02 Aralık 2011
Sayı: SİKB 2011/45

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalist saldırganlığa ve faşist teröre karşı mücadeleye!
Ülke toprakları komşu halklara saldırı üssü haline getirilemez!
Zulmünü arttırdıkça
çöküşü hızlanıyor!
KESK’lilere 156 yıl hapis
Özrü kabahatinden büyük olanlar, kanlı bir tarihi özürle temize çıkaramaz - H.Eylül
“Dersim özrü samimiyetsiz”
Genel Kurul öncesinde “Güç Birliği” sorgulandı
26 Kasım toplantısı ışığında Türk-İş Genel Kurulu
İnsanca yaşanabilir asgari ücret için mücadele saflarına!
İmpo işçisi kazandı
Mutlak sömürü, mutlak kölelik ve makinalaşan işçi - Volkan Yaraşır
Reformizm ve devrim
Mısır’da sınıflar
mücadelesinde yeni evre
Avrupa’da grev dalgası
Neo-Nazilerin arkasında Alman tekelci polis devleti var!
S21 karşıtı mücadelede referandum ve sonuçları üzerine...
Basel’de “İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği Gecesi"
Avukatlık mesleği piyasanın ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendiriliyor!
Yine, yeni, yeniden: Yetkin mühendislik/1
Mücadele gününde kadınlar alanlardaydı.
Yola çıkan taşlar ve yola koyulan “baş”lar - G. Umut
“Özel Yetkili mahkemeleri
boykot edebiliriz”
Zindan katliamına yalan perdesi!...
Ekim Devrimi'nin ışığında
mücadele çağrısı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mısır’da sınıflar mücadelesinde
yeni evre

Mısır’da seçimler, ikinci isyan dalgasının gölgesinde başladı. Tahrir Meydanı’nda bu yönde yükseltilen şiarlara rağmen, Yüksek Askeri Konsey ve Müslüman Kardeşler’in ortak çabasıyla seçimlerin ertelenmesi önlendi.

Generaller, “istikrarı” sağlama kaygısıyla hareket ederken, Müslüman Kardeşler’le destekçileri, seçimlerden galip çıkmayı umdukları için, bu süreci bir an önce geride bırakmak istiyorlar. Zira bu sürecin geride kalması, Müslüman Kardeşler’in iktidar ve artı-değer yağmasından aldıkları payda kayda değer bir artış sağlaması anlamına gelecek.

Mısır’daki sistem gereği, seçimlerin kesin sonuçları ancak Mart ayında belli olacak. Çok partili seçimlerin yapılması isyanın kazanımlarından biri olsa da, Mısırlı işçi ve emekçilerin hiçbir sorununa çözüm üretmesi beklenmiyor. İktidardaki burjuva güçlerin bileşiminde bazı farklılıklara yol açsa da, bu sınırlardaki değişimin emekçiler lehine sonuçlar yaratması mümkün değildir. Zaten emekçiler lehine kazanımlara seçimle değil, ancak meşru/militan mücadele ile ulaşılabileceği evrensel bir olgudur. Nitekim Mısır’da isyandan bugüne kadarki tüm demokratik kazanımlar, meşru mücadele sayesinde mümkün olmuştur.

“İkinci isyan” dalgası, generalleri, birkaç önemli konuda taviz vermek zorunda bıraktı. Yeni anayasanın oluşturulmasına vesayet hakkından vazgeçen generaller, devrik diktatör Mübarek’in partisi NDP üyelerine beş yıllık süreyle seçilme yasağı konmasını ve sivillerin askeri mahkemede yargılanmasına son verilmesini kabul etmek zorunda kaldılar. Eylemlerde uygulanan vahşi şiddet ve işlenen cinayetlerden dolayı ise halktan özür dilediler.

Ortalığı yatıştırmaya çalışan generaller, İsam Şeref başkanlığındaki hükümeti görevden alarak da manevra yaptı, fakat bu adım, eski bir rejim artığının hükümeti kurmakla görevlendirilmesinden dolayı işe yaramadı. Nitekim bu adım, Tahrir’deki direnişçiler tarafından anında reddedildi. Zira bir eski rejim artığı şahsiyetle kandırılacak bir kitle değildi Tahrir’dekiler.

Bu hamleye karşı “ulusal birlik hükümeti” kurulması gerektiğini, bu talep karşılanana kadar eylemlerin devam edeceğini ilan eden direnişçiler, farklı siyasal güçlerin söz hakkının olacağı bir hükümetin kurulmasını şart koşuyorlar.

Seçimler ve anayasa konusunda egemenler arası bir çatışma da devam ediyor. Burjuvazinin farklı kesimleri, iktidar aygıtında alacakları mevkiler uğruna birbiriyle çekişirken, işçi ve emekçiler demokratik, sosyal, siyasal talepleri için mücadele ediyorlar. Egemen sınıfların çıkarları çakıştığında, birlikte hareket ederken, çatıştıkları noktalarda, direnişi bir araç olarak kullanmaktan da geri durmuyorlar.

