25 Kasım 2011
Sayı: SİKB 2011/44

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalizme ve gericiliğe karşı
direnen halklar kazanacak!
Faşist kudurganlığa karşı omuz omuza!
Ülke çapında haydutluk
Gözaltı terörü protesto edildi
“İmamın ordusu” palazlanıyor!
Türk-İş’te genel kurul: Hedefler ve hesaplar
Güç Birliği Ankara’da toplandı
Art Aksesuar’da direniş kazandı
“Razı değiliz, köle olmayacağız!”
İki büyük hastanede GöREV…
DİSK İSİG Uzmanı Tevfik Güneş: “Kapitalist sistem işçi sağlığının düşmanıdır”
Kürt sorununun tarihsel temelleri ve toplumsal içeriği
Alaattin Karadağ yoldaş katledildiği yerde anıldı
Alaattin yoldaş mezarı başında anıldı…..
“Parti ve devrim” etkinlikleri
Mısır’da isyan yeniden!..
“Tek gücümüz eylem yapmak”
AB’nin periferisinde pro-faşist ve teknokrat hükümetlere…
Neo-Nazi karşıtı gösteri
Petrol-İş Kadın Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Necla Akgökçe ile 25 Kasım ve üzerine...
Burjuvazinin deprem
fırsatçılığı
Güvencesiz öğretmenler Ankara'da buluştu
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“İmamın ordusu” palazlanıyor!

Şu günlerde Esad’ı “tankla, topla, tüfekle iktidarını koruyamayacağını” söyleyerek tehdit eden Tayyip Erdoğan, saltanat makamını kurduğu coğrafyada “tankını, topunu, tüfeğini” kullanmaktan ondan aşağı kalmıyor. Bunun için sırtını polis ordusuna dayarken, bu orduyu da her bakımdan güçlendirmeye devam ediyor.

Hatırlanacağı gibi AKP öncesinde düzenin biricik güvencesi, koruyucu ve kollayıcı gücü Türk ordusuydu. Ordu bu konumuna dayanarak hem devlet yönetiminde hem de ekonomide büyük bir güç kazanmıştı. Sistemli terbiye operasyonlarıyla ordu “topuk selamı” verir bir noktaya çekilirken, değişen konjonktürle birlikte polis teşkilatı da ordunun boşalttığı alanları doldurdu. Giderek ordu benzeri bir yapıya ve güce dönüştü.

Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan bilgilere göre, el çabukluğuyla geçirilen bir KHK ile polisin ve MİT’in 5 milyar TL’yi bulan savunma fonundan sınırsız ve denetimsiz yararlanması sağlandı. Böylelikle polis ve MİT bu fondan silah almak için sınırsız yararlanırken, istedikleri ağır silahı da alabilecekler.

MİT ile Emniyet, 2 Kasım gecesinden bu yana “güvenlik ve istihbarata ilişkin acil ihtiyaçlar için”, bu Fon’u kullanabilmektedir. Hem de kendi bütçe ödeneklerinin dışında. Ayrıca Sayıştay bir kenara, Fon’un kendi iç denetim mekanizmasının bile dışında tutularak. Fonun kullanımı için müsteşarın teklifi, ilgili bakanın “uygundur” görüşü ve tabi ki Başbakan’ın desturuyla.

Ancak işin en ilginç tarafı da Meclis’e getirilse, ciddi tartışmaların olabileceği kaygısıyla bu düzenlemenin, Resmi Gazete’nin 2 Kasım gecesi mükerrer sayısında yayımlanan son KHK postasıyla yürürlüğe girmiş olması. Yani AB Bakanlığı Kanun Hükmünde Kararnamesi’nin içine gizlenerek yürürlüğe sokuldu. Üst başlığı ‘AB Bakanlığı’ olarak görünen 105 maddelik bir KHK’de birbirinden farklı, çok sayıda kanunda önemli değişiklikler yapıldığını, bunlardan birinin de Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nı kuran 3238 sayılı kanun olduğunu basından öğrenmiş olduk.

Ordunun Oyak’ı varsa polisin Polsan’ı var!

