Çağlayan mitinginin ardından, 15 Mayıs tarihli Evrenselde, EMEP İl Yöneticisi Şahin Tanrıverdi imzalı bir yazı yayımlandı. Mitinge ilişkin bir değerlendirme çerçevesindeki yazıda, bu yönetici kendi yorum ve görüşlerini desteklemek için EMEP Genel Başkan Yardımcısı Memet Kılınçarslanın mitingteki konuşmasından da örnek veriyor. Gerçi bir il yöneticisinin görüş beyan etmesi için böyle bir desteğe ihtiyacı bulunmuyor ama bu yazı açısından son derece isabetli bir karar vermiş. Böylece, okur sayfasında yayınlanmıştır, partiyi bağlamaz gibi gerekçeleri bizim için ortadan kaldırmıştır.
Öncelikle, yazarın da alıntı yaptığı Genel Başkan Yardımcısının da mitingten son derece hoşnut kaldıkları açık. Hoşnut kalma nedenleri ise mitingin farklı kesimleri biraraya getirmiş olması. Ancak her hoşnutluktan çıkarılması gereken bir vazife de bulunuyor. Yazar bu vazifeyi-herkese, ama öncelikle kendi partisine- şu sözlerle yüklüyor: Yapılması gereken dincisi, sağcısı, Atatürkçüsü, sosyal demokratı sosyalisti demeden ülkedeki tüm kesimlerin anti emperyalist bir paydada birleşmesidir. (abç.)
Dışarıdan yöneltilen ideolojik/politik eleştirilere, protokol alıp almama, ilan yayınlayıp yayınlamama gibi ilkel tutumlarla yanıt vermeyi adet haline getirenlerin kendilerine biçtikleri misyona bakın!.. Bundan böyle, dincisi, sağcısı... demeden, tüm kesimleri birleştireceklermiş!.. Bunun, sosyal bilimsel gerçeklere sırtını dönmüş boş bir hayal olması bir yana, bir toplumdaki kesimler konusunda bakışı, yönlendirmesi ibretliktir. EMEP açısından içler acısıdır. Bir zamanlar (ona uygun bir ideolojik örgütsel donanıma sahip olup olmamasından bağımsız olarak) işçi sınıfının kurtuluşunu dilinden düşürmeyen, şimdilerde ve hala işçi sınıfından bahsetmeyi sürdüren EMEPin, sınıf bakışaçısından ne kadar uzaklaştığının resmidir.
Bir zamanlar burjuvazi gizlemeye, Marksistler ortaya çıkarmaya çalışırdı. Hele de ülkemizde Kemalist burjuvazi sınıfsız, zümresiz kaynaşmış bir toplum görüntüsü yaratabilmek için, yakın tarihlere kadar her türlü yolu kullanmıştır. Ancak bir süredir sınıfların varlığı burjuvaziyi çok fazla ürkütmüyor olsa gerek, düzen kaynaklı ekonomik, sosyal, siyasal araştırmalarda; televizyonların para-piyasa programlarında burjuvazi, işçi sınıfı gibi tabirler çokça ve rahatça kullanılıyor. Burjuvazinin bu rahatlığının dayanağı ve daha ne kadar sürdürülebilir olduğu ayrı bir tartışma konusu. Fakat EMEPin, tam da herşeyin bu kadar açık olduğu bir dönemde, sınıfsal bakıştan ve gerçeklerden bu derece uzaklaşma eğilimi, reformist bir sol çevre olarak varlığını suml;rdürebilirliğini şüpheli hale getiriyor. Sosyal demokrat partilerin bile, demagojik mahiyette bile olsa, işçi sınıfı ve emekçi kesimler söyleminden uzaklaşmakla nasıl tükendiklerinin resmi, görmek isteyenler için CHP tablosu olarak sergidedir.
Sınıfların yerine kesimleri oturtmaya çalışmak ideolojik-politik bir iflası gösteriyor. Ancak, anılan kesimler açısından bir de ahlaki, vicdani sorun var ki, EMEPi sadece solun tümünden uzaklaştırmakla kalmıyor, kendi tabanı içinde bile tartışmalı hale getirmesi gerekiyor. Biraraya getirmeyi üstüne vazife aldığı kesimlerden biri dincilerdir. Yani Sivasta onlarca aydını ateşe veren, diri diri yakan katiller sürüsü. Çok övdükleri o mitingin katılımcılarından biri de, yazıda sadece İl Başkanının şovenist konuşması diyerek dışta tutulan BBPdir. Yani, onlarca yıl faşist devletin tetikçiliğini yapmış, yüzlerce devrimcinin kanına girmiş faşist katiller sürüsüyle birlik de EMEPin yeni misyonu kapsamına girmektedir. Yaşamdan, gerçeklerden, vicdandan bu derece uzaklaşmak, daha unutulması imkansız kadar yakın geçşin katliamlarına (pek çok EMEP yöneticisinin dünkü yoldaşlarının da) böylesine duyarsız kalmak, artık her türlü sözü gereksiz kılıyor.
Katillerin katliamlara karşı görüşlerinin samimiyeti konusunda da iki çift laf etmekte yarar var. Bunun EMEPi hiç enterese etmeyeceği ortada. Sadece, birlik konusunda kafası karışanlar için söylüyoruz. Dinciler, bilindiği gibi, en çok Filistin konusunda bağırır. Fakat yine çok iyi bilindiği gibi, İsrail ile en kapsamlı işbirliği anlaşmaları da yine bir İslamcı partinin hükümeti dönemlerinde imzalanmıştır. Dün RP bugün AKP, ABD-İsrail-Türkiye şeytan üçgeninin oluşturulması/pekiştirilmesi anlaşmalarını imzalamaktan, yani Filistin halkına yönelik soykırıma destek vermekten kaçınmamışlardır.
Türkiyede ve dünyada emperyalizme karşı mücadelenin öznesi, onun ideolojik/politik-hatta örgütsel-uzantı ve uşakları değil, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerdir. EMEP, emperyalist/kapitalist sistemin uzantısı, hatta çoğu kez tetikçisi konumundaki siyasi çevrelerle birlik çabalarını sürdüredursun, sosyalistler, emperyalist-kapitalist sisteme karşı işçi sınıfı ve emekçileri birleştirme/savaştırma misyonlarına daha güçlü biçimde sarılacak ve eninde sonunda zafere ulaşacaktır.