05 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/30

 Kızıl Bayrak'tan
Anayasa değişikliği tartışmaları ve devrimci tutum
“Açılım” sirkinin yeni cambazı Burkay - Z. Us
Generallerin “emeklilik kararları” ve YAŞ’tan yansıyanlar
Dinci partinin gücü ve pervasızlığı nereden geliyor?
Kapitalizm yeni bir krize hazırlanırken…
“İşsizlik fonu kıdem gaspına malzeme yapılıyor”
Birleşik Metal-İş 1 No’lu Şube
Genel Kurulu’nun ardından…
Mersin’de liman işçileri direnişte!
Güvencesiz çalışmaya karşı mücadele sempozyumu
PTT’de direniş çadırı kalktı, mücadele sürecek!…
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
TC’nin transformasyonu,
GOP ve hegemonya savaşları -
Volkan Yaraşır
“Kontrollü bir deneme mi?”
DTK direnişe çağırdı
Emperyalistlerle işbirlikçileri
Sudan’ı parçaladı ...
Somali’de resmi açlık ilanı...
S21 Projesi: Kavga
devam ediyor!
Kadın cinayetleri tırmanıyor
Hüsnü Yıldız’ın avukatı Taylan Tanay ile konuştuk...
Bertolt Brecht’i ölümünün 55. yılında saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizm yeni bir krize hazırlanırken…

Kapitalizmin krizi dünya üzerindeki etkisini artırmaya devam ediyor. Alınan tüm önlemlere rağmen krizin etkilerini atlatamayan birçok Avrupa ülkesi halen iflas tehlikesi ile karşı karşıya. Kapitalizmin beşiği ABD’de ise, kriz, cumhuriyetçi ve demokrat partilerin borçlanma limitinin arttırılması konusunda vardığı zorunlu uzlaşı nedeni ile kısa bir süreliğine ötelenmiş oldu.

Bu gelişmeler 2008’de yaşanan krizin ifade edildiği gibi sadece “mortgage krizi” olmadığını, esasında ‘70’lerden beri ötelenen kapitalizmin yapısal krizinin artık metropol ülkeleri de içine alarak sistemi derin bir iflasa doğru sürüklediğini bir kez daha gösteriyor.

Şimdilik kapitalist ülkeler borçlanma oranlarını arttırarak ya da birbirlerini iflastan kurtararak krizi atlatmaya çalışsalar da yakın gelecekte çok daha derin sarsıntılar yaşanması sürpriz olmayacaktır. Bu sarsıntıların yükünün bir kez daha işçi ve emekçilere yüklenerek hafifletilmeye çalışılacağı ise açıktır.

Özellikle Avrupa’da ve krizin etkisi ile iflasın eşiğine gelen Yunanistan gibi ülkelerde krizin işçi ve emekçiler için nasıl bir yıkıma dönüştüğünü görmeye başladık bile. Yıllardır adım adım uygulanan neo-liberal politikalar iflas tehlikeleri ile birlikte çok daha hızlı ve pervasız bir şekilde gündeme getirilmektedir. Bunun doğal sonucu ise krizin derinleştiği ülkelerde sınıf çatışmasının sürekli olarak şiddetlenmesi olmaktadır.

Teğet geçen krizin sonuçları

Tüm dünyada krizin olası etkileri ile birlikte hiçbir ülkenin kendisini bu etkilerden kurtaramayacağı açık açık tartışılırken AKP şefi Tayyip Erdoğan ise demagojiye devam ediyor. 2008 yılında krizin “teğet geçeceğinden” ve “fırsata dönüştürülebileceğinden” dem vuran Tayyip Erdoğan, şimdi de işi bir adım daha ileriye götürerek “Kriz, bu sefer teğet bile geçmeyecek!” diyor. Bu açıklamanın krizin olası sonuçları üzerinden Ali Babacan’ın yaptığı açıklamanın hemen ardından gelmesi ise, iktidarı etkin bir sosyal demagoji ile devam ettiren Tayyip Erdoğan’ın bu silahını yine devreye soktuğunu kanıtlıyor.

