02 Aralık 2011
Sayı: SİKB 2011/45

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalist saldırganlığa ve faşist teröre karşı mücadeleye!
Ülke toprakları komşu halklara saldırı üssü haline getirilemez!
Zulmünü arttırdıkça
çöküşü hızlanıyor!
KESK’lilere 156 yıl hapis
Özrü kabahatinden büyük olanlar, kanlı bir tarihi özürle temize çıkaramaz - H.Eylül
“Dersim özrü samimiyetsiz”
Genel Kurul öncesinde “Güç Birliği” sorgulandı
26 Kasım toplantısı ışığında Türk-İş Genel Kurulu
İnsanca yaşanabilir asgari ücret için mücadele saflarına!
İmpo işçisi kazandı
Mutlak sömürü, mutlak kölelik ve makinalaşan işçi - Volkan Yaraşır
Reformizm ve devrim
Mısır’da sınıflar
mücadelesinde yeni evre
Avrupa’da grev dalgası
Neo-Nazilerin arkasında Alman tekelci polis devleti var!
S21 karşıtı mücadelede referandum ve sonuçları üzerine...
Basel’de “İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği Gecesi"
Avukatlık mesleği piyasanın ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendiriliyor!
Yine, yeni, yeniden: Yetkin mühendislik/1
Mücadele gününde kadınlar alanlardaydı.
Yola çıkan taşlar ve yola koyulan “baş”lar - G. Umut
“Özel Yetkili mahkemeleri
boykot edebiliriz”
Zindan katliamına yalan perdesi!...
Ekim Devrimi'nin ışığında
mücadele çağrısı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Cehennemin yeni adı: Esnek üretim

Mutlak sömürü, mutlak kölelik ve makinalaşan işçi

Volkan Yaraşır

 

“İşçi ne kadar fazla üretirse; o kadar az tüketebiliyor. Ne kadar fazla değer yaratırsa, o kadar az değere sahip çıkabiliyor. Emek; varlıklılar için saraylar, yoksul için ise sefalet üretiyor. Makine emeğin yerini tutuyor, bir yandan iş olanağı azalıyor, öte yandan öbür işçiler makineye dönüşüyor.”

K. Marx (1844 El yazmaları)

T.C., transformasyon sürecinin bir parçası olarak Çin/Vietnam çalışma rejimi yönündeki düzenlemeleri hızla hayata geçirmeye başladı. Ulusal İstihdam Stratejisi bu yönde atılan adımları belirledi. Sistematik esnekleştirme ve güvencesizleştirme üzerine kurulu strateji, finans kapitalin işçi sınıfına yönelik açık bir saldırısı oldu.

Finans kapital yeni saldırı stratejisiyle bir yandan sömürüyü derinleştirmeyi, öte yandan işçi sınıfını enkaz haline getirerek tahakkümünü sürekli kılmayı hedefliyor.

2010 OECD çalışma raporunda, bu hedeflerin realizasyonunun “önemi” üzerinde duruldu.

Özellikle çalışma yaşamının radikal bir şekilde esnekleştirilmesi, raporun ana yönelimini belirledi. Raporda kıdem ihbar tazminatının “revize”/ tasfiye edilmesi ve asgari ücretin yeniden düzenlenmesinin gerekliliği vurgulandı. Ulusal İstihdam Stratejisi’yle OECD raporu bütünüyle uyumluluk gösterdi.

Finans kapitalin gündeminde ayrıca özel istihdam bürolarının kurulması, bir insanlık suçu olan işçi simsarlığının “legalleştirilmesi”, taşeronlaşmanın üretimin temel faktörü haline getirilmesi ve asgari ücretin bölgeselleştirilmesi var.

Bu düzenlemelerin bütünü, Anadolu topraklarının küresel sermayenin yeni üslerinden biri haline dönüştürülmesini içeriyor. Bir “Çinleştirme”, (işçi cehennemine dönüştürme) stratejisi olan bu adımlar yine Anadolu’nun, emperyalizmin askeri operasyonlarının ana üslerinden biri haline getirilmesi süreciyle paralellik gösteriyor. (İzmir’in NATO’nun yeni saldırı üssü olması ve füze kalkanı projesi gibi)

Sermayenin kar güdüsü

Kapitalist sistem 70’lerin başlarında, kar oranlarının dünya ölçeğinde düşmesine bağlı olarak yapısal bir kriz içine girdi. Bu süreç kapitalizmin yeniden yapılanması programlarıyla karşılandı ve kapitalist sistem yeni sermaye birikim rejimini hayata geçirmeye başladı.

