29 Temmuz 2011
Sayı: SİKB 2011/29

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfını genel greve
hazırlamak için ileri!
Birleşik-militan bir
sınıf hareketi olmalı!
Kürt halkına saldırganlıkta
“yeni dönem”
“Demokratik Özerklik meşru bir hak”!
Erdoğan’ın Filistinli
büyükelçilere hitabı.
Sermayenin
“kıdem tazminatı” yalanları
Saldırılara karşı mücadele
kararlılığı!
'Büyük sürgün’
1 Ağustos’ta yürürlükte!
PETKİM’de direniş kazandı!
Erdoğan’ın Filistinli
büyükelçilere hitabı.
Hastane çalışanları isyanda!
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
Bahreyn’de kuşatmaya
karşı mücadele!
Popülist-parlamenterist
çizginin yükselişi - Volkan Yaraşır
Avrupa’da borç krizi ve olası gelişmele
‘Bebekten katil yaratan karanlık’ Norveç’te de,
Türkiye’de de aynıdır!
Çocuk katili devlet hesap verecek!
19 Aralık Katliamı’nı tetikçisi anlattı
“Üçlü protokol iptal edilsin!”
Kampüsler “Hansel ve Gretel”leri bekliyor
8. Mamak Kültür Sanat Festivali üzerine Festival Hazırlık Komitesi sözcüsü ile konuştuk
Nasıl bir zekâ meşalesi söndü
Nasıl bir yürek durdu!* -Viladimir İliç Lenin
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt halkına saldırganlıkta “yeni dönem”

İmha, inkar ve tasfiye “kirli savaş” yöntemleriyle derinleşecek

Düzen cephesi Kürt sorunu konusunda AKP’nin hükümete geldiği dönemden bu yana izlediği oyalamaya dayalı ikiyüzlü politikasında artık “köklü bir dönüşüme” gidiyor. Söz konusu dönüşüme AKP sözcüleri “yeni strateji” diyorlar. Açık ki, “yeni” dedikleri Kürt halkının mücadelesine karşı topyekün bir devlet terörünün devreye sokulmasıdır. Bunda yeni sayılabilecek tek şey ise, bir dönemdir kenarda bekletilen eski kirli savaş artıklarının tekrar devreye sokulmasındadır.

AKP kurmayları tarafından bu “yeni dönem” için kapsamlı bir hazırlık çalışması başlatılmış durumda. Öyle ki, günlerdir “terörle mücadelenin daha etkin yürütülmesi için” polis özel harekat timlerinin yeniden devreye sokulacağı kamuoyuna “müjdeleniyor”. İçişleri bakanı, MİT müsteşarı, emniyet genel müdürü ve jandarma genel komutanıyla bu kapsamda yoğun bir görüşme trafiğine giriyor. Başbakanın genelkurmay başkanıyla haftalık olağan görüşmesinin gündemine “polis özel timlerinin kırsalda yürütülen operasyonlara katılması” alınıyor. Jandarma Genel Komutanlığı’nın İçişleri Bakanlığı’na bağlanması için hazırlıklar yapılıyor. Beş bin civarındaki polis özel tim sayısının 2013 yılına kadar 15 bin düzeyine çıkarılacağı ve bunun için polis okullarında eğitimin ihtiyaca göre yeniden düzenleneceği belirtiliyor. AKP’nin yandaş medyası başta olmak üzere, düzen medyası da üzerine düşeni yaparak, söz konusu adımları “çözüm yolunda atılan önemli adım” sözleriyle cilalıyor.

Bütün bu hazırlıklar, özellikle Türk ordusunun operasyonlarına paralel olarak artan asker ölümleri ve DTK tarafından ilan edilen “Demokratik Özerklik” kararı üzerine oturtuluyor. “Terörle mücadelede asker yeterli değil”, “Operasyon yürütenlerin ortak koordinasyonu sağlanmalı” argümanlarına yaslanılarak, özel tim polislerinin etkin rol alacağı “yeni dönem” saldırganlığının propagandası yapılıyor. Devlet ve AKP cephesinden yapılan bu hazırlıklar, faşist güruhların Kürt halkına karşı harekete geçirilmesi ve şovenist bir siyasal atmosferin toplum yaşamına egemen kılınması hamleleriyle de güçlendiriliyor.

Öte yandan, gerici çıkarları gereği birbirleriyle çatışan düzen güçleri bir kez daha Kürt halkına karşı düşmanlıkta elbirliği ediyorlar. “Ortak düşman” karşısında safları sıklaştıran düzen güçleri, Kürt halkını açıkça hedef göstererek sistemin bekası için farklı uluslardan emekçiler arasında düşmanlığı körüklüyorlar. Üstelik bunu yaparken de, ikiyüzlülüğü elden bırakmayıp tüm ölümlerin sorumluluğunu Kürt siyasal hareketine fatura etmeye çalışıyorlar.

Düzen güçleri her ne kadar asker ölümlerini ırkçı-faşist saldırganlığın gerekçesi haline getirmeye çalışsa da, bu çabalar devletin Kürt sorununu çözmek konusundaki aczini gizlemeye yetmemektedir.