Oysa teğet geçtiğini iddia ettiği 2008 krizinin sonuçlarını Türkiye işçi ve emekçileri tüm sonuçları ile en derinden hissetmişlerdi. 2008’in 3. çeyreğinden 2009’un 3. çeyreğine kadar Türkiye ekonomisi %8 küçülürken, 2008 Ekim’i ile 2009 Şubat’ı arasında resmi rakamlarla bile 760 binin üzerinde insan işsiz kalmıştı. Yine bu dönemde sanayi işçilerinin reel ücret kayıpları ise %7’lere ulaşmıştı.

Bu dönemde krizi Erdoğan’ın deyimi ile fırsata çevirenin ise sermaye sınıfı olduğu rakamlardan da anlaşılmaktadır. Sermayenin koçbaşı Sabancı Holding’in net karının %129, Koç Holding’in ise %309 oranında artması boşuna değildir.

Krizin faturasının işçi sınıfı ve emekçilere çıkartılmasını yoğun tensikatlarla birlikte hayata geçirilen esnek üretim saldırılarında görebiliyoruz.

Teğet geçtiği iddia edilen bu dönemin, ülke ekonomisi için yarattığı sonuç ise %12’lere ulaşan cari açıktan ve 300 milyar dolara ulaşan dış borç stokundan rahatlıkla görülebilir. 300 milyar dış borç stokunun üçte ikisinin özel sektöre ait olduğunu ve bunun da dörtte birinin kısa vadeli olduğunu özellikle belirtmek gerekir. Zira bu borç tablosu Türkiye’nin de kapitalizmi korkuya sürükleyen krizden yakayı sıyıramayacağının en dolaysız kanıtı durumundadır. Kapitalist metropollerin krizden kendilerini sıyırabilmek adına çevre kapitalist ülkelere akıttıkları sıcak paraları çekmeye hazırlanmaları ise Türkiye ekonomisi payına bu sorunu çok daha yakıcı bir hale getirmektedir.

Kaldı ki bir kördüğüm ile birbirine bağlı olan dünya kapitalist sisteminde metropol ülkelerde yaşanan krizin çevre ekonomilerde etkisinin hissedilmemesi mümkün değildir.

Tüm bunların sonucu dünya kapitalizmi ile birlikte Türkiye kapitalizminin de derin bir kriz ile karşı karşıya olduğudur.

Zaten AKP şefi de bunu çok iyi bilmektedir. Tüm demagojik söylemlerine rağmen ortaya koyduğu yeni hükümet programı da bu gerçeği teyit eder niteliktedir. Kıdem tazminatı ve esnek üretimle ilgili düzenlemelerin ivedilikle gündeme getirilmesinin ardında da bu gerçek yatmaktadır.

Sermaye sınıfı ve onun sözcüsü konumundaki AKP hükümeti çalışma yaşamını iyice çekilmez hale getirecek bu uygulamaları hızla devreye sokarak derinleşen krizin etkilerini kendi üzerlerinden atmaya çalışmaktadır. Kaldı ki bu sefer 2008 yılında yaptığı gibi ülke dışındaki sıcak parayı ülke içine çekecek manevralar yapma olanakları da bulunmamaktadır. Bu ise onlar payına tek çare olarak işçi ve emekçilere dönük saldırılara hız verme sonucunu doğurmaktadır.

Ancak bununla birlikte bu saldırı hazırlıklarının AKP şefini fazlası ile tedirgin ettiğini de söyleyebiliriz. Yıllardır adım adım devlet aygıtı üzerinde etkin bir denetim kurmaya çalışan dinci gericilik, gelinen aşamada kendisini alaşağı etme potansiyeli taşıyan en ciddi tehlike ile yani sınıf çatışmasının derinleşme riski ile karşı karşıyadır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da sosyal hoşnutsuzlukların ürünü olan halk ayaklanmaları ile birlikte Avrupa ve hatta Amerika’da sınıfın eylemli tepkilerinin giderek yoğunlaşması onlar için önemli bir korku kaynağıdır.

