6 Temmuz 2012
Sayı: SYKB 2012/27

 Kızıl Bayrak'tan
İçerde faşist baskı ve teröre, dışarda saldırganlık ve savaşa karşı; Birleşik-militan bir kitle hareketi!.
KCK davasında keyfiyet ve saldırı
Savaş çığırtkanlığı
düzen medyası eliyle büyütülüyor
Makyaj tazeleme operasyonu:
“Terör mahkemeleri”
Katliamcı devletten
hesap sorma çağrısı
BDSP’den 2 Temmuz
eylem ve etkinlikleri..
4+4+4 yasasına yönelik tepkiler sürüyor
İş cinayetleri
Temmuz’da da sürüyor
Havayolu direnişinde
sorunlar ve görevler
Birleşik Metal’de
temsilciler kurulu
Kristal-İş Sendikası TİS Dairesi Müdürü Can Şafak ile
MESS Grup TİS süreci üzerine...
İşçi sınıfı hareketinin
tablosu üzerine
Mısır’da dinci-gerici aday cumhurbaşkanı oldu
20. AB Zirvesi gerçekleştirildi
General Motor’un Opel saldırısı
ve kaçırılan direniş fırsatı
Her kıtada eylem, direniş!.
Lefkoşa Belediyesi’nde işgal!..
İşçilerin birliği, halkların kardeşliği için;
3-4-5 Ağustos’ta
9. Mamak Kültür-Sanat Festivali’nde buluşuyoruz!.
Ya sendika girecek ya kepenkler inecek!.
Samsun’da rant dönüşümü can aldı
ekimgencligi.net yayında...
Bir savaşın kirliliği çocukları ne kadar hedef aldığıyla anlaşılır!.
Rüzgar eken fırtına biçer!.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ya sendika girecek ya kepenkler inecek!

Ben 16 senelik bir TOGO işçisi olarak aslında TOGO hakkında çok güzel şeyler yazmak isterdim, ama ne yazık ki TOGO benim hayatımda ona dair ne kadar güzel şey varsa hepsini benden aldı.

TOGO’da kaybedecek daha fazla bir şeyim kalmamıştı. Bir tek şeyim kalmıştı, o da canım! Çünkü sağlıksız koşullarda çalışıyor, üretiyor ve bunun da bedelini türlü türlü hastalıklarla ödüyor, bir taraftan sağlığımızı kaybediyor, bir taraftan her gelen senenin bir önceki seneyi aratan maddi ve manevi sıkıntılarının bedelini ödüyorduk.

Bu sıkıntılara daha fazla ne ben ne de arkadaşlarım katlanabilirdik. Bir şeyler yapmalıydık. Bir yerlerden başlamalıydık. Ama nasıl yapmalıydık bilemiyorduk.

Arkadaşlarla çalışırken türlü türlü fikirler üretiyor, araştırıyor, ama bir türlü çıkar yolu bulamıyorduk veya bir araya gelemiyorduk. Tam da bu sırada arkadaşlarımızdan aşçımız Özgür, sendikada bir tanıdığının olduğunu ve sendikayı biraz araştırdığını ve bizim de kurtuluşumuzun sendika ile olacağını söyledi.

Birer birer görüşme yaptık. Görüşmeler sonucu kendimizce yorumlar yaptık ve inandık. Hepimiz bir anda umutlandık. Sanki kaybetmiş geçmişe dair bütün haklarımızı almış, arayıpta bulamadığımız bütün çıkmaz yolların haritasını bulmuştuk.

Ve sendika ile tanıştık. Sendikalı süreci işverenden ancak 25 gün saklayabildik. İşverenin sendikalı olmamızı öğrenmesi üzerine ilk önce 9 arkadaşı, sonrasında da 26’mızın birer gün ara ile işlerine son verdi. O günden bu güne tam 64 gün geçti. İşten çıkarılınca sendikamız (Deri-İş) ve destekçilerimiz ile beraber direnişe geçtik. Tam 64 günü geride bıraktık. Bu 64 günlük direnişimiz içerisinde aslında çok bilmediğimiz ya da bilip de bize yabancı olan bir çok şeyin aslında kendi hayatımızın birer kayıp parçaları olduğunu öğrendik.

