25 Kasım 2011
Sayı: SİKB 2011/44

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalizme ve gericiliğe karşı
direnen halklar kazanacak!
Faşist kudurganlığa karşı omuz omuza!
Ülke çapında haydutluk
Gözaltı terörü protesto edildi
“İmamın ordusu” palazlanıyor!
Türk-İş’te genel kurul: Hedefler ve hesaplar
Güç Birliği Ankara’da toplandı
Art Aksesuar’da direniş kazandı
“Razı değiliz, köle olmayacağız!”
İki büyük hastanede GöREV…
DİSK İSİG Uzmanı Tevfik Güneş: “Kapitalist sistem işçi sağlığının düşmanıdır”
Kürt sorununun tarihsel temelleri ve toplumsal içeriği
Alaattin Karadağ yoldaş katledildiği yerde anıldı
Alaattin yoldaş mezarı başında anıldı…
“Parti ve devrim” etkinlikleri
Mısır’da isyan yeniden!..
“Tek gücümüz eylem yapmak”
AB’nin periferisinde pro-faşist ve teknokrat hükümetlere…
Neo-Nazi karşıtı gösteri
Petrol-İş Kadın Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Necla Akgökçe ile 25 Kasım ve üzerine...
Burjuvazinin deprem
fırsatçılığı
Güvencesiz öğretmenler Ankara'da buluştu
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mısır’da isyan yeniden!

İşçi-emekçiler kendi bayrakları altında toplanıyor…

Dünyanın dört bir yanındaki direnişlerin esin kaynağı olan Tahrir Meydanı, bugünlerde isyan dalgasının ikinci perdesine sahne oluyor. Mısırlı işçi, emekçi ve gençlerin yeniden ayağa kalkması, emperyalistlerle Mısır’daki işbirlikçilerinin, kitlelerin devrimci dinamiklerini pasifize etme çabalarının başarısızlığa uğradığını gösteriyor. Bu dinamikler, sırtını emperyalistlere dayayan Mısır burjuvazisi ile siyasi temsilcilerine karşı durabilecek güçlerdir.

Amerikan kuklası diktatör Hüsnü Mübarek’i deviren halk isyanının dinamiklerini yaratan toplumsal sorunların hiçbiri çözülmüş değil. Elbette halk isyanı emekçiler için pek çok kazanım sağladı. Ancak temel sorunlar, özü itibariyle varlığını sürdürüyor. Diğer bir ifadeyle yeni bir isyanın nesnel zemini yerli yerinde duruyor.

Daha önce de pek çok kez vurguladığımız gibi, Mübarek’in alaşağı edilmesi, işçi ve emekçilerin sorunlarının çözüleceği anlamına gelmiyor. İsyanın ilk dalgası, sınıflar mücadelesinin yeni bir düzeyde devamına uygun zemin hazırladı. Haliyle bu ikinci aşamada sınıfsal taleplerin öne çıkması ve sınıflar arasındaki saflaşmanın ise daha net olması kaçınılmazdır. Nitekim kolluk kuvvetlerinin eylemin ikinci ve üçüncü günlerinde sergiledikleri akıl almaz vahşet, burjuvazinin sınıf kinini iyice bilediğini şimdiden göstermiştir.

İkinci isyan dalgası kaçınılmazdı

Ocak ayında patlak veren ilk isyana katılan milyonların çoğunluğu, diktatörün alaşağı edilmesinden sonra evlerinin yolunu tuttular. Ancak kazanımları koruyup geliştirmenin mücadelenin devamına bağlı olduğunun bilincinde olan sol/sosyalist güçlerle son aylarda güçlenen bağımsız sendikaların önderlik ettiği eylemler devam etti.

