25 Kasım 2011
Sayı: SİKB 2011/44

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalizme ve gericiliğe karşı
direnen halklar kazanacak!
Faşist kudurganlığa karşı omuz omuza!
Ülke çapında haydutluk
Gözaltı terörü protesto edildi
“İmamın ordusu” palazlanıyor!
Türk-İş’te genel kurul: Hedefler ve hesaplar
Güç Birliği Ankara’da toplandı
Art Aksesuar’da direniş kazandı
“Razı değiliz, köle olmayacağız!”
İki büyük hastanede GöREV…
DİSK İSİG Uzmanı Tevfik Güneş: “Kapitalist sistem işçi sağlığının düşmanıdır”
Kürt sorununun tarihsel temelleri ve toplumsal içeriği
Alaattin Karadağ yoldaş katledildiği yerde anıldı
Alaattin yoldaş mezarı başında anıldı…..
“Parti ve devrim” etkinlikleri
Mısır’da isyan yeniden!..
“Tek gücümüz eylem yapmak”
AB’nin periferisinde pro-faşist ve teknokrat hükümetlere…
Neo-Nazi karşıtı gösteri
Petrol-İş Kadın Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Necla Akgökçe ile 25 Kasım ve üzerine...
Burjuvazinin deprem
fırsatçılığı
Güvencesiz öğretmenler Ankara'da buluştu
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türk-İş’te genel kurul: Hedefler ve hesaplar

Türkiye’nin en çok üyeye sahip işçi konfederasyonu olan Türk-İş 8-10 Aralık tarihlerinde Ankara’da genel kurulunu gerçekleştirecek. Şu haliyle bu genel kuruldan, işçi sınıfı yararına bir sonuç beklemek mümkün değil. Fakat ileri iddialarla harekete geçmiş olan bir muhalefetin varlığı koşullarında genel kurul önem taşıyor. Bu önem, genel kurul işçi sınıfına yönelik kapsamlı saldırı hazırlıklarının yapıldığı bir dönemin arefesine denk geldiği ölçüde de artıyor.

Türk-İş, Hak-İş çizgisinde

12 Haziran seçimlerinden gücünü arttırarak çıkan, devlet içerisindeki hakimiyetini arttıran dinci gerici AKP hükümeti, kapsamlı saldırı planını hayata geçirmek için gözünü bu genel kurula dikmiş bulunuyor. Uzunca bir süredir hükümet ve sermaye çevrelerinin gündeminde olan bölgesel asgari ücret, kıdem tazminatının gaspı gibi köklü saldırılar için fırsat kollayan hükümet, bu saldırıyı daha rahat biçimde hayata geçirmek için bazı ayak bağlarından kurtulmayı bekliyordu. Konuyla ilgili yayılan söylentilere ve toplam atmosfere bakıldığında, hükümetin Türk-İş Genel Kurulu’na yönelik beklentilerinin oldukça büyük olduğu görülecektir. Çünkü, seçim sürecini atlatmış, hükümet ve sermaye için canla başla çalışmak için bir kez daha seçilmiş bir Türk-İş yönetimi sermaye açısından biçilmiş kaftandır.

Hükümetin genel kurul planı

Saldırı yasalarının sessiz sedasız hayata geçirilmesi için işi şansa bırakmayan hükümet, Türk-İş Genel Kurulu öncesinde işbirlikçi-uşak sendikacı takımının yıpranmamasını istiyor. Sözkonusu olan işçi sınıfına düşmanlık olduğunda Türk-İş çetesi ile sermaye hükümeti bu hesapları yapmak durumundadırlar. Özellikle Türk-İş içerisindeki muhalif güçlerin de dile getirdiği gibi, işçi sınıfına yönelik yeni ve kapsamlı saldırılar için Türk-İş Genel Kurulu’nun atlatılması ve ardından saldırı için düğmeye basılması beklenmektedir.

Türk-İş’te ayar çekme operasyonu

AKP’nin özellikle son 4 yıldır Türk-İş üzerinde sağladığı hakimiyet de bu açıdan çarpıcıdır. Düzen içi dalaşta AKP’nin hakimiyetini pekiştiren Ergenekon operasyonları kapsamında ulusalcı-faşist çizgideki Türk Metal Başkanı Mustafa Özbek’in tutuklanması, üzerinde önemle durulması gereken başka önemli bir noktadır. Özbek’in tutuklanması ve aylar boyunca cezaevinde tutulması eşzamanlı olarak Türk-İş’in tamamen Hak-İş çizgisine çekilmesi planının bir parçası olarak işletilmiştir. Özbek döneminde sermayenin koçbaşı MESS’e hizmette sınır tanımayan Türk Metal çetesi AKP’ye biat etmemesinin “bedelini” genel başkanını cezaevine göndererek ödemiştir. Bu saatten sonra ise Türk Metal çetesi artık AKP çizgisine çekilmiştir. Türk Metal’de yaşanan “kabuk değişimi”, sendikanın etkinliklerinde AKP şeflerinin boy göstermesiyle de görülmüştür. Özbek’in AKP şeflerine atıp tuttuğu kürsü artık Erdoğan ve müritlerine açılmıştır.

