28 Haziran 2013
Sayı: KB 2013/26

 Kızıl Bayrak'tan
Ablukayı dağıtmak için direnişi büyütelim!
Katliamların hesabını sormak için ileri!
31 Mayıs patlaması ve “yaklaşan baharın kırlangıçları”*
Halk hareketi ‘durmuyor’!
Ethem’in katiline çifte koruma
Ethem’i unutma!
Direniş sokakları terk etmiyor!
İstanbul direniş forumları: Mücadeleye devam!
Polis ve yargının
ortak listesi
Dinci-gericilikle
‘düşkünlük’ kol kola...
Katliama öfke ilk günkü gibi
AROBUS’ta direnen işçier kazanacak!
12 Haziran seçimleri ve dinsel gericilik - H. Fırat
Dinci-gericiliğe karşı halk hareketleri
‘Dinci terörün dostları’ Doha’da toplandı
Brezilya’da halk hareketinden yansıyanlar
Köln’de 50 bin kişi Taksim’i selamladı
Avrupa’da
dayanışma eylemleri

Dünyada direniş ruhu büyüyor

İsyan ve direniş ruhuyla mücadeleyi büyütelim!
Kahramanlık sözün çok ötesinde
yürekte büyür - T. Kor
Biber gazına yeni maske
Karadeniz’in asi çocuğuna
Zindanlardan mektup…
“Aşk bitti artık her yer Türkiye!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ablukayı dağıtmak için direnişi büyütelim!

 

Günlerdir Türkiye ve dünya gündeminin ilk sıralarındaki yerini koruyan büyük halk hareketi, dördüncü haftasını geride bırakıyor. AKP iktidarının tüm zorbalığına, kara çalma ve çarpıtma kampanyalarına rağmen kararlılıkla süren direniş, gelinen aşamada yeni eylem biçimleri üzerinden kendisini üretmeye devam ediyor.

Sermaye devletinin 15-16 Haziran tarihlerinde Taksim’i hedef alan dizginsiz saldırısı, esasta bütün bir ülkeye yayılmış olan kitle eylemlerini bastırmaya dönük bir ilk hamleydi. Her geçen gün büyüyen kitle hareketini Taksim üzerinden bastırmayı amaçlayan ve azgınca Taksim direnişine saldıran sermaye devletinin hevesi bir kez daha kursağında kaldı. “Fetih ruhuyla” Taksim’e seferler düzenleyen sermaye devleti, her ne kadar Gezi Parkı’ndaki çadırları zorbalıkla kaldırmayı başarsa da Taksim eylemlerini sonlandıramadı. Kitlelerin Taksim kararlılığını kıramadı.

15-16 Haziran’da yaşanan azgın polis terörünün hemen ardından Taksim’de başlayan “duran adamlar” eylemi ve devamında gündeme gelen bir dizi eylem ve etkinlik, kitlelerin direniş kararlılığını döne döne ortaya koydu. Kitle hareketi cephesinden atılan bu adımlar bir kez daha ülke geneline yayıldı. Günlerdir yaşanan azgın faşist polis terörü hemen her yerde eylem ve kitlesel protestolarla karşılandı, birçok kentte militan direnişler sergilendi.

Gözaltı ve tutuklama terörü devrede,
devrimci-ilerici güçler hedefte!

Gelişen kitle hareketinin önüne geçemeyen ve acz içerisinde debelenen sermaye devleti, gelişen hareketinin önünü kesmek ve tamamen bastırmak için yeni bir saldırı sürecinin düğmesine basmış bulunuyor. Haftalardır kara propaganda ile zemini hazırlanan saldırı planının bu yeni halkasını ise, devrimci ve ilerici güçleri hedef alan gözaltı-tutuklama terörü oluşturuyor.

Direnişin daha ilk gününden itibaren ilerici ve sol güçleri hedef haline getiren sermaye devleti, bugüne kadar her fırsatta saldırmayı ihmal etmemişti. 11 Haziran’da ilk adımı atılan tutuklama furyası ise 15-16 Haziran ve takip eden günlerde tam bir insan avına dönüştürüldü. İstanbul, Ankara, Adana, İzmir, Eskişehir ve diğer birçok kentte şimdiden onlarca kişi tutuklanarak hapishanelere konuldu.

AKP iktidarı sürecin başından itibaren devrimci ve ilerici güçleri kitle hareketinden yalıtmak için özel bir çaba ortaya koydu. Halk hareketi ile devrimci güçlerin buluşmasından duyduğu kaygıyı hiçbir zaman gizlemedi, koşulları oluştuğunda devrimci güçlere saldıracağını büyük bir pervasızlıkla dillendirdi. Öyle ki toplumu manipüle etmek için yürütülen kara propaganda içerisinde yine devrimci ve ilerici güçleri hedef alan tehdit ve hakaretler başı çekiyordu.

