05 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/30

 Kızıl Bayrak'tan
Anayasa değişikliği tartışmaları ve devrimci tutum
“Açılım” sirkinin yeni cambazı Burkay - Z. Us
Generallerin “emeklilik kararları” ve YAŞ’tan yansıyanlar
Dinci partinin gücü ve pervasızlığı nereden geliyor?
Kapitalizm yeni bir krize hazırlanırken…
“İşsizlik fonu kıdem gaspına malzeme yapılıyor”
Birleşik Metal-İş 1 No’lu Şube
Genel Kurulu’nun ardından…
Mersin’de liman işçileri direnişte!
Güvencesiz çalışmaya karşı mücadele sempozyumu
PTT’de direniş çadırı kalktı, mücadele sürecek!…
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
TC’nin transformasyonu,
GOP ve hegemonya savaşları -
Volkan Yaraşır
“Kontrollü bir deneme mi?”
DTK direnişe çağırdı
Emperyalistlerle işbirlikçileri
Sudan’ı parçaladı ...
Somali’de resmi açlık ilanı...
S21 Projesi: Kavga
devam ediyor!
Kadın cinayetleri tırmanıyor
Hüsnü Yıldız’ın avukatı Taylan Tanay ile konuştuk...
Bertolt Brecht’i ölümünün 55. yılında saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Açılım” sirkinin yeni cambazı Burkay

Z. Us

Düzenin Kürt sorunu konusundaki çözümsüzlüğü, AKP’nin başta büyük umutlarla pazarlanan “açılım” projesi aldatmacasıyla da aşılamamıştı. Bir yandan çözümden bahsederek Kürt halkına sahte umutlar pompalayan sermaye hükümeti AKP, kısa süre sonra devletin bildik imha-ihkar çizgisinin ötesine geçemeyeceğini gösterdi. “Ez ve çöz” ezberini terk edemeyen sermaye devleti de, bu fiyaskonun ardından askeri operasyonlara ve şovenist kudurganlığa kaldığı yerden devam etti. Ardından ise, Kürt hareketinin tasfiyesi için, bugüne dek uzanan adımlarda hızlanmaya gidildi.

12 Haziran seçimlerinin ardından oluşan bugünkü tabloda, artan ırkçı-faşist saldırganlığa ek olarak özel harekat polisleri aracılığıyla kirli savaş yöntemlerini devreye sokmaya hazırlanan AKP, bir yandan da “milli birlik ve beraberlik projesi” adını alan “açılım” aldatmacasını yeni manevralarla canladırmaya çalışıyor. AKP’nin, “açılım” oyununa kan taşımak için devreye soktuğu son isim ise Kemal Burkay oldu. Bir süredir Taraf, Zaman gibi gazetelerde görüşlerine sıklıkla yer verilmeye başlanan Burkay, bizzat Erdoğan’ın ve AKP’li bakanların daveti ile İsveç’ten Türkiye’ye geldi.

Burkay kimdir ya da neden Burkay?

Burkay, sol hareket ve özellikle Kürt hareketi içerisinde uzun yıllardır bilinen bir isim. 1937 yılında Dersim’de doğan Burkay’ın siyasi hayatı 60’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi ile başlıyor. Burkay 1974’te Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi’nin (PSK) kuruculuğunu yapıyor. 2003 yılında genel sekreterlik görevinden kendi isteği ile ayrılıyor ancak PSK’ya fiili olarak liderlik yapmayı sürdürüyor. Burkay’ın siyasal çalışmalarının yanısıra çok sayıda şiir ve öykü kitabı da bulunuyor.