Türk-İş’in torba yasa hesabı

Aynı şekilde, Türk-İş içerisinde geçmişten bugüne etkili olan Yol-İş de, torba yasa sürecindeki sessizliğinin karşılığını almıştır.
Torba yasada, AKP hükümeti Kumlu’ya Köy Hizmetleri’nde çalışan Yol-İş üyesi işçilerin 4-C statüsüne geçmesinin önleneceği sözünü vermiştir. Kumlu’nun Türk-İş Genel Kurulu’nda Yol-İş’i yanında tutma hesapları çerçevesinde atılan bu adımın sonucu olarak okkanın altına Belediye-İş gönderilmiştir.
Belediye-İş ile bağlarını kopardığı için belediye işçileriyle ilgili bir girişimde bulunmayan Türk-İş bürokratlarının genel kurul hesaplarının çok önceden başladığı da anlaşılmaktadır. Böylelikle Türk-İş bürokratları, torba yasayla ilgili yaptıkları pazarlığı tabanına büyük bir iş gibi gösterme yüzsüzlüğünde bulunmuşlardır.

Sessizlikle geçen 4 yıl

İşçi düşmanlığı zaten tescillenmiş olan Türk-İş yönetimi, özellikle AKP’nin son 4 yıllık döneminde işi arsızlığa vurmuştur. Geçmiş süreçlerde, tabanın da zorlamasıyla birtakım hava boşaltma eylemleri yapma gereği duyan sendika bürokratları son yıllarda buna dahi gerek duymadan torba yasa ve sağlıkta yıkım anlamına gelen SSGSS gibi büyük saldırıları sessizce karşılamıştır. Torba yasanın hayata geçiriliş süreci bu anlamda dikkat çekicidir. Bu süreçte Türk-İş yönetimi, gerici çıkar kavgaları nedeniyle dalaştığı Belediye-İş Genel Başkanı Nihat Yurdakul’un biletini kesmiş ve onbinlerce Belediye-İş üyesinin sürgün edilmesi anlamına gelen torba yasaya karşı sesini çıkarmamıştır. Böylelikle sermaye hükümetine arka bahçelik yapmak için binlerce işçinin iş güvencesiz, kölece ve düşük ücretlere çalışmasına göz yumulmuş, işçilerin geleceği ranta ve gerici çıkar kavgalarına kurban edilmiştir. Bu gerçek, şu anda Güç Birliği Platformu çatısı altında devrimci pozlarına bürünen Belediye-İş bürokratları tarafından da bilinmektedir. Yurdakul’un Türk-İş’teki Genel Eğitim Sekreterliği görevinden istifa edişi de bu sürece denk gelmiştir.

TEKEL’de Türk-İş ihaneti

Son 4 yılda işçi sınıfına yönelik sayısız ihanetin altına imza atan Türk-İş bürokratlarının sınıf düşmanlığı Ankara’nın göbeğinde 78 gün devam eden TEKEL direnişi sürecinde de görülmüştür.
Diyalog adı altında işçi sınıfının kazanılmış haklarını masa başında pazarlığa açan bu bürokratlar TEKEL işçilerinin direnişi devam ederken de ihanet senaryolarına imza atmışlardır. “Hükümetle görüşüyoruz, çözüm arıyoruz, çok yaklaştık” türünden açıklamalarla süreci geçiştiren Türk-İş yönetimi işçilerin genel grev talebi karşısında kör, sağır, dilsizi oynamıştır.
Türk-İş içerisindeki ilk istifa da bu süreçte yaşandı. Kumlu’nun yanında yer alan Tek Gıda-İş Genel Başkanı ve Türk-İş Genel Sekreteri Mustafa Türkel bu süreçte Türk-İş’teki görevinden istifa etti. TEKEL direnişinin ortada bırakıldığı gerçeğinin anlaşıldığı bir süreçte gelen bu istifa Türk-İş içerisindeki bir yarılmayı göstermekle birlikte bu yarılmanın arkasında samimi niyetlerin olduğunu göstermiyordu. TEKEL sürecinin ortada bırakılmasının sorumluluğu bu istifayla Türk-İş yönetimine atılacak, Türkel’i de Kumlu çetesini de hedefe koyan öncü TEKEL işçileri ise sendika bürokratlarının talimatları doğrultusunda polis terörüne maruz kalacaklardı.
Aynı dönemde enerji işkolunda gündeme gelen özelleştirme planları da sessizlikle karşılandı. Halen sessiz bir biçimde devam eden bu süreçte, aynı zamanda Tes-İş Genel Başkanlığı görevini yürüten Kumlu, özelleştirmelere karşı kılını kıpırdatmadı.

