23 Nisan 2010
Sayı: SİKB 2010/17

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs hazırlıkları ve görevlerimiz
Taksim yasağı aşıldı, sıra sendikal bürokraside…
1 Mayıs’ta üç koldan Taksim’e!
Hapishaneler sömürü düzeninin
aynası olmaya devam ediyor!
Devrim ve devrimci düşmanı bir kontrgerilla hukukçusu
İşsizliğin kaynağı burjuva sınıf egemenliğine karşı mücadeleye!
Metal İşçileri Birliği’nden
1 Mayıs’a çağrı toplantısı
2. Kayseri İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleştirildi
TARİŞ direnişi sonuçlandı...
İşçi ve emekçi hareketinden
Birleşik Metal-İş Genel Sekreter Yrd. Mehmet Beşeli ile 1 Mayıs ve sınıf hareketi üzerine konuştuk.
Veysel Demir ve Hasan Gülüm’le 1 Mayıs üzerine konuştuk
Kadın işçiler 1 Mayıs’a çağırıyor...
BDSP’nin 1 Mayıs
çalışmalarından.
İstanbul Devrimci 1 Mayıs Platformu çalışmalarından
Soruşturmalar-baskılar devrimci faaliyeti engelleyemez!
“Gelecek bizim!” diyen liseliler kurultayda buluştu...
Eğitim hakkı mücadelesi
“SOKAK”ta büyüyor!
Filistinli tutsaklar siyonist zorbalığa
karşı direniyorlar!
Dünyadan grev ve direnişler
Mimarlar Odası Genel Kurulu tamamlandı
1 Mayıs, birlik, mücadele ve dayanışma günü… - M. Can Yüce
Polis yargısız infaza kalkıştı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası Bölge Başkanı Veysel Demir ve Belediye-İş İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Hasan Gülüm’le 1 Mayıs üzerine konuştuk...

“Geleceksizleştirmeye ve güvencesiz çalışmaya karşı Taksim’e!”

- İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu seneki 1 Mayıs’a son 3 yıldır Taksim kararlılığının ortaya çıkardığı kazanımın verdiği moralle giriyoruz. Öncelikle 2010 1 Mayısı’nın sınıf hareketinin seyri açısından sizce önemi nedir? 1 Mayıs çalışmaları kapsamında ele alınması gereken talepler nelerdir?

- Veysel Demir (Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası Bölge Başkanı): Bazı sistem yanlısı insanlar 1 Mayıs Taksim kazanımını hükümetin ve devletin bir lütfuymuş gibi gösteriyor. Değil! Biz başta DİSK, KESK, devrimci yapılar, emek dostları olarak bileğimizin, alınterimizin hakkıyla, gazları, copları yiye yiye Taksim’i kazandık. Ne sistem ne devlet ne de hükümet verdi bu alanı; biz almasını bildik. Aslanlar gibi dayak yedik, aslanlar gibi de alanı kazandık. Orada direnen, gaz yiyen 2009 yılında Taksim’e ayak basan ya da Taksim’e giremeyen ama benim de içinde bulunduğum gibi devrimci, demokrat, duyarlı olan kişilerin mücadelesiyle Taksim’e girildi. Bu anlamda bu mücadelenin kolektif bir dayanışmanın ürünü olduğunu açıkça söylemek gerekir.

Fakat işçi sınıfı rehavete kapılmamalı. IMF ve Dünya Bankası’nın da direktifleriyle gün geçtikçe saldırılar artmakta. Taşeronlaştırma ve özelleştirme alabildiğince pervasız bir biçimde devam ediyor. Hak gaspları artmaktadır. Bugün dünyada krizden bahsediliyor. Bu krizin sorumlusu işçiler ve emekçiler değil. Krizin sorumlusu bizi yöneten siyasiler, patronlar, büyük sermayedarlardır. Bize acı reçeteyi yedirtmeye çalışıyorlar fakat biz onlara yedirteceğiz. Bunun için özelleştirmeye ve taşeronlaştırmaya karşı, esnek çalışmaya karşı, 4/C ve 4/B sözleşmelerini yırtıp duvara vurmak için 1 Mayıs’ta alanlarda olacağız.

