyun eğmedik. Bu saldırılar sadece kadınlara dönük saldırılar değil, genelinden bakıldığında işçi sınıfı kapsayan bir saldırı dalgasıdır. Bizler, bu sömürü düzenini ortadan kaldırmadıkça bu saldırılar devam edecek. Sömürü düzenine son verecek olan biziz, işçi sınıfı kadınıyla-erkeğiyle omuz omuza vererek sömürü çarkına son verebiliriz.

Yaşadığımız bu saldırılar karşısında sınıf kardeşlerimizle birlikte mücadele edersek saldırıları geri püskürtebiliriz. Tıpkı geçmişte olduğu gibi omuz omuza vererek bu sömürü çarkını durdurabiliriz. Kavel, Tekel, Paşabahçe ve Greif’te olduğu gibi... Haziran Direnişi, 8 Mart, 1 Mayıs’ta olduğu gibi. Sermayenin bu saldırıları karşısında topyekûn mücadele edersek durdurabiliriz.

Sermayenin her saldırısı karşısında mücadele bayrağını yükseltmek, sokakları olabildiğince doldurmaktan başka seçeneğimiz yok. Bizler sokağa çıkmadıkça hiçbir saldırıyı geri püskürtemeyiz. Gün sokakları eylem alanına çevirme günü. Sokaklar bizim özgürlüğümüzdür. Özgürlüğümüzü kazanmak için mücadeleye. Bütün kadın-erkek işçi kardeşlerimizi örgütlenmeye ve mücadeleye çağırıyorum.

Kadın-erkek el ele örgütlü mücadeleye!

Çorlu’dan metal işçisi bir kadın

 

 

 

 

 

“Kadınlar kavganın içinde özgürleşiyor!”

Emekçi Kadın Komisyonu’na sevgilerle...

Merhaba,

Mirabel Kardeşler’in egemenlere karşı devrimci direnişle yaratılan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, bu yıl, kapitalist sömürü zincirlerinin katlettiği mevsimlik tarım işçisi kadınlara, Rojava’da, Kobanê’de, Şengal’de emperyalist gerici çetelere karşı direnen Kürt kadın savaşçılara, tecavüzcüsünü öldürdüğü suçlamasıyla İran’da katledilen (idam edilen) Reyhanen Jabbari’ye, Greif işgalinde ve direnişinde en önde mücadele eden kadın işçilere ait bir isyan gününe dönüşmüştür.

Kapitalist sömürü düzeninin örgütlediği cinsiyet ayrımcılığı ve aşağılanma dur durak bilmeyen kadın cinayetleri ile sürerken, kadınlar Suriye ve Irak’ta açık bir şekilde yaşlarına göre fiyatlandırılıp cinsel bir meta ve hizmetkar olarak köle pazarlarında satılıyor. Kadının fabrikalardaki artı-değer sömürüsü de, tarım işçisi ve ev işçisi kadınların ucuz işgücü olarak köleleştirilmesi de dur durak bilmiyor. Haziran Direnişi’nde kitlesel olarak en önde militanca mücadele eden kadınlar, emperyalist gerici savaş makinesi IŞİD’e karşı yiğitçe dövüşüyor.

Tecavüz, pazarlarda köle olarak para babalarına peşkeş çekilme, canice katledilme korkusunu duymadan topraklarını, onurlarını, geleceklerini savunmak için en öndeler.

Zulüm büyüdükçe kadınların ayaklarındaki prangaların hiçbir hükmü kalmıyor. Zincirlerini kıran kadınların erkek emekçi kardeşleriyle verdiği direniş bu nedenle büyük bir odak haline dönüşüyor. Kadını toplumsal yaşamdan uzaklaştırmaya, dinci gericilikle kölelik zincirlerine daha da kalın zincirler eklenmesine karşı kadınların mücadelesi büyüyor. Kürt kadınları, geleneksel, dinsel baskıya karşı kavganın içerisinde özgürleşiyorlar.

Emperyalist dünyanın bu büyük direnişi dahi kadını metalaştıran bir algı üzerinden değerlendirdiği, bir reklam malzemesi haline getirmeye çalıştığı düşünüldüğünde kadın için tek kurtuluşun toplumsal devrim olduğu bir kez daha doğrulanmış olmuyor mu? Büyük bedeller ödenen bir direnişteki kadın savaşçıları güzelliklerini pazarlayan bir metalar dünyasında direnirken, özgürleşmek ve köleliğimizin tek sorumlusu olan kapitalizme karşı devrimci mücadeleyi büyütmek, sınıf eksenli kadın çalışmasında alınacak mesafeye sıkı sıkıya bağlıdır.

TKİP dava tutsağı

Evrim Erdoğdu

 
§