3 Şubat 2012
Sayı: SYKB 2012/05

 Kızıl Bayrak'tan
Baharı kazanmak için ileri!!
DİSK Genel Kurulu yaklaşıyor
Sermaye saldırıyor
sendikaların eli kolu bağlı
DİSK saldırılara karşı alanlara çıktı
Roboski katliamının gösterdikleri
Güncel gelişmeler ışığında
8 Mart’ta mücadele alanlarına!
Direnişçi işçilere zabıta-polis terörü
Taşeron işçileri ihanetin
hesabını soruyor
Direnişçi Mersin Liman işçileri
Maltepe Belediyesi işçilerinin
direnişini selamladı
Kıdem tazminatı fonu
ve iş güvencesi tartışıldı
Metal İşçileri Birliği
Merkezi Yürütme Kurulu
Şubat Ayı Toplantısı Sonuçları
MİB yeni döneme hazırlanıyor
Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile konuştuk
Gençliğe devrimci baharı kazanma çağrısı
Tıp Öğrenci Kolu (TÖK) temsilcisi Hüseyin Çelik ile konuştuk
BES İzmir Şube Başkanı
Ramis Sağlam ile
22 Şubat grev üzerine konuştuk
“Davos Zirvesi” aynasında
kapitalizmin karanlık geleceği
Finans kapitalin korkusu artıyor
ABD’nin “yeni savunma (savaş) stratejisi
Emperyalist özneler arasında
kuşatma, gerilim ve çatışma-V.Yaraşır
Haydarpaşa ranta kurban
Gazi’de çete saldırısı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Finans kapitalin korkusu artıyor

Derinleşerek devam eden kapitalist sistemin krizine ne emperyalist merkezler tarafından oluşturulan politikalar ne de devasa parasal destekler çözüm oluyor. Finans kapitalin mabedleri ABD Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası (AMB), DB ve IMF eliyle piyasaya pompalanan trilyon dolarlar da, batan şirketleri, iflas eden kapitalist devletleri kurtarmaya çare olamıyor. Burjuva ideologların serbest piyasa masalları gelinen yerde inandırıcılıklarını yitirmiş bulunuyor. Zira, tapındıkları serbest piyasa, her gün biraz daha devletlerin müdahaleciliğine sığınıyor.

Serbest piyasa ekonomisini savunan Almanya’nın önde gelen ekonomik araştırmacıları arasında yer alan Alman Ekonomi Enstitüsü (Institut der deutsche Wirtschaft-Köln) Yönetim Kurulu Başkanı Michael Hüther, Süddeutsche Zeitung gazetesindeki mülakatında, bankacılık sisteminin artık sınırlarına dayandığını söylüyor ve çözümün, ‘Avrupa’daki bütün sistemik bankalara devletin sistematik ve aktif bir şekilde ortak olmalı, iflas ihtimalinin ancak böyle’ ortadan kaldırılabileceğini söylüyor. Kısacası, serbest pazar ekonomisinin tüm militan savunucuları, zararların ancak toplumsallaştırılarak toplu bir yıkımdan kurtulabileceklerini söylüyorlar. Lafı dolandırarak söyledikleri aslında, sistemin bir bütün olarak iflas ettiğinin ikrarından başka bir sey değildir.

Sermaye düzeninin bu azgın savunucuları kapitalist sistemin krizini, bir din haline getirerek tapındıkları serbest piyasa çerçevesinde, devlet müdahalesi olmadan çözüm bulunamayacağını görüyorlar. Bundan hareketle, kapitalist şirketleri kurtarmak için zararları toplumun çalışan emekçi kesimlerinin omuzlarına yıkması için devleti göreve çağırıyorlar.

Kapitalist-emperyalist devletlerin tümü, sistemin krizini kapitalist yoldan aşabilmek için, bu çağrılar çerçevesinde harekete geçmekte gecikmiyor. Vakit geçirmeksizin enflasyonist politikalarla, direk ve dolaylı vergilerle, ücretleri dondurarak, dahası Yunanistan örneğinde olduğu gibi ücretleri nominal olarak da düşürerek topladıkları trilyon dolarları kapitalist şirketlerin kullanımına sunuyorlar. Nedir ki, bütün bu önlemlere rağmen kapitalizmin krizi aşılamıyor.

