05 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/30

 Kızıl Bayrak'tan
Anayasa değişikliği tartışmaları ve devrimci tutum
“Açılım” sirkinin yeni cambazı Burkay - Z. Us
Generallerin “emeklilik kararları” ve YAŞ’tan yansıyanlar
Dinci partinin gücü ve pervasızlığı nereden geliyor?
Kapitalizm yeni bir krize hazırlanırken…
“İşsizlik fonu kıdem gaspına malzeme yapılıyor”
Birleşik Metal-İş 1 No’lu Şube
Genel Kurulu’nun ardından…
Mersin’de liman işçileri direnişte!
Güvencesiz çalışmaya karşı mücadele sempozyumu
PTT’de direniş çadırı kalktı, mücadele sürecek!…
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
TC’nin transformasyonu,
GOP ve hegemonya savaşları -
Volkan Yaraşır
“Kontrollü bir deneme mi?”
DTK direnişe çağırdı
Emperyalistlerle işbirlikçileri
Sudan’ı parçaladı ...
Somali’de resmi açlık ilanı...
S21 Projesi: Kavga
devam ediyor!
Kadın cinayetleri tırmanıyor
Hüsnü Yıldız’ın avukatı Taylan Tanay ile konuştuk...
Bertolt Brecht’i ölümünün 55. yılında saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

" İşsizlik fonu kıdem tazminatının gaspına malzeme yapılıyor"

Kıdem tazminatının fona devredilmesiyle ilgili son gelişme ise, 670 lira olan işsizlik maaşının üst sınırının 1256 liraya çıkartılması.

Burjuva medya tarafından “İşsizlere büyük müjde, işsizlik maaşları yükselecek” başlıklarıyla pazarlanan aldatmacaya ve sermayenin önüne koyduğu saldırı hamlelerine ilişkin Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Araştırma Enstitüsü Müdürü F. Serkan Öngel ile görüştük.

Öngel: AKP, toplumsal
tepkinin sinyallerini aldı

Fonun kullanımıyla ilgili ortaya atılanları “AKP hükümetinin ciddi bir toplumsal tepkinin sinyallerini almış olmasına” bağlayan Öngel, bu söylemlerin arkasında yatan amacı şöyle özetledi:

Kıdem tazmitanı, Ulusal İstihdam Strateji Belgesi diye kamuoyuna yansıyan saldırının en belirgin hususlarından birini oluşturuyor. Esneklikle ilgili düzenlemelerin de anahtar unsurlarından biri durumunda. Çünkü esnekliğin çeşitleri var. Özellikle ‘istihdamda esneklik’ dendiğinde işverenler kolayca işten çıkartmayı anlıyor. Hükümet de bunu çok kararlı bir biçimde hayata geçirme arzusunda. Burada toplumsal anlamda çok ciddi destek sağlayabileceği bir taban arayışı var. Bu taban arayışının da temel unsurlarından biri belki de uzun zamandan beri aksayan, yürümeyen ve çözülmesi gereken bir boyutunu, yani bu fonun gerçek anlamıyla işsizlerin faydalanabileceği bir biçimde hayata geçirilmesi noktasıdır. Dolayısıyla aslında bunu bir pazarlık unsuru ya da bu acı reçeteyi içirirken zaten daha önce yapılması gereken düzenlemeyi, toplumsal destek sağlamak için bir araç olarak kullanıyorlar. İşsizlik fonunda biriken para ve işsizlerin bundan yararlanamama hali dönem olarak da kıdem tazminatıyla beraber gündeme getiriliyor. Bu konuda, bu şekilde bir söylemin geliştiriliyor olmasının yegane nedeni, AKP hükümetinin ciddi bir toplumsal tepkinin sinyallerini almış olmasıdır. AKP hükümeti bu sinyalleri aldığı için aslında yeni birtakım düzenlemeleri kendi içinde konuşuyor ama kendi içinde de yine buna itirazlar çıkacaktır. Çünkü fon devasa bir fon ve hükümet bu fonu istediği gibi kullanabilecek. Böyle bir şeyden vazgeçecek ya da gerçekten işçiler lehine kullanacak bir mekanizmayı üretme konusunda ağır davranacaktır. Sunuluş biçimiyle de eksikleri olan bir unsur. İşsizlik fonu herhangi bir koşula bağlanmaksızın işsiz kalan herkese, kayıtlı işsizlerin hepsine ödenmesi gereken bir tutar olarak algılanmalı. Mevcut halinde ise, mevcut sistemi koruyan ve sadece çeşitli iyileştirmelerle, yararlanacağı kişilerin sayısını biraz daha arttırabilecek bir düzenlemeye gitmeyi tercih ediyorlar. Bu da niyeti ortaya koyuyor”

İşsizlik fonunu pazarlık unsuru
haline getirmeyi planlıyorlar”

İşsizlik fonunun 1999 yılında yasalaştığını ve 2002’de AKP’nin iktidara gelmesinden önce yürürlüğe girdiğini hatırlatan Öngel, fonun kıdem tazminatının kaldırılmasında bir pazarlık unsuru haline getirilmek istendiğine dikkat çekiyor. Öngel bu durumu şöyle anlattı:

Bütün aksamalarına ve işsizlerin bundan yararlanamıyor olmasına rağmen (resmi olarak 165 bin işsiz var. Halbuki bu sayı 3 milyona yakındır) ciddi bir sorun alanı var. Bunu daha fazla taşıyabilecek bir durum da ortada yok. Sadece işsizlik fonundaki düzenlemeyi değil aynı zamanda sendikalar kanunundaki düzenlemeleri de aynı yasa çerçevesinde gündeme getireceklerini düşünüyorum. Dolayısıyla önümüzdeki en önemli zorluklardan biri bunu nasıl sunacaklarıyla ilgili bir problemdir. İşsizlik fonunu da kıdem tazminatının kaldırılmasında bir pazarlık unsuru haline getirmeyi planlıyor olabilirler”

Bütün işsizleri kapsayan bir
düzenleme öngörülmüyor”

Öngel, işsizlik maaşının üst sınırının 1256 liraya çıkartılması planını ise şöyle değerlendiriyor:

Bugün tartışılan 1256 lira sadece üst sınırdır. Asgari ücretle çalışan bir kişi işsiz kaldığında daha fazla ücret almayacak. Zaten Sosyal Güvenlik Kurumu’na kayıtlı çalışanların yüzde 44’ü asgari ücretle çalışırken asgari ücretin çok az üzerinde alanları da bu orana dahil ettiğimizde bu oran yüzde 60’lara yaklaşıyor. Böyle bir düzenlemede bundan faydalanma oranı düşük olacaktır. Küçük bir iyileştirme yapılmış olacak ama bütün işsizlerin faydalanabileceği bir düzenleme zaten öngörülmüyor. Dediğim gibi, bu söylemleri, kıdem tazminatıyla bağlantılı olarak toplumsal destek sağlamak amacıyla kullanacakları da çok açıktır”

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

Madende ne varsa insanda
onu arıyoruz”

Kütahya Gümüşköy’de bulunan Eti Gümüş AŞ’ye ait maden işletmesinde çalışan işçilerin bazılarında sınır değerin üzerinde ağır metal kirliliğine rastlanması üzerine 65 işçi Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi altına alındı.

Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’ne giderek işçileri ziyaret eden ve işçilerin sağlık durumu hakkında hastanenin başhekimi Dr. Hınç Yılmaz’dan bilgi alan Ankara Tabip Odası konu ile ilgili SES Ankara Şube ile birlikte basın toplantısı düzenledi.

29 Temmuz günü yapılan basın toplantısında ortak açıklamayı okuyan Ankara Tabip Odası Genel Sekreteri Selçuk Atalay, Kütahya’da “zehirlenme” endişesi taşıyan birçok işçi ve vatandaşın tedirginlik içinde yetkililerden tatmin edici açıklamalar beklediğine vurgu yaptı.

İşçilerin vücudunda krom, nikel, çinko, bakır, bizmut, kalay, alüminyum, civa, arsenik, kurşun ve diğer metallerin araştırıldığı bilgisini veren Atalay, “İstanbul’da bir laboratuarda yapılan çalışmada işletmenin 100 işçisinin 98’inde arsenik maruziyeti tespit edilmiş durumda. Suda, toprakta, bölgede ne varsa insanlarda da o var. Madende ne varsa insanda onu arıyoruz” diye konuştu.

Sadece 65 işçinin değil tüm işçilerin maruziyet açısından taranması gerektiğinin altını çizen Atalay, öncelikle işletmeye çok yakın olan Yukarı Köprüören, Gümüşköy ve Dulkadir köylerinde yaşayanların hem tetkiklerinin yapılmasının hem de klinik olarak değerlendirilmesinin gerektiğini vurguladı.

Bölgedeki riskin tam olarak ortaya çıkarılması ve Çevre Bakanlığı’nın suların, akarsuların analizini yapması gerektiğini söyleyen Atalay, “Çevre Bakanlığı’nın hızla bölgeye müdahale etmesini bekliyoruz. Bu vesileyle ‘çevre etki analizleri’ diye bilinen prosedürlerin ne kadar doğru hazırlandığının da gözden geçirilmesi gerekiyor” dedi.

Kütahya’daki gümüş madeni işletmesinin 1986 yılında kurulduğunu, 2006 yılında özelleştirildiğini ve işletmenin en fazla kar eden şirketler arasında yer aldığını belirten Atalay, işletmenin 900 işçi çalıştırmasına ve “çok tehlikeli işyeri” sınıfında yer almasına rağmen uzun süredir haftada bazı günler işyeri hekimi çalıştırdığı bilgisini verdi.

Çalışma Bakanlığı’nın işletmeyi işçi sağlığı iş güvenliği konusunda denetlemesi ve işletmenin derhal bir işyeri hekimi istihdam etmesi gerektiğini dile getirdi.

TTB Merkez Konsey Üyesi Gülriz Ersöz konuşmasında konu ile ilgili TTB’nin içinde bulunduğu bir bilimsel izleme kurulu oluşturulacağı bilgisini verirken, Metalurji Mühendisleri Odası Genel Sekreteri Hüseyin Savaş, şu ana kadar işçilerin tamamına ve bölge halkına yönelik hiçbir tarama yapılmamasını eleştirdi. Savaş, işletmenin bir an önce kapatılması gerektiğini vurgulayarak ilgili bakanlıkları göreve çağırdı.

 

Bakanlıktan siyanür yalanı

Kütahya Tavşanlı’daki Eti Gümüş tesislerinde 7 Mayıs 2011’de meydana gelen çökmenin ardından çevre ve insan sağlığının tehdit altında olmasını görmezden gelen yetkili kurumlara göre, bölgede siyanür tehlikesi bulunmuyor. Sağlık Bakanlığı, işçiler ve bölgede oturan insanlar üzerinde yapılan analizlerde siyanürle ilgili zehirlenme saptanmadığını iddia etti.