“Burjuva solunu sendikalardan kovalım”
Yaklaşık 50 yıldır ülkemizde işçi sınıfının sendikalaşma mücadelesi, birçok sorun ve engelle karşı karşıya kaldı. Bu sorunların en önemli kaynağını ise sol maskesi altında işçilerin önüne dikilen, fakat gerçekte kapitalistlerin hizmetinde olan partiler oluşturur. Dünyada emperyalistlerin saldırıları ülkemizde de 12 Eylül 1980 faşizminden sonra daha da ağırlaştı. Yine bu dönemde bile 24 Ocak kararlarının altında imzası olan, sendikal örgütlülüğün dağıtılmasında büyük payı olan, buna rağmen büyük bir utanmazlıkla “sol” olduğunu iddia eden, bazen yönetimde bazen muhalefette ama her seferinde sermayenin hizmetinde olan partiler vardır. Sendikaları ele aldığımızda bu gerçeği göz önünde tutmak zorundayız. Neden mi? Çünkü sendikalar içinde yer alan böyle sahtekar ve emek düşmanı partilerin kime hizmet ettiğini bilmek gerekiyor. Onlar emperyalizme ve kapitalizme hizmet ediyorlar.
Örneğin tarihte toplu sözleşme hakkını engelleyen CHP idi. Ne kadar farklı bir imaj yaratmaya çalışsa da gerçekte CHP’nin ne solla, ne devrimle ne işçi sınıfıyla yakından uzaktan alakası vardır. Kendini halka sol maskeyle tanıtıyor, fakat bütün icraatlarıyla sistemin partisi olduğunu gösteriyor. Nasıl mı? Bayram öncesi bayram müjdesi verir gibi 200 belediye işçisini işten atan CHP’li belediye yönetiminin yaptığı gibi. Bu bile bu partinin gerçekte hangi sınıfın uşağı olduğunu kanıtlıyor. Bizler bilmeliyiz ki sol olduğunu iddia eden bu parti özde iktidar partisiyle aynı saftadır. Sosyal olmayan demokrat nasıl olur, sol nasıl olur, sosyal demokrat nasıl olur?
Taşeronlaşmaya, emeğe yapılan saldırılara sessiz kalan, sendikal örgütlenmelere müdahale eden, sendika yönetimlerini kendi yedeğine alarak içini boşaltmaya çalışan bunlar değiller mi? En güzel örneğini sendikalardan çıkan ve içlerinde milletvekili olduktan sonra emeğin kazanımı için parmağını bile oynatmayan Süleyman Çelebi, Perihan Sarı ve diğer üç milletvekili gerçeğinde görürüz. Suskunluklarıyla ispat ediyorlar. Mustafa Kumlu’nun ne olduğu belli, TEKEL direnişinde kendini gösterdi. Peki sosyal-demokrat, sol lafzını dilinden düşürmeyenlere ne demeli?
Kapitalistler kendi krizleri ile uğraşırken “sermayesi bu zor durumdan kurtarmak gerek” diye çığırtkanlık yapan nasıl emekçinin yanında olur? Kölelik yasalarına sesini çıkarmayıp sol tarafta olduğunu söyleyenlerin yalanlarına karnımız tok.
Biz işçilere düşen görev bunları teşhir etmek, sendikalarımızdan kovmaktır. Bunun için emeğin birliğini oluşturmaktır. Biz taşeronda örgütlenirken emeğimize ve örgütlülüğümüze sekte vurmaya çalışan bunlarla uğraştık. Üye olanları işten atmakla tehdit eden, karda kışta bizi mağdur eden bu sol maskeli sahtekarlara artık kanmayalım.
İşte böyle burjuva solun gerçeği ve emeğe açtığı savaş…
Bilelim ki en iyi sol, en düzgün sol biz işçileriz.
Selamlar...
Genel-İş üyesi bir işçi / Mersin
Mülksüz ve onurlu
Kasımın soğuğu iniyor akşama
Fabrikalar çoktan başlamış gece vardiyasına
Umut ıslık çalarak geziyor sokakta, kanat takmış ayaklarına
Ve hayat korkusuz bir vedaya hazırlanıyor.
Boşluk tanımayan bir militan, en hızlısı olmak için en korkusuzların.
Namlusunun ucundan hayatı haykırıyor
Kalanlara savaşanlara umudu, İnkarcılara utancı miras bırakıyor
Kara bir dağ gibi görkemlisin yoldaş…
Mülksüz ve onurlusun
En kızıl GÜL’lerin En YÜREKLİ umudusun…
Kayseri’den bir okur
Parti neferi
Sarmaşık gibi
Kuşatırken yaşamı sevinçle
Ümit, Habip, Alaattin, Hatice
Büyüyordu müfreze.
Zaferi taşıyorlardı yüzlerinde
Uzanıyordu orak çekiçli yıldız
Yeryüzünden gökyüzüne
Ve alınlarında şafağı sökerken.
Mavilikler içindeki
Kızıllığın direnişi
İnce bir gülüş
Dağıtıyordu gidişin hüznünü
Her vakit faşizmin tükenişi
Kavgada öncüdür parti neferi
A. Alçay
Adın söylenecek dillerde!
Bugün sokaklarda şiirler, türküler, sloganlar yankılanıyor, senin adın yankılanıyor yoldaş!
Açlığın, sefaletin, savaşların olmadığı, insanın insanı sömürmediği, insanın değerli emeğin yüce olduğu, bir dünya için hayatını feda ederek sonuna kadar savaştın! Onlar seni katlettiler, ama sen ölmedin ki yoldaş!
Onlar bilmiyorlar ki;
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz…
İnsanların açlıktan öldüğü, tecavüzlerin meşrulaştırıldığı, okulların tam anlamıyla ticarethane ve karakol olduğu böyle bir dünyada seni anlamamak, bir yoldaşımın bana hep söylediği gibi “Sosyalizmi bilip de özlememek” kadar saçma bir şey…
Sen çıktığımız her meydanda, sen sokaklarda, sen sloganlarda, şiirlerde, türkülerde, bir annenin ağıtında, işçilerin zafer halaylarında, sen yüreklerde, senin için yazılmış böyle mektuplarda yaşıyorsun…
Senin de söylediğin gibi;
Her şey bir yanılma gibi karanlıkta
Yer üstünde kaçanlar
Yer altında savaşanlar yürüyor yoldaş!
Yoldaşların mücadeleye devam ediyor!
Belki çok politik mesajlar veren bir şeyler yazamadım ama bunlar gerçekten yürekten söylenen sözlerdi yoldaş..
Bugün senin sevdiğin şarkı “Meryem Meryem te”yi söylenirken;
Adın söylenecek dillerde dost, sözün çimlenecek çöllerde. Ölüm düşürse de elinden solmayacak gülün yerlerde!
“Küçük Kara Balık” / Mersin Üniversitesi’nden bir okur
ANKA çıktı!
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde çıkarılan ANKA fanzini 23 Kasım günü öğrencilere ulaştırılmaya başlandı.
DTCF’de böyle bir fanzine neden ihtiyaç duyulduğu üzerine “Merhaba” yazısının, DTCF’de yaşanan yerel sorunları anlatan, Van depremi ve son dönemde Che’ye yapılan saldırılara yanıt veren yazıların yanısıra “Tarihte Bugün” sayfasının olduğu fanzin, okulda öğrencilere ulaştırıldı.
ANKA’yı, öğrenciler ilgiyle karşıladı, yazı yazmak istediklerini söyleyenler de oldu. Fanzinlerin dağıtımına devam edilecek.
Ekim Gençliği / Ankara
|