23 Nisan 2010
Sayı: SİKB 2010/17

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs hazırlıkları ve görevlerimiz
Taksim yasağı aşıldı, sıra sendikal bürokraside…
1 Mayıs’ta üç koldan Taksim’e!
Hapishaneler sömürü düzeninin
aynası olmaya devam ediyor!
Devrim ve devrimci düşmanı bir kontrgerilla hukukçusu
İşsizliğin kaynağı burjuva sınıf egemenliğine karşı mücadeleye!
Metal İşçileri Birliği’nden
1 Mayıs’a çağrı toplantısı
2. Kayseri İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleştirildi
TARİŞ direnişi sonuçlandı...
İşçi ve emekçi hareketinden
Birleşik Metal-İş Genel Sekreter Yrd. Mehmet Beşeli ile 1 Mayıs ve sınıf hareketi üzerine konuştuk.
Veysel Demir ve Hasan Gülüm’le 1 Mayıs üzerine konuştuk
Kadın işçiler 1 Mayıs’a çağırıyor...
BDSP’nin 1 Mayıs
çalışmalarından.
İstanbul Devrimci 1 Mayıs Platformu çalışmalarından
Soruşturmalar-baskılar devrimci faaliyeti engelleyemez!
“Gelecek bizim!” diyen liseliler kurultayda buluştu...
Eğitim hakkı mücadelesi
“SOKAK”ta büyüyor!
Filistinli tutsaklar siyonist zorbalığa
karşı direniyorlar!
Dünyadan grev ve direnişler
Mimarlar Odası Genel Kurulu tamamlandı
1 Mayıs, birlik, mücadele ve dayanışma günü… - M. Can Yüce
Polis yargısız infaza kalkıştı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TÜİK işsizlik rakamlarını açıkladı...

İşsizliğin kaynağı burjuva sınıf egemenliğine karşı mücadeleye!

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), bu yıl Ocak ayında işsizlik oranının yüzde 14,5 olduğunu, 3 milyon 591 bin kişinin işsiz durumda bulunduğunu açıklamıştı. TÜİK verileri incelendiğinde Türkiye’de istihdam edilen 21 milyon 162 bin kişiden 8 milyon 949 bininin kayıt dışı olarak çalıştığı belirlendi. TÜİK verilerinden yapılan derlemeye göre, Ocak’ta istihdam edilen toplam nüfus 21 milyon 162 bin oldu.

21 milyon 162 bin kişinin, 8 milyon 949 bin kişisini ise herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kaydı bulunmayanlar oluşturdu. Ocak 2009’da yüzde 40.8 olan kayıtdışı istihdam oranı 2010’un daha ilk ayında 1.5 puanlık artışla yüzde 42.3’e çıkmış oldu. Ocak itibariyle son bir yıllık dönemde kayıtdışı çalışanların sayısında 845 bin kişilik artış yaşandığı tespit edildi.

7 milyona yakın işsiz

Gerçek işsizlik rakamlarının TÜİK rakamlarından çok daha yüksek olduğu biliniyor. DİSK - AR’ın araştırmasına göre, SGK kapsamındaki zorunlu sigortalı sayısı 11 milyon 255 bin kişi olurken, TÜİK’in 15 Nisan 2010’da açıkladığı ücretli sayısı ise 12 milyon 825 bin kişi. SGK istatistikleri ile TÜİK’in açıkladığı hane halkı işgücü anketi arasında 1.5 milyon kişilik bir fark olduğunun tespit edildiği araştırmada, TÜİK verilerinde yüzde 15’lik bir kayıp olduğu, bu oranın işsizlik rakamlarına yansıtıldığında resmi işsiz sayısının 4 milyon 145 bine, geniş tanımlı işsiz sayısının ise 6 milyon 740 bine ulaştığı belirtildi.

