11 Şubat 2011
Sayı: SİKB 2011/06

 Kızıl Bayrak'tan
Mücadeleyi kazanmak için örgütlü taban inisiyatifleri!.
Kazanmak için sendika bürokrasiyi aşmak şarttır!
Ulusal İstihdam Stratejisi:
Sermayenin saldırı stratejisi
Torba yasaya karşı
meşalelerle yürüdüler!
İş cinayetlerine son vermek için mücadeleye!
İşçi katliamı lanetlendi..
KDS Pres Döküm’de
direniş ve gözaltı terörü
Metal'de greve doğru.
UPS işçilerinden zafer kutlaması
Küçükçekmece KHK sözcüleriyle konuştuk
İzmir’de işçiler
kurultaya yürüyor..
Gebze İşçi Kurultayı’na!.
Mısır: Ayaklanma çıkış
yolu arıyor
İhtilalin ruhu Arap coğrafyasını
sarıyor / 2 - V. Yaraşı
47. Münih Güvenlik Konferansı
Halk ayaklanmalarının
gösterdikleri- S. Eren.
Dünyadan
Kıbrıs’ta AKP’ye tepki büyüyor
“Dink için kardeşlik nöbeti
Yaygın devrimci çalışma.
8 Mart’ta mücadele alanlarına
Çürüyen düzenin sahte “ahlak” tartışmaları
Hasta tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mücadeleyi kazanmak için
örgütlü taban inisiyatifleri!

DİSK ve KESK’in öncülüğünde 3 Şubat günü gerçekleşen Ankara eylemi, şu ana kadar “Torba Yasa” saldırısına karşı yapılan en ileri eylem oldu. “Meclisi kuşatacağız” iddiasıyla gerçekleştirilen eylemin gücü ise, kitleselliğinden çok saldırıyı geri püskürtme iradesini ortaya koymasından, önüne konulan polis barikatlarını zorlamasından kaynaklandı. Ancak önemli olan bu kararlılığa sahip olunduğunu göstermek değil, saldırıyı göğüsleyecek bir mücadele düzeyini ortaya koyabilmektir. Buradan bakıldığında bu eylem, “Torba yasa” saldırısına karşı mücadelede bir eşik haline gelememiş, gerisin geri protestocu bir noktaya dönülmüştür. Halihazırda basın açıklamaları ve yürüyüşler dışında daha ileri bir eylemli duruş gösterilememektedir.

Ankara’ya gidenler, bir kısmı sendika yöneticileri ve temsilcilerinden oluşan işçi ve emekçilerin politik kesimleriydi. Ancak bu sınırlarda bir kitleyle “meclisi kuşatmak” gibi ileri bir eylemin gerçekleştirilemeyeceği açıktı. Nitekim sermaye devleti saldırarak buna engel oldu. Eğer bu baştan açık bir gerçekse, yapılması gereken onu hesaba katan bir strateji ve taktikler geliştirmekti. Fakat, ortaya çıkan sonuç üzerinden de söylenebilir ki, eylemi düzenleyenlerin böyle bir stratejisi yoktur. Devlet saldırısı da dahil eylemin sınırları daha baştan belli olduğu halde, DİSK ve KESK yöneticileri, tüm iddialarına karşın mücadeleyi bu dar sınırlara mahkum etmişlerdir. Böylece mücadeleyi baştan protestocu bir çerçeveye sıkıştırmış, daha ilerisini planlama gücünü gösterememişlerdir.

Oysa “meclisi kuşatmak” hedefiyle ancak dar politik kesimle sınırlı bir katılımla yapılacak eylem, süresiz bir oturma eylemine dönüştürülebilirdi. Bu, “Torba Yasa” karşıtı duyarlılıkların geliştirilip güçlenmesi için olanaklar yaratılabilir, mevcut eylemin ve devlet terörünün de etkisiyle hafta sonu sınıfın geniş gövdesi Ankara’da toplanabilirdi. Böylece “meclisi kuşatmak” iddiasına da bir parça gerçeklik kazandırılabilir ve tekil protesto eylemleri daha ileri bir eylemin dayanakları haline getirilebilirdi.

Ayrıca başka bazı gelişmeler de böyle bir ileri çıkış için uygun siyasal ve toplumsal ortam sağlamaktaydı. Ankara eyleminin gerçekleştiği gün kentin başka bir noktasında gerçekleşen işçi katliamını kastediyoruz. Güvencesiz ve kuralsız çalışma düzenini katmerli hale getirecek olan “Torba Yasa”ya karşı çıkan işçi ve emekçilere terör uygulayan devlet, diğer taraftan yine kuralsız çalışmanın sonucu olarak büyük bir işçi katliamına imza atıyordu. Ankara’da yapılacak merkezi bir yüklenme açısından koşullar oldukça elverişliydi.