Direnişimiz boyunca birçok kurum ve kuruluşla tanıştık. Bu gelip gitmeler bizi çok mutlu ediyordu. Bu mutlulukla TOGO’daki direnişimiz adeta perçinleniyor, inancımız daha da büyüyordu. Her gelen ziyaretçiden yeni yeni şeyler öğreniyor, bu öğrendiklerimizi kendimizce uygulamaya çalışıyorduk. Adeta okul gibiydi direniş alanımız. Hergün ayrı bir hoca, her gün ayrı bir dersti sanki.

40 yaşında bir işçi olarak, hayatta öğrenemediğim birçok şeyi burada öğrendim. İşçi sınıfını, sınıf dayanışmasını, örgütlü çalışmayı vb. daha birçok şey öğrendim. Bu direniş sürecinde birçok iş de yaptık. Mesela fabrika önünde ilk basın açıklamamız, bu açıklamada söz alan sayın milletvekilleri ve sendikamız genel başkanı Musa Servi çok güzel konuşmalar yaptı. Bu konuşmalar patronu rahatsız etmişti. Bu ise yaptığımız işin doğru olduğunun kanıtıydı.

Atılan sloganlar ayrı bir güç katıyordu gücümüze. Bu basın açıklamalarını devam ettirdik. Ankara’da bulunan diğer mağaza önlerine taşıdık. Her basın açıklamamız bizlere çok büyük moral oluyordu. Bildiriler dağıtıyorduk, bilmediğimiz birçok şeyi öğreniyor ve görev almaya çalışıyorduk. Diğer sendikaların ziyaretleri, parti ziyaretleri ve olabildiğince gelen davetlere icab etmek gibi türlü görevlere katılıyorduk. Bu arada 1 Mayıs coşkusunu yaşadık. Daha bütün bunlara alıştık alışacağız derken gözaltılarla tanıştık, bu da benim ilk deneyimimdi. Ama hiç korkmamıştım. Çünkü yanlış bir şey yapmamıştım, tamamen haklı olduğum bir mücadelenin içindeydim. Bu da bana korku değil güç veriyordu. Çünkü davam ekmek davasıydı. Üç gün arka arkaya gözaltına alındıktan sonra gözaltı süreci de bitti, artık alınmıyorduk, hatta çevik kuvvet eskisi kadar gelmiyordu.

Gün geçtikçe yaşadığımız şeylerin heyecanının kaçmaya başladığının farkına vardık, her gün aynı şeylerdi sonuçta. Bizler çalışan-üreten insanlardık, boş durmak sıkıyordu bizleri. Çalışmak ve üretmek istiyorduk. Ama işimize bir türlü dönemiyorduk. Çünkü patronlar sendikayı da sendikalı işçiyi de istemiyordu. Sendikayı sokmamaya kararlıydılar hala da öyleler. Ama bizler kararlıyız. “Ya sendika girecek ya kepenkler inecek!” Bizim direnişimizi bu sloganın çok güzel ifade ettiğini düşünüyoruz.

Bunların dışında ben ve arkadaşlar bizi yazan dergi ve gazeteleri okumaya başladık. Tabi bunları para verip almıyorduk. Alana gelen arkadaşlar süreci anlatan bütün haberleri bizlere taşıyorlardı. Bu arada arkadaşlar kitaplar da getiriyorlardı. Geçmişteki direnişleri ve o direnişlerdeki işçilerin neler yaşadıklarını, nasıl kazanıp nasıl kaybedebileceğini anlatan çeşitli kitaplardı bunlar. Bir tanesi benim de okuduğum AYMASAN işçilerini anlatan “Bir direngen soluk” adlı kitaptı. Bu kitap başından sonuna kadar tüm işçilerin okuması gereken müthiş bir kitap. Tam bir direniş sembolü bence. Ben o kitabı okuyunca sanki kendi başımdan geçenleri okuyordum.

