7 Ekim 2011
Sayı: SİKB 2011/38

 Kızıl Bayrak'tan
Düzeni yere sermek için fiili-meşru mücadele!…
Tasfiye planını çöpe atmak için müzakere değil militan mücadele!
ABD yörüngesinde
saldırganlıkta tam yol ileri
Kirli savaşın ve düzenin aynası medya
Bataklığın ortasında çürüyecek “muhbir vatandaş” aranıyor - H. Eylül
Füze kalkanı ve mücadele üzerine görüşler
Binler füze kalkanına karşı yürüdü
Liman işçilerinden
dayanışma etkinliği
Hayatlarını ve direnişlerini
Tuzla’ya taşıdılar
Birleşik Metal’de protestolu kongre
Kartal’da kitlesel ve militan
işçi eylemi
“Tek yol genel grev!”
Dünden bugüne kıdem
tazminatı hakkı
“Demokrasi” ve diktatörlük üzerine
V.İ.Lenin
Yunanistan'da işçi sınıfı kavgayı büyütüyor
Sosyal mücadele rüzgarı
Amerika’da da esiyor
Köln’de IG Metall Gençliği’nden
kitlesel eylem
6 Kasım’a devrimci hazırlık!.
AÜ’de direniş
Paralı eğitime karşı mücadele eden öğrenci velisi Arzu Yıldız Sancak ile konuştuk
Genç-Sen’e yargı darbesi protesto edildi!
Adaletin temeli nakittir
Yerel işçi bültenlerinde
birlik ve kardeşlik çağrısı!
Che kavgamızda yaşıyor!.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tasfiye planını çöpe atmak için müzakere değil militan mücadele!

ABD’nin aktif desteği ile Kürt halkına karşı savaşı tırmandıran AKP hükümeti, emperyalist güçler adına Ortadoğu’da üstlendiği “etkin taşeronluk” rolünün hakkını verebilmek için, Kürt sorununu kontrol altına almaya çalışıyor. Çünkü Ortadoğu’ya “model” diye pazarlanmaya çalışılan AKP’nin, Kürt halkının direnişi devam ederken alıcı bulması olası değil. Bundan dolayı hem emperyalist güçler hem AKP hükümeti, Kürt hareketini düzen sınırları içine hapsetmeye özel bir önem veriyorlar.

Washington’daki savaş baronlarının desteğini alan AKP hükümetinin Kürt halkına karşı saldırıya geçmesi, bunun için ordu, polis, genel olarak medya, özel olarak ise “organik gazeteci” takımının askeri ve psikolojik savaş için seferber edilmesi, Kürt halkının ilerici dinamiklerini kırmaya verilen önemi gösteriyor.

AKP “meclise dönüş”ten medet umuyor

Devletin pervasız saldırılarını protesto etmek amacıyla TBMM’yi boykot eden BDP milletvekillerinin yemin ederek meclise dönmeleri, AKP şefleri ve medyadaki yardakçı takımı tarafından “rejimin zaferi” olarak sunuluyor.

Koşullarda bir değişiklik olmadığı halde BDP’nin -tabandan gelen bazı tepkilere rağmen- meclise dönmesinin “geri adım” olduğu açık. Zira devletin saldırganlığının dorukta olduğu günlerde meşru direnişi sürdürmek yerine, “meclis mevzisi”ni terk etmemek adına burjuvazinin parlamentosuna dönüş, gericiliğin kalesi olan bu kurumun meşrulaştırılmasına hizmet ediyor. Ancak BDP’nin bu adımından Amerikancı rejim namına zafer ummak, AKP iktidarının başarısına değil aczine işaret ediyor.

Bu kısmi geri adımdan zafer ummak, Kürt hareketi ve halkına karşı girişilen azgın saldırganlığın, istenen sonucu yaratmadığının ilanıdır aynı zamanda. Aylardır gerilla mevzilerini bombalayan, “KCK operasyonları” adı altında legal alandaki Kürt siyasetçilere karşı sürek avı başlatan, “terörle mücadele, siyasetle müzakere” söylemi ile Kürt hareketini bölmeye çalışan, medyadaki “organik gazeteci” sürüsünü seferber eden gerici rejim ve onun hükümeti AKP, hiçbir cephede zafer kazanamadı. Gerilla atılan tonlarca bombaya rağmen direnişe devam ederken, BDP kısmen geri adım atsa da, mücadeleye devam edeceğini ilan ediyor. Kürt emekçi halkı ise, BDP’nin meclise dönüş kararına belli bakımlardan soğuk bakmakta, meşru/militan direniş yolunda kararlı bir duruş sergilemektedir.

Son günlerdeki gelişmeler AKP ve yardakçılarının, “BDP’nin meclise dönüş zaferi” ile yetinmek zorunda kaldıklarına işaret ediyor. Devletin sergilediği gözü dönmüşlük ve saldırının kapsamı dikkate alındığında, genel anlamda direnme kararlılığını koruyan Kürt hareketinin, emperyalistlerle Ankara’daki işbirlikçilerinin planlarını bozduğunu söylemek mümkündür.

Devlet acz içinde

Beyaz Saray’ın savaş baronlarından aldığı feyzle, “ezeceğiz, bitireceğiz, Kandil’i temizleyeceğiz” vaazları eşliğinde saldırı emri veren Tayyip Erdoğan, gelinen yerde bir yandan da masayı gösteriyor. Bu dönüş, Kürt hareketini tasfiye edip Kürt halkının direnme iradesini kırma saldırısının fiyaskoyla sonuçlanmasının itirafından başka bir şey değil. Zira eğer Türk devletinin uğursuz planı başarıya ulaşabilseydi, değil PKK’yi BDP’yi bile muhatap almayacak, tersine Kürt hareketini bir bütün olarak ezme yoluna gidecekti.

“Bölgenin etkin gücüyüz” havalarında olan bir devletin başbakanı olan Erdoğan, milletvekillerinin meclise dönüşünün ardından yaptığı açıklamada, BDP ile görüşmelerin başlayabileceğini söyledi. BDP’nin geri adım atmasını hükümetin başarısı olarak yansıtan AKP şefi, “düzenin çizdiği sınırlar içinde kalırsanız sizi muhatap alırız” demeye getiriyor. Buna karşın sorunun BDP’den ibaret olmadığı, asıl muhatabın PKK olduğu ve görüşmelerin tekrar başlayabileceğinin başbakan tarafından açıklanması, ABD’nin aktif desteği olsa da, Kürt hareketi ve halkını sindirme saldırısının amacına ulaşamadığını gözler önüne seriyor.

PKK’yi Tamil Kaplanları’yla karşılaştırmanın isabetli olmadığını söyleyen AKP şefi, kirli savaş yöntemleriyle Kürt hareketini tasfiye etmenin mümkün olmadığını, sorunun çözümü için görüşmelerin yeniden başlatılmasına yeşil ışık yakılacağını açıklamak zorunda kaldı.

Müzakere çözüm olmuyor

BDP’nin meclise dönüşüne destek veren PKK liderleri de, daha önce devletle görüşmelere önem verdiklerini, bu görüşmelerin tekrar başlayabileceğini ifade ediyorlar. Yani taraflar, görüşmelere devam etme eğiliminde olduklarını ilan etmiş bulunuyorlar.

ANF ile yaptığı röportajda, “…Çünkü tartışılacak olan her şey tartışıldı, bu konuda yapılması gereken her şey yapıldı, son olarak protokoller hazırlandı; iş, sıra pratik adıma gelince tıkandı” şeklinde konuşan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, devletin ikiyüzlü tutumuna işaret ediyor. Bununla birlikte görüşmelerin yeniden başlayabileceğini ifade eden Karayılan, ancak bunun için Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgür hareket etme koşullarının yaratılması gerektiğini vurguluyor.

Devletin ve AKP hükümetinin her yola başvurarak Kürt hareketini tasfiye etmeye çalıştığının farkında olan PKK liderleri, “Kürt sorununa anayasal çerçevede çözümü” temel aldıkları için, müzakerelere büyük önem vermekten geri duramıyorlar. AKP’nin seçimler öncesinde işi protokol imzalama noktasına vardırıp yan çizdiği, seçimlerden güçlü çıkınca da savaşı başlattığını dile getiren PKK liderleri, haklı olarak devlete güvenmiyorlar, ancak anayasal çözüm temel alınınca da, devletle yapılacak pazarlığa umut bağlamak da kaçınılmaz oluyor.

İmralı süreciyle başlayan devletle görüşmelerden şu ana kadar Kürt sorununun çözümü konusunda kayda değer bir mesafe alınabilmiş değil. Bu da devletin Kürt sorununu çözmeyi değil, Kürt hareketini tasfiye etmek veya düzenin icazet sınırlarına çekmek için çaba sarf ettiğini kanıtlıyor. Dahası, eğer ortada sorunu çözme gücü ve iradesi olsaydı, görüşmelerin/pazarlıkların seyri de farklı olurdu.

Eşitlik ve özgürlük için birleşik militan direniş!

Hem emperyalistler hem burjuvazi hem AKP Kürt sorunundan kurtulmak istiyor. Ancak bu amaçlarına Kürt halkının ulusal eşitlik ve özgürlük taleplerini karşılayarak değil, Kürt hareketini düzen sınırları içine çekip pasifize etmek ve ardından bir takım kırıntılarla bu işten sıyrılmak istiyorlar.

Emperyalistlerle Ankara’daki işbirlikçilerinin bu gerici, uğursuz emelleri her girişimde Kürt halkının ve hareketinin direnme iradesine çarpıp geri tepiyor. ABD’nin desteği ile halen devam eden saldırının akıbeti de farklı olmayacaktır.

Hal böyleyken, Kürt hareketinin masaya oturmaya endeksli eğilimleri, AKP iktidarını kısmen rahatlatıyor. Tersinden ise, Kürt hareketinin zaman ve enerji yitirmesine yol açıyor. Bu kısırdöngü, -farklı şekillerde de olsa- yıllardır devam etmesine, dahası devletin yeni bir imha savaşını tekrar başlatmasına rağmen, yeniden başlayacak pazarlıklardan Kürt halkının temel taleplerini karşılayacak bir çözüme ulaşılması olası görünmüyor.

Devletle görüşmeler ve pazarlıklar için harcanan zaman ve enerji, görüşmeler kesintiye uğramasın diye kimi zaman Kürt halkının mücadele dinamiklerinin baskılanması, temelden yoksun beklentilerin yarattığı olumsuz sonuçlar vb… Tüm bunlar, dikkatin, gücün, zamanın, enerjinin meşru/militan mücadeleye yöneltilmesi, Türkiye işçi sınıfı ve emekçileriyle birleşik direnişin örülmesine harcanmasının daha isabetli olacağına işaret ediyor.

İşbirlikçi burjuvazi ve onun hizmetindeki AKP hükümetinin hem iç hem dış politikada giderek saldırganlaştığı bir dönemde, görüşmelerle Kürt halkının taleplerini karşılaması mümkün değil. Bu koşullarda Türkiye işçi sınıfının, emekçilerinin ve Kürt halkının acil demokratik taleplerinin kazanılabilmesi için birleşik, meşru/militan direniş şarttır. Birleşik direniş, kapitalizmin dayattığı sömürü ve kölelikten nihai olarak kurtulma mücadelesinin yolunu da açacaktır.