Bu koşullarda “Esneklik” sermayenin kar oranlarını arttırma stratejisi olarak şekillendi.

Esneklik, emperyalist egemenliği pekiştiren, uluslararası iş bölümünün bir parçası olarak uygulanmaya başlandı. Çokuluslu şirketlerin aşırı kar elde etme amacıyla uyguladığı stratejilere bağlı olarak belirlenen uluslararası iş bölümünün temelini esnek üretim modelleri oluşturdu.

Esneklik işletmelerin yapısını ve işleyişini ve çalışma yaşamının bütününü sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden belirlenmesiydi. Bu nedenle esneklik uygulamaları emek sürecinin yeniden düzenlenmesini içerdi. Bu düzenleme ve adımlar ideolojik operasyonlarla desteklendi.

Bütün kurgu ve hedef kar oranlarını arttırma yönündeydi. Çünkü kapitalist üretim tarzının mutlak kanunu artı-değer ya da kar yaratmaktır. Esneklik bu kanunun “aktüel” ifadesi oldu.

Kapitalist barbarlığın kökeni: Artı-değer

Kapitalist işletmede iş günü iki kısma ayrılır. Gerekli çalışma süresi yani gerekli emek süresi; artı çalışma süresi yani artı emek süresi.

İş gününün bir parçasında işçi, iş gücünün değerine yani gerekli geçim araçları değerine eşit değer üretir. Buna gerekli emek denir.

Kapitalist, gerekli emeği ücret olarak öder. İşçi, iş gününün diğer parçasında ise kapitalistin karşılığını ödemeksizin kendine mal ettiği bir artı-değer üretir. Bu artı-emektir. Artı-emek tarafından yaratılan değer işçilerin ödenmemiş iş gücünün ürünü olan artı-değeri oluşturur.

Artı-çalışma yani artı-emek süresiyle, gerekli çalışma ya da gerek emek süresi arasındaki oran işçinin sömürülme derecesini gösterir.

Artı-değerin hem mutlak, hem de nispi bir büyüklüğü vardır. Artı-değerin mutlak büyüklüğüne aynı zamanda artı-değer kitlesi denir. Mutlak büyüklük, sermayenin işçiyi sömürülme derecesine ve sömürdüğü işçilerin niceliğine bağlı biçimlenir.

Artı-değerin nispi büyüklüğüne ise, artı-değer oranı ya da sömürme derecesi adı verilir

İşçi sınıfının sömürülme derecesinin yükseltilmesi iki yolla gerçekleştirilir. Birincisi mutlak artı-değerdir. Mutlak artı-değer iş gücünün uzatılmasıyla elde edilen artı-değeri tanımlar. İkincisi ise nispi artı-değerdir. Nispi artı-değer, gerekli emek süresinin azaltılmasına karşılık, artı-emek süresinin uzatılmasıyla oluşur. Emeğin üretkenliğinin arttırılmasıyla gerekli emek süresinde azalma, artı emek süresinde ise artış gündeme gelir. Nispi artı-değer üretimi emeğin üretkenliğinin arttırılması üzerine kuruludur.

“Esneklikle” hedef işçi sınıfının yoğun ve derin sömürülmesidir. Finans kapital bu yönde hem mutlak artı-değer, hem de nispi artı-değer sömürüsünü derinleştirmeyi önüne koydu.

Finans kapital bir taraftan çalışma sürelerini arttırarak mutlak sömürüyü, diğer taraftan ise normal sürede daha yoğun, daha esnek çalıştırmayla göreli sömürüyü arttırmayı hedefliyor.

Sermaye böylece sonsuz sömürme arzusu önündeki bütün “pürüzleri” yok etmeyi amaçlıyor. Bir taraftan engel olarak gördüğü sınıfın tarihsel kazanımlarını büyük bir soğukkanlılıkla tasfiye ve gasp ediyor, diğer taraftan daha yoğun ve daha ağır çalışma koşullarını sınıfa dayatıyor. Bütün bunları “çalışma hayatında reform”, “yeni toplum modeli” ve “demokratikleşme” adımları olarak tanımlıyor. Bu yaldızlı tanımlamalarla işçi sınıfına cepheden yapılan saldırı perdelenmeye çalışılıyor.

