25 Kasım 2011
Sayı: SİKB 2011/44

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalizme ve gericiliğe karşı
direnen halklar kazanacak!
Faşist kudurganlığa karşı omuz omuza!
Ülke çapında haydutluk
Gözaltı terörü protesto edildi
“İmamın ordusu” palazlanıyor!
Türk-İş’te genel kurul: Hedefler ve hesaplar
Güç Birliği Ankara’da toplandı
Art Aksesuar’da direniş kazandı
“Razı değiliz, köle olmayacağız!”
İki büyük hastanede GöREV…
DİSK İSİG Uzmanı Tevfik Güneş: “Kapitalist sistem işçi sağlığının düşmanıdır”
Kürt sorununun tarihsel temelleri ve toplumsal içeriği
Alaattin Karadağ yoldaş katledildiği yerde anıldı
Alaattin yoldaş mezarı başında anıldı…..
“Parti ve devrim” etkinlikleri
Mısır’da isyan yeniden!..
“Tek gücümüz eylem yapmak”
AB’nin periferisinde pro-faşist ve teknokrat hükümetlere…
Neo-Nazi karşıtı gösteri
Petrol-İş Kadın Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Necla Akgökçe ile 25 Kasım ve üzerine...
Burjuvazinin deprem
fırsatçılığı
Güvencesiz öğretmenler Ankara'da buluştu
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ortadoğu zorbaların “dikensiz gül bahçesi” olmayacak!

Emperyalizme ve gericiliğe karşı direnen halklar kazanacak!

Suriye’deki olayları istismar edip Şam’da Amerikan kuklası dinci gerici bir rejim kurmak için harekete geçen Beyaz Saray’daki savaş baronları, Ankara’daki sadık işbirlikçilerini “aktif tetikçi” olarak kullanıyor. Baas Partisi’yle giriştiği iktidar savaşını kaybeden Müslüman Kardeşler ile Arap Birliği de, Suriye halkları şahsında Ortadoğu halklarını hedef alan emperyalist planın uygulanabilmesi için uşakça hizmet ediyorlar.

Siyonist İsrail’le uzlaşmayan, İran’la stratejik işbirliği anlaşması imzalayan, Filistin ve Lübnan’daki direniş hareketlerini destekleyen Beşar Esad liderliğindeki Baas rejimini yıkmak için oluşturulan gerici koalisyonun, Mart ayında eylemleri başlatan Suriyeli işçi, emekçi ve gençlerin sorun ve talepleriyle uzaktan yakından bir alakası bulunmuyor. Emperyalist planlara hizmet eden bu koalisyon, gerici, zorba, neoliberal politikalara sadık, halklara ise düşmandır.

ABD emperyalizmi, “etkin tetikçi” olarak öne çıkan Türk devleti/AKP iktidarı, Arap Birliği, Müslüman Kardeşler... Gerici çıkar hesapları peşinde koşan bu odakların tümü de işçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların özgürleşmesi önünde aşılması gereken birer engel konumundadırlar.

“Din kardeşliği” değil “etkin tetikçilik”!

Son günlerde hem Ankara’dan hem Washington’dan yapılan, “Türkiye-ABD ilişkilerinin ‘en iyi döneminde’ olduğu” vurgularını öne çıkaran açıklamalara defalarca tanık olduk. Sermaye medyasında yer alan yorum ve makalelerde de aynı tema işleniyor.

Pentagon’daki savaş baronları, Türk devleti/AKP hükümetinin ABD için “değer biçilemez” önemde bir müttefik olduğu vurgularını öne çıkartan açıklamalar yaparken, Ankara’da ise cumhurbaşkanından başbakana, savunma bakanından dışişleri bakanına kadar dinci gericiliğin şefleri, Ortadoğu konusunda ABD emperyalizmi ile “tam bir uyum içinde” olmaktan duydukları memnuniyeti dile getiriyorlar.

Efendi ile uşak arasında yaşanan bu “balayı“, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da gerici çıkarlarının çakışmasından kaynaklanıyor. Halk isyanları dalgası ABD’nin bölgedeki etkisini zayıflatırken, bölgesel çıkarlarına hizmet edecek “etkin müttefik/tetikçi” ihtiyacı yakıcı hale geliyor. Bölgenin yağmasından pay almaya hevesli olan Türk burjuvazisi ve onun temsilcisi AKP hükümeti de, yayılmacı emellerine emperyalistler adına “etkin taşeronluk” yaparak ulaşmaya çalışıyor. Türk devletinin bir diğer hedefi, bu gerici işbirliğinden güç alarak Kürt hareketini tasfiye etmektir.

