7 Ekim 2011
Sayı: SİKB 2011/38

 Kızıl Bayrak'tan
Düzeni yere sermek için fiili-meşru mücadele!…
Tasfiye planını çöpe atmak için müzakere değil militan mücadele!
ABD yörüngesinde
saldırganlıkta tam yol ileri
Kirli savaşın ve düzenin aynası medya
Bataklığın ortasında çürüyecek “muhbir vatandaş” aranıyor - H. Eylül
Füze kalkanı ve mücadele üzerine görüşler
Binler füze kalkanına karşı yürüdü
Liman işçilerinden
dayanışma etkinliği
Hayatlarını ve direnişlerini
Tuzla’ya taşıdılar
Birleşik Metal’de protestolu kongre
Kartal’da kitlesel ve militan işçi eylemi
“Tek yol genel grev!”
Dünden bugüne kıdem
tazminatı hakkı
“Demokrasi” ve diktatörlük üzerine
V.İ.Lenin
Yunanistan'da işçi sınıfı kavgayı büyütüyor
Sosyal mücadele rüzgarı
Amerika’da da esiyor
Köln’de IG Metall Gençliği’nden
kitlesel eylem
6 Kasım’a devrimci hazırlık!.
AÜ’de direniş
Paralı eğitime karşı mücadele eden öğrenci velisi Arzu Yıldız Sancak ile konuştuk
Genç-Sen’e yargı darbesi protesto edildi!
Adaletin temeli nakittir
Yerel işçi bültenlerinde
birlik ve kardeşlik çağrısı!
Che kavgamızda yaşıyor!.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yunanistan işçi sınıfı kavgayı büyütüyor

Volkan Yaraşır

Avrupa Birliği’nde borç krizi derinleşiyor. Borç krizi sarmalının Avro bölgesine hızla yayılma riski, AB’nin yeni önlemler almasına yol açtı.

Almanya ve Fransa’nın öncülüğünde, Avro bölgesinde acil durumlar için oluşturulan “kurtarma” fonunun, yani Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nun genişletilmesi kararı alındı. Ayrıca AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF’den oluşan Troyka, borç krizi içindeki ülkelere yeni yıkıcı yaptırımlar dayattı.

Bu konjonktürde Yunanistan, kritik eşikteki ülke olma özelliğini korudu. AB’nin en zayıf halkası olan Yunanistan, alınan bir dizi “önleme” rağmen her an iflas edebilir.

Yunanistan’daki gelişmelerin ikili bir anlamı var. Birincisi; Yunanistan AB’nin borç/mali krize ilişkin önlem ve uygulamalarının laboratuarı olma özelliğini taşıyor. İkincisi; finans kapitalin sistematik saldırılarına karşı kıtanın mücadele odağı ve işçi sınıfının kolektif aksiyon merkezi olarak öne çıkıyor.

Yunanistan mali krizinin bulaşıcı etkisi

Yunanistan 2010 yılına girerken iflasını ilan etmişti. 2010 Mayıs ayında Troyka’nın organize ettiği 110 milyar dolarlık “yardımla” iflas engellenmeye çalışıldı. Ne var ki bu “yardım” paketinin Yunanistan ekonomisinin yapısal sorunlarını çözemediği kısa bir müddet sonra anlaşıldı. Ardından 2011 Mayıs ayında bu sefer 157 milyar dolarlık “yardımın” önü açıldı. Ağır yaptırımlarla ve bu yaptırımların uygulanmasına bağlı olarak finansal “desteğin” çeşitli dönemlerde verilmesi karara bağlandı.

Büyük bir ihtimalle bu son adım da olumlu sonuç vermeyecek. Yunanistan’ın 2012 yılında toplam borcunun 500 milyar doları geçmesi bekleniyor. Alınan radikal “önlemlere” rağmen Yunanistan’ın, bırakın istikrara kavuşmasını, borç çevrimini döndürmesi bile pek mümkün görülmüyor. Bu durum ve AB’nin entegrasyon düzeyi Yunanistan’daki mali krizin bulaşıcı etkisini güçlendiriyor ve yayılma riskini artırıyor.