İşçi sınıfıyla emekçiler adına hareket eden sol/sosyalist güçler grev, direniş, gösteri vb. eylemlerle taleplerini dile getirirken, burjuvazinin farklı kesimlerinin siyasal temsilcileri ise, iktidardan pay alma kavgasına tutuştular. İktidara el koyan Yüksek Askeri Konsey (YAK) ise, rejimi yeniden tahkim etme, bozulan düzeni onarma ve kitle hareketinin dinamiklerini pasifize etmekle iştigal etti. Öyle ki, YAK ancak yüzbinler Tahrir Meydanı’na indiğinde demokratik, sosyal, siyasal talepler konusunda belli tavizler verdi. Mısır burjuvazisinin Amerikancı ordusu, Mübarek rejimini devam ettirme kaygısını taşıdı.

Mübarek sonrası aylarda da işsizlik, yoksulluk, rüşvet, yolsuzluk ve baskı üreten kapitalist düzen tüm kurumlarıyla işbaşında kaldı. İsyan eden kitlelerin acil demokratik talepleri bile ancak kısmen karşılandı. Örneğin olağanüstü hal kaldırılmadığı gibi, siviller halen askeri mahkemelerde yargılanıyor. Geçen süreye rağmen işkenceci katillerin ancak bir kısmı yargılandı, resmi medya YAK’ın borazanlığını yapmaya başladı, generaller, Mübarek döneminde olduğu gibi ayrıcalıklı konumlarını sürdürüyor vb...

Oysa işçiler, emekçiler ve düzenin geleceksizliğe mahkûm ettiği genç kuşaklar sosyal adalet, demokrasi, özgürlük ve onurlu bir yaşam uğruna isyan etmişti. İsyan, diktatörü alaşağı etti, fakat inisiyatif generallerin eline geçince, temel talepler orta yerde kaldı. Taleplerin karşılanmaması generallere karşı öfkenin birikmesini sağlarken, YAK da giderek küstahlaşıyordu. Diktatörü deviren isyanın yarattığı birikim, deneyim ve özgüven dikkate alındığında, yeni bir isyan fırtınasının esmesi şaşırtıcı değil kaçınılmazdı.

Karşı-devrimci hamle
“ikinci isyan”la yanıtlandı

Rejimin efendisi konumundaki orduya karşı biriken öfkenin seçimlere günler kala patlamasına, generallerin küstahça dayatmaları sebep oldu. Hem ekonomik hem siyasi ayrıcalık isteyen generaller, “rejimin güvencesi biziz, o halde ayrıcalıklı konumumuz devam etmelidir” dayatmasında bulununca, Tahrir Meydanı başta olmak üzere başkent Kahire’nin çeşitli bölgeleri ile İskenderiye, Süveyş, Minye, İsmailiye, Eflan, Ariş gibi büyük kentlerde işçiler, emekçiler ve gençler tekrar alanlara çıktı.

20 generalden müteşekkil olan Yüksek Askeri Konsey, hazırlanacak anayasa ile ayrıcalıklı konumunu sürdürmeyi güvence altına almak istiyor. Ordunun ve savunma bütçesinin parlamento denetimine tabi olmasına karşı çıkan YAK, anayasa metnini kaleme alacak komite üzerinde veto yetkisi de talep ediyor. “Anayasal meşruiyetin bekçisi” olduğunu iddia eden generaller, isteklerinin kabul edilmesi koşuluyla 2012’nin sonu veya 2013’ün başında yönetimi sivillere teslim edeceklerini söylüyorlar.

Ocak ayaklanmasında milyonların yükselttiği şiarları dikkate almayan bu küstahlık, isyana önderlik edenlerin “ikinci devrim” diye tanımladıkları eylemlerin başlamasını tetikledi. Askeri Konsey’in, yönetimi, oluşturulacak “geçici devrim hükümeti”ne derhal devretmesi talebiyle alanlara çıkan yüzbinler, dayatılan karşı-devrimci hamleye isyanla yanıt verdiler.