Gerek Kemal Burkay’ın gerekse liderliğini yürüttüğü PSK’nın siyasal çizgisi incelendiğinde ise, AKP’nin bugün neden bu isme ihtiyaç duyduğu kolayca anlaşılıyor. Burkay Kürt burjuvazisinin politik platformunu temsil eden ve Kürt sorununun devrimci değil düzen sınırları içerisinde çözümünü isteyen bir isim. Kürt halkının pek çok ulusal talebini federasyon talebi çerçevesinde formüle ediyor, silahlı mücadeleyi reddetiğini söylüyor. Başından beri ise PKK ve Öcalan’ın karşısında yer alıyor. Hatta 1979 yılında “PKK’nin Türk devleti eliyle, Kürt ulusal hareketine karşı savaşmak üzere kurulmuş paravan bir örgüt olduğunu, ajan provokatörler eliyle yönetildiğini, Öcalan’ın devlet adamı olduğunu” anlatan bir broşür yayınlayan Burkay’ın, bu eksende çeşitli yayınları da bulunuyor.

Devlet ise özellikle PKK’nin Kürdistan’da güçlenmesinin ardından PSK ile ilişkilerini her zaman sürdürdü. PKK’nin yerine PSK’nin geçirilmesi ve Kürt sorununun PSK’nin inisiyatifinde uzlaşmacı bir çizgide çözülmesi her zaman yeğlendi. Ancak PKK’nin Kürt sorunu konusundaki mutlak otoritesi ve devrimci direnci bu umudun gerçekleşmesine engel oldu.

‘93 yılına gelindiğinde ise PSK bir kez daha sahneye çıktı. PKK’nin silahlı mücadelede tıkanma yaşaması ve Türkiye işçi sınıfının desteğinden mahrum kalması gibi çeşitli nedenlerle Kürt burjuvazisi ile uzlaşma ihtiyacı sonucu Lübnan’da Abdullah Öcalan ve Kemal Burkay arasında “PKK-PSK Protokolü” imzalandı. Bu protokol ulusal demokratik istemleri sıralamakla birlikte, bunları anayasal bir formülasyonla ve “siyasal çözüm” çizgisinde, yani PSK’nın politik platformunu yansıtan biçimde talep ediyordu. Kürt emekçilerinin toplumsal-siyasal istemleri ise ikinci plana atılarak Kürt burjuvazisi ile politik bütünleşme zemini yaratılıyordu. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Kürt Ulusal Sorunu 1-2, Eksen Yayıncılık)

Burkay açılımı canlandırabilir mi?

AKP’nin, açılım aldatmacasını canlandırmak için Kemal Burkay’ı seçmesi oldukça bilinçli bir tercihin sonucu. Kürt sorunu konusunda tanınmış ve bilinen bir isim olması, burjuva-liberal politik platformunun AKP’nin hayata geçirmeye çalıştığı çizgiyle uyumu ve uzun yıllardır İsveç’te sürgünde bulunması Burkay’ı “akil adam” mertebesine yükseltmek için yeterli. Burkay da kendisine görev verenlerin yüzlerini kara çıkartmamak için canla başla çalışacağını hava alanından başlayarak göstermekten geri durmadı.

Her iki lafının birinde AKP’yi öven Burkay, solu ve Kürt hareketini ise her fırsatta eleştirerek “açılımın” başarısızlığa uğramasını Kürt hareketinin hatalarına bağlıyor. Burkay’ın Egemen Bağış ve Ertuğrul Günay ile yaptığı görüşmelerin yanısıra Oral Çalışlar’a verdiği röportajda da hep bu vurgular öne çıkıyor.

Burkay tipik bir liberal aydın edasıyla, her iki tarafa da mesafeli olduğu imajını yaratmaya çalışıyor. Ancak AKP’yi ve “açılımı” her fırsatta övüyor. Sol hareketi ve BDP-PKK’yi ise çağın gerisinde kalmakla, AKP’yi anlayamamakla eleştiriyor. Kürt halkının ulusal haklarını hatırlatıyor ama “şiddetin çözüm olmadığı” demagojisine her fırsatta yaslanarak, devletin şiddet tekelini elinde bulundurması gerektiğini savunuyor.

