14 Ocak 2011
Sayı: SİKB 2011/02

 Kızıl Bayrak'tan
Torba yasa saldırısına karşı
mücadelenin durumu ve görevler…
AKP’nin Hizbullah hamlesi
ve hedefleri
Kürt halkı dinci gericilikle
kuşatılmaya çalışılıyor!
NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik mücadeleyi büyütüyor.
“İşçiler torbada Türk-İş nerede?”
MESS dayatmalarına karşı eylemler..
BERICAP direnişi sürüyor
Ontex işçileri kararlı
İşyeri temsilcilerinden
Belediye-İş’e tepki.
Belediyelerde taşeronluk uygulamaları
ve örgütlenme
PTT taşeron işçileri
haklarını arıyor
Deneyimler ışığında kampanyalar süreci
Fabrika çalışmasında
mesafe almadan sınıfla birleşmeyi başaramayız!
İzmir’de öncü işçiler
‘kurultay’ı tartıştı!
İÜ’de soruşturma ve
ÖGB terörü protestosu..
Üniversitelerden
Neo-liberalizmin
enkaz ülkeleri: Tunus ve
Cezayir - Volkan Yaraşır.
Kuzey Afrika’da
anti-kapitalist direniş!
“Onbinler Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’i andı..
Ya kapitalist barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!
Direnişte kadın işçi olmak
50’yi aşkın gazeteci tutuklu
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Belediyelerde taşeronluk uygulamaları ve örgütlenme

‘89 çöküşünden sonra tek kutuplu dünya ilanı uluslararası sermaye cephesinde sevinçle karşılanmış, kapitalist sistemin yenilmezliği ve ebediliği burjuva ideologları tarafından dünyaya ilan edilmişti. Sermayenin ideologlarına göre yeni dönem, “serbestlik”, “özgürlük”, “globalleşme” ve “esnek çalışma” dönemiydi. Bu propagandayla işçi sınıfının örgütlü mücadelesinin geriye düştüğü tarihsel dönemi fırsata çevirerek, işçi sınıfının daha önce mücadele sonucu elde ettiği kazanımları tamamen ortadan kaldırmaya çalıştılar. Yeni dönemin başlıca emek düşmanı politikaları, özelleştirme, sendikasızlaştırma, esnek çalışma ve taşeronluk sistemi olarak ortaya çıktı. Bu başlıklar içerisinde yer alan taşeronlaştırma ise aslında diğerlerini içeren bir saldırı başlığı oldu.

Türkiye’deki sermaye sınıfı bu yeni gelişmeye uzak kalamazdı. Başta kamu olmak üzere özel sektörün bütün alanlarında taşeronlaştırıma saldırısı tüm şidddetiyle ve pervasızca  uygulanmaya sokuldu. Taşeronlaştırmadaki hızlı tırmanış birçok sendikanın işyeri düzeyinde yetki kaybetmesine neden oldu. Bugün taşeronlaştırma saldırısı işçi sınıfının karşı karşıya kaldığı en önemli saldırı haline gelmiştir. Kamu alanında özellikle son 10-15 yıldır yoğun bir taşeronlaştırma saldırısı yürütülmektedir. Hizmet sektörü olarak adlandırılan belediyeler ve hastaneler başta olmak üzere tüm kamu alanında taşeronlaştırma kural haline gelmiştir.

Belediyelerde taşeronluk uygulaması

Taşeronlaştırma uygulamalarının belediye hizmetlerinde ulaştığı boyut son yıllarda hızla artmış durumdadır. Bu durum kamu hizmetlerinin sunumu konusunda çeşitli düzeylerde tartışmalara neden olurken, bir yanda da belediye istihdamındaki parçalanmış yapının iyice karmaşıklaşmasına neden olmaktadır.

5393 sayılı Belediyeler Kanunu’nun 67. maddesi belediye hizmetlerinin ihale usulü ile hizmet alımı adı altında piyasadan teminine olanak tanır. Yine merkezi hükümet tarafından belediyelerde norm-kadro uygulaması sonucu kadrolu işçi çalıştımanın önü kapatılırken taşeron işçi çalıştırmanın önü açılmıştır. Kadrolu işçi sayısındaki düşüş ile birlikte belediye hizmetleri, hizmet alımı adı altında taşeron şirketlere yaptırılmaktadır. Fen işleri kapsamındaki yol, asfalt ve bakımı başta olmak üzere temizlik, kanalizasyon bakımı, park ve bahçeler, hizmet binalarının altyapı bakımı ve temizliği taşeron şirketlere yaptırılmaktadır. Bu uygulamalar sonucu belediye hizmetleri ve işçi istihdamı parçalı bir yapıya dönüşmüştür.

İşçi istihdamındaki bu parçalı yapı, işçilerin dayanışma bilincini ve örgütlülüğünü zayıflatan en önemli etkendir. Çalışma koşulları ve çeşitli haklardaki farklılaşma bu farklı istihdam ilişlkileri içerisinde çalışan işçilerin birbirlerini rakip olarak görmelerine neden olmaktadır. Belediyelerde yapılan ihaleler genellikle altı ayla iki sene arasında değişmektedir. Her ihale sonucunda girdi-çıktı yapılırken, bu uygulama sonucu işçilerin kıdem hakkı ortadan kalkmaktadır. İhaleleri alan şirketlerin isimleri sıkça değişirken şirketletin gerçek sahipleri ve çalışan işçiler değişmemektedir. İhaleyi alan şirket genellikle belediyenin araç ve gerecini kullanmaktadır. Belediyeler düşük bir  ücret karşılığında araçlarını firmalara kiraya vererek hizmetlerin görülmesini sağlamaktadır. Bu durum taşeronların düşük ücretle işçi çalıştıran birer aracı kurum olduklarını göstermektedir. İhaleleri kazanan şirketler ile belediyelerin bazı bürokratları çıkar ilişkileri dışında, siyasal görüş olarak da ortaktırlar. Belediye hizmetlerindeki taşeronlaştırma yeni bir sermaye birikim alanı açarak büyük şirketlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kimi yerlerde ihaleyi alan şirketler daha düşük bir ücret karşılığı işi başka bir firmaya vermektedir. Bu durum kamu kaynaklarının şirketlere nasıl peşkeş çekildiğini örneklemektedir.