Kürt halkına düşmanlık

Türk-İş yönetimi son 4 yıllık süreçte Kürt halkına düşmanlıkta da sınır tanımamıştır.
Hükümetin açılım politikasından, Kürt halkına yönelik inkar ve imhaya kadar Türk-İş bürokratları hükümetin kanatları altında hareket etmişlerdir. Sınıfa yönelik saldırı dalgasına karşı ihanet batağına saplanan bu bürokratlar ırkçı-şoven saldırganlıkta da sınır tanımamışlardır.

Türk-İş bürokratlarının hükümet ve sermayeye hizmette kusur etmediği diğer dönemlerde olduğu gibi kamu TİS sürecinde bir sözleşme dönemi daha sessiz bir şekilde bitirilmiştir. Süreç boyunca dikkate değer hiçbir tepki göstermeyen, hükümetle kapalı kapılar ardından yürüttüğü görüşmelerle ilgili bilgi vermeyen Kumlu ve ekibi rolünü oynamıştır.

Böylesine ihanet batağına saplanmış bir anlayışın, kendisine bağlı çeşitli sendikaların direnişlerine sahip çıkmaması da şaşırtıcı olmamıştır. UPS, DESA, Sabiha Gökçen ve nice direnişe destek sunulmamış, tersine patronlarla derin işbirliği içerisinde olunmuştur.

Özetle, önceki dönemlerde olduğu gibi Türk-İş’in Kumlu başkanlığındaki son 4 yıllık süreci de ihanetler, satışlar ve çürümüşlüklerle doludur.

İşçisiz genel kurul hedefi

Türk-İş Genel Kurulu’na böylesi bir tablo içerisinde girilirken asıl olarak “ilerici” olana veya olduğunu iddia edenlere bakmak gerekir.

Türk-İş’e bağlı 10 “muhalif” sendikanın oluşturduğu Sendikal Güç Birliği Platformu, Türk-İş yönetiminin işçisiz bir genel kurul yapma amacında olduğunu söylemektedir.

“Demokratik Mücadeleci ve Güçlü Yeni Bir Sendikal Hareket İçin Bir Araya Geldik, Yola Çıkıyoruz” şiarıyla hareket eden bu platformun uyarısı elbetteki anlamlıdır. Kumlu ve çetesinin Ankara’nın dışında bir yerde işçisiz bir genel kurul gerçekleştirme çabalarına dikkat çeken sendika yönetimleri, buna uygun bir tepkiyi de ortaya koymakla yükümlüdürler. Bu yükümlülükler en basitinden, genel kurulun yapılacağı yere sadece delegelerle değil tabanındaki işçilerle gitmek ve bu ihanet çetesini teşhir etmektir. Ancak, bu tepkiyi Türk-İş yönetiminden gerici çıkar kavgaları nedeniyle ayrılan sicili bozuk bürokratlardan beklemek hayaldir.

Son olarak, Türk-İş Genel Kurulu ilerici ve devrimci güçler açısından dikkatle takip edilmelidir. Çünkü bu genel kurulun sermaye ve AKP hükümetinin planları doğrultusunda (büyük ihtimalle öyle sonuçlanacaktır) sonuçlanması işçi sınıfı ve emekçilere özelleştirme, hak gaspları, sosyal yıkım ve kölelik olarak dönecektir. Genel kurulun ardından gündeme daha ciddi biçimde gelecek ilk saldırı ise kıdem tazminatının gaspıdır. Bu yüzden, sermayenin işçi sınıfı içerisindeki ajanları olan çürümüş bürokrat takımı sendikalardan defedilmeden bu planın önüne geçmek mümkün değildir. Sermaye örgütleri ve hükümetle birlikte işçi sınıfına karşı oluşturulan bu ittifaka karşı yapılması gereken ise genel grev genel direniş şiarıyla etkili bir mücadeleyi tabandan örgütlemektir.