28 Haziran 2013
Sayı: KB 2013/26

 Kızıl Bayrak'tan
Ablukayı dağıtmak için direnişi büyütelim!
Katliamların hesabını sormak için ileri!
31 Mayıs patlaması ve “yaklaşan baharın kırlangıçları”*
Halk hareketi ‘durmuyor’!
Ethem’in katiline çifte koruma
Ethem’i unutma!
Direniş sokakları terk etmiyor!
İstanbul direniş forumları: Mücadeleye devam!
Polis ve yargının
ortak listesi
Dinci-gericilikle
‘düşkünlük’ kol kola...
Katliama öfke ilk günkü gibi
AROBUS’ta direnen işçier kazanacak!
12 Haziran seçimleri ve dinsel gericilik - H. Fırat
Dinci-gericiliğe karşı halk hareketleri
‘Dinci terörün dostları’ Doha’da toplandı
Brezilya’da halk hareketinden yansıyanlar
Köln’de 50 bin kişi Taksim’i selamladı
Avrupa’da
dayanışma eylemleri

Dünyada direniş ruhu büyüyor

İsyan ve direniş ruhuyla mücadeleyi büyütelim!
Kahramanlık sözün çok ötesinde
yürekte büyür - T. Kor
Biber gazına yeni maske
Karadeniz’in asi çocuğuna
Zindanlardan mektup…
“Aşk bitti artık her yer Türkiye!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

31 Mayıs patlaması ve
“yaklaşan baharın kırlangıçları”*

 

31 Mayıs patlaması ve ardından ortaya çıkan gelişmelerde gençliğin belirgin bir rol oynaması sürece dair bir değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır. Halen tüm sonuçlarına varmış olmasa da şimdiye kadar yaşananlar ve ortaya çıkan sonuçlar yaptığımız değerlendirmeleri doğrulamıştır. Gençlik hareketinin bir çıkış yaşama potansiyeline sahip olduğunu, Dolmabahçe, “başkaldırıyoruz!” eylemlerinin bu potansiyele işaret ettiğini ancak kendiliğindencilik veya reformizmin etkisi ile daha ileriye taşınamadığını, bu noktada devrimci önderlik boşluğuna işaret etmiştik. 31 Mayıs’ta patlak veren halk hareketinde gençliğin tuttuğu yer, bu değerlendirmemizi ayrıca doğrulamış bulunuyor.

Tarihselliği içinde 31 Mayıs patlaması

Yaşanan patlama, içinde bulunduğumuz tarihsel çağın ve tarihsel dönemin karakterinin bir yansımasıydı. Hiç de bir takım öznel nedenlerle açıklanabilecek, AKP karşıtlığı veya Gezi Parkı sınırlarında gerekçelendirilebilecek bir patlama değildi.

Krizler ve bunalımlar dönemi içerisinde olduğumuz ve bunun halk hareketlerine, bölgesel ve iç savaşlara yol açtığı açıktır. “Arap Baharı” diye nitelendirilen ayaklanmalar, Avrupa, ABD ve Ortadoğu’da gelişen olayların hemen hepsi sistemin yaşadığı krizlerin birer yansıması olarak karşımıza çıktılar. Mevcut iktidarları ve diktatörleri tehdit eden aşamaya gelen kitle hareketlerinin temel eksikliği ve zafiyeti, devrimci önderlikten yoksun olmalarıdır. Bugün Türkiye’de yaşanan süreç, her ne sebeple ortaya çıkarsa çıksın, dünyadaki bu genel bunalımın ve hareketliliğin bir parçası olarak görülmelidir.

Tüm bu süreçlerde gençliğin mücadele sahnesine çıktığı ve temel bir rol oynadığı da açıktır. Eylemlerde, sokaklarda, çatışmalarda sürekli olarak genç unsurların öne çıkması gençliğin bu düzenden artık hiçbir şey umut etmediğinin göstergesidir. Türkiye için de durum aynıdır.