Esnek istihdam modelleri

Sermaye esnek istihdamla, işçilerinin çalışma yoğunluğundan kurtulup kendine boş zaman ayırabileceği, hatta başka işlerde çalışarak ekonomik durumunu düzeltebileceğini söylüyor. Ne var ki esnek istihdam atipik çalışmayı koşulluyor.

Bu yöntemle işçiler mevsimlik ya da geçici çalıştığı gibi kısmi zamanlı, taşeron işçiliği, tele çalışma ve evde çalışma gibi biçimlerde çalıştırılarak standart olmayan istihdam biçimlerinin önü açılıyor.

Sermaye esnek istihdam modelleriyle çalıştırdığı işçinin kendine yüklediği bütün sosyal maliyetlerinden kurtulmayı amaçlıyor. Ayrıca esnek istihdam tipleri iş sınıfının kolektif davranma, düşünme, hareket etme yeteneklerini zayıflatıyor. Sınıfı kronik örgütsüzlüğe sürüklüyor. Sermayenin işçi sınıfı üzerinde hegemonyasının pekişmesine yol açıyor. Ona stratejik hamleler gerçekleştirme olanağı sunuyor. İşsizlik tehdidi altında işçiler çok düşük ücretle çalışmaya razı oluyor.

Sayısal esneklik

Sayısal esneklik, sermayeye korkunç olanaklar sunan bir uygulama. Sermayenin hareket serbestliğini engelleyen tüm faktörlerden kurtulmasını sağlayan sayısal esneklik, sermayenin “Türkiye’de tatillerin çok olduğundan” şikayet etmesiyle ve “taşeron işçilerin bile sosyal güvence kazanacağı” vurgularıyla devreye sokuluyor.

Bugün sermayenin sınıfa yönelik direkt saldırısı olan kıdem ve ihbar tazminatının gaspı, aslında sayısal esneklik programının bir parçasıdır. Sermaye sayısal esneklikle işçilerin işe alınması ve işten çıkarılması önündeki tüm engelleri kaldırmak istiyor.

Sayısal esneklik iş güvencesinin tamamıyla ortadan kaldırılmasına yönelik bir taktik olarak dikkat çekiyor. Sayısal esnekliğin uygulanmasının önündeki sermaye için en önemli engel kıdem ve ihbar tazminatının varlığıdır. Sermaye için bu pürüzün ortadan kalkması demek işçi maliyetlerinin en alt seviyeye çekilmesi anlamını taşıyor. Sermayenin, işçi sınıfını her düzeyde boyunduruk altına almasının önünü açıyor.

Çalışma zamanında esneklik

Sermayenin mutlak artı-değeri arttırmak arzusunun ifadesi olan bu esneklik modeli, bugün birçok işyerinde fiilen uygulanıyor. Hatta birçok bürokratik, korporatist sendika bu uygulamayı meşrulaştıracak adımlar attı. Toplu sözleşmelere esnek çalışma saatleri ve zamanları girdi.

Çalışma saatlerindeki esneklik sermaye tarafından işsizliğin engellenmesi ve yeni istihdam olanakları olarak takdim ediliyor. Çalışma saatlerinde, çalışma zamanında esneklik son derece aldatıcı taktiklerle uygulanıyor. Görünüşte günlük 8 saat çalışma sabit kalıyor ya da haftalık ya da aylık çalışma süresi sabit tutuluyor. Öte yandan ise giriş çıkış saatleri esnekleştiriliyor, bunun yanında bazı günler az çalışma, bazı günler ise çok çalışma, yoğunlaştırılmış iş haftası gibi uygulamalar devreye sokuluyor. Ayrıca izlenen başka taktikler ise vardiya sistemini devreye sokmak, fazla mesai (ücretlerin sabit tutulması şartıyla), hafta sonu ve tatil günlerinde çalışmak gibi uygulamalar oldu.

Hatta bunun dışında birçok sektörde fiilen haftalık çalışma saati 45 saatin çok üzerine çıktı. ILO’nun çalışma raporunda Türkiye, dünyada çalışma saatlerinin en yüksek olduğu ülkelerden biri olarak ilan edildi.

Sermaye çalışma saatleri ve çalışma zamanındaki esneklikle vahşi sömürüsünü olağanlaştırmayı amaçlıyor. Ve bu yöndeki hukuki ve tarihsel kazanımları engel olarak görüyor ve bu engelleri kaldırmayı amaçlıyor.