Bu olanaklara rağmen atılan adım geri çekilmiş ve saldırıya karşı sonuç alıcı bir mücadele sürecinin örgütlenmesi görevi ortada bırakılmıştır. Mevcut aşamada sürecin yeniden bu düzeye ulaştırılması mümkün görünmemektedir. Dahası sendika yönetimleri “biz görevimizi yaptık” havasındadırlar. Öyle anlaşılıyor ki, eylemi planlarken de böyle bir sonucu hesap ediyorlardı. “Meclisi kuşatmak” iddiasıyla Ankara’ya gittikten sonra bir noktaya kadar yürünür ve polis barikatından çatışmalı ya da çatışmasız geri dönülür! Böylece “görevlerini yapmış” olurlar, kimse onlara “Torba Yasa”ya karşı ne yaptınız diyemez!

Onlar bu hesapla hareket edebiliyorlar, çünkü karşılarında örgütlü bir taban hareketi yok. Bu sayede, düzeni zorlamak yerine protesto etmekle sınırlı kalan tutum, en ileri mücadeleci sendikacılık çizgisi olarak gösterilebiliyor. Oysa geçmişte az çok örgütlü bir taban sözkonusu olduğunda süreç bambaşka bir seyir izleyebiliyordu. Benzer reformist politikalar tabandan yükselen inisiyatifler yoluyla zorlanmakta ve aşma yönünde fiili çıkışlarla birleştirilmekteydi. Bu özellikle KESK açısından böyleydi. 17-18 Haziran ‘95 ve 4-5 Mart ‘98 eylemleri ile birlikte birçok merkezi eylem, bu eylemleri sonuç alıcı bir hatta geliştirmek yönünde tabandan örgütlenen girişimlere sahne olmuştu. Ancak bu taban dinamiği kendisini hareketin önderliğini alabilecek bir düzeyde örgütleyemediği için, sermaye iktidarı kamu emekçileri hareketinin temellerini zayıflatacak operasyonları hayata geçirebildi. Bugün için KESK’i ileri taşıyabilecek düzeyde örgütlü bir taban dinamiği kalmamıştır. Varolan güçler yıllarca reformistler eliyle yaratılmış yıkıntının üstesinden gelebilecek bir özgüveni halihazırda taşımamaktadırlar.

DİSK için durum daha da kötüdür. DİSK yıllardır yönetimi mücadele yönünde zorlayacak örgütlü bir tabandan yoksundur.

Bu söylenenler aslında bugün işçi sınıfı ve emekçi hareketi cephesinden ihtiyaç olanı da ortaya koymaktadır. İhtiyaç örgütlü bir taban hareketidir. Kuşkusuz bu sadece DİSK ve KESK cephesinden değil, Türk-İş ve Hak-İş de dahil olmak üzere tüm sendikalar cephesinden ihtiyaçtır. Dolayısıyla, işçi sınıfına ihanet eden sendika ağalarını aşacak, onların yakasına yapışacak, diğer taraftan reformist-icazetçi sendikal yönetimleri aşabilecek bir örgütlü taban dinamiğini yaratabilmek günün ve dönemin en önemli görevidir.

Örgütlü taban dinamiğini geliştirmenin koşulları her geçen gün olgunlaşmaktadır. “Torba yasa”dan sonra kıdem tazminatı başta olmak üzere sınıfa yönelik saldırılar önümüzdeki dönemde hızlanacaktır. Gündeme geleceği bilinen bu saldırılar, fabrikalardan sanayi havzalarına ve daha üst birleşik mücadele platformlarına kadar örgütlenmek için gerekli koşulları sağlamaktadır. Önemli olan “Torba Yasa”ya karşı verilmiş mücadelenin kazanım ve derslerine de yaslanarak, sınıfı ileri kesimlerinden başlayarak eğitmek, mücadeleye çekmek ve örgütlemektir.

Diğer taraftan metal işkolunda grup TİS süreciyle bağlantılı olarak hazırlıkları süren grev de sendikal bürokrasinin tahakkümünü kırabilecek dinamikleri barındırmaktadır. Gerçekleşmesi durumunda, ileri ve öncü bir çıkış olarak metal grevi, aynı zamanda tabanda işçi ve emekçilerin birliğine maya olacaktır.

Sınıf devrimcilerinin yürütmekte oldukları kampanya da asıl anlamını burada bulacaktır. Bugün tek tek fabrikalarda sınıfı örgütlemeye yoğunlaşan çalışmaların birikimleri, aynı zamanda sermaye düzenine karşı fiili-meşru-militan mücadeleyi omuzlayacak dinamiklerin önünü açacaktır. Bu dinamiklerin ileri hedefler doğrultusunda harekete geçmesine yardım edecektir.