05 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/30

 Kızıl Bayrak'tan
Anayasa değişikliği tartışmaları ve devrimci tutum
“Açılım” sirkinin yeni cambazı Burkay - Z. Us
Generallerin “emeklilik kararları” ve YAŞ’tan yansıyanlar
Dinci partinin gücü ve pervasızlığı nereden geliyor?
Kapitalizm yeni bir krize hazırlanırken…
“İşsizlik fonu kıdem gaspına malzeme yapılıyor”
Birleşik Metal-İş 1 No’lu Şube
Genel Kurulu’nun ardından…
Mersin’de liman işçileri direnişte!
Güvencesiz çalışmaya karşı mücadele sempozyumu
PTT’de direniş çadırı kalktı, mücadele sürecek!…
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
TC’nin transformasyonu,
GOP ve hegemonya savaşları -
Volkan Yaraşır
“Kontrollü bir deneme mi?”
DTK direnişe çağırdı
Emperyalistlerle işbirlikçileri
Sudan’ı parçaladı ...
Somali’de resmi açlık ilanı...
S21 Projesi: Kavga
devam ediyor!
Kadın cinayetleri tırmanıyor
Hüsnü Yıldız’ın avukatı Taylan Tanay ile konuştuk...
Bertolt Brecht’i ölümünün 55. yılında saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadın cinayetleri tırmanıyor...

Düzeninizin zifiri karanlığı sokak lambaları ile aydınlanmaz!..

2011 Türkiye’sine damgasını vuran sorunlardan biri, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri oldu. Kadın cinayetleri Türkiye’de son yedi yılda yüzde 1400 oranında arttı. Son altı ay içinde 110 kadın öldürüldü. Son bir ay içinde ise 12 kadın, vahşice işlenen cinayetlerde yaşamını yitirdi. Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri çığ gibi büyüyüp, toplumu sarsarken, devletin sorun karşısındaki aczi de giderek görünür oldu. Öldürülen kadınlardan pek çoğu tehdit edildikleri için, devlet kurumlarına başvurmuş, koruma talep etmiş ama korunmamışlardı. Bazı kadınlar, şiddete, dayağa, yaralamaya maruz kaldıkları ve şikayetçi oldukları halde, şiddeti uygulayan ve cinayeti işlemesi sürpriz olmayan kocalarına teslim edilmiş ve öldürülmüştü. Kadın cinayetlerine teşvik eden uygulamalar bununla da sınırlı kalmayıp, yargı sürecinde katillerin korunmasıyla da taçlandırıldı. “Kadınları neden korumuyorsunuz?” sorusuna muhatap olan yetkililer, önce “kadın cinayetlerinin münferit” olduğunu iddia edecek kadar yüzsüzleşerek, soruyu geçiştirmek istediler. Kadın cinayetlerinin katliam boyutuna vardığının tartışılmaz olduğu bir aşamada, “önleyemiyoruz” sızlanmasına sarıldılar.

İnkar ve sızlanmaların ardındaki gerçek ise, yalın ve katıdır. Erkek egemenliği ile sarmaş dolaş olmuş sermaye düzeni varlığını sürdürebilmek için, kadının ezilmesini ve çifte sömürüsünü de sürdürmek zorundadır. Kadına yönelik şiddet, kadının baskı altına alınmasının ve ezilmesinin araçlarından biridir. Dolayısıyla, kadının ezilmesi ve çifte sömürüsü, sermaye düzeni için ne kadar vazgeçilmezse, buna paralel olarak kadına yönelik şiddet de derinleşir. Yaşamın her alanında şiddet üreten sermaye düzeninden ve onun temsilcilerinden kadına yönelik şiddeti önlemeye, kadın cinayetlerini durdurmaya çalışmaları elbette beklenemez. Sermaye düzeni, insanca yaşama hakkını tanımadığı gibi, yaşamda kalmak hakkını da tanımadığını her gün yeniden ilan eder. Düzen temsilcilerinin tüm hesapları ve adımları da, daha fazla sömürü, daha fazla baskı, daha fazla şiddet amacına hizmet eder.

Sermaye hükümetinin geçtiğimiz günlerde gündeme getirdiği, “Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Tasarısı Taslağı”nı da, bir kadın olmasına rağmen, sermaye düzenini ve erkek egemen düzeni temsil eden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in konuyla ilgili son açıklamalarını da böyle değerlendirmek gerekir.

Şahin şunları söylemişti: “Yapmaya çalıştığımız şey özellikle Ayşe Paşalı cinayetinde bu kadar şey yapılmasına rağmen ’Neden devlet koruyamadı’ yı masaya yatırdık. Sahada yaşadığımız tecrübeyle yasal altyapıyı güçlendiriyoruz. Kolluk kuvvetlerinin oradaki yetkisini artırıyoruz. Aile Mahkemelerine yetki devri veriyoruz. En önemli şey, elektronik kelepçeyle izleme takip sistemini kuruyoruz. Şiddet uygulayan erkek uzaklaştırılma kararı verilmesine rağmen kadına yaklaşıyorsa burada elektronik sistemle, bilimsel bir yaklaşımla, birçok AB ülkesinin yaptığı gibi teknik bir takip sistemi oluşturacağız. Kadını, canı koruyacak şekilde bütün gücümüzü seferber edeceğiz. Yasal altyapımız hazır. Hızlı bir şekilde, Meclis açılır açılmaz çıkacak ilk yasa budur.”

Adı geçen taslakla asıl yapılmak istenen ise şöyle özetlenebilir:

- Kadına yönelik şiddeti üreten ve her geçen gün büyütenin bizzat sermaye düzeni olduğunu ve sistematik bir devlet politikası olduğu gerçeğini gizlemek.

