05 Mart 2010
Sayı: SİKB 2010/10

 Kızıl Bayrak'tan
Genel grev-genel direniş yolunda ilerlemeliyiz!
Dinci gericilik demokratikleşmenin önündeki engeldir!
İsrail Heron’ların 6’sını
Ankara’ya teslim etti
Sosyalizm ve
kadın sorun - Nilgün Eren
İstanbul ve İzmir’de 8 Mart’ın 100. yılında emekçi kadınlar buluştu.
8 Mart çalışmalarından
TEKEL işçileriyle
dayanışma faaliyetleri...
Sendika ağaları çadırları kaldırdı!.
İşçi ve emekçi hareketinden...
TKİP III. Kongresi
Kapanış Konuşması...
TEKEL Direnişi gösterdi ve öğretti - Vokan Yaraşır
TEKEL direnişi ve sendikalar
Karadağ cinayetinin iddianamesi hazırlandı...
İmzalar baskı ve
terör rejimine karşı...
Gençlik özgür üniversite düşmanı Doğramacı’yı unutmayacak!
Üniversitelerde soruşturma terörü
Sömürgeci politikalar
İngiltere-Arjantin ilişkilerini geriyor...
Türkiye’de demokratikleşme sorunu hakkında kısa notlar /3 -M. Can Yüce
Evrim Erdoğdu’ya özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Burjuvazi ile siyasi temsilcileri tarih karşısında gericileşmiştir...

Dinci gericilik
demokratikleşmenin önündeki engeldir!

Sekiz yıldır ceberut bir devletin yürütme gücü olmasına rağmen “mazlum edebiyatı” yapan dinci gericilik odağı AKP, bu safsataya inanacak kimse bulamaz hale gelince, icraatlarını “demokratlık” maskesini kuşanarak sürdürmeye başladı. Hem işbirlikçi burjuvazinin hem Washington’daki savaş baronlarının işini gören gerici bir düzen partisinin önce “mazlum”luk ardından “demokrat”lık taslaması pek rastlanan bir olay değil. Ancak görülüyor ki, yalan ve aldatma yarışında başa oynayanlar bile bu konuda AKP’nin eline su dökemiyor.

“Mazlum edebiyatı” yapma konusunda uzman olan AKP ve yandaşlarının, yakın zamana kadar “demokratlık” iddiaları bulunmuyordu. Zira “demokratlık”, kavram olarak bile onlara yabancıydı. Ancak, egemenler arası iktidar ve rant çatışmasında AKP hükümeti zorunlu olarak ordu ve bürokrasideki karşıtlarıyla kavgaya tutuşunca, bazı avanak liberaller tarafından “demokrasi kahramanı” ilan edildi. “Mazlum” maskesi parçalanan Tayyip Erdoğan ve müritleri, liberallerin vehmettiği “demokratlık” kisvesine dört elle sarıldılar.

Avanak liberallerin AKP hükümetini “demokrasi kahramanı” ilan etmesi, hükümet borazanı dinci gerici medyanın da bu demagojiye başvurmasının yolunu açtı. Oysa dinci gerici medya organları tarihleri boyunca işçi sınıfının, ilerici-devrimci güçlerin, ezilen Kürt halkının demokratik hak ve özgürlükler mücadelesine kin kusan bir yayın çizgisi izlemişlerdir. Bu konuda kayda değer bir değişiklik de sözkonusu değil. Zira böylelerinin zihniyeti, doğası gereği işçi ve emekçilerin demokratik hak ve özgürlükler alanının genişlemesine şiddetle karşıdırlar. AKP borazanı medyanın 1 Mayıslar’da estirilen polis terörünün arkasında durması ya da direnen TEKEL işçilerine karşı hükümet sözcülüğü yapması tesadüf değil. Bu sınıfsal bir tutumdur. Diğerleri gibi bu gericilik odağı da her zaman zorbaların safında yer alır.

Garip olan şu ki, avanak liberallerle dinci gerici medyanın “demokrat” ilan ettiği hükümetin pek çok icraatının, bu söylemin safsatadan ibaret olduğunu kanıtlar nitelikte olmasıdır.

Buna rağmen tüm umutlarını Amerikancı AKP ile şefi Tayyip Erdoğan’a bağlayanlar, hükümetin demokratlığını pazarlama hevesinden vazgeçmiş değiller.