Nitekim, 20 Ocak günü AMB yaptığı açıklama da bu durumu “bankalarda korku artıyor” diye veriyor ve finans kapitalin bu durumunu “korku göstergesi” olarak adlandırdığı tabloda gözler önüne seriyordu.

Özel bankaların AMB’ından aldıkları, reel olarak eksi faizli paraları, ticari amaçlarla kullanmak yerine korkularından dolayı gerisin geri AMB’nin (Tablo 1. Kaynak AMB) kasalarına, yine reel olarak eksi faizle yatırıyorlar. “Bu kadar parayı merkez bankasına yatırmak, parayı işletmeyip yastık altında saklamakla aynı anlama geliyor. Nerede kullanacaklarını bilemedikleri paranın emin ellerde olmasını tercih ediyorlar” diye durumu açıklıyordu AMB. Kapitalist pazar ilişkileri bakımından akla ziyan olan bu durumu yorumlayan Deutsche Bank’ın müstakbel Yönetim Kurulu Başkanı Jürgen Fitschen de ‘korku göstergesinin’ 2008 yılındakinin de üzerine çıkmasının hayra alamet olmadığını söylüyordu.

Ne derlerse desinler, sisteme korku egemendir. Kapitalist pazar tıkanmıştır, üretim sürecinin felç olma riski ile karşı karşıyadır, burjuva devlet ve şirketlerin peşpeşe iflasları yaşanmaktadır. Bu, günümüzün en yakıcı gerçeklerinden biridir.


Kapitalist dünyadan manzaralar...

İngiliz gazetesi ‘Observer’, İngiltere’de 16-24 yaş arası işsiz sayısının geçen kasım ayında 1 milyon barajını aşarak, son 15 yıldan bu yana ilk defa yüzde 22 düzeyine çıktığını yazıyor.

Avrupa’da ekonomik krizin giderek derinleştiğini bildiren gazete, ‘İspanya’da açıklanan son verilere göre genelde yüzde 22.8’i bulan işsizlik oranının, 16-24 yaş arasında 51.4’ü bulduğunu’ yazıyordu.

Yunanistan’da evsizler sayısında yüzde 25 artış olmuş.

Yunanistan Sağlık Bakanı Yardımcısı Markos Bolaris, ülkede giderek büyüyen bu sorunu şöyle dile getirdi: “Geçen ay, evsizler kategorisindeki listemizi yeni katılanlarla genişlettik. Bunların çoğu, işini kaybeden ve faturalarını ödeyemediği için evlerine icra gelen vatandaşlarımız. Bu da Yunan toplumunun yeni profilini gösteriyor.”

Almanya Ekonomi Bakanı Philip Roesler, “Eğer Yunanistan, Euro Bölgesi kurtarma tedbirlerinde öngörülen reformları uygulayamıyor ise bütçe politikasının kontrolünü AB kurumlarına devretmeli” dedi.

İtalya’nın fazla zamanı yok diye yazıyor Avrupa basını. Bu yıl içinde 300 milyar euroluk devlet tahvilinin vadesi dolacak ve yerine yenilerinin çıkarılması gerekecek, para piyasalarındaki büyük kuşkular nedeniyle yatırımcılar İtalyan tahvilleri için yüzde 7’ye kadar varan faiz talebinde bulunuyor. Bu da uzun vadede hiçbir devletin kaldıramayacağı bir yük anlamına geliyor.

Avrupa Bankacılık Denetleme Kurulu EBA, Almanya’nın ikinci büyük ulusal bankası Commerzbank’ın 5,3 milyar euroluk taze paraya ihtiyacı olduğunu hesaplamış. ‘Die Welt’ gazetesi, ‘iyi haber alan kaynaklara’ dayanarak yayınladığı haberde bu Alman bankasının kısa zamanda 6 milyar euro bulması gerektiğini yazdı.

950 mültimilyonerin [milyoner ve milyarder] geliri dünya nüfusunun %40’ının gelirinden daha büyük. 950 kişi 2.8 milyar insandan daha fazla gelire sahip.