Güvencesizlik dayatılıyor

TÜİK’in verilerinin gerçeği yansıtmadığı bir tabloda güvencesiz çalışma koşullarının yaygınlığı ifade edilen veriler üzerinden de açıkça görülüyor. İşsizliğin bu yıl ve önümüzdeki yıllarda da en yakıcı gündem maddesi olmasıyla beraber istihdam edilen işçilere de güvencesiz çalışma koşullarının, geleceksizliğin dayatılması sermayenin saldırılarından biri olarak karşımıza çıkıyor.

Kapitalizmde işsizlik burjuvazinin kar oranlarını büyütmek için önemli bir olanaktır. Kâr oranlarının sürekli yüksek tutulması için emek maliyetinin düşürülmesi, yani işgücü fiyatının en alt düzeye çekilmesi gerekir. Bu durum, yedek işsizler ordusunun varlığını koşullar. Kriz dönemlerinde bu silah çok daha etkili bir şekilde kullanılır. Bugün yaşananlar bu durumu yeterli açıklıkta ortaya koymaktadır.

Burjuvalar, kriz bahanesinin ardına sığınarak, işten atma saldırılarına iyice hız verdiler. Krizi aynı zamanda işçilik maliyetlerini düşürmek için kullandılar. İşsizler ordusunun büyümesi, beraberinde milyonlarca işçinin sigortasız çalıştırılması, asgari ücretin dayatılması, iş saatlerinin uzatılması vb. saldırılar için kapitalistlere önemli olanaklar sağlıyor.

Kapitalizm işsizlik üretir

Toplumsal bir sorun olan işsizlik olgusunu kapitalizm döne döne üretir. Burjuva sınıf egemenliğinin bulunduğu tüm dünyada, tek tek ülkelerde işsizlik varlığını sürdürüyor. Sadece işsizlik oranlarında farklılık yaşanıyor.

Bir üretim ve bölüşüm tarzı olarak kapitalizmin, işsizler ordusu ile birlikte var olması, onun yapısal bir özelliğidir. Bu nedenle tüm kapitalist ülkelerde emekçiler işsizlikle birlikte yaşarlar. Kapitalizmin hükümranlığını sürdürdüğü her yerde işsiz milyonlarca emekçiye rastlamak mümkündür.

Mümkün olduğunca çok kâr elde etmeyi ve bunun için mümkün olduğunca fazla üretim yapmayı isteyecek olan kapitalist için, işsizlik önemli bir kar kapısıdır. Kapitalistlerin kâr dürtüsü, kârın sürekli biçimde yükseltilmesi arzusu olarak kendini gösterir. Bunun yollarından biri de üretim maliyetinde ücretlerin payını sürekli düşürmek ve tersinden sömürü oranını sürekli yükseltmektir. Daha az işçiyle daha çok iş yapmak, daha az işçiyi daha yoğun olduğu kadar daha uzun süreli çalıştırmak da aynı amacın bir parçasıdır.

Kapitalizm akıldışı bir sistemdir. Bu durum işsizlik sorununda da açıkça ortaya çıkar. Bir kapitalist üretilen malı satmak zorundadır. Dolayısıyla kapitalist toplumda işçi ve emekçilerin kapitalistlerin ürünlerini satın alması için belli bir gelire sahip olması gerekir. Oysa kapitalizm bir yandan işsizler ordusunu çığ gibi büyütür, öte yandan işçi ücretlerini düşürmeye yönelik politikalar üretir. Bu durumda milyonlarca işsizin ve karın tokluğuna çalışan işçinin bir şey satın alması elbette ki mümkün değildir.

Kapitalizmin en öldürücü yapısal çelişkilerinden biri de budur. Kâr elde etmek için ürünlerini satmak zorunda olan kapitalist, diğer yandan işçiyi kâr oranını yüksekte tutmak için mümkün olan en yüksek verimle çalıştırmak zorundadır.