Liberal çevreler onu “demokrat” göstermek için uğraşsalar da, Tayyip Erdoğan saldırgan üslubunu terketmek bir yana, daha da sertleştiriyor. Sağa-sola bağırıp çağıran, kendisini veya hükümetini eleştirenleri azarlayıp duran, hatta kimi zaman tehdit eden AKP’nin şefi, basında hakkında eleştiri yazısı çıkmasına bile tahammül edemiyor. İşçilere, emekçilere, Kürt halkına hem hükümet icraatlarıyla hem sözlü olarak saldıran, tehdit eden Tayyip Erdoğan’ın son çıkışı, medya patronlarını hedef aldı.

Medya patronlarına, “maaş verdiğiniz köşe yazarlarını hizaya getirmek zorundasınız. Hizaya gelmeyenleri ise, işten atınız!” direktifi veren Tayyip Erdoğan, burjuva siyasetçilerin göstermelik demokratlıklarından bile yoksun olduğunu gözler önüne serdi.

“Parayı veren düdüğü çalar” zihniyetini patavatsızca savunan Tayyip Erdoğan, böylece gazetecilikten, düşünce özgürlüğünden ne anladığını da ortaya koyuyor. Dinci gericilik ve şefi Tayyip Erdoğan’ın zihniyetine göre, “bir gazeteci veya köşe yazarı, patronu ne istiyorsa onu yazmalıdır. Eğer bunu yapmıyorsa, derhal kapı önüne konmalıdır!”

Bu tutum, dinci gerici burjuva zihniyetin “demokratlık” sınırlarını göstermesi açısında çarpıcıdır.

Tayyip Erdoğan, kendisi veya başında bulunduğu hükümeti eleştirenleri azarlamakla kalmıyor, kapitalizmin yapısal sorunlarının kaçınılmaz sonucu olan borsanın dalgalanmasını bile köşe yazarlarının sırtına yıkmaya çalışıyor. Kargaları güldürecek cinsten olan bu suçlama, Tayyip Erdoğan’ın Amerikancı rejimin her açmazından birilerini sorumlu tut­­ma anlayışının ürünüdür.

Bir başbakanın, salt köşe yazılarından dolayı borsanın düşeceğini iddia edebilmesi için ya ekonomi konusunda zır cahil olması ya da hitap ettiği insanları “enayiler sürüsü” olarak görmesi gerekiyor. Zira borsanın, baş aktörlerinden biri Tayyip Erdoğan olan egemenler arası çatışmanın şiddetlenmesinden de etkilenerek düştüğü bir sır değil.

Son dönemde “demokratik açılım” sözünü dillerinden düşürmeyen Tayyip Erdoğan ile müritlerinin derdi, içine daldıkları iktidar ve rant kavgasında ele geçirdikleri mevzileri tahkim edip yeni mevziler kazanmaktır. Ele geçirdikleri mevzilerin sayısı arttıkça daha saldırgan daha tahammülsüz oluyorlar. Tayyip Erdoğan’ın köşe yazarlarıyla ilgili son açıklamasında görüldüğü gibi dinci gericiler pervasızlıklarını örtme ihtiyacı da duymuyorlar artık.

Bir sermaye partisi olan AKP ile şefi Tayyip Erdoğan’ın demokrat olması mümkün değil. Zira bu parti ve temsil ettiği burjuva sınıfın çıkarları, demokratik alanın genişlemesini değil, polis devletinin tahkim edilmesini gerektiriyor. Sömürü ve kölelik düzeninin çarkının aksamadan dönmesi için işçi ve emekçileri sadaka/sopa ikilemiyle denetim altında tutmaya heveslenen AKP hükümetinin bir diğer derdi demokratik hakları ortadan kaldırma veya iğdiş etmektir. Toplum genelinde terör estirip pervasızca cinayet işlemesi için polise verilen yetkiler, dinci gerici parti ile şefinin gerçek niyetleri hakkında somut bir fikir veriyor.

1 Mayıslar’da işçilerin üzerine polis ordusunu salan, polise taş attığı gerekçesiyle Kürt çocuklarını onlarca yıl hapse mahkum eden, devrimcileri sokak ortasında infaz eden, ulusal eşitlik ve özgürlük uğruna mücadele eden Kürt halkına devlet terörüyle yanıt veren, direnen TEKEL işçilerini gaz bombası, polis copu ve tehditlerle sindirmeye çalışan sermaye uşağı AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan başka bir şey olabilirler ama demokrat olmadıkları/olamayacakları kesin.

Hal böyleyken, yani AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan’ın zorbalıkları orta yerde duruyorken, egemenler arası çatışmanın yarattığı bir takım iğreti sonuçlara dayanarak dinci gericilik odağı AKP’yi “demokrat” ilan eden avanak liberallere gelince, bunlar, demokratik hak ve özgürlükler alanını genişletmek için mücadele eden güçlerin değil, Amerikancı, gerici/zorba rejimin safındadırlar.