Ordu ve polisin vahşi saldırılarına maruz kalan isyancılar, 40 civarında eylemcinin katledilmesine, 2 bine yakın eylemcinin ise yaralanmasına rağmen, saldırıya militan bir direnişle yanıt vererek Tahrir Meydanı’na kamp kurdular.

Kolluk kuvvetlerinin zehirli gaz kullandığı, pek çok kişinin boğularak katledildiği, plastik mermi kullanan asker ve polislerin eylemcilerin özellikle yüzlerini hedef aldıkları gözlendi. Medyaya konuşan Tahrir’deki eylemcilerden biri, “Göz yaşartıcı gaza boğuluyoruz. Bu gaz derimizi yakıyor ve polis bu kapsülleri insanların yüzünü hedef alarak ateşliyor. Pek çok insan görme yetisini kaybetti…” ifadelerini kullanırken, BBC muhabiri ise, tabloyu şöyle aktarıyor: “Tahrir Meydanı’nda korkunç şiddet görüntüleri var bu gece. Pek çok kişi göz yaşartıcı gaz yüzünden bilincini kaybetti, kimileri de başından yaralı. Bu tür zorlu durumlarla daha önce de karşılaştım ve göz yaşartıcı gaza alışkınım, ama gaz yüzünden bu kadar kaybın yaşandığına hiç şahit olmamıştım. Pek çok kişi boğularak öldü.”

Halkın çoğunluğunun sert tepki gösterdiği bu vahşet, Mısır burjuvazisinin sınıf çıkarlarını koruyan Amerikancı ordunun tüm kurumlarıyla işbaşında olduğunu gözler önüne serdi. Vahşi saldırganlığa karşı sergilenen militan direniş ise, rejimin temel direği olan bu zorba kurumun da işçi ve emekçiler nezdinde itibarını yitirmeye başladığına işaret ediyor.

Saflar netleşiyor…

İsam Şeref başkanlığındaki hükümeti istifaya zorlayan isyan dalgasında sol/sosyalist güçlerin etkin bir rol oynadığı gözleniyor. Bazı liberal ve dinci akımlar eylemlere katılsa da, sol/sosyalist güçlerin ağırlığı belirgin. Yüzbinlerce üyesi bulunan bağımsız sendikaların isyana destek çağrısında bulunmaları, sosyalist güçlerin etkisini daha da güçlendiriyor.

Militarist güçlerin gözü dönmüş saldırganlığı, ayrıcalıklı kast konumundaki ordu ve polis şeflerinin işçiler, emekçiler ve sosyalist güçlere karşı besledikleri sınıfsal kinin boyutunu ortaya koydu. Aynı şeyi, askeri yönetimi destekleyen burjuvazi için de söylemek mümkündür.

Müslüman Kardeşler’in temsil ettiği burjuva kesimler ise, kurdukları Hürriyet ve Adalet Partisi’nin ilk seçimlerden galip çıkması üzerine hesap yapıyorlar. Ordunun ayrıcalıklarına karşı olmayan Müslüman Kardeşler, izinden giden dinci güçlerle birlikte “AKP modeli”ni örnek alıyor. Bu güç odağı dinci gerici, neoliberal, (şimdilik) utangaç Amerikancıdır. Bunlar, denetimleri dışındaki kitlelerin isyanından korkan güçlerdir. Nitekim birinci isyan devam ederken, ordu ile görüşmeye başlayan Müslüman Kardeşler, Mübarek devrildikten sonra yapılan kitle eylemlerine katılmıyordu. Hatta bazı eylemleri provokatif açıklamalarla karalamaya da çalışmıştı. Yani Müslüman Kardeşler de emekçi kitlelerin evlerinde oturup tevekkülle beklemelerini istiyor. Zira iktidardan ve artı-değer yağmasından aldığı payı büyütmek için sabırsızlanan bu kesim, Mübarek döneminde bile işçi sınıfının grev ve direnişlerine düşmanca yaklaşıyordu.