Emniyetin (nam-ı diğer “imamın ordusu”) Oyak’ın benzeri kuruluşu olan Polsan da son yıllarda büyüttüğü mal varlığı ve ekonomik faaliyetleriyle dikkat çekiyor. Silahtan kozmetiğe kadar bir dizi alanda faaliyet gösteren Polsan, polisin sahip olduğu sınırsız haklara dayanarak büyüyor.

İnşaat, kozmetik, banka, sigorta, silah satışı, otoyol yapımı, emlak sektörü, turizm, akaryakıt dağıtımı gibi bütün ticari alanlarda faaliyette bulunan (Polis Bakım ve Yardım Sandığı) Polsan’ın bu yükselişi de elbette tesadüf değil. 1952 yılında kurulan Polsan’ın, son yıllarda gelir kaynaklarında önemli bir büyüme gerçekleştirdiği, toplam aktif varlıklarının 850 milyon liraya (570 milyon dolar) ulaştığı, geçen yıl 81 milyon 452 bin 801 lira net kâr elde ettiği dile getirilmektedir.

Türkiye Petrolleri Petrol Dağıtım A.Ş. (TPPD) ile işbirliğine giderek akaryakıt dağıtım sektörüne adım atan Polsan, 6. akaryakıt istasyonunu açmış ve 1 milyar TL’ye yakın aktif varlığı ve bütçesi ile silah anlaşmalarındaki önemli rolü dolayısıyla elinde silah olan dev bir tekel olmaya doğru gitmektedir.

Polsan nasıl bir yardım sandığıdır ki, 2000’de Ankara Sigorta’yı satın almış, 2003’te de aynı bünyedeki Ankara Hayat Sigortası’nı Ankara Emeklilik Sigortası’na dönüştürerek bireysel emeklilik sektörüne girmiştir. Ankara Emeklilik’i 2008 yılında Hollandalı Aegon adlı sigorta şirketine yüksek bir meblağ ile satan Sandık, 300 milyon dolar değerinde olduğu belirtilen Ankara Sigorta’yı ise elinde tutmaktadır. Yanı sıra TOKİ ile ortak inşaat işine girişmekte, Polsan İnşaat A.Ş. iştiraki ile konut alım işlerini ve kredi işlemlerini yürütmekte, bir diğer iştiraki olan Poltek A.Ş. ile de bilişim malzemeleri satışı yapmakta ve Polsan Turizm A. Ş. ile ise turizm alanına girmektedir.

2011 yılı merkezi bütçesinde, askerden bütçenin aslan payını devralan polis, artık sermaye birikimi ile de dikkat çekiyor. 2011 yılı merkezi bütçesinde 10 milyar 578 milyon TL pay alan Emniyet Müdürlüğü, bu bütçe ile bugüne kadar bütçeden aslan payı alan TSK’nin bütçesini geçmiş bulunmaktadır.

Polis ağır silahlarla donatılıyor

AKP daha önce de Emniyet Genel Müdürlüğü’ne TSK tarafından özellikle Kürt coğrafyasında kullanılan Kobra tipi zırhlı araçlar satın almıştı. Kobra tipi zırhlı araçlar Hakkari Emniyet Müdürlüğü’ne verilmişti. Geçtiğimiz eylül ayında İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde İHA birimi kurulduğunu belirterek, “Yakın gelecekte emniyet teşkilatında İHA’nın yaygın kullanımını hedeflemekteyiz” demişti. AKP, bölge illerinde yeniden devreye koyduğu özel harekât polisleri için ağır silahlar almakta. Ağır silahlar arasında, özel harekât polislerinin önceki yıllarda kullandığı, havan, bomba atar, ağır makineli tüfek, Launcher ve roketatar gibi silahlar bulunmakta.

Polise sınırsız ve denetimsiz maddi olanaklar yaratanlar çıkardıkları yasalarla da polise “orantısız güç” kullanma hakkı vermektedirler. Sokak infazlarının son yıllara göre artmış olması şaşırtıcı değildir.

Namlular tüm emekçilere yöneltilmiştir!