AYMASAN işçilerinin çalışırken yaşadıkları ve yöneticilerinin yaptıkları baskılar bizim TOGO’da yaşadıklarımızın aynısı gibiydi. Fakat onlar direnişte bence bizim direnişimizden daha iyilermiş. Onlara bakarak bizim o kadar çok eksiğimiz veya yapacak o kadar çok işimiz var ki, onlar 170 günlük bir direniş yaşamışlar. Bu direnişte Sevgül’ün adeta bu direnişin kaptanı olduğunu da unutmamak gerekir. Aynı zamanda böyle bir kaptanı kutlayıp her bir direnişe Sevgül gibi kaptanlar bulmak gerekir diye düşünüyorum. Kadın başına verdiği mücadelenin kelimelerle değil ancak yaşanarak anlaşılıp anlatılması lazım.

AYMASAN işçileri patronlarının evlerine kadar taşımışlar direnişlerini. Fabrika önünde çadır kurmuşlar. Orayı hiç terk etmemiş, geceli gündüzlü kalmışlar alanda. Eylemlerini daha geniş kitlelere duyurmak için, dayanışma gecesi, kalem satışları, kermesler, KESK ve DİSK’in o zaman başlatmış oldukları Ankara yürüyüşüne coşkulu katılmaları, bunun öncesinde tüm dünyada yapılan G-8 zirve toplantısının protesto eylemine de katılmış olmaları da cabası…

İşçiler birlik olunca yenemeyecekleri hiçbir gücün olamayacağının farkına varmalılar bence. Bu ülkede parası olana adalet, parası olmayana dayak olmamalı, herkes onur mücadelesi içerisinde olmalı, düzen kurumları patronların hizmetinde olmamalı.

Biz belki sesimizi AYMASAN işçileri kadar duyuramadık. Ama bu doğru şeyler yapmadık anlamına da gelmez. AYMASAN işçilerinin en çok ses getiren yalı baskını eylemini hayretle okudum. Bu tür bir eylem aslında bizim de bir eylemimiz olabilir. Biz de Ümitköy’de bulunan patronun villası önüne bu direnişi taşıyabiliriz. Belki o zaman biz de daha çok ses getirebiliriz.

Mesela, 15-16 Haziran hazırlıkları yapan AYMASAN işçileri tüm etkinliklerde kendi emekleri ile yarattıkları eserleri sahnelemişler. Şiirler, türküler, halaylar, grev türküleri ve marşları, ayrıca tiyatroyla da tanışarak kadın erkek demeden birlikte sahnelemişler. Bunları biz de yapabiliriz. Bizler şu anda imza kampanyasındayız. O da fena gitmiyor. Kalem satışlarımızla da birlikte maddi destek de buluyoruz.

Tabi ki direnişimizi devam ettirmek için bunlar yeterli değil. Asıl olan, bilinçli ve onurlu bir şekilde haksızlığa karşı dik durmamızdır. Bu duruşumuzdan asla ödün vermememizdir. Çünkü bizim buradaki direnişimiz, sadece kendimiz için değil işçi sınıfı için de yapılan bir direniştir. Biz bu direnişten başarılı bir kazanımla çıkacağımıza inanıyoruz ve bizden sonrakilere de ışık tutacaktır.

Umarım eksiklere rağmen bizim direnişimiz de mücadele eden işçilerin lehine biter. Umarım AYMASAN direnişine bir halka da biz oluruz.

Yaşasın halkların kardeşliği!

Yaşasın sınıf dayanışması!

TOGO işçisi Şentürk ÇOBAN