Türkiye-ABD ilişkilerinin “en iyi döneminde” olmasının sırrı bu gerici ve sefil çıkar ortaklığında yatıyor. Hal böyleyken, Tayyip Erdoğan ve müritlerinin açıklamalarında demagojide sınır tanınmıyor. İnsan haklarından, demokratikleşmeden, halkların haklı taleplerinden, müslüman kanının akıtılmasını engellemekten, mazlumların kazanacağından söz eden AKP şefleri, Irak’ta 1.5 milyon “müslüman”ı katleden ABD emperyalizmi ile ilişkileri, “tarihinin en iyi noktasına getirmek”le övünmekte bir sakınca görmüyorlar.

NATO saldırısında, Türk devleti/AKP iktidarı suç ortaklığıyla katledilen 30 bin Libyalıyı “müslüman”dan sayamayan dinci gericiler, ulusal eşitlik ve özgürlük özlemlerini kimyasal silahlarla bastırmaya çalıştıkları Kürt halkını da “din kardeşi” saymıyorlar. AKP döneminde 129 Kürt çocuğunun katledilmesi ve hiçbir katilin hüküm giymemesi de aynı ikiyüzlülüğü anlatıyor.

Müslüman kanının dökülmesine tahammülleri olmadığını iddia eden dinci gericiler, Baas yönetimi karşıtlarını silahlandırarak Suriye’deki savaşı kışkırtmaktan da geri durmuyorlar. Şam’da ABD kuklası bir yönetimin işbaşına getirilmesi için her yola başvurmaya hazır görünüyorlar.

“Müslüman” halkların kanıyla karılan pastadan pay almak için emperyalistler adına tetikçilik yapan, bu çerçevede son olarak NATO’nun füze kalkanını inşa eden ve İncirlik Üssü’nü Irak’tan çekilecek işgalci güçlere açan AKP şeflerinin, tam da bu uğursuz rolü oynarken “din kardeşliği”nden söz etmeleri, ahlaksızlık ve riyakârlıkta sınır tanımadıklarının çarpıcı bir göstergesidir.

Bu arada Şam’da kukla bir rejimin işbaşına getirilmesi için ABD güdümünde etkin tetikçilik suçunun işlenmesine tam destek veren dinci gerici medyadaki “organik gazeteci” takımı, emperyalistlerle suç ortaklığını “ilkeli tutum” diye yaftalayarak, halkların kanıyla karılan pastanın kırıntılarıyla beslendiklerini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Zorbaların “demokratlığı”

ABD-AB emperyalistleri ile Türk devletinin yanı sıra Arap Birliği şefleri de “demokrasi savunucusu” kesilmiş bulunuyorlar. Bu gerici zorba güçler, utanmadan Suriye halkı için demokrasi istediklerini öne sürerek, Baas yönetimi üzerindeki baskıyı günden güne arttırıyorlar.

Afganistan, Irak ve Libya’yı tahrip edip işgal eden, bu ülkelerde 2 milyona yakın insanı katleden emperyalistlerin, savaş uçaklarıyla ihraç ettikleri demokrasinin ne anlama geldiğini, bu üç ülkeye bakan herkes rahatlıkla görebilir.

Kürt hareketi ve halkına karşı kirli savaşı gündeme getiren, işçi sınıfına, emekçilere ve ilerici devrimci harekete karşı polis devletini tahkim eden AKP iktidarının “ileri demokrasisi” de artık bir sır değil. Öyle ki, Tayyip Erdoğan’a biat eden liberaller bile, legal alanda mücadele eden Kürt hareketine karşı sürek avını sürdüren, basılmamış kitapları imha eden, hedef aldığı herkese “terör örgütü üyesi” yaftası asıp zindanlara kapatan AKP’nin “polis devleti demokrasisi”nden ürkmeye başladılar.