Çalışma koşulları

Belediyelerdeki kadrolu işçilerin genellikle sendikalı olup çalışma esasları ve sosyal haklarının toplu sözleşmeyle düzenlendiğini söyleyebiliriz. Buna  karşın aynı işin daha fazlasını yapmalarına karşın taşeron işçilerin herhangi bir sosyal hakkı bulunmamaktadır. Genellikle aldıkları ücret asgari ücretin biraz üzerindedir. Kuşkusuz bu farklılaşma sendikalı olup olmamakla doğrudan ilintilidir. Bu da işçiler açısından sendikalı olmanın ne kadar önemli bir kazanım olduğunu tekrar bize hatırlatmaktadır.

Geçmiş yıllara baktığımızda taşeron işçilerin ücretleri geç ödenirken, son yıllarda ücretlerin düzenli ödendiğini söyleyebiliriz. Belediyelerde günlük çalışma süresi genellikle 8 saattir, ancak bazı birimlerde taşeron işçiler fazla mesai yapmalarına rağmen mesai ücretlerini tam olarak alamamaktadırlar. Bu durumun belediye bürokratları tarafından kamu ihale kanununun ihale şartları ve Çalışma Bakanlığı’nın mevzuatlarından kaynaklandığı ifade edilmektedir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda ise herhangi bir önlemin alınmadığını yaşanan iş kazaları bize kanıtlamaktadır. Örneğin kanalizasyon işinde çalışan bir işçinin buna uygun bir iş elbisesi dahi yoktur, hepatit vb. gibi aşıları yapılmamaktadır. İhale şartnamesinde belirtilen yol ve yemek ücretinin çok düşük olduğunu, ancak işçiler açısından en önemli kazanımın SSK primlerinin tam ve zamanında yatırıldığını söyleyebiliriz.

Örgütlenme sorunu ve bazı zorluklar

Yukarıda saydığımız belli başlı sorunlar gözönüne alındığında belediyelerde çalışan taşeron işçiler açısından örgütlenmenin ve sendikalaşmanın ne kadar yakıcı bir sorun olduğu kendiliğinden anlaşılmaktadır. Fakat bunun kolay bir süreç olmadığını peşinen belirtmek gerekiyor. Hangi taşeron işçisiyle konuşursak konuşalım sendikalı olmak istediğini söyleyecektir. Ancak işten atılma korkusu burada en önemli engel olarak karşımıza çıkmaktadır. İhalelerin kısa süreli yapılması ve şirketlerin isim değiştirmesi sendikal örgütlenmenin önünde bir başka engeli ifade etmektedir. Belediyelerde işe alınma süreçlerinde belediye meclis üyelerinin ve çeşitli bürokratların referans olmalarından dolayı herhangi bir hak alma mücadelesinde işçiler genellikle çekimser kalmaktadırlar. Mevcut sendikaların da bu alanlarda herhangi bir örgütlenme çalışması yapmamaları, örgütlenmeyi belediye başkanları ve siyasetçilerin insafına bırakmaları, özellikle İzmir özelinde yaygın bir beklenti oluşmasına neden olmaktadır.

İzmir özelinde değerlendirecek olursak CHP’li belediyeler belediye şirketleri kurarak taşeron işçileri bu şirketlerde toplayıp sendikalaşmalarını sağlamaktadır. Çiğli, Konak, Narlıdere, Balçova ve Büyükşehir buna örnektir. En son Bornova Belediyesi İZBAŞ şirketini devreye koydu. Amaç taşeron işçiliği adım adım ortadan kaldırıp tüm işçileri bu şirket üzerinden sendikalı yapmaktır. Bu durum işçilerin ciddi biçimde örgütlenmek ve sendikalı olmak gibi önemli bir sorununu belediye başkanlarının insafına bırakmalarına neden olmaktadır. Yani sendikalı olma hakkı belediye başkanlarının insafına terkedilmiş durumdadır. Kendi özgücüne ve emeğine dayanmayan bu yaklaşım işçilerin tarihsel rollerini oynamalarını şimdilik ciddi biçimde sekteye uğratmaktadır. Aynı zamanda sendikaları belediye yönetimlerinin bir parçası yapmaktadır. Bunun da doğal sonucu işçiler üzerindeki sömürünün olduğu gibi devam etmesi olmaktadır.

Sonuç olarak işçi sınıfını örgütlülük ve sendikalılık gibi önemli bir silahtan mahrum bırakmak isteyen uluslararası sermaye ve onun Türkiye koluna karşı sınıf bilinci ve refleksiyle hareket edip mücadele etmek işçiler açısından vazgeçilmez bir görevdir. Taşeronluk sistemi içinde bulunduğumuz yüzyılın kölelik düzenidir. Sermayenin neo-liberal saldırı politikalarına karşı tek çıkar yol örgütlenmektir.

Yılmaz Engin