TEKEL işçilerinin direnişi önemli bir yere durmaktadır. Fakat TEKEL işçilerinin bağlı bulunduğu sendika yöneticileri, Türk-İş TEKEL işçilerinin mücadelesinde hiçbir zaman özelleştirmeye ve taşeronlaştırmaya vurgu yapmadılar. Ancak işçi sınıfı, devrimci yapılarla birleşince, emeğiyle birleşince ekonomik talepler demokratik taleplere dönüşmeye başladı. Bundan önce Kent AŞ işçileri yürüdü. İzmir-Ankara yürüyüşünü gerçekleştirdiler. Kıvılcımı aslında Kent AŞ işçileri çaktı; TEKEL işçileri de alevlendirdi. Bunların yanında halkların kardeşliğini savunacağız, faili meçhullerin olmaması için mücadele edeceğiz, demokrasi için mücadele edeceğiz. Fakat 1 Mayıs’ın talepleri esas olarak özelleştirmeye ve taşeronlaştırma karşıtlığı üzerinden şekillenmeli.

- Hasan Gülüm (Belediye-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı): Bu 1 Mayıs 2010’daki genel sınıf hareketinin durumuyla da ilişkili olacak. Ya da “2010’da sınıf hareketi nasıl bir rota izleyecek” diye sorarsak aslında bunun ilk verileri 2008’de başladı. 2008 Türkiye işçi sınıfı için kriz demekti ve bu dönemde milyonlarca insan işsiz kaldı. Bu dönemde ilk defa fabrika işgalleri oldu. Grev ve direnişlerin uzunca bir döneme yayıldığı diğer bir biçimiyle aslında kazanabilme ruhunun keşfedildiği direniş süreçleri yaşandı. DESA, ATV-Sabah, E-Kart gibi çok uzunca süren direnişler oldu. Sendikasız alanlarda Meha gibi grevler yaşandı. Bu anlamda önemli olduğunu düşünüyorum. Gürsaş gibi fabrika işgalleri yaşandı. Şimdi krizle beraber bu tablonun ortaya çıkardığı parça parça sonuçlar kendini 2009’un sonunda TEKEL’le buldu. TEKEL genel olarak bütünün vicdanına seslenen, bütünün direnişi oldu. Buna benzer direnişler parça parça yaşandı. Esenyurt’ta 248. gündeyiz. Yağmur, kar, soğukla birlekte geçen 248 gün az bir zaman değil. Bu işçiler kapı önünde. Bu direnişleri oluşturan ya da bu çizgiyi oluşturan şey aslında o bahsettiğimiz Türkiye sınıf hareketinin ortaya çıkardığı tablonun sonucu. Yavaş yavaş kazanabilineceği bilinçlere yerleşti. “Birlikte olursak kazanabiliriz” TEKEL üzerinden de somutlandı. Açıkçası şimdi bu sürecin kendisi 2010’a evrildi. 2010’da genel olarak işçi ve emekçiler de “mücadele edebilirsek, kazanabiliriz”, “mücadele edebilirsek sendikaları harekete geçirebiliriz”, “birleşirsek kazanırız” üzerinden şekillenen bir tablo yarattı. Sınıfın genel bilincindeki kırılma ile kendini yok sayma, kaybetme bilincinde tersine bir değişiklik oldu. Kazanabilme yanı gelişti. Bu yanın 2010 1 Mayısı’nda da kendisini göstereceğini düşünüyorum. Bu etki ile en geniş kesimlerin katılımının örgütlenmesi sağlanabilir.

1 Mayıs Taksim Meydanı’nın bu anlamda açılmasında İstanbul’daki devrimcilerin Taksim ısrarının özel bir payı var. Ama yalnızca buradan çıkan bir sonuç olarak ele alırsak genel sınıf hareketindeki o geri kalan yanı gözardı etmiş oluruz. Özellikle de TEKEL’le öne çıkan birlikte olma baskısı 2010 1 Mayısı’nda Taksim alanının netleşmesini sağladı. Bu durum sendikalara rağmen oldu.