- Sermaye hükümetinin sorunla ilgileniyormuş yanılsamasını yaratarak, hükümete yönelen tepkiyi dizginlemek.

- Kadına yönelik şiddeti önlemek bahanesiyle, toplumun üstündeki baskı, zor ve terörü arttırmak. (Kadına yönelik şiddeti önlemek bahanesi ile kolluk güçlerinin yetkilerini arttırmak bu amacı açıkça ilan etmektir. Yine bu bahane ile, bir insanlık ayıbı olan, “elektronik prangayı”, olası kamuoyu tepkisini bertaraf ederek yasalaştırmak, uygulamaya sokmak ve ardından yaygınlaştırmak hesaplanmıştır.)

Bu ikiyüzlülüğün hemen ardından, benzer bir proje daha ilan edildi. Birleşmiş Milletler imzası taşıyan ve Türkiye’de yerelleştirileceği ilan edilen bu oyun ise, “Kadın Dostu Kentler Projesi’’ adını taşıyor. Kentlerde yapılacak bazı değişikliklerle, kadına yönelik şiddet ve hatta kadın cinayetleri önemli ölçüde engellenebilecekmiş?! Yapılacak değişikliklerin bazıları ise şöyle:

- Toplu taşıma duraklarına kadınların “155 Polis İmdat’’ hattını arayabilecekleri telefon veya çağrı sistemleri yerleştirilecek.

- MOBESE kameralarının sayısı da güvenliği sağlayacak şekilde artırılacak. (Kadına yönelik şiddetin önlenmesi bahanesi ile, toplumun sürekli kontrolü)

- Kentte sokaklar, meydanlar, otoparklar, çocuk oyun bahçeleri, parklar gibi alanların aydınlatması eksiksiz sağlanacak.

-Projeye göre ayrıca; binalarda sağır (penceresiz) cephe olmayacak, kentlerde çıkmaz sokak ve aşırı kıvrımlı yollar bulunmayacak.

Yani, düzenin yaratıp büyüttüğü şiddet ve topluma yayılan korku değişmez sayılarak, önlem adına binaları, sokakları rötuşlanan kentler, bu şiddet ve korku düzenine daha uyumlu hale getirilecek.

Hem tasarı hem de proje kadına şiddet uygulayanları cezalandırmak üzerine kurulu. Fakat kadına yönelik şiddetin kaynağında dinci-gericilik tarafından da azdırılan gerici-buruva ideolojik cereyan ile kapitalist ekonomik-sosyal düzen var. Kadına yönelik şiddetin özellikle AKP hükümeti döneminde yüzde 1400 artması bir tesadüf değildir. AKP hükümetinin önümüzdeki dönemde siyasal ve kültürel alandaki uygulamaları bu sorunu kangrene çevirecektir. Dolayısıyla hayata geçirilecek uygulamaların kapsamında ya da yasa taslağın içeriğinde ne denli ağır yaptırımlar olursa olsun bunlar kadına yönelik şiddeti durdurmaya yetmeyecektir. Aksine önlem almak adına kadının hak ve özgürlüklerini baskılayan bir düzende kadın cinayetlerinin artacağından şüphe duyulmamalıdır. Bu nedenle emekçi kadınlar, bu düzenin her türden sömürüsüne, ayrımcılığına ve şiddetine karşı örgütlü mücadele yolunu seçmelidir. Sömürüden, şiddetten arınmış bir düzen ile eşit ve özgür bir yaşam ise sosyalizm ile mümkündür.


Devlet seyirci kaldı

Eşi tarafından tehdit edilen ve şiddet gören bir kadın daha devlet korumasına alınmadığı için sokak ortasında bıçaklandı.

Adana’da şiddet gördüğü için boşanma davası açtığı eşi Bilal Kantekin tarafından sokak ortasında bıçaklanan 26 yaşındaki Sevda Kantekin, polis korumasında 5 gün tedavi gördüğü hastaneden taburcu oldu. Polis ekibi, Bilal Kantekin yakalanmadığı halde Sevda Kantekin’i annesinin evine bırakarak genç kadını adeta ölüme terk etti.

4 defa savcılığa başvurdu

Evliliğinin ikinci ayından itibaren kıskançlık yüzünden şiddet görmeye başladığını anlatan Sevda Kantekin, daha önce 4 defa savcılığa şikayet ettiği kocası hapse girmediği için can güvenliği olmadığını, ölüm korkusuyla yaşamak istemediğini söyledi.

23 Temmuz’da merkez Yüreğir ilçesine bağlı Atakent Mahallesi’nde yaşanan olayda işsiz Bilal Kantekin, 2 ay kadar önce evi terk edip, boşanma davası açan eşi Sevda Kantekin’in gizlendiği adresi ararken, bir apartmanın önünde oynayan oğlundan annesinin temizliğe gittiği evi öğrendi. Evin önünde bağıran Bilal Kantekin, aşağıya inen Sevda Kantekin’i sırtından, sol kulak arkası ve sol kolundan bıçakladı. Kanlar içinde yaklaşık 200 metre koşan Sevda Kantekin’i ‘imdat’ çığlıklarını duyanlar ölümden kurtardı. Saldıran eşi Bilal Kantekin ise izini kaybettirdi.

Olaydan sonra kaldırıldığı Çukurova Aşkım Tüfekçi Devlet Hastanesi’ne iki polisin korumasında 5 gün tedavi gören Sevda Kantekin taburcu oldu. Sevda Kantekin’i emniyete ait otoyla alan polis ekibi, aynı mahalledeki annesinin evine getirip bıraktı. Sevda Kantekin, polislere “Beni bırakıp nereye gidiyorsunuz? Saldırgan yakalanmadı, gelip beni öldürür” dediğini, ancak polislerin “Bize verilen başka bir talimat yok” dediğini söyledi.