Üstelik Burkay geçmişte yazdığı bir şiire de gönderme yaparak “mevsim değişir Akdeniz olur” dizelerini sıklıkla kullanıyor. Ama gerek son dönemde birbiri ardına düzenlenen askeri operasyonlar, gerekse faşist-şovenist saldırılar hiç de Burkay’ın bahsettiği iklimi yansıtmıyor. Bir yanda askeri operasyonlar, bir yanda linç girişimleri bir yanda ise infazlar Kürt halkının üzerinde kol geziyor. Her gün Kürt halkına ve gerillaya dönük yeni bir saldırı ya da katliam haberi gündeme gelirken, Burkay bu gerçeklerin üzerinden aymazca atlayabiliyor.

Geçmişten beri PKK’nin karşısında yer alan Burkay’ın bugün takındığı tutum doğrudan doğruya Kürt halkının cellatları ile kolkola girmek anlamına gelmektedir. Daha düne kadar sürgünde kalmasına sebep olanlar bugün Burkay’ı kirli emellerini meşrulaştırmaları için davet ettiler, o da icabet ederek hızla rolünü oynamaya soyundu.

Ancak Burkay da “açılım” aldatmacasını onarmaya ve yeniden pazarlamaya yetmeyecektir. Zira açılımın temel sorunu içeriğidir. Kürt halkı onlarca yılı bulan mücadelesi sırasında ağzına bal çalmaya çalışanlara çok tanık olmuştur ve artık bunlara kanmayacak kadar da tecrübelidir.

 

 

KCK davasında tablo değişmedi

104’ü tutuklu toplam 152 Kürt siyasetçisinin Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davanın 24. ve 25. duruşmaları 2 ve 3 Ağustos tarihlerinde görüldü.

Taleplerinin çoğunluğu keyfi gerekçelerle reddedilen, son olaraksa müvekkillerinin gruplar halinde mahkemeye getirilme kararını protesto ederek davayı boykot eden sanık avukatları bu duruşmalara da katılmazken, mahkemenin daha önce aldığı karar doğrultusunda tutuklu Kürt siyasetçilerin yine yalnızca bir kısmı duruşmaya getirildi.

24. duruşmayı aralarında BDP Grup Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da bulunduğu çok sayıda kişi takip etti. Duruşma öncesinde Diyarbakır Adliyesi önünde açıklama yapan Demirtaş davanın hukuk dışı olduğuna vurgu yaptı. Demirtaş tutuklu siyasetçilerin büyük bir kısmının Bingöl Cezaevi’ne sevk edilmesine tepki gösterdi.

Savcılık önceki duruşmada avukatların duruşmaya katılmadıklarını belirterek, Kürt siyasetçilere “zorunlu müdafi atanması” talebinde bulunmuştu. Mahkeme heyeti de, bir sonraki duruşmaya avukat atamasının yapılmasına, bunun için Diyarbakır Barosu’na yazı yazılmasına, bu talebi reddeden tutukluların ise avukatsız yargılanmalarına karar vermişti.

Mahkeme başkanı sanık müdafilerinin mazeret bildirmeden duruşmaya gelmediklerini, Diyarbakır Barosu tarafından atanan müdafilerin de duruşmaya katılmadığını belirtti. Baro tarafından gönderilen müzakere yazısında, “Yapmış olduğumuz araştırmalarda meslektaşlarımızın vekaletinin bulunduğu müdafiliklerinin devam ettiği, bu nedenle müdafi atanmasının CMK’nın hükümleri gereği uygun görülmediğinin anlaşıldığı” ifadelerinin yer alması üzerinde durdu.

Dava 10 Ağustos’a ertelendi

25. duruşmada ise mahkeme heyeti sanık avukatları ve Diyarbakır Barosu hakkında suç duyurusunda bulunma kararı aldı. CMK’den atanan, ancak duruşmaya katılmayan avukatlar hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

Ayrıca Kürt siyasetçilerinin tahliye edilmesi taleplerini reddederek, bir sonraki duruşmada tüm tutukluların hazır edilmesini istedi. Duruşmayı 10 Ağustos tarihine erteledi.