Bu yüzden 2010 1 Mayısı bugüne kadar yaratılan mücadelenin üst noktası gibi görünüyor. 1 Mayıs’taki hava ve tablo 1 Mayıs sonrasını da belirleyecek. İlericilerin, devrimcilerin, demokratların, sendikaların da bunu gördüğünü biliyorum.

Bu senenin 1 Mayıs’ında da birleşik yanı ön plana çıkaracak temel şiarın da güvencesiz çalışmaya dönük özel bir slogan olduğunu düşünüyorum. Her kesim açısından da bunun ortak talep olduğunu görebiliyorum. Pankartlar havaya kalktığında güvencesizliğe ilişkin bir ön slogan olduğunu görebilmek mümkün.


- Bu seneki 1 Mayıs’ı İstanbul’da Taksim’de ve diğer illerde de ortak kutlama kararı alan konfederasyonların hazırlıkları sürüyor. Bulunduğunuz alandaki 1 Mayıs tablosu nedir? 1 Mayıs’a yönelik nasıl bir hazırlık içindesiniz?

- Veysel Demir: Biz işçilerimizle görüşüyoruz. Genel toplantılar alıyoruz. Üstelik bu dönem toplu sözleşmelerden kazanımlarla çıkıyoruz. Kartal ve Ataşehir’den kazanımla çıktık. Şimdi sıra Kadıköy’de. Dolayısıyla işçilerin duyarlı olduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde kazanımları koruyabilmenin bir yolu da miting alanlarını doldurmaktır. Neden 1 Mayıs’a katılmak gerektiğini tek tek işçilere anlatıyoruz. Kitlesel bir biçimde katılmanın uğraşını veriyoruz.

- Hasan Gülüm: Konfederasyonların merkezlerini oluşturanlar 1 Mayıs’ın daha çok teknik işleriyle uğraşıyorlar. Bunun dışında kitlesel katılım sendikalar cephesinden önemli bir yerde duruyor. Örneğin Türk-İş Marmara bölgeyi çağrıyor. Taksim bu sürecin sendikalar açısından önemini ortaya çıkardı. Mücadelenin genel seyrinin yükseldiği, mücadelenin onları aştığını hissettiği yerlerde sürece müdahil olmaya çalışırlar. Yani öyle gösterirler. Hareketin yarattığı tablo ile sendikalar Taksim kutlamalarını kitlesellik noktasında ele alıyorlar ama içine talep koymuyorlar. Talepler noktasının gerçekçi olabilmesi için bu taleplerin geniş kesimlere ulaştırılabilmesi gerekiyor. “İşten atılmalara, güvencesiz çalışmaya, sendikasızlaştırmaya karşı 26 Mayıs için 1 Mayıs’ta Taksim’e” demek gerekiyor. Ama bu şiarın oluşabilmesi için bunu bulunduğunuz yerdekilerle örgütlemek gerek. Bu nedenle, saldırıları geri püskürtmek için 1 Mayıs’a gitmek gerektiğini söylemek gerekiyor. Bu yanın zayıf olduğunu düşünüyorum. Daha esaslı bir faaliyet yerine genel bir faaliyet örüldüğünü düşünüyorum. Özel bir örgütlenme yok. Ama sendikalar içinde de sınıftan yana olanların özel bir hazırlık içinde olduğunu görüyoruz. Örneğin kendimiz açısından. Biz 26 Nisan’a kadar yaklaşık 30 işyerinde 1 Mayıs toplantıları yapacağız. Üyelerimizin %85’ine ulaşıyoruz. Esenyurt özelinde de Esenyurt halkının da 1 Mayıs’a katılımını örgütlemek için özel bir çalışma yürüteceğiz. Esenyurt’taki platform üzerinden salı günü 1 Mayıs çalışmalarını başlatacağız. 1 Mayıs’ın neden kitleselleşmesi gerektiğini, neden sendikasız işçilere ulaşılması gerektiğini ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bizim kendi işyerlerimizde sendikasız ve güvencesiz işçileri de 1 Mayıs’a götürelim kampanyası var.

Kızıl Bayrak / İstanbul