04 Şubat 2011
Sayı: SİKB 2011/05

 Kızıl Bayrak'tan
Ortadoğu halklarının tutuşturduğu
isyan ateşi büyüyor!
Clinton Türkiye’ye geliyor
Torba yasa mecliste görüşülüyor,
ihanet büyüyor
Metal işçilerinin yakacağı
grev ateşini yangına çevirelim!
MESS üyelerini greve hazırlıyor
Metal işçileri greve hazır
MİB MYK Şubat Ayı
Toplantısı Sonuçları
Direnişler ve TİS süreçleri.
DİSK’i büyütme çağrısı
PTT’de coşkulu dayanışma etkinliği
Kurultay çalışmalarından
Mısır’da büyük halk
­­ayaklanması!
Tunus’la başladı, Mısır’la sürüyor!
Tunus’ta kritik süreç devam ediyor
İhtilalin ruhu Arap coğrafyasını
sarıyor / 1 - V. Yaraşır
Wuppertal’de Nazilere
geçit yok!
Sözde temsilciler Erzurum’da
gençlik alanlarda!
“Karneler, çürümüş
düzenin aynasıdır!”.
Anti-emperyalist mücadelede
şanlı bir sayfa: 6. Filo protestoları
Sağlıkta performans ölüm demektir!
Duyarlı bakan, duyarsız toplum(!)
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ortadoğu halklarının tutuşturduğu isyan ateşi büyüyor!..

Halkların direniş yolundan ilerleyelim!Ortadoğu halkları baskı ve sömürüye karşı ayağa kalkarken, sadece halkların öfkesinin hedefi olan gerici rejimlerin başında oturan diktatörler değil, aynı zamanda bu diktatörlerin yanında ve arkasında olan emperyalistler ve işbirlikçilerinin de nutku tutuldu. Önemli bir bölümü ancak günler sonra konuyla ilgili bir değerlendirme yapabilirken, daha sonra hızla büyümekte olan yangını söndürebilmek için seferber oldular. Halkların patlayan öfkesi karşısında ne yapacağını bilemeyen emperyalistler ve işbirlikçiler, bir süre sonra durumu kontrol altına almak ve düzeni yeniden kurmak üzere daha sistemli ve bilinçli müdahalelerde bulunmaya başladılar.

Emperyalistlerin korkularından biri bölgede İran’a benzer anti-amerikancı güçlerin iktidara gelmesiyken, korkunun büyüğü ise ayaklanmanın anti-kapitalist/anti-emperyalist bir yöne evrilmesi ihtimalidir.

Bu nedenle, esasta emperyalist-kapitalist düzenden kaynaklanan sorunlara karşı isyan eden emekçi halkların öfkesi gerici rejimler üzerinde toplanmaya çalışılıyor. Atları değiştirmek ve birtakım biçimsel siyasal reformlar yapmak yoluyla düzenin bekasının korunması hesaplanıyor.

Bu amaçla, devrimci bir önderlikten yoksun olan ve yolunu arayan halkların önüne sözde siyasal seçenekler konuluyor. Tunus’ta seçeneklerden biri olarak “ılımlı-İslamcı” El Nahda ortaya çıkıyor. Mısır’da ayaklanmanın başlamasıyla Mısır’a gönderilen Baradey öne çıkarılırken, bir yandan da Müslüman Kardeşler gibi örgütler hazırlanmaya çalışılıyor. Böylece emperyalistler Tunus’ta Bin Ali, Mısır’da Mübarek gibi uşaklarını harcayarak, halkların ufkunun bu diktatörleri aşmasını engellemeye, burjuva diktatörlüğü tahkim etmeye çalışıyorlar.

Sorun elbette sadece atların değiştirilmesi değildir. Aynı zamanda kurulu düzenin ürettiği sonuçlara öfke duyan, iş, ekmek, onurlu bir yaşam, demokratik hak ve özgürlük isteyen emekçilerin bu taleplerine karşılık verebilmek, en azından yatıştırabilmek sorunudur. Tüm bu sorunların kaynağında emperyalist-kapitalist düzen olduğu ölçüde, bu o kadar kolay değildir. Ancak emperyalistler bu doğrultuda tüm sınırlarını zorluyorlar ve Türkiye’yi ayaklanan halklara “model ülke” olarak sunmaya çalışıyorlar.

Bu sunuşa göre, onyıllar boyunca diktatörler tarafından yönetilen bu baskıcı rejimlerin karşısında Türkiye çok partili bir parlamenter rejimin egemen olduğu bir demokratik ülkedir. Son yıllara kadar devam eden askeri vesayet rejimi de zaten AKP tarafından aşılarak, demokrasi iyiden iyiye kurumsallaştırılmıştır. Dolayısıyla bugün Arap halklarının diktatörleri kovduktan sonra isteyebilecekleri en ileri sistem AKP tarafından Türkiye’de başka bir yoldan gidilerek gerçekleştirilmiştir. AKP demokrasiyi kurumsallaştırmakla kalmamış, aynı zamanda ABD ve İsrail karşısında, Arap rejimlerinin aksine onurlu bir dış politika da izlemektedir. Zaten bunun dışında da bir alternatif yoktur.

