21 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/46

Suriye savaşında yeni dönem
Kanla yazılan tarih özürle silinemez!
Kobanê’de IŞİD hezimeti
TKİP militanı Alaattin Karadağ katledilişinin 5. yılında anıldı
Tüm ülkeyi gaza boğacaklar
TOMA terörüne soruşturma yok!
“Mükemmel” iş güvenliği paketi açıklandı!
Reklam heveslisi Ülker’in “sosyal sorumluluğu”
Metal işçisinin ihtiyacı devrimci ve kararlı bir önderliktir!
Gebze’de DEV TEKSTİL tanıtım toplantısı
Son sözü Yatağan işçisi söyleyecek
Maden işçisine patron-sendika-AKP kumpası
Genel kurul kürsüsünde mücadele çağrısı
Kadın sorunu ve kapitalizm
Sömürü ve şiddete karşı diren, özgürleş!
Gün; sokakları eylem alanına çevirme günüdür!
Özgürlüğün ölümsüz kelebekleri - K. Ehram
“Başarmak için önce başlamak gerekir!”
G20 Zirvesi ve yükselen savaş naraları
ABD yerel seçimleri üzerine
Filistin yeni bir intifadanın eşiğinde - M. Ak
FHKC: Savaşımız Yahudiler ile değil!
Dünyadan eylemler...
DGB’den yaygın genel kurul çağrısı
DLB’liler Oğuzhan Çalışkan’ı unutturmuyor!
Taksim Gezi Parkı AKP’nin hedefinde!
Mirabeller’den Arinler'e...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Kanla yazılan tarih özürle silinemez!

 

Osmanlı monarşisinin yıkılıp yerine sermaye sınıfının tahakkümünü esas alan kapitalist bir sistemin inşa edilme süreci aynı zamanda kanlı bir restorasyondur. Bilinen tarih yeniden ele alındığında ve biçim verilmeye başlandığında devlet aygıtı yeni kurtarıcısına emanettir. Osmanlı sarayının saltanatı sona ermiş, yerine kendine Ankara’yı başkent yapan burjuva cumhuriyetin temsilcileri geçmiştir. Sömürü biçimi ve sömürücü sınıflar değişmiş olsa da sömürücülerin ortak özelliği süregelmiştir.

Birleştirici ana unsurun hamuru Türk kimliği ve İslam inancının Hanefi mezhebiyle yoğrulduğundan, hamurun tutması için çok kan akıtılması gerekmiştir. Kanla bastırılan Kürt isyanları ve İstiklal Mahkemeleri ile “tek vatan, tek millet, tek dil, tek inanç, tek bayrak” resmi anlayışı bu topraklarda yaşayanların hafızalarına zorla yerleştirilmeye çalışılmıştır.

Bu düzeni AKP ve CHP gibi kolonlar ayakta tutuyor

Bugünlerde suçu sadece CHP’nin üzerine atıp devlet adına özür dileyen AKP’nin Dersim politikası ise rejimin resmi çizgisinden hiç de farklı değildir. AKP de CHP ve diğer düzen partileri gibi bu düzenin kolonlarından biridir. Hangi kolonun daha eski olduğu inşa edilen yapının biçimini, işleyişini değiştirmez. Zira tüm kolonlar bu yapıyı daha fazla ayakta tutmak için vardırlar. Kolonların rengi, görünüşü, biçiminin hiçbir önemi yoktur. Çünkü hepsi içinden geçen demirler ile birbirlerine bağlıdırlar. Omurgaları bu düzenin iç yüzüdür. Betonla verilen şekil, dış boyasıyla yapılan rötuşlar gerçeği asla değiştirmez.

On milyonlarca insanı içine hapsetmiş olan bu yapı esasında kendi siyasi coğrafyasında bir başka halklar hapishanesidir. Halklar bir taraftan asimile edilmeye çalışılırken katliamlar, soykırımlar yapmaktan, zorla göç ettirmekten de geri kalınmamıştır. Tüm bunlardan ötürü AKP adına dilenen özürlerin sinsi bir amaç olması dışında hiçbir değeri yoktur.

Sözleriyle inkâr edenlerin özürleri geçersizdir

Kuşkusuz AKP adına dilenen bu sözde özürlerin gerisinde başka bir amaç bulunmaktadır. Haklı istemlerinden tüm baskılara rağmen geri adım atmayan Kürt halkının direnişçi eğilimi AKP’yi sahte çözüm platformuna inandırıcılık katmaya itmektedir. Bunun yöntemini ise Kürt halkının istemlerini sınırlı da olsa kabul etmekte değil, samimiyetten uzak sözlerde bulmaktadırlar.