İkinci isyanda ise, ilkin zorunlu olarak eylemlere katılan Müslüman Kardeşler, Tahrir Meydanı’nda direniş çadırlarının kurulmasına ise sıcak bakmıyor. Hatırlanacağı üzere, Ocak ayında patlak veren ilk isyana önce ihtiyatla yaklaşan Müslüman Kardeşler, ancak olayların halk ayaklanması boyutuna vardığı dördüncü günde aktif katılım sağlamıştı. Şimdi de, YAK’ın ayrıcalıklarına son vermek için gerçekleştirilen eylemlerden uzak durmaya çalışan Müslüman Kardeşler, seçimlerin bir an önce yapılması için uğraşıyor. Bunların derdi, biran önce iktidar pastasından büyük bir pay almaktır.

Mücadelenin bu aşamasında halen eylemlere katılan bazı liberal kesimlerin ise, kapitalist sistemle bir sorunları bulunmuyor. Rejimin iki temel gücü olan Ordu ile Müslüman Kardeşler, bu kesimleri denklem dışı bırakmaya çalışıyorlar. Buna tepki gösteren liberaller, sol/sosyalist güçlerin başını çektiği direnişe halen katılıyorlar. İktidardan pay alabildikleri anda karşı safa geçmeleri işten bile olmayacak. Zira sol/sosyalist güçlerle bağımsız sendikaların bizzat kapitalizmle sorunları vardır. Bu ise, bayrakların ayrışmasının kaçınılmaz olduğuna işaret ediyor.

“İkinci isyan” hareketinde etkin bir rol oynayan sosyalist güçlerle bağımsız sendikalar, “devrimin ordu ve Müslüman Kardeşler tarafından bastırılmasına karşı kararlılıkla direneceklerini” ilan ediyorlar. Destek verenlerle birlikte 20’yi aşkın örgüt ve gruptan oluşan bu cephe, egemenleri zorlayacak potansiyeller taşıyor.

Mücadeleyi sonuna kadar götürme konusuna kararlı olduklarını ilan eden sol/sosyalist güçlerin tutumu ve devam eden hareket üzerindeki etkileri, önümüzdeki günlerde daha net görülecektir. İttifak kurarak birlikte hareket eden sosyalist güçlerin isyana önderlik etme başarısı gösterebilmeleri durumunda, “ikinci isyan” hareketinin devrimci bir hatta ilerlemesinin önü açılacaktır.

 

 

 

Devrimci ve ilerici güçlerden açıklamalar

Mısırlı Bağımsız Sendikalar Federasyonu 19 Kasım günü “Değişim- özgürlük-sosyal adalet” başlıklı bir açıklama yayınlayarak üyelerine Tahrir Meydanı’ndaki protestolara katılma çağrısı yapmıştı. Mısırlı Bağımsız Sendikalar Federasyonu’nun bağlı sendikalarda 1,4 milyona yakın üyesi buluyor.

Ülkedeki sosyalist örgütlerden Devrimci Sosyalistler de 20 Kasım günü “Kahrolsun askeri iktidar! Kahrolsun Mübarek’in iktidarı!” başlıklı bir açıklama yayınladı.

Devrimcilerin bir kez daha Tahrir Meydanı’na döndüğüne dikkat çekilen açıklamada, “Devrimci Sosyalistler, meydanlardaki ve sokaklardaki cesur devrimci kitleleri 25 Ocak Devrimi’nin derslerini uygulamaya ve ‘Özgürleşmiş Meydanlardaki’ tüm güçleri tek bir cephede birleşmeye çağırıyor” denildi.

Mübarek’i deviren 25 Ocak ayaklanmasını başlatan eylemin çağrıcı 6 Nisan Hareketi de, iktidarda bulunan Yüksek Askeri Konsey’in Mübarek maskesi giydiğini bildirerek, “Kim ne maskesi giyerse giysin maskelerini düşüreceğiz” açıklamasında bulundu.