İttifak yapmalarına rağmen, Müslüman Kardeşler’le generaller arasında da çatışma var. Zira generaller ayrıcalık peşinde iken, Müslüman Kardeşler iktidar erkine hakim olmanın yollarını arıyorlar. Emperyalistler ve Mısır burjuvazisi ile işbirliği yapan taraflar, her kritik anda işçi ve emekçilerin taleplerinin karşısına birlikte dikiliyorlar.

Temel meselelerde dinsel değil, sınıfsal bir tutum alan Müslüman Kardeşler hem Mübarek döneminde hem devrildikten sonra grev ve diğer hak arama mücadelelerine karşı durdular. Bu tutum şaşırtıcı değil, zira burjuvazi siyasal arenaya dini kostümlerle çıksa da, sınıfsal çıkarlar söz konusu olduğu yerde, dünyevi bir tutum alır.

Kritik olaylar karşısında aldıkları tutumdan dolayı, Müslüman Kardeşler’in etkisindeki işçi-emekçi kökenli gençler, şefleriyle çatışmaya başladılar. Merkezi karara uymayan gençler, Tahrir Meydanı’ndaki direnişe katılarak, bir anlamda isyan bayrağını açmış oldular. Mücadelenin sertleşmesi durumunda -ki, gelişmeler bu yönde ilerliyor- gençliğin merkezden kopması olasılığı yüksek olacaktır.

Olağan koşullarda burjuvazinin peşinden sürüklenen işçi ve emekçilerin, mücadelenin kritik anlarında sınıf çıkarlarının farkına varıp, kendi bayrakları altında mücadeleye katılmaları kolaylaşır. Müslüman Kardeşler’in şeflerinin bile harekette ciddi sorunlar olduğunu kabul etmeleri, işçi-emekçi kökenli gençliği kontrol etmekte zorlandıklarına işaret ediyor. Bu çatışma, hâlihazırda Müslüman Kardeşler’in temel açmazı durumundadır. Hemen olmasa bile, hareketin iktidara ortak olmasıyla bir ayrışmanın yaşanması bekleniyor.

Liberal burjuvazi ve onun siyasi temsilcileri, halen eylemlere katılıyorlar. Zira generaller-Müslüman Kardeşler ittifakının onları denklem dışı bırakmaya çalışması, bu tercihi yapmayı zorunlu kılıyor. Dolayısıyla iktidar ve ranttan aldıkları payı güvence altına alana kadar, en azından bir kısmının “muhalif” kalması kaçınılmaz görünüyor. Fakat her şeye rağmen bu güçler, Tahrir Meydanı’nda direnen işçi ve emekçiler için geçici yol arkadaşıdırlar.

Son olaylarda kanlı dişlerini gösteren ordu ve polis, kararlı direniş sayesinde geri çekildiler. Ancak bu çekilişin bir taktik olduğu kesin. Kitlelerin devrimci basıncının zayıflaması durumunda, inlerinden çıkıp saldırıya geçmeleri işten bile olmayacak. Zira rejimin bu silahlı bekçileri, Mübarek döneminde işlenen suçların failleridir aynı zamanda. Ordu ve polis kurumlarının şefleri, rejimin ayrıcalıklı kastı olmaya devam etmek için çabalıyor. Bu konuda en yakın müttefikleri Müslüman Kardeşler’dir. Nitekim dinci hareketin şefleri, yeni ayrıcalıklara karşı olduklarını ifade etseler de, söz konusu kastların eski anayasadaki konumlarının devam edeceğini söylüyorlar. Bazı noktalarda aralarında çıkar çatışması olsa da, militarist kurumlarla Müslüman Kardeşler birbirine yakın duruyorlar.

Bağımsız sendikalarda örgütlenen işçi ve emekçiler ile sol/sosyalist güçlerin siyasal tablonun farkında oldukları görünüyor. Demokratik, sosyal, siyasal taleplerinin kazanılması için mücadelenin şart olduğunu dile getiren bu güçlerin grev, direniş, gösteri vb. eylemleri devam ederken, Tahrir’deki direnişte de etkin bir rol oynuyorlar.

Seçimler dönemi direniş hareketini oylar mı bilinmez; ancak Mısır’da sınıflar mücadelesinin yeni bir evreye girdiğine kuşku yoktur. 250’yi aşkın bağımsız sendikada örgütlenen milyonlarca işçi ve emekçinin talepleri uğruna mücadeleye devam etmeleri kaçınılmazdır. Nitekim bu sendikalar Mübarek döneminde olduğu gibi, bugünde grev ve direnişlere devam ediyorlar.

Mücadeledeki etkilerine rağmen sol/sosyalist güçlerin henüz devrimci bir sınıf partisi yaratamadıkları gözleniyor. Buna karşın isyanın yarattığı birikim, deneyim ve özgüvenin yanısıra, Mısır’daki sosyalist birikimlere de dayanarak bu tarihi önemdeki eksikliği gidereceklerini öngörmek mümkündür. Devrimci sınıf partisinin önderliği altında mücadele sahnesine çıktığında ise, asıl devrimi Mısır işçi sınıfıyla emekçi müttefikleri gerçekleştirecektir.