Kürt halkının istemleri karşısında hiçbir adım atılmamışken oluşturulan özür korosuna son olarak AKP Genel Başkan Yardımcısı Öznur Çalık da katıldı. Çalık’ın şu sözleri sermaye devletinin hiç de yeni olmayan yalanları arasına çoktan girmiştir: “Dersim’de yaşanan katliamlar için özür dilerken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da devletin geçmiş dönemlerde Kürtlere yapmış olduğu zulüm için de özür diliyorum. AK Parti’de yönetim kademesinde olan bir kişi olarak söylüyorum. Geçmişte Kürtlere yapılan zulümleri, bölgesel, sadece güvenlik tedbirleriyle ilgili olarak yaşatılan sıkıntıları, insanlara yedirilen hayvan pisliklerini bugün sadece cümlelerle dile getiriyoruz ve o gün geçmişi yok sayıyoruz. Hiç kimsenin geçmişi yok sayma hakkı yok. Biz dünü hatırlayarak, bugünü yaşayarak yarını inşa etmek istiyoruz. Dün yaşadığımız sıkıntılar, üzüntüler, acılar ne varsa ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak o acılardan hepimizin ders çıkarması gerektiğini düşünüyorum. Dersim’den de ders çıkarılmalı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşanan problemlerden de ders çıkarılmalı.”

Özür dilediğiniz halk bilinmeyen bir dil mi kullanıyor?

O halde sormak gerekiyor, AKP adına özür dilenen halk bilinmeyen bir dil mi kullanıyor? Çünkü 2009 yılı bütçe görüşmeleri sırasında Kürtçe “bilinmeyen dil” olarak meclis tutanaklarına girmişti. AKP’nin tüm bu girişimlerinin ne kadar sahte ve Kürt halkına tuzaklarla dolu olduğunu gösteren daha bir yığın söz ve uygulama vardır. "Kadın da olsa, çocuk da olsa” diyenler “misliyle” devlet terörü ile karşılık vermeye devam etmektedirler.

Fıtratınızda katliamlar var

Bu topraklarda yaşayan ve toplumsal hafızası dumura uğramayanlar çok iyi bilmektedir ki sermaye devletinin fıtratında Kürtlere, Alevilere, devrimcilere, Ermenilere, Rumlara yönelik katliamlar bulunmaktadır. Takvim yaprakları bu insanlık suçlarıyla doludur. “Affedersiniz Ermeni diyorlar” diyen, yandaşlarına müjde verir gibi “Kobanê düştü, düşecek” diyerek ellerini ovuşturan bir zatın başkanlık ettiği anlayışın temsilcilerinin ağzından çıkan özrün değeri tüm bu tarifsiz acılarla alay etmektir. ‘Özür dileriz, öldürdük, öldürmeye yine de devam edeceğiz’ demektir.

Roboski Katliamı’nın hemen akabinde yoksul Kürt köylüsünden özür dilemek bu devleti yönetenlerin aklının ucundan bile geçmemiştir. Çünkü adları çoktan eşkıyaya, kaçakçıya, teröriste çıkmış bir halktır söz konusu olan. Ancak katliamı gerçekleştiren ordu subaylarına teşekkür etmek bir borç bilinmiştir. Bu topraklarda bugüne dek yaşanmış olan ve bundan sonra da yaşanacak olan katliamların sorumlusu olanların sözleri de, özürleri de kirli bir amaç taşımaktadır. Bir taraftan devlet terörünü daha da arttırmak için yeni yasalar çıkaranların, yeni katliamlara zemin hazırlayanların, Sivas Katliamı davasını “hayırlı olsun” diyerek kapatanların, hak ve özgürlüklere yönelik yeni saldırılar gerçekleştirenlerin fıtratında katliamlar, kıyımlar, kayıplar, işkenceler olduğu gerçeği orta yerde durmaktadır. Tüm bu yaşanan tarifsiz acıların izlerini kapatmaya çalışsalar da başarmaları mümkün değildir. Zira saltanatlarını borçlu oldukları bu düzen ancak baskıyla ayakta kalabilir.

İşçiler, emekçiler, yoksul Kürt halkı, Alevi emekçileri için sermayenin sınıf egemenliğine dayalı bu sistemde kimin hangi maskeyle ve hangi sözlerle sahneye çıktığı önemli değildir. İster “asmayıp da besleyelim mi”, “kadın da olsa, çocuk da olsa” desinler, ister özür dilesinler. Tümünün gayesi aynıdır ve verecekleri hesap da aynı olacaktır. Belki AKP’nin bu yöntemi liberalleri ve yandaşları için yeterli olabilir. AKP için “çalıyor ama çalışıyor” diyenler ‘öldürüyor ama özür de diliyorlar’ diyebilirler. Ancak kanla yazılan bir tarihin kuru bir özürle silinemeyeceği gibi, sorulacak hesapta da hafifletici bir neden olmayacaktır.


 
§