Bu kervana katılan Arap Birliği’ne gelince... Suudi Arabistan, Ürdün, Katar, Kuveyt gibi ortaçağ kalıntısı despot rejimlerin Suriye’yi hedef alan planına onay veren Arap Birliği, bu kararıyla emperyalist güçlerin Arap halklarını hedef alan vahşi saldırılarının bir kez daha suç ortağı durumuna düştüler. Gerici zorba rejime karşı patlak veren halk isyanını bastırmak için Suudi ordusunun Bahreyn’i işgal etmesine ses çıkarmayan Arap Birliği, Libya’yı hedef alan emperyalist saldırıya da ortak olmuştu. Şimdi ise, Suriye’yi hedef alan emperyalistlere hizmet ediyor. Halklarını ezerken şiddette sınır tanımayan bu despotlar takımı, güya şimdi Suriye için demokrasi istiyor.

Bu “demokrat zorbalar cephesi”nin Suriye’deki iç dayanakları dinci, gerici, mezhepçi, iktidara yerleşmek için emperyalistlerden medet uman Müslüman Kardeşler ve bir kısmı Baas yönetimi tarafından tasfiye edilen bazı gerici güçlerdir. Bu güçlerin tümü, Ortadoğu’nun emperyalist-siyonist güçlerin “dikensiz gül bahçesi” olması için çalışıyorlar. Zira böyle bir Ortadoğu’da çıkarlarının güvencede olacağını varsayıyorlar.

“Topyekün köleleştirme” saldırısı
halkların direnişiyle parçalanacaktır

Suriye’de iç savaşın kışkırtılması ve Türk devletinin emperyalistler adına etkin tetikçilik girişimlerini yoğunlaştırması, emperyalistlerin destek ve yönlendirmesiyle bölgede yeni bir savaşın fitilinin ateşlendiğini gösteriyor. Şimdiden ülkeyi Suriye’ye saldırı üssü haline getiren Tayyip Erdoğan ve müritleri, Washington’a sırtlarını dayayarak, bölge haklarına karşı küstahça bir tutum alıyorlar. İsrail’in “Müslüman versiyonu” gibi hareket eden AKP iktidarı, emperyalist-siyonist güçlere boyun eğmeyen güçlerin tasfiye edilmesini öngören planın başrolünü kimseye kaptırmak istemiyor.

Suriye’yi hedef alan emperyalist-gerici saldırganlık küstahlaşırken, siyonist İsrail İran’a saldırı hazırlığı yaptığını ilan etti. Bu çakışmanın rastlantı olmadığı açıktır. Zira İran, Suriye, Lübnan Hizbullahı ve Hamas, halen Ortadoğu’da ABD-İsrail planları önündeki temel güçlerdir. Namlunun ucunda Suriye olsa da, İran’ı hedef alan yeni yaptırımlar ve İsrail’in saldırı tehditleri, emperyalist güçlerin bölge halklarını “topyekün köleleştirme” saldırısının halkaları sayılmalıdır.

Son olaylar, bazı konularda sorun yaşayan Türkiye-İsrail ikilisinin aynı emperyalist planın aktif tetikçileri olduklarını gözler önüne seriyor. Biri Suriye’yi öbürü İran’ı hedef alarak, Ortadoğu’nun ABD karşıtı “çatlak sesler”den arındırılması adına hücuma geçen bu ikili, kapsamlı saldırının etkin tetikçileri olarak tescil edilmiş bulunuyorlar.

Bu saldırı, halk hareketlerini hedefinden saptırarak yozlaştırmayı ve buna dayanarak ABD-İsrail karşıtı güçleri etkisizleştirmeyi de hedefliyor. Uygulama aşamasında olan uğursuz planın, yazık ki, bölge halklarının ödeyeceği ağır bir faturaya dönüşme ihtimali var. Fakat bu, emperyalist-siyonist güçler, Türkiye-Suudi Arabistan gibi taşeronlar ile Arap dünyasındaki dinci gerici güçlerin kirli emellerine ulaşacağı anlamına gelmiyor. ABD-İsrail karşıtı güçlerin direnişini kırmak kolay olmadığı gibi, bölge halklarındaki anti-Amerikancı bilincin direnişe taze kan taşıması da ihtimal dahilindedir.

Yaşanan gelişmeler karşısında Türkiye başta olmak üzere bölgedeki ilerici devrimci güçlerin anti-emperyalist/anti-siyonist direnişi yükseltmeleri, “topyekün köleleştirme” planının bozulması açısından büyük bir önem taşıyor.