Ücret esnekliği

Kriz sürecinde sermayenin önemli bahanelerinden biri işçi maliyetlerinin ve ücretlerinin yüksekliği oldu. Pervasızca ve yüzsüzce dile getirilen bu tanımlar ücret esnekliğinin realize olması yönündeki bir stratejiye hizmet ediyor.

Sermaye ücret esnekliğiyle ikili bir hedef gidiyor: Bir yandan kriz bahanesiyle işçilerin reel kazanımları olan (yakacak, giyecek gibi) sosyal hakları, ya da nakdi sosyal hakları (çocuk parası, tatil ücreti gibi) ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Öte yandan ücret sistemlerini şekilsizleştirerek, bozarak fazla mesai, tatil ücreti gibi hakları ücret sisteminden çıkarmayı arzuluyor.

Ücretlerin sadece çalışılan saatlere göre belirlenmesini istiyor. Bu yönelimini de performans ücreti gibi süslü tanımlamalarla açıklıyor.

Ücret sistemindeki bu düzenlemeler işçinin gerekli, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayan gerekli emek süresini azaltmak ve karşılığı olan ücreti en alt seviyede tutmayı hedefliyor. Çin çalışma rejiminin temel ayaklarından biri olan “beleş ücret” sistemi böylece yasallaşıyor. Çin’de saat ücretlerinin 50 cent olması, finans kapitalin iştahını kabartıyor ve izleyiciye yolu işaretliyor.

Ayrıca bugün hem Ulusal İstihdam Stratejisi’nde hem de OECD raporlarının gündeminde asgari ücret tartışmaları var. Asgari ücretin bölgeselleştirilmesi tartışmaları ücret esnekliği kapsamındaki tartışmalarıdır. Buradaki amaç sermayeye pürüzsüz bir zemin sunmaktır. Asgari ücretin bölgeselleştirilmesiyle özellikle işe giriş ücretlerinin aşağı çekilmesi hedefleniyor.

Bütün eksik, zaaf ve geriliğine rağmen asgari ücret uygulaması, sınıfın tarihsel kazanımlarından biridir. Asgari ücretin bir başka boyutu ise ulusal düzeyde fiili, kolektif bir toplu sözleşme mahiyeti taşımasıdır.

Asgari ücretin bölgeselleştirilmesi hatta kaldırılması tartışmaları sınıfa yönelik sermayenin cepheden saldırılarından biridir.

İşlevsel esneklik

İşlevsel esneklik, yeni emek yönetim modellerini oluşturdu.

İşlevsel esneklik, stoksuz üretim, sıfır hatalı üretim, tam zamanında üretim gibi adlar da verildi.

Kar oranlarını arttırmak yönünde emeğin yeniden disipline edilmesini amaçlayan bu uygulamalarla, emek üretkenliğinin maksimuma çıkarılması hedefleniyor. Bu yönde işçinin eforunun bütününün kullanılması amaçlanıyor. Sömürü oranının yükseltilmesi için işlevsel esneklik doğrultusunda bir dizi uygulama devreye sokuldu. Özellikle otomotiv sektöründe işlevsel esneklik yönünde radikal düzenlemeler yapıldı.

İşlevsel esneklikle sermaye, işçinin makinanın organik parçası ve robotik uzantısı olmasını hedefliyor.

İşlevsel esnekliğin sınıf içi bölünmeyi ve rekabeti arttırması sermayeye sonsuz manevra şansı kazandırıyor.

Sermaye yeni emek yönetim modellerini “modern işletme teknikleri”, “toplam kalite yönetimi” ve “insan kaynakları yönetimi”gibi tanımlamalarıyla ifade ediyor. Gerçeklik ise son derece sarsıcı. Yeni emek düzenlemeleri sınıfı içten kuşatan ve onu robotikleştiren ve hızla enkaza dönüştüren pratikler olarak öne çıkıyor.

Kısaca esneklik uygulamaları sınıfın kollektif yapısı ve ruhuna yönelik sistematik saldırıları içeriyor. Sermaye çok yönlü ve çok boyutlu esneklik teknikleriyle hareket kabiliyetini engelleyen bütün faktörleri ortadan kaldırmak istiyor. Sınıfın tarihsel kazanımlarına ve haklarına saldırıyor ve böylelikle mutlak sömürüsünü ve itaatini hedefliyor.