Sonuç olarak bu tablonun anlattığı şudur: Dışarıda uluslararası tekellerin, içerde de yerli sermayenin çıkarlarını koruyan AKP, görevlerini başarıyla yerine getirmek için, silahlı güçleri yeniden dizayn etmektedir. Kimilerince adına “imamın ordusu” da denilen bu yeni yapılanmanın gerçekte sertleşecek bir sınıf çatışmasına yönelik bir hazırlık olduğu aşikardır. Namlularsa çoğunlukla Kürt halkına çevrilmiş olmakla birlikte, sırasıyla tüm muhalefet güçlerine dönmektedir. Öyle ki Brecht’in Alman bir rahibin ağzından dizelere döktüğü şiir son yılların da acı bir gerçeğidir. Devrimciler ve Kürt yurtseverleri zindanlarda, sokak infazlarında, kaldıkları evlerde, gözaltında kayıplarda, faili meçhullerde, işkencelerde katledilmiş, işçi ve emekçilerin kazanımları, hakları ise sırasıyla ellerinden alınmıştır. Susarak yaşananları izleyenlerse namluların kendilerine de döndüğünü yaşayarak göreceklerdir.

Dün Ülkü Ocakları’ndan devşirilen katillerin yerine bugün cemaatlerden atamaların yapılıyor olması, gerçeği değil sadece ellerine kan bulaşanların sıfatlarını değiştirmektedir. Bu sömürü düzeni sayesinde tahtlarını koruyanlarsa saraylarında saadet içinde yaşamaya devam etmektedir. Yapılması gereken, bugün sükût içinde yaşarken sermayeye köle olan milyonların birleşerek seslerini yükseltmesidir. Kapitalist sistem sayesinde makam mevki sahibi olanların, emek hırsızlığı yapanların, “tankla, topla, tüfekle iktidarını koruyanların” huzurunu kaçırmak için mücadele etmekten başka bir yol yoktur.

 

 

 

“Gitmeseydi vurulmazdı” arsızlığı

Ardı ardına hayata geçirdiği uygulamalarla koyu bir polis rejimi örgütleyen sermaye hükümeti AKP, katliamcı polislerine arka çıkarak baskı ve terörü meşrulaştırma çabasını sürdürüyor.

Son olarak İçişleri Bakanlığı, Şerzan Kurt’un Muğla’da geçtiğimiz yıl Kürt öğrencilere dönük polis destekli faşist saldırı sırasında polis kurşunuyla katledilmesine açık biçimde arka çıktı.

Şerzan Kurt’un katledilmesine ilişkin katil polis Gültekin Şahin’in Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davasına ek olarak Kurt Ailesi, Muğla 2. İdare Mahkemesi’nde İçişleri Bakanlığı aleyhine de tazminat davası açmıştı.

Dava kapsamında savunması istenen İçişleri Bakanlığı mahkemeye gönderdiği savunmasında büyük bir arsızlıkla katil polise arka çıkarak, “Polis görevini yapmıştır” dedi.

“Polisin görevlerini yaparken direnişle karşılaşması durumunda bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanma, silah kullanma yetkisi her zaman vardır” sözleriyle polisin katletmesini meşrulaştırmaya çalışan Bakanlık, arsızlığın dibine vurarak işi Şerzan Kurt’u suçlamaya kadar vardırdı.

Bakanlık adına hukuk müşaviri Ahmet Hamdi Nayir tarafından kaleme alınan savunmada,

“Olayların bu noktaya gelmesinde kusur tamamen Şerzan Kurt’a aittir. Hukuka aykırı davanmanın hiçbir mazereti olamaz. Kendisinin o saatte o kargaşa içinde bulunmuş olması bu sonucu doğurmuştur” denilebildi.

Bakanlık, 46 yıl önce önce askerlik sırasında ehliyeti olmadan kullandığı ciple fazla sürat sonucunda kaza yapıp ölen bir subay hakkında açılan tazminat davasına ilişkin Danıştay’ın 1965 yılında verdiği ret kararını ise söz konusu “savunmasına” dayanak gösterdi.