Biriken öfke buzları kırdı attı

Özellikle 1 Mayıs Taksim yasağı ile başlayan baskı ve zorbalık, sermaye devletinin tüm eylemlere azgınca saldırısı ile devam etti. Bir ay boyunca pervasız polis terörü yaşandı. Toplumsal yaşama, bireysel özgürlüklere müdahale eden yasaklamalar bu süreci hızlandırdı. Halihazırda on yıllardır alttan alta biriken öfke, AKP iktidarının gittikçe pervasızlaşan tutumlarıyla birleşince patlamayı kaçınılmaz kıldı. Kitleler üzerindeki ölü toprağını attı, buzları, kalıpları parçaladı, korku duvarlarını yıktı. Sokağa çıkmaz denilenler bir anda sokakları fethetti. Tüm yasakları söküp attı. Hareket çok kısa sürede tüm Türkiye’ye yayıldı. Biz genç komünistler için şaşırtıcı bir durum olmamakla beraber, bunun kendisi tüm süreci örgütleyip yönlendirecek bir hazırlıkla süreci karşılayamadığımız gerçeğini değiştirmiyor.

Süreç halen sıcaklığını korurken kimi ilk değerlendirmeleri yapmak gerekiyor. Bu hem şu anda yaşanan sürece müdahale etmeyi ve ileriye taşımayı ayrıca kolaylaştıracaktır:

1- Gençlik hareketi her ne kadar durgun bir döneminde olsa da gençliğin bir potansiyele sahip olduğu, durgunluk dönemlerinin sorunlar karşısında gençliğin öfkesinin giderek büyüdüğü, zaman zaman çıkış arayışlarının kitlesel-militan eylemlere konu olabileceği (ODTÜ vb.), içten içe bu potansiyeli her daim taşıdığı ortaya çıkmıştır. Genç komünistler, yaptığı tüm değerlendirmelerde bu potansiyele işaret etmiştir. Bu son süreç herkese bu potansiyele güvenmek gerektiğini göstermiştir. Bu da soruna tarihselliği içerisinde bakmak gerektiğini bir kez daha göstermektedir.

2- Gençlik, ortaya koyduğu mücadele pratiği ile bu düzenden bir beklenti içerisinde olmadığını, kapitalizmin değer yargılarının onun için bir şey ifade etmediğini, başka bir dünya istediğini ortaya koymuştur.

Bu süreç, gençliğin gelişecek devrim süreçlerinde temel yeri olacağını, gençliği kazanmanın devrimci süreçler açısından kritik önemini bir kez daha göstermiştir. Lenin’in “Gençlik, özellikle işçi gençlik kimin yanındaysa gelecek onundur” sözünün doğrulandığı bir süreç olmuştur.

3- Sadece sokağa ve eyleme çıkmakta değil, barikatlarda ölümü göze alıp polisin karşısında tereddütsüzce durmaya kadar gençlik korku duvarlarını yıkmıştır. Gençlik, mücadele potansiyelinin açığa çıktığı yerde militanlığı ile göz doldurdu. Bu süreç, eyleme çıkma ve çatışma konusunda muazzam bir deneyim ve yaratıcılık ortaya çıkarmıştır.

4- Gençlik kaybedecek bir şeyi olmadığını göstermiştir. Evlerinden çıkan, hayatını bu eylemlerle kurgulayan ve geleceğini bu mücadelede gören binlerce genç mücadelenin ateşinde pişmiştir. Çatışmada yaralananlara yardım etmek için final sınavlarına girmeyen birçok tıp öğrencisi, bunun en somut örneğidir. Ki, devletin temel hedeflerinden biri haline gelmiştir.

5- Büyük halk hareketi gençliğin örgütlenme gücünü, etrafını harekete geçirme yeteneğini ve bünyesinde doğal önderler çıkarma potansiyelini göstermiştir. Ortaya konulan sloganlardan eylem biçimlerine “İsyanın sonu, yaratıcılığın sınırı yoktur” sözü gerçeklik kazanmıştır.