Bu yanıyla önümüzdeki dönem kapitalizmin derinleşen krizi ile birlikte artan sosyal hoşnutsuzluklara ve bunun ürünü olan sınıf çatışmalarına sahne olacaktır. Bu ise sermaye sınıfı ve dinci gericilik payına işçi sınıfı başta olmak üzere tüm toplum üzerindeki baskının daha da yoğunlaştırılacağı anlamına gelmektedir.

Yaklaşan kriz her boyutu ile işçi ve emekçiler için büyük bir yıkım anlamına gelmektedir. Bu tüm dünyada olduğu gibi Türkiye için de böyledir. Dolayısı ile işçi ve emekçilerin yaşamını cehenneme çevirecek olan krize karşı devrimci çıkış yolunu yaratmak acil bir görev olarak önümüzde durmaktadır.

 

Yaylacı mücadeleyle kazandı

Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi’nde işten atılan taşeron işçinin direnişi kazanımla sonuçlandı. Sosyal-İş Sendikası Üyesi Sedat Yaylacı işbaşı yapacak.

Sosyal-İş yöneticileri ile üniversite yetkilileri arasında yürütülen görüşmeler sonucunda, Sedat Yaylacı’nın vasfına uygun bir göreve yerleştirilerek çalışmaya devam etmesi izerine mutabakata varıldı.

Sosyal-İş Sendikası Örgütlenme Daire Başkanı Hüseyin Kaşif, Yaylacı’yı bu zorlu süreçteki onurlu duruşu, sabrı ve sendikal disiplini nedeniyle kutladıklarını belirterek, kendilerine destek verenlere teşekkür etti.

Savranoğlu Deri önünde eylem

İşçi kıyımına ve sendika düşmanlığına karşı Kampana Deri’nin Tuzla’daki fabrikası önünde direnişlerine devam eden Deri-İş üyesi işçiler, 28 Temmuz günü Güngören’deki Savranoğlu Deri (Kampana) satış mağazası önünde eylemdeydi.

Deri-İş Tuzla Şube Başkanı Binali Tay yaptığı konuşmada, Kampana işçilerinin taşeron çalışma, esnek çalışma, kuralsızlık, uzun saatler, düşük ücret karşılığı çalışma, iş sağlığı ve güvenliğine aykırı çalışma gibi işçi sınıfının yaşadığı tüm sorunları yaşadıklarını ve bunun için örgütlendiklerini ifade etti. Tay, Kampana işçilerinin mücadelesinin ve taleplerinin tüm işçi sınıfına ait olduğunu söyledi.

Kampana patronuna seslenen Tay, tek meşru ve yasal çıkış yolunun işçilerin haklarına saygı duyulması ve sendikayla toplu sözleşme masasına oturulması gerektiğini söyledi.


Mukavva işçilerine Türk-İş ziyareti

Form Mukavva Ambalaj firmasında sendikal örgütlenme mücadelesi verdikleri için işten atılan 17 işçi eylemlerine devam ediyor.

Türk-İş ve bağlı sendikaların şube başkanları Selüloz-İş üyesi işçilere 28 Temmuz günü destek ziyareti gerçekleştirdi.

Türk- İş 3. Bölge Temsilcisi Mustafa Kundakçı, mağdur olan işçilerin her zaman destekçileri olduklarını söyledi. İşçilere erzak yardımı yapıldı.

İşçiler ise mücadele programları hakkında bilgi verdi. İzmir ile Ankara’ya da yürüyüş düzenleyeceklerini söyleyen işçiler, açlık grevine başlamaya hazırlanıyor.