Devletin bugüne değin oyalayan ve işi sürüncemede bırakan manevralarına rağmen Kürt hareketi ve Kürt halkının mücadelesi giderek ivmelenip güçlendi. “Açılım” sürecinin de açıkça gösterdiği gibi, devletin oyalama ve beklenti yaratmaya dönük attığı her adım tersinden Kürt halkının mücadelesini daha da arttırdı, taleplerini daha güçlü ve somut bir biçimde ortaya koymasına yol açtı. Kürt hareketinin parlamentoya girmesi ve bu zeminden politik çizgisi gereğince yararlanması da, Kürt halkının mücadelesindeki yükselişe belirgin bir katkı sağladı. Bu ivmelenme somutta Kürt emekçi kitlelerinin daha geniş bölükleriyle mücadeleye katılmasını sağlarken, “demokratik özerklik” ilanında da görüldüğü gibi, Kürt hareketinin meşru hakları düzenden kopararak alma tercihinde bulunmasının yolunu düzledi. İşte düzenin bugün Kürt halkına karşı topyekün bir savaş harekatına başvurmasının en temel nedeni de, Kürt hareketinin bu tutumudur.

Kuşkusuz ki devlet, kendi belirlediği sınırların dışına çıkmış bir Kürt hareketi gerçeğini asla kabullenmeyecek ve onu sineye çekmek istemeyecektir. Kürt halkını ayak oyunlarıyla oyalama ve mücadelesini boğma imkanının olmadığı yerde de, savaşa ve sindirme harekatına başvurması kaçınılmazdır. Tersi, Kürt halkının düzenin kırmızı çizgilerine dokunan meşru taleplerinin karşılanmasıdır ki, devletin oyalamak ve aldatmak dışında buna hiçbir zaman niyeti olmadığı açıkça bilinmektedir.

Açıktır ki, önümüzde Kürt halkının mücadelesi açısından oldukça kritik bir süreç bulunmaktadır. Devlet, askerinden özel harekat polislerine elinde bulundurduğu her türlü olanakla Kürt hareketini tasfiye etme ve Kürt halkını sindirme hamlelerini derinleştirecektir.

Böyle bir dönemde Kürt halkıyla eylemli dayanışma içinde olmak, haklı ve meşru taleplerini her zeminde dile getirip savunmak devrimci ve ilerici güçler için özel bir sorumluluk durumundadır. Devletin şovenizmle zehirlemeye çalıştığı işçi ve emekçi kitleleri, sermaye düzenine karşı mücadeleye sevk etmek ve düzeni bu cepheden açmaza almak Kürt halkının mücadelesine verilebilecek en güçlü destektir. Dizginlerinden boşalan ırkçı-faşist saldırganlığın ve emekçilerin sınıfsal bilincini bulandıran şoven kudurganlığın karşısında “işçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarını haykırmak ise günün acil görevlerinin başında gelmektedir.

 

 

 

Özel timin kanlı dosyası

Kürt halkına yönelik geçmişte kullanılan özel harekat timlerinin suç seceresi AKP’nin nasıl bir yönelim içerisinde olduğunu gösteriyor. İşte özel timlerin kanlı katliamlarından bazıları...

Vedat Aydın’ın cenazesi: Evinden kaçırılarak öldürülen HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın cenazesinden dönenlere Diyarbakır surlarının üzerine yerleştirilen özel harekatçılar tarafından ateş açılması sonucu 7 kişi öldü, binden fazla insan yaralandı.

Şırnak ve Cizre olayları: OHAL Valiliği’nin kente 1500 kadar PKK’linin girdiğini açıklamasının ardından 6 gün boyunca Şırnak’ta sivillere ait neredeyse tüm binalar ağır silahlarla vuruldu. Ancak hiçbir PKK’linin cenazesi bulunmadı. Cizre’de Sabah Gazetesi Foto Muhabiri İzzet Kezer öldürüldü.

Digor olayları: Gıda ambargosunu protesto için Kars Digor’da 15 Ağustos 1993’te ilçe merkezine yürüyen köylülere özel harekat timleri tarafından ateş açılması sonucu 5’i çocuk 17 kişi yaşamını yitirdi.

Tunceli olayları: Tunceli merkezinde bir eve düzenlenen baskında 3 özel harekat polisinin öldürülmesinin ardından “Kanımız aksa da zafer İslamın” sloganı atan 200 kadar özel harekat polisi halkın üzerine ateş açtı ve bir taksi şoförü öldü, dükkanlara ve araçlara zarar verildi. OHAL Valisi Ünal Erkan, polislere “Burada böyle şeyler yapmayın, ne yaparsanız dağda yapın” dedi.

Diyarbakır Cezaevi olayları: Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 24 Eylül 1996’da çıkan olaylara müdahale eden polisler “Allahüekber” diye bağırarak tutuklu ve hükümlüleri demir çubuklar, kalaslar ve coplarla dövdü. 10 tutuklu öldü, 24’ü yaralandı.

Uğur Kaymaz’ın öldürülmesi: Mardin’in Kızıltepe ilçesinde 21 Kasım 2004’te 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve kamyon şoförü olan babası özel harekatçılar tarafından “terörist olduğu” iddiasıyla öldürüldü. Uğur’un cesedinden 13 kurşun çıkarıldı.

331 taciz ve tecavüz: Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu’nun verilerine göre, bölgede 14 yıl içinde yaşanan 79’u tecavüz olmak üzere toplam 331 taciz ve tecavüz vakasının çoğunun faillerini polisler oluşturdu.