Başta kıdem ve ihbar tazminatının gaspı, asgari ücretin bölgeselleştirilmesi, taşeronlaştırma ve özel istihdam büroları gibi çok yönlü ve çok boyutlu esneklik ve güvencesizleştirme programı işçi sınıfına yönelik karşı devrimci taktiklerdir. Ve sınıfa karşı açıkça bir savaş ilanıdır. Sermaye bu saldırılarıyla sınıfın kolektif varlığına kastediyor.

Sermayenin çok kapsamlı ve cepheden saldırısına karşı sınıfın yanıtı da aynı şiddetle olmalıdır:

Militan savunma, militan direniş, militan mücadele…

 

 

 

Ankara’da sınıf çalışması

Sınıf devrimcilerinin Ankara’nın çeşitli bölgelerindeki çalışmaları sürüyor. Bülten dağıtımlarının yanısıra kıdem tazminatının gaspıyla ilgili panele çağrı yapılıyor.

Van depremi, Ekim Devrimi, zam dalgası, kıdem tazminatı hakkının gaspı gibi konuların işlendiği ve işçi yazılarının olduğu İşçiden İşçiye Bülteni’nin Kasım sayısı, geçtiğimiz haftalarda Ostim’de tek tek atölyelere girilerek işçilere ulaştırıldı. Ulus Bentderesi’nde de işçi servis noktalarında dağıtım yapıldı.

Mamak’ta da servis noktalarında dağıtım yapıldı. Belediyede çalışan temizlik işçilerine ve Mamak sınırları içerisindeki bazı fabrikalara da bülten ulaştırıldı.

Metal işçileri Bülteni’nin ise son sayısının dağıtımlarına başlandı. Birebir diyaloğun aracı haline getirilen bülten işçilere anlatıldı.

Yanısıra Mamak’ta, işçi sınıfının en önemli gündemlerinden biri olan kıdem tazminatı üzerinden bir panel planlaması yapıldı. 11 Aralık’ta yapılacak panelde, Avukat Evin Konuk panelist olarak yer alacak.

Kızıl Bayrak / Ankara

 

 

 

BDSP’den liman direnişçilerine ziyaret

BDSP, Mersin Limanı’nda direnişlerini sürdüren Liman-İş üyesi işçileri ziyaret etti.

Direniş çadırının bulunduğu sokakta buluşan BDSP’liler çadıra kadar yürüyüş gerçekleştirdiler. Ardından direniş çadırına geçildi ve direniş üzerine sohbetler edildi.

Direnişin 129. gününde gerçekleştirilen ziyarette ilk olarak BDSP adına bir konuşma yapıldı. Konuşmada, direnişin gelişim seyri, patronun ve işbirlikçi Liman-İş yönetiminin engellemeleri ve bunun karşısında liman işçilerinin direnişin kritik evrelerinde aldıkları tutumlara ilişkin bir değerlendirme yapıldı.

Ardından işçiler söz alarak direniş sürecinde karşılaştıkları zorlukları anlattılar. Her şeye rağmen direniş çadırının kendileri için bir okul işlevi gördüğünü, burada devrimci yayınları okuduklarını, Türkiye’nin dört bir yanında yaşanan direniş ve eylemlerden haberdar olduklarını ve artık yavaş yavaş kitap okumaya başladıklarını belirttiler.

Ardından üniversiteli bir devrimci söz aldı. Direnişin soluğunun şehrin merkezi yerlerine ve üniversiteye daha güçlü taşınabileceğini dile getirerek, bu noktada biraz eksik kalındığını vurguladı.

Bir çelik-montaj işçisi ise kendi çalıştığı şantiyede yaşadığı direnişin deneyimini paylaştı.

Konuşmaların ardından, Aralık ayı içerisinde bir işçi filmi gösterimi yapma önerisi işçilere iletildi. Bu kapsamda, 11 Aralık Pazar günü film gösterimi yapılması kararlaştırıldı.

Direnişin geldiği son durum itibariyle, içeriye Aralık ayı başında 7 işçi girecek ve Ocak ayı içerisinde 8 kişi daha iş başı yapacak. Bu haliyle direniş kendi taleplerini hayata geçirememiş oldu. Fakat birçok olumsuzluğa rağmen direnişçi işçiler “okul” diye tabir ettikleri direniş çadırından birçok şey öğrendiler.