Borçların bir kısmının AB’ye bağlı diğer ülkeler tarafından ödenecek olması, Avusturya, Hollanda, Slovakya gibi AB üyesi birçok ülkeyi sıkıntıya sokuyor. Bu yükümlülükten dolayı Yunanistan’ın birlikten çıkarılması tartışılıyor. Böylesi bir gelişme Avrupa Birliği’nde çözülmelerin yaşanmasına yol açabilir. Öte yandan Yunanistan’dan başlayan ülke iflasları AB projesi için yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Bu sürecin yalnızca AB’de değil, küresel düzeyde de etkileri olacaktır. Bugün açısından metropollerde ülke büyümelerinde görülen şiddetli düşüşler ve devlet borçlarının hızla yükselmesi (ABD’de anayasal sınır aşıldı ve yeni düzenlemeler yapıldı) krizin derinleşmesine delalettir. AB’yi saracak ülke iflasları ya da sadece İspanya ve İtalya gibi kritik ülkelerde yaşanacak iflaslar kapitalizmin yapısal krizini derinleştirici faktörlerdir. II. Büyük depresyonun dışavurumudur.

Almanya ve Fransa öncülüğünde Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nun kısa zamanda kurulması ve yeni düzenlemelere tabi tutulması boşuna değildir. Fonun sermayesi ve yetkileri hızla artırıldı. Avrupa parlamentosu krizin başında fonun sermayesini 250 milyar avro olarak belirlemişti. Bir müddet sonra 440 milyar avroya çıkarıldı. Almanya’nın fon içindeki payı %100 oranında yükseltildi. Şimdi fonun 3 trilyon avro yükseltilmesi hedefleniyor. Bu adımlarla avro bölgesinde krizin olası yıkıcı sonuçlarına hazırlanılıyor.

Fakat durum son derece ciddi. Özellikle İtalya ve İspanya’nın içine girdiği mali kriz, AB dengelerini sarsacak boyuta ulaştı.

İtalya GSMH’sının %120’si kadar borçlu. Borç çevrimi için 2011 yılı başında 56 milyar dolarlık kemer sıkma paketi açıkladı. Buna Ağustos ayında açıklanan 48 milyar dolarlık yeni ilave tedbirler eklendi. Bu kesintilerle birlikte 2011 yılının sonunda İtalya’nın 170 milyar dolarlık borç ödemesi var. Yani İtalya ekonomisi şiddetli bir kriz içinde. İtalya işçi sınıfı da başta sendikal yapı CGIL önderliğinde reaksiyonlarını gösteriyor. Benzer problemleri İspanya da yaşıyor. Bu arada Belçika’nın en büyük bankalarından Dexia Bank iflasını açıkladı. Dexia Bank’ın iflası, Belçika’nın İrlanda gibi zombi bankacılık krizine girme olasılığını yükseltti. Finlandiya da mali kriz içine girdi. Fransa’da ise bankacılık sistemi sallanıyor. ABD bankalarının manipülasyonuyla, Fransa bankalarının batık tahviller aldığı ortaya çıktı. Fransa bankalarının iflası tartışılır oldu. IMF yetkilileri bu tehlikeye karşı AB bankalarını uyardı ve rezervlerini 300 milyar dolar yükseltmelerini istedi. Çünkü AB’deki olası banka iflaslarına önlem alınmazsa, iflaslar ABD bankalarına sıçrayabilir. Bu da küresel finans sisteminin senkronize çöküşü anlamına gelir. Böylesi bir dalgalanma ya da spekülatif anafor Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nun yıkılışı demektir.

Bu risklere karşı ve bir emperyalist ekspansiyon/ sömürgeleştirme programı olarak AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF borç krizi içindeki ülkelere ekonomik, siyasi ve sosyal anlamda son derece sarsıcı ve altüst edici yaptırımlar dayatıyor.

Yunanistan hukuki, mali, idari imtiyazlar içeren, bir nevi yeni protektora/ himayeci sömürgecilik ve kapitülasyon niteliğindeki yaptırımlara onay verdi.

Yunanistan hükümetinin Troyka’yla imzaladığı son memorandum bir protektora anlaşması oldu. Böylece Yunanistan ekonomisinin denetimi Almanya ve Fransa finans kurumlarına bırakıldı.

Yeni devlet düzeni

Yunanistan İdari Reform Bakanı Dimitris Reppas memorandum sonrası “hükümet devletin yapılanmasında önemli değişiklikler yapacak” diye açıkladığı süreç, altyapısı neo-liberal politikalarla hazırlanan, devletin şirketleşme sürecidir. Ya da devletin şirketleşme modeline uygun yeniden yapılanmasıdır. AB süreci ya da kapitalist entegrasyonun derinleşmesine bağlı olarak devlete yeni işlevler yüklendi. Bu “yeni devlet düzeni” devletin zor aygıtı olması yanında, sermayenin hegemonyasını yaygınlaştıran ve sermayenin küresel ve yerel hamlelerine uygun davranan bir aparata dönüşmesi hedefleniyor. Devlet, böylece bir taraftan neo-liberal karşı devrim programlarını uygulayacak, diğer taraftan ise bir sosyal ve ekonomik aktör olma özelliğini hızla kaybedecekti.