İşsizliği üreten kapitalist sistemin bizzat kendisidir. Bu sistem ayakta kaldığı sürece işsizlik de var olacaktır. Sermaye devleti zaman zaman işsizliğe karşı mücadele ettiği yalanıyla işçi ve emekçileri aldatmaya çalışır. Oysa uyguladıkları politikalarla, dayattıkları ağır ekonomik-sosyal yıkım programlarıyla işsizliği daha da boyutlandıranlar, bizzat sermayedarlar ve sermaye devletidir.

İşsiz, üretimden kopmuş, koparılmış insan demektir. Kapitalist üretim içinde de olsa işçiler, kendi yaşamlarını disipline etmekte zorlanmazlar. İşsiz, 8-10 saatini çalışarak geçiren işçiden farklı olarak, tamamen boşluktadır. İşsizliğin yıkıcı sonuçları sadece ekonomik yaşamla sınırlı değildir. İşsizlik aynı zamanda, işsiz yığınlarda derin sosyo-psikolojik ve kültürel yaraların açılmasına yol açar. İşçi için üretim sonrasının zaman öldürülen kahvehane vb. yerler, işsizler için sürekli gidilen yerlerdir. Tam da bu koşullar çürüme ve yozlaşmanın önünü açar.

Kriz dönemlerinde çığ gibi büyüyen işsiz kitleler oluşur. İşsizler, çaresizlik içinde kahve köşelerinde kumara, sokak başlarında fuhuşa itilerek yozlaşma ve çürümenin bataklığına terkedilirler. İşsizlikten dolayı cinnet geçirerek intihar edenlerin, hırsızlık yapanların, psikolojik dengesi bozulanların sayısı bu nedenle sürekli olarak artar.

Sonuç olarak, her koşulda yozlaşma, insani çürüme, işçi ve emekçilerin yerleşik değerlerinden kopuş işsizlik zemininden beslenir. Hatta bir süre sonra, bu eğilimin bizzat kendisi yerleşik değerlerinden biri haline dönüşür ve en uygunsuz para kazanma yolları, en dizginsiz ahlak dışılık kanıksanır hale gelir.

İşsizliğin kalıcı çözümü sosyalizmde!

Sermaye egemenliği, işsizliğin temel nedenidir. Burjuva sınıf iktidarı yıkılmadığı sürece, işsizlik sorunu boyutlanarak devam eder. İşsizliğin kalıcı ve tam çözümünün biricik yolu, işçi sınıfının devrimci iktidarı ve onun ürünü olarak sosyalizmdir. Sosyalizm karı değil insanın temel ihtiyaçlarını ve mutluluğunu esas alır. Bu işsizliği yapısal bir toplumsal bir sorun olmaktan çıkarır. Ancak bu stratejik doğru, işçi ve emekçilerin işsizliği azaltıcı tedbirlerin alınması, emeğin korunması talepleri mücadelesiyle birlikte ele alınmak zorundadır.

İşsiz kitleleri mücadeleye çekmek sınıf bilinçli öncü işçilerin görevidir. Zira burjuvazi işsiz kitleleri diğer sınıf kardeşlerine karşı kullanmaya, ideolojik olarak onları çürütmeye ve yozlaştırmaya çalışmaktadır. İşsiz kitlelerin işçi sınıfının bir parçası olduğu ve kurtuluşlarının da ancak ortak mücadeleyle mümkün olduğu anlatılabildiği oranda, kapitalistlerin elindeki işsizlik silahı boşa çıkarılabilinir. Ancak böylesi bir zeminde işsizlik saldırılarının boşa çıkarılması mümkündür.

Bu ise yıkım programlarının püskürtülmesi için birleşik örgütlü bir mücadelenin, “Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi” talebi doğrultusunda yükseltilmesini gerektirir. Krizin faturasının kapitalistlere ödettirilmesi talebiyle yükseltilen bir mücadele, işsizliğin bir saldırı aracı olarak kapitalistler tarafından kullanılmasının zeminini yok etmeyi mümkün kılabilir.