Tümüyle yalan ve çarpıtma üzerine kurulu olan bu propaganda isyan halindeki ülkelerin meydanlarında da dillendirilmeye çalışılmaktadır. Halihazırda kurulu düzeni aşan bir bilinç ve örgütlülük düzeyinden uzak olan emekçi halklar da bu propagandaya açık görünmektedirler. Devirdikleri rejimin ve kovdukları diktatörün yerine nasıl bir düzen koymak istediklerini bilemedikleri ölçüde, doğal olarak emperyalist-kapitalist düzenin efendilerinin önlerine koydukları bu “model”e itibar edebilmektedirler.

Mısır’da ayaklanmanın artık geri döndürülemez bir noktaya ulaştığı bir aşamada Obama, Tayyip Erdoğan’ı telefonla aramış, o zamana kadar ayaklanmalar karşısında suskunluğa gömülen AKP hükümeti, Obama’nın işaretiyle Mübarek’i eleştirmeye başlamıştır. Hiçbir pratik değeri olmayan bu eleştirileri burjuva medya allayıp pullayıp halklara servis etmektedir.

AKP ve onun Türkiyesi’nin “model ülke” olarak pazarlanması yeni bir durum değildir. Bu, Irak işgalinden sonra gündeme gelen, fakat daha sonra uygulanamadığı için rafa kaldırılan “Büyük Ortadoğu Projesi”nin de (BOP) temel hedeflerinden biriydi. Bu projedeki “Büyük Ortadoğu”, Kafkasya’dan Kuzey Afrika’ya uzanan coğrafyayı kapsıyordu. Bu coğrafyada radikal eğilimler gösteren halklara, AKP eliyle “ılımlı İslamcı” bir siyasal anlayışın damgasını vurduğu, emperyalizmle ve kapitalizme barışık, onunla bütünleşmiş bir ülke olarak Türkiye “model ülke” olarak sunuluyordu. Hedef, birtakım operasyonlarla bu coğrafyayı emperyalist-kapitalist düzen için tehlikelerden arındırmaktı.

Uygulanamadığı ölçüde rafa kaldırılan bu emperyalist proje şimdi yeniden pazara sunuluyor ve bu projede rol verilen AKP de hevesle bu sürecin içerisine giriyor.

AKP şefleri üstlendikleri rolün tam bilincindedirler. Erdoğan Obama’yla yaptığı görüşmenin ardından yaptığı açıklamaları sürdürüyor, ayaklanan halklara tehlikeli sulara girmemek ve radikal unsurların peşinden sürüklenmemek yönünde uyarılar yapıyor.

Bu sözlerde gelişen halk ayaklanmalarından duyulan korku da dikkat çekiyor. Çünkü bu “model”in özünde Mısır ve Tunus’taki rejimlerden herhangi bir farkı bulunmuyor. AKP de Mübarekler ve Bin Aliler ile aynı çöplükten besleniyor. Onlar kadar Amerikancıdır. Onlar gibi halkların derin öfkesini yaratan aynı sosyal sorunlar üzerine oturuyor. Ülkede milyonlarca kişi açlığın ve yoksulluğun pençesinde yaşarken, işsizlik de yüksek oranlarda seyrediyor. Mısır ve Tunus’ta olduğu gibi Türkiye’de de eğitimli işgücünün işsizlik oranı yüzde 30’lara yaklaşıyor. Kürt halkını inkar düzeni bu tabloyu tamamlıyor. İşçileri ve emekçi halkları bu katmerli köleliğe boyun eğdirmek için yüzbinleri bulan polis orduları besleniyor, emekçilerin üzerine salınıyor, sokaklar yasaklanıyor, zindanlar dolduruluyor.

İşte bu nedenledir ki, ayaklanan halkları düzene bağlamak için modelliğe soyunanlar, gerçekte baskı ve zor ile sürdürdükleri egemenlikleri altında ezilen işçi ve emekçilerin ayaklanan halkları “model” alarak aynı yolu tutmasından korkuyorlar. Bunun için propaganda aygıtlarını çalıştırıyor, ayaklanan halkların gerçekte kendilerinin yarattığı türden bir rejim için mücadele ettikleri yalanını uydurarak, işçi ve emekçilere şükretmelerini vaazediyorlar.

Devrimcilere güçlere düşen görev, emperyalistlerin bu model uşaklarının korkularını büyütmek, ayaklanan halkların baskı ve sömürüye karşı tutuşturdukları isyan ateşini işçi ve emekçilere taşımaktır. İşçi ve emekçilerin biriken öfkesini düzenin temellerine yöneltmek ve bu düzene karşı tek alternatif olan sosyalizmin kızıl bayrağını yükseltmektir. Çünkü ne Mübarek’in alternatifi Tayyip Erdoğan, ne de tek adam üzerine kurulu burjuva askeri rejimlerin alternatifi burjuva parlamenter maskaralıklardır. Kapitalizmin tek alternatifi sosyalizmdir