Sokaklarda estirilen polis terörüne eşlik eden gözaltı-tutuklama furyasının işaret fişeğini AKP şefi Tayyip Erdoğan günler öncesinden vermişti. Katil polislerin sırtını sıvazlamaktan yargıya “gereğinin yapılması” için verilen mesajlara kadar Tayyip Erdoğan’ın yaptığı her açıklama, ilerici ve sol güçlere yönelik savaş ilanı niteliğindeydi. Daha direnişin ilk günlerinde kimi düzen güçlerine ve liberal çevrelere “siz aradan çekilin, bizi onlarla baş başa bırakın” minvalinde yapılan çağırılar da bu aynı sürecin bir parçası idi. Kitleler ile devrimci ve ilerici güçleri ayrıştırmak, bu zemin üzerinde devrimci güçleri ezmek ve kitle hareketini tümden bitiremese de kendi icazet alanına çekmek üzerine kurulu olan saldırı politikası, gelinen yerde gözaltı-tutuklama terörü ile sürdürülüyor.

Sermaye devletinin kirli hesaplarını bozalım

Bu yeni saldırı dalgası ile bir taraftan sokaklara inen yüzbinlere gözdağı verilmek isteniyor, direniş içerisinde yıkılan korku duvarları geri inşa edilmeye çalışılıyor. Elindeki iktidar gücünü sonuna kadar kullanan AKP gericiliği, yürüttüğü ideolojik bombardıman ve fiili zorbalıkla, en başta korkunun toplum çapında yeniden örgütlenmesi için çabalıyor. Böylelikle halk hareketinin elde ettiği moral ve politik kazanımları bir bir geri alacağını hesaplıyor.

Sermaye devleti kitle hareketi karşısında bu kirli politikaları devreye sokarken öte yandan hareketin politizasyonu açısından temel bir işlev gören devrimci ve ilerici güçleri etkisizleştirilmek için elinden geleni yapıyor. Bir taraftan devrimci-ilerici güçleri hedef alan zorbalığı tırmandırıyor, öte yandan kitle hareketini ayrıştırmak/parçalamak için hareketin içerisinde yer alan düzen içi güçleri ve liberal çevreleri hizaya çekmeye çalışıyor. Kimi sendika ve meslek odalarını tehdit ve şantajla sürecin dışına itmek için uğraşıyor.

Hatırlanacağı üzere, benzer bir süreç 19 Aralık cezaevleri katliamında da yaşanmıştı. Ölüm Oruçları’nın toplum çapında etki yarattığı günlerde, çeşitli reformist-sol güçler, meslek odaları ve sendikalar da harekete geçmiş, kitlesel eylemler gerçekleştirilmişti. Sürecin ilerleyen günlerinde gerçekleştirilen cezaevi katliamlarına, dışarıda tutuklama furyası eşlik etmişti. O dönem de sermaye devleti yayınladığı genelgeler aracılığıyla reformist çevrelere, sendikalara ve meslek odalarına baskı uygulamış, sürecin dışına itmek ve icazet alanına çekmek için elinden geleni yapmıştı.

Şu an da benzeri bir kirli politika hayata geçiriliyor. Devrimci güçler bir taraftan yalıtılmaya, yalnızlaştırılmaya çalışılıyor, öte yandan gözaltı ve tutuklama terörü ile etkisizleştirilmek isteniyor. Sermaye devletinin bu kirli politikasını boşa düşürmek, saldırıları geri püskürtmek görevi ise yine bu kapsamlı saldırıların hedefinde duran devrimci ve ilerici güçlere düşüyor.

Ablukayı dağıtmak için
kitlelerin direnme iradesini örgütleyelim

Tarihsel deneyimler ve güncel gelişmeler, burjuva sınıf iktidarının kitle hareketlerini dizginlemek ve bastırmak için ne kadar pervasızlaşabileceğinin sayısız örneği ile doludur. Ancak, bunun karşısında direnme iradesini koruyan ve devrimci bir önderliğe kavuşan kitleler karşısında hiçbir gücün duramayacağının da sayısız örneği bulunmaktadır.

Günün görevi ise harekete geçmiş bulunan kitlelerle devrimci bir zeminde buluşmak, direniş kararlılığını güçlendirmektir. Sermaye devletinin devreye soktuğu polis terörü, gözaltı-tutuklama furyası tam da buna dayanarak püskürtülebilir. Yaşanacak her saldırıda, her gözaltında, her tutuklamada, her katliamda kitleler seferber edilebilmelidir. Direniş sürecinde katledilenler, yaralananlar ve tutsak düşenler her zamankinden çok daha fazla sahiplenilmelidir. Bu konuda tam bir seferberlik içinde olunabilmelidir. Zira sözkonusu olan büyük halk hareketinin geleceğidir. Söz konusu olan bugüne kadar elde edilen maddi ve moral kazanımlardır.

Bu nedenle direnme kararlılığı tüm kitlelere, kitle örgütlerine, meslek odalarına, sendikalara, ilerici ve sol kesimlere mal edilebilmelidir. Sermaye devletinin saldırıları karşısında kitleler harekete geçirilebilmeli, saldırılar karşısında kitlesel bir direniş hattı örülmelidir. Bu başarılırsa ancak sermaye devletinin devreye soktuğu yeni saldırı dalgası göğüslenebilir, kitle hareketi ve direniş, yeni bir düzeyde örgütlenebilir.