6- Harekete geçen gençliğin 12 Eylül sonrası, burjuva gericiliğin kuşatması altında yetiştiği düşünülürse, ortaya koyduğu pratiğin anlamı daha da berraklaşacaktır. Bu gerçeklik, devrimci önderlik iddiasındaki biz genç komünistlere düşen temel bir görevi daha gündeme getirmektedir: Gençlik içerisine devrimci ideolojinin, marksist dünya görüşünün daha etkin bir şekilde taşınması.

7- Gençlik, özellikle Gezi Parkı’nda oluşturulan dayanışma kültürü ve komün tarzı yaşam ile kapitalizmin dayattığı bireyciliğe, özel mülkiyet dünyasına karşı olduğunu, sosyalist kültüre ne kadar yatkın olduğunu göstermiştir. Binlerce gencin, barikat kurarken, çöpleri taşırken, yemekleri dağıtırken, kendisini değil toplamın sorumluluğunu alması görülmeye değerdi. Kolektivizmi ve yoldaşlaşmayı direnişin içerisinde kavrayan, eylemlerde geride kimseyi bırakmayan bir karakter bu mücadele içinde yaratılmıştır.

8- Süreç gençliğin sosyalist fikirlere ne kadar açık olduğunu göstermiştir. Hem kullandığı sözlerden, hem kendisini nitelendirmelerinden, hem de yapılan kitle çalışmalarına gösterilen ilgiden bu sonuç açık bir şekilde görüldü. Süreç gençliğin politik algısını geliştirmiş ve açmıştır. Bundan sonra her şey daha farklı olacaktır.

9- Reformizm halen gençlik hareketinin önündeki engellerden biridir. Gençliğin ortaya çıkan mücadele dinamizmi daha ilk günden itibaren reformist akımların ideolojik ve pratik ufkunu aşmıştır. Bu açıdan direniş, reformizmin gençlik kitleleri üzerindeki etkisini kırmak için önemli olanaklar yaratmıştır.

10- Devrimci önderlik boşluğunun doldurulamamış olması tüm süreci yönetmede, devrimci bir tarzda yol yürümede zayıf kalınmasına neden olmuştur. Kitlelerin ve gençliğin enerjisi devrimci önderlikle buluşamamış ve örgütlenememiştir. Elbette bu deneyimden dersler çıkartacağız, kazanımlarımızın yanında kaçırdıklarımızı da büyük bir açıklıkla ortaya koyacağız.

11- Süreç belli bir düzeyde devam etmektedir. Genç komünistler olarak halen direnişin içerisinde bulunmaktayız ve müdahale kanallarını zorlamakla yükümlüyüz. Gençliğin ortaya çıkan enerjisini devrimci saflara kazanmak yalnızca biz genç komünistlere düşen bir görevdir. Bunu başkasından bekleyemeyeceğimiz gibi kendiliğinden olacak bir şey olarak da göremeyiz. Tüm düşünsel ve pratik yoğunlaşmamızı buna yöneltmeliyiz. Halen devam etmekte olan eylemlere bu bilinçle katılmalı ve yönlendirmeye çalışmalıyız.

12- Gençlik, dostu-düşmanı, soluğu olanı-olmayanı ayırt edecek eşsiz deneyimler edinmiştir. Bizler bunu bilerek zamanla devrimci bir odak haline gelebilmeliyiz, gelmeliyiz de. Başka bir seçeneğimiz olmadığını, ortaya koyduğumuz iddianın bunu gerektirdiğini bilince çıkarmalıyız.

Sonuç olarak meydanları zapt eden, özgürleştiren kitle hareketi bu düzenin yıkılabileceğinin en somut göstergesidir. Bu süreçte gençliğin tuttuğu yer çok anlamlıdır ve genç komünistler olarak üzerimize düşen sorumluluğu bir kat daha arttırmaktadır. Yine Lenin, “Biz daima ilerici sınıfın gençliğinin partisi olacağız” derken gençliğin önemine ve genç komünistlere düşen göreve de çubuk bükmektedir. Bundan sonra gelişebilecek süreçlere bu kadar hazırlıksız yakalanma lüksümüz olmadığını bilerek hareket etmeliyiz.

Ekim Gençliği

*Lenin’in gençlik için kullandığı bir tabir...