Bu süreç devletin finans kapitalin ihtiyaç ve yönelimlerine göre transformasyonunu içerdi. Devlet, kriz sonrası Troyka’nın yaptırımlarına paralel, son derece rafine bir şekilde şirket formatına büründü.

Yunanistan hükümetinin kamu çalışanlarının sistematik tasfiyesi yönündeki kararı da bu yönde atılmış önemli bir adım oldu.

Bugün Yunanistan’da 300 bin devlet memuru statüsünde kamu çalışanı bulunuyor. Yeni kararla bu sayının 180 bini iş yedeğine alınacak. İlk aşamada 14 bin memur çalışan işten atılacak. Kalan 166 bin kamu çalışanı 12 ay ek ödeme almadan, sadece maaşlarının %60’ını alarak başka işlerde istihdam edilecek. 12 ayın sonunda Devlet İstihdam Kurulu’nun değerlendirmesine bağlı olarak çalışanlar işten atılabilecek. Aslında bu uygulama 180 bin kişinin direkt işten atılmasından dolayı doğabilecek reaksiyonu engellemek amaçlı aşamalı bir işten atma stratejisidir. Ayrıca ulaşım, sağlık, eğitim, sosyal hizmetler gibi geniş bir alanın hızla metalaştırılmasının önü açıldı. Sosyal harcamalarda büyük kesintilerin yapılması kararlaştırıldı. Öte yandan önümüzdeki yıllarda 100 bin işyerinin kapanma olasılığı çok yüksek. Bu on binlerce kişinin işsiz kalması anlamına geliyor.

Sokağı kazanmak

Yunanistan işçi sınıfı yeni memoranduma karşı harekete geçti. Yaygın sokak gösterileri ve grevlerin yanında, siyasi iktidarın kilit noktaları olan bakanlıklar işgal edildi.

Atina’da işçiler Troyka heyeti toplantı halindeyken, ekonomi bakanlığını işgal etti. Heyet, bakanlık binasında mahsur kaldı. Bir başka işgal de grevdeki ulaştırma bakanlığı çalışanları ve taksiciler tarafından gerçekleştirildi. İşçiler ulaştırma bakanlığını işgal etti.

Yunanistan işçi sınıfı dalgasal genel grevler, kitlesel sokak gösterileri, yaygın sektörel grevler ve son olarak bakanlık işgalleriyle kavgayı büyütüyor.

Avrupa kıtasında neo-liberal karşı devrimci saldırının en yoğun ve en şiddetli uygulandığı odak coğrafya olan Yunanistan, aynı zamanda işçi sınıfının gerçekleştirdiği muazzam pratik ve direnişlerle kıtanın mücadele odağı haline geldi. Yani militan diyalektik işledi.

Yunanistan işçi sınıfının bir dizi zaafı bulunuyor. Sendikal harekete hakim, bürokratik ve korparatist yapı, bugüne kadar sınıfın birleşik ve bağımsız gücünün yaratılmasına engel oldu. Sınıf sektörel ayrımlara tabi tutuldu. Bu sınıfın enerjisinin yoğunlaşmasını engelledi. Mücadele ekonomik alana sıkıştırıldı ve hakların korunmasıyla sınırlandırıldı. Sınıfın siyasal talepleri ve hamleleri bloke edildi. Sendikal bürokrasi sınıfın yorulması ve demoralize olması yönünde taktikler izledi. Reformist eğilimler de sınıfın devrimci enerjisini absorbe etmeye çalıştı. Ayrıca devrimci siyasal önderliğin yokluğu mücadelenin kristalize olmasını ve yoğunlaşmasını engelledi. Kısa dönemli hedefler, sınıfı yordu. Yıkıcı enerjinin dağılmasına yol açtı.

Bu negatif boyutlara rağmen Yunanistan işçi sınıfı Avrupa işçi sınıfının katalizörü olma rolünü her fırsatta yeniden ortaya koydu.

En başta Yunanistan işçi sınıfı sokağı iyi kullandı. Sokağın gücünün farkında olarak mücadeleyi sokakta ördü. Hatta sokak, üzerindeki bürokratik, korparatist ve reformist blokajların parçalanmasına yol açtı. Sokağın yenileme gücü ve yarattığı enerji sınıfı diri tuttu. Sınıfın reflekslerini güçlendirdi. Ruhunu silahlandırdı.

Yunanistan işçi sınıfı muhteşem bir mobilizasyon gücüne sahip. Bunu Avrupa işçi sınıfı mücadele tarihinde bir ilk olan genel grev senkronları/ dalgalarıyla gösterdi. Bir buçuk yıllık bir kesitte ardı ardına etkin ve kitlesel genel grevler örgütlemeyi başardı. Ayrıca mobilizasyonun bir başka göstergesi, yaygın sektörel grevler oldu. Hatta her mobilizasyon, yeni ve daha güçlü mobilizasyonları besledi. Yunanistan işçi sınıfı kriz sonrası Avrupa işçi sınıfının yarattığı diğer pratiklerden de öğrenmeyi bildi ve bu pratikleri hayata geçirdi. Atina’da günlerce süren meydan işgalleri gibi…

Yunanistan işçi sınıfının refleksleri sınıflar mücadelesi içinde ve sınıfsal antagonizmanın keskinliğine paralel güçlendi. Hükümetin her siyasal ve ekonomik kararı ve uygulamalarına müdahale etti. Gerçek bir toplumsal maddi güç olduğunu tekrar tekrar gösterdi.

Kavga ve isyan

Yunanistan’ın içine girdiği yeni dönem sınıfsal kutuplaşmayı keskinleştiriyor.

Yunanistan işçi sınıfının yeni döneme hazırlanması, yarattığı birikimleri değerlendirmesi ve bağımsız, birleşik gücünün önündeki engelleri aşması gerekiyor.

İşçi sınıfı böylesi adımlarla vurucu eylemler ya da eylem senkronlarıyla son derece önemli hamleler gerçekleştirebilir. Uzun süreli sonuç alıcı bir genel grev, Yunanistan’da inanılmaz gelişmelerin önünü açabilir.

Bugüne kadar yaratılan pratikler böylesi bir eylemin gerçekleşmesinin nesnel zeminlerini yarattı. Sorun bu eylemin örgütlenmesi ve kararlılıkla uygulanmasıdır. Her şeyden önce sendikal bürokrasinin, korparatizmin sınırlarının parçalanmasıdır. Yunanistan işçi sınıfı bu militan ruha sahiptir. Sınıfsal öfke ve kin patlamaya hazırdır.

Uzun süreli bir genel grev, karşı devrimci programı itinayla uygulayan PASOK’un sonu anlamına gelecektir.

PASOK iktidarının yıkılması müthiş bir siyasal hamledir. Karşı devrimci programa geçit vermemektir. Ayrıca sosyal demokrasinin sınıf içinde yarattığı yanılsamanın aşılması anlamına gelir. Bu adım aynı zamanda PASOK’un solunda bulunan KKE ve SYRIZA’nın reformist çizgisinin etkisizleştirilmesidir. Bu iki eğilim PASOK’un örtük destekleyicisidir.

Bütün bunların yanında borç krizinin derinleşmesine paralel, Yunanistan’ın iflasının gündeme gelmesi olasıdır. Derinleşen siyasal ve ekonomik kriz (2008 ayaklanmasında olduğu gibi) Yunanistan’da iktidar boşluğu doğurabilir. Böylesi bir şans sokağı iyi kullanan işçi sınıfının iktidarı fethetmesinin önünü açabilir. 2001 yılında Arjantin isyanında olduğu gibi, yaygın özyönetim pratikleri, sokak parlamentoları ve alternatif toplumsal örgütlenmelerin doğması olasıdır.

Yunanistan’da yaşanacak iflas ve doğacak iktidar boşluğu ve sınıfın gerçekleştireceği doğrudan eylem ve doğrudan demokrasi pratikleri kıta düzeyinde inanılmaz gelişmelerin önünü açabilir. Özellikle Akdeniz havzasında borç krizinin yarattığı atmosfer ve biriktirdiği enerji, böylesi bir ateşle patlayabilir.

Bir başka boyut ise içine girilen dönemin Yunanistan’da karşı devrimci taktik ve pratiklerin yoğunlaşacağı bir dönem olmasıdır.

2010 yılının yazında CIA raporlarında Yunanistan’da darbe ihtimalinden bahsedilmesi boşuna değildir. Yunanistan’daki entelektüellerin darbe söylentileri üzerine Atina’nın Beyrut olabileceği yönündeki açıklamaları düşündürücüdür.

Finans kapitalin sınıf hareketini bastırmak için olağanüstü rejimlere geçmesi karşı devrimci tedbirler alması olasıdır.

Kısaca Yunanistan’da sınıfsal antagonizma, ok varyantlı sonuçlar yaratabilecek boyuta ulaştı.

Yunanistan’da kavga büyüyor. Yunanistan işçi sınıfı ataklığı, dinamizmi ve yarattığı pratiklerle umudu ayaklandırıyor. Avrupa işçi sınıfının mücadelesinin odağı olarak öne çıkıyor.


 

 

Yunanistan’da sıradan bir gün: Grev, protesto!..

Troyka’ya işgalli karşılama

29 Eylül günü emekçiler kemer sıkma politikalarını protesto etmek için İçişleri, Adalet, Maliye, Sağlık ve Tarım Kalkınma bakanlıklarını işgal etti.

Troyka’nın, incelemelerini sürdürmek üzere Atina’ya dönme kararı üzerine işgal eylemleri yapılırken, işgal altındaki bakanlıkların önünde toplanan çok sayıda kamu emekçisi ve işçi protesto gösterisi yaptı.

Maliye Bakanı Evangelos Venizelos ile görüşmek için Maliye Bakanlığı’na gelen Troyka yetkililerinin göstericiler tarafından engellendiği bildirildi.

ADEDY’den yapılan açıklamada işgal eyleminin Troyka’nın tekrar ülkeye gelmesine ve gelirlerin azalmasına neden olan barbarca önlemlere karşı yapıldığı söylendi.

8 milyar avroluk kredinin serbest bırakılıp bırakılmayacağına karar verecek olan IMF, AB ve Avrupa Merkez Bankası’ndan oluşan heyet de Atina’daydı. Yunan halkı ise, ülkeye gelen bu yetkililerle neredeyse köşe kapmaca oynadı. Heyetin görüşmelerinin, yollara ve bakanlıklara kurulan barikatlar nedeniyle geciktiği belirtilirken, bazı görüşmeler de planlanan mekanlar yerine başka yerlerde yapıldı.


Yunanistan sokakta!

Yunanistan hükümetinin 30 bin kamu emekçisinin kızağa alınmasını da içeren ek kemer sıkma uygulamalarını kabul etmesinin ardından protesto eylemleri büyüdü.

Başkent Atina’da 4 Ekim sabahı erken saatlerden itibaren alanlara çıkan göstericiler çeşitli bakanlık binalarını işgal ettiklerini duyurdu. Ekonomi, Kalkınma, Tarım, Sağlık, Adalet ve Kültür Bakanlıklarının işgal edildi. Üniversite öğrencileri de Eğitim Bakanlığı’nda gösteri gerçekleştirdi.


Genel grev

5 Ekim günü kamu ve özel sektör çalışanlarının gerçekleştirdiği 24 saatlik genel grev ile hayat durdu. GSEE ile ADEDY’in çağrısıyla yapılan greve, kamu kurumları, yerel yönetim, hava trafik kontrolörleri, devlet radyo ve televizyon kurumu ERT, Yunan haber ajansı AMNA, avukatlar, devlet hastanelerindeki doktorlar ve sağlık çalışanları da katılım sağladı.

Greve katılan eğitim çalışanları sebebiyle okulların büyük kısmı açılmazken, deniz ve hava ulaşım seferleri neredeyse tümüyle durdu. Ülkedeki hastanelerde yalnızca acil servisler hizmet verdi.

Binler gösteri düzenledi

Atina’da düznelenen protesto gösterilerine on beş binden fazla kişinin katıldığı bildirildi. Sintagma Meydanı’ndaki protesto eylemi kolluk güçleri ile protestocular arasında çatışmalara sahne oldu.

ADEDY ise 5 Ekim günü Atina’da Klafthmonos Meydanı’nda da bir gösteri düzenledi.

Ayrıca öğlen saatlerinde kent merkezindeki Omonia Meydanı’nda toplanan öğrenciler,  “Okul, kitap ve öğretmen istiyoruz”, “Füzeleri satın birkaç kitap alın” pankartlarıyla parlamentonun bulunduğu Sintagma Meydanı’na kadar yürümek istedi.