7 Ekim 2011
Sayı: SİKB 2011/38

 Kızıl Bayrak'tan
Düzeni yere sermek için fiili-meşru mücadele!…
Tasfiye planını çöpe atmak için müzakere değil militan mücadele!
ABD yörüngesinde
saldırganlıkta tam yol ileri
Kirli savaşın ve düzenin aynası medya
Bataklığın ortasında çürüyecek “muhbir vatandaş” aranıyor - H. Eylül
Füze kalkanı ve mücadele üzerine görüşler
Binler füze kalkanına karşı yürüdü
Liman işçilerinden
dayanışma etkinliği
Hayatlarını ve direnişlerini
Tuzla’ya taşıdılar
Birleşik Metal’de protestolu kongre
Kartal’da kitlesel ve militan
işçi eylemi
“Tek yol genel grev!”
Dünden bugüne kıdem
tazminatı hakkı
“Demokrasi” ve diktatörlük üzerine
V.İ.Lenin
Yunanistan'da işçi sınıfı kavgayı büyütüyor
Sosyal mücadele rüzgarı
Amerika’da da esiyor
Köln’de IG Metall Gençliği’nden
kitlesel eylem
6 Kasım’a devrimci hazırlık!.
AÜ’de direniş
Paralı eğitime karşı mücadele eden öğrenci velisi Arzu Yıldız Sancak ile konuştuk
Genç-Sen’e yargı darbesi protesto edildi!
Adaletin temeli nakittir
Yerel işçi bültenlerinde
birlik ve kardeşlik çağrısı!
Che kavgamızda yaşıyor!.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bataklığın ortasında çürüyecek “muhbir vatandaş” aranıyor...

H. Eylül

“Ve tut ki gece olmuştur. Karanlık sıvaşır camlardan. Birden kırmızıya döner trafik ışıkları. Kükürtlü dumanlar yükselir korkuya batmış cam kırığı adamlardan.” “Tut ki gecedir. İhbarlarsa birer sansar, bir telefondan bir telefona atlar.” Devrimcilerse tetiktedir. Adres değiştirir herkes. Ve herkes birbirinden şüphelenir. Tut ki gecedir. Muhbirler de katiller kadar huzursuzdur, hırsızlar kadar sinirli. Eller telefona kendiliğinden uzanır. Artık yitirilmiştir onur ve namus. Ellerinde sıcak bir tokalaşmanın eseri kalmamıştır. O eller ki, hırsızıdır yaşamın. İşaret edilenlerin kanı sıçramıştır, kirlidir, iğrençtir, irin kokar. “İhbarlar birer sansar, bir telefondan bir telefona atlar.” Ama ihanet bir bilmece değildir.

“Sayın muhbir vatandaşsa” hep düşünür durur. Artık dönülmez bir uçurumun ağzındadır; Ve “işler atom reaktörleri işler. Yapma aylar geçer güneş doğarken. Ve güneş doğarken tombul bir adam yatağından çıkar. Dalgın giyinir. Bugün kimi kime gambazlamalı, amirin gözüne nasıl girmeli?”

Fabrikada başı dik onurlu işçidir hedef seçilen. İşyerinde hakkını yedirtmeyen emekçi. Mahallede uyuşturucuya, yozlaşmaya hayır diyendir ispiyonlanan. Okulunda parasız, bilimsel, anadilde eğitim isteyendir. Resmi tarihin asimile edemediği özgür bir ulus kimliğidir gammazlanan. Derelerinin özgür akmasını isteyen de, nükleer santrallere hayır diyen de ihbar ağının sarmalındadır.

“Muhbir vatandaşa” parayla değer biçenlerse; saltanatlarını korumak için süslü laflar kusarlar. Vatan derler, din, iman, bayrak derler. Zengin ve yoksul diye böldüklerine “böldürtmeyeceğiz” diye ulurlar. Sattıklarını saklayarak “sattırmayacağız” derler. “Asmayıp da besleyelim mi” dedikleri de olur, “bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” dedikleri de. En vatanpervelerin Amerika’nın kontrgerilla kamplarında eğitim aldığı da olur, din bezirganının emperyalizm ve siyonizm karşıtı olması da. En deccalinin melek olduğu da görülür, en Hızır Paşa’nın en demokrat olduğu da. “Kadın da olsa, çocuk da olsa gereken yapılacaktır” diyenin birden hümanist olduğu da...

Sonuç olarak sermaye sınıfı, bu sınıfın en işbirlikçi, en Amerikancı hükümeti, bezirganların padişahı, “sayın muhbir vatandaş”larına sefer görev emri çıkardı, ve muhakkak ki şöyle de bir ferman buyuracaktır:

“Bu görev kağıdı ellerine ulaşanlar, tez zamanda en yakın saray saltanat koruma müdürlüklerine müracaat etsinler. Vazifelerinin karşılığında kaç akçe alacakları görev öncesinde kendilerine bildirilecektir. Alacakları tutar daha önce kendilerine dağıtılan makarnalardan düşülmeyecektir. Tahtlarımızı korurken bahtsız bir şekilde vuku bulacakları ahlaki çöküntü içinse sarayımızın elinden bir şey gelmeyecek, olaki karşılaştıkları tehlike anında, yahutta açığa çıktıkları her nevi olayda saltanatımıza zarar vermeye başlarlarsa, kendileri hemen derdest edileceklerdir. Ve yine bilinmelidir ki, sizlere ancak ahirette kısmet olacak şu cennet-i dünyayı yaşamamıza sebep olan bu kapitalist düzen sayenizde mümkün olmaktadır. Her şeyin parasal bir değeri vardır. İnsani yanınız olan tüm değerlerinizden arınarak, size biçtiğimiz fiatı haketmek için ispiyonlayacağınız isimlerin listesini yapmaya başlayınız. Kendinizi muhbir vatandaş olmanın saygınlığına bırakınız. Arınmak iyidir. Unutmayınız ki, sizin için her daim tek bayrak, tek millet, tek devlet, tek dil, hatta gerektiği durumlarda tek din, tek mezhep… Sakın ola ki devrimcilerin, komünistlerin sizlerin yoksulluğundan başlayıp bizim zenginliğimize gelen sözlerine kanmayınız. Çünkü hakikat odur ki, biz zenginliğimizle, siz de yoksulluğunuzla sınanacaksınız. Kadere isyan günahtır. Size kendi kaderinizi, bize de kendi kaderimizi yaşamak düşer.”

Acizleşen bir düzenin son kusmuklarıdır insanların arasına saldıkları. Kalabalıklar arasında bir çift göz dolaşacaktır. Poliste muhbir, mahkeme tutanağında gizli tanık. Cepleri ve midesi doldukça çürüyecektir “muhbir vatandaş.” Kendi karanlığına saklanacak. Onu, bu çürümüşlüğünün kokusu ele verecek. Gözlerindeki ışık çoktan sönmüş olacak. Karanlık bakışlı gözbebeklerinde akbabalar konaklayacak. İnsanları işaret ettiği ellerini saklamak zorunda kalacak. Çünkü kan çekilmiş soğuk elleri muhbiri ele verecek. “Muhbir vatandaş” çürüdükçe bir bataklığa saplanacak. Bataklıktan beslenecek, bataklığın dilini kullanacak. Ahlak kavramı kelime dağarcığından çoktan silinmiş olacak. Ve başı hep eğik gezecek.

Kendi kendine düşünecek: “Bir düşün oğlum, bir düşün ey sayın provokatör... Her dövülen sersemdir senin için. Her anlayıp inanan kor. Ve sen ki, bir fikre bağlanışın azılı düşmanısın.”

Sonra başka bir ses daha duyacak, ki bu sesi bastıracak kadar güçlü bir ses hiç bir zaman çıkaramayacak: “Sen bu kavgada bir nokta bile değil, bir küçük eğri virgül, bir zavallı vesilesin!..”

Bu adamın ayaklarında dolaşıyor korku, gölgesi gibi. Karanlık bir su gibi yaşıyor. Herkesin ona bakarak yüksek sesle şöyle dediğini duyar gibi olacak: “Sattı o altın bir tepside arkadaşının kanlı, kesik başını.”

 

 

 

“İleri demokrasi”nin muhbir vatandaşları!

Burjuva medyaya düşen haberlere bakılırsa İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan özel bir yönetmelikle “ihbar et, para kazan” dönemi tekrar başlatılıyor. PKK’ye karşı alınacak önlemler adı altında devreye sokulacak bu metodla “suçluyu yakalatana ya da kimliğini bildirene para ödülü” verilecek. Ülkeyi boydan boya MOBESE’lerle donatan, yüzbinleri bulan polis ordusuyla sokakları gaza boğup önüne geleni vuran, onbinlerce kişiyi “terörist” diye zindanlara kapatan AKP iktidarı, şimdi de halkı muhbir haline getirmeye hazırlanıyor.

Sermaye devleti birçok konuda oluduğu gibi bu konuda da “ilhamı”nı ABD’den alıyor. ABD tarihine bir utanç sayfası olarak eklenen “McCarthy dönemi”nde ihbarcılık bu biçimde yaygınlaştırılmıştı. Bilindiği üzere böylelikle birçok ilerici, demokrat ve komünist zindanlara kapatılmıştı. Bu uygulama ABD’de hala devam etmektedir.

Türkiye’de ise özellikle 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesi dönemlerinde “muhbir vatandaş” sistemi yaygın biçimde uygulanmıştı. Bu dönemlerde TRT radyolarından ve ekranlarından “Marksist, Leninist ve hatta Maoist teröristleri yetkili makamlara bildirecek sayın muhbir vatandaşlarımızın…” şeklinde başlayan cümleler sıradan bir replik olmuştur.

Faşist baskı ve terör rejiminde darbe dönemleriyle yarışan AKP’nin aynı uygulamayı başlatması tesadüf değildir.

AKP hükümeti ihbar ödülü uygulamasını 2006’da değiştirdiği TMY içerisinde geçirdi, ancak bugüne kadar uygulayamadı. Yasanın Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesine karşın hiç uygulanmamış olmasından doğan problemin hazırlanan yönetmelikle çözülmesi planlanıyor. İçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı yönetmelik uygulanmaya başlayınca, hangi şartlarda kimlere, nasıl para ödülü verileceği kesinlik kazanacak.

Elbette muhbirlik, böyle bir yasa olmaksızın da sermayenin saltanatını korumakla yetkilendirilmiş resmi-sivil, silahlı-silahsız kolluk güçleri tarafından uygulanmaktaydı. Düşürülmüş, kişiliksizleştirilmiş mahluklardan, insani vasıflarını kaybedip çukurun en diplerinde yaşayan birtakım zavallılara kadar pek çok kimse “haber elemanı, muhbir, provokatör, tertipçi, tetikçi vb. vb.” olarak kullanılmaktadır.

Burjuvazi bu yeni yasayla muhbirliği meşrulaştırmakta ve genelleştirmektedir. Bu, sefalet içinde yaşamaya mahkum edilen halkın düşkün tabakalarının satın alınarak muhbirleştirilmesi demektir. Para için komşusunu dahi devlete “terörist” diye ihbar eden düşkün bir toplum yaratılmaya çalışılacaktır.

Ancak muhbirlik gerici devletler tarafından toplumsal muhalefete karşı her zaman vazgeçilmez bir silah olarak kullanılmaya çalışılsa da, insanlık tarafından tarihin her döneminde en büyük ahlaksızlıklardan biri olarak görülmüş, lanetlenmiştir. Bundan